1 |
heal |
iyileştirmek |
v. |
|
- The scammer who claims he can heal people was caught by the police.
- İnsanları iyileştirebileceğini iddia eden dolandırıcı, polis tarafından yakalandı.
- It would be an extremely grave political error not to heal the present divisions.
- Mevcut bölünmeleri iyileştirmemek son derece vahim bir siyasi hata olacaktır.
- The European-wide energy networks will heal the market's spine and skeleton.
- Avrupa çapında enerji ağları piyasanın omurgasını ve iskeletini iyileştirecektir.
- Violence has no role to play in healing the divisions.
- Şiddetin bölünmüşlüğün iyileştirilmesinde oynayacağı bir rol yoktur.
- It must be held so that it heals instead of inflicting new wounds.
- Yeni yaralar açmak yerine iyileşmesi için tutulmalıdır.
- We must heal the rift between Europeans starting with what unites us.
- Avrupalılar arasındaki uçurumu bizi birleştiren şeylerden başlayarak iyileştirmeliyiz.
- The European-wide energy networks will heal the market's spine and skeleton.
- Avrupa çapında enerji şebekeleri piyasanın omurgasını ve iskeletini iyileştirecektir.
- This enlargement will heal a rift between Western, Central and Eastern Europe.
- Bu genişleme Batı, Orta ve Doğu Avrupa arasındaki uçurumu iyileştirecektir.
- I will heal my people and will let them enjoy abundant peace and security.
- Halkımı iyileştireceğim ve bol esenlik ve güvenliğin tadını çıkarmalarını sağlayacağım.
- I will heal my people and will let them enjoy abundant peace and security.
- Halkımı iyileştireceğim ve onların bol huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlayacağım.
- His broken arm took several weeks to heal.
- Kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
- Time heals all wounds.
- Zaman tüm yaraları iyileştirir.
- Wounds heal, scars remain.
- Yaralar iyileşir, izler kalır.
- Wounds heal as time passes.
- Zaman geçtikçe yaralar iyileşir.
- Conscience is a wound that never heals and from which no one dies.
- Vicdan hiç iyileşmeyen ve ondan kimsenin ölmediği bir yaradır.
- It is said that time heals all the wounds.
- Zamanın tüm yaraları iyileştirdiği söylenmektedir.
- You cannot heal a broken heart.
- Kırık bir kalbi iyileştiremezsin.
- That scar will never heal.
- O yara asla iyileşmeyecek.
- It takes time to heal from a divorce.
- Boşanmadan sonra iyileşmek zaman alır.
- Time heals all wounds.
- Zaman bütün yaraları iyileştirir.
- It is said that time heals all the wounds.
- Zamanın tüm yaraları iyileştirdiği söylenir.
- Will these wounds heal?
- Bu yaralar iyileşecek mi?
- It's going to heal.
- Bu iyileşecek.
- Some wounds time never heals.
- Bazı yaraları zaman asla iyileştiremez.
- After my leg heals, I'll be able to move around again.
- Bacağım iyileştikten sonra tekrar gezinebileceğim.
- The fire left her with a third-degree burn which took months to fully heal.
- Yangın, onu tamamen iyileşmesi aylar süren üçüncü derece yanık ile bıraktı.
- Wounds heal, scars remain.
- Yaralar iyileşir, izleri kalır.
- There are wounds that time does not heal.
- Zamanın iyileştiremeyeceği yaralar vardır.
- The conscience is a wound that never heals and no one dies of.
- Vicdan asla iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- After my leg heals, I'll be able to move around again.
- Bacağım iyileştikten sonra tekrar hareket edebileceğim.
- Tom's broken arm took several weeks to heal.
- Tom'un kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
- It'll heal.
- O iyileşecek.
- The cut is no longer weeping and is starting to heal.
- Kesik artık iltihap akıtmıyor ve iyileşmeye başlıyor.
- Some wounds never heal.
- Bazı yaralar asla iyileşmez.
- It will heal.
- İyileşecek.
- We can heal the world.
- Biz dünyayı iyileştirebiliriz.
- Only time can heal a hangover.
- Akşamdan kalmalığı sadece zaman iyileştirebilir.
- The cut is no longer weeping and is starting to heal.
- Kesik artık ağlamıyor ve iyileşmeye başlıyor.
- The conscience is a wound that never heals and no one dies of.
- Vicdan hiç iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- This small wound will heal itself.
- Bu küçük yara kendiliğinden iyileşecektir.
- Conscience is a wound that never heals and from which no one dies.
- Vicdan asla iyileşmeyen ve kimsenin ölmediği bir yaradır.
- His broken arm took several weeks to heal.
- Kırılan kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
- We can heal the world.
- Dünyayı iyileştirebiliriz.
- It's going to heal.
- İyileşecek.
- Time heals all broken hearts.
- Zaman tüm yaraları iyileştirir.
- The fire left her with a third-degree burn which took months to fully heal.
- Yangında üçüncü derece yanık oluştu ve tamamen iyileşmesi aylar sürdü.
- There are wounds that time does not heal.
- Zamanın iyileştiremediği yaralar vardır.
- Time heals everything.
- Zaman her şeyi iyileştirir.
- It will heal.
- Bu iyileşecek.
- Time heals all broken hearts.
- Zaman tüm kırık kalpleri iyileştirir.
Show More (48)
|
2 |
heal |
iyileşmek |
v. |
|
- My wound still hasn't healed because of diabetes.
- Diyabet yüzünden yaram hala iyileşmedi.
- This enlargement represents for Europe an extraordinary and unparalleled act of reconciliation, healing and opportunity.
- Bu genişleme Avrupa için olağanüstü ve benzersiz bir uzlaşma, iyileşme ve fırsat eylemini temsil etmektedir.
- It is the only way in which to bring about healing.
- İyileşmeyi sağlamanın tek yolu budur.
- Everything went fine for me and I have moved out since healing.
- Benim için her şey yolunda gitti ve iyileştikten sonra taşındım.
- The wound is healing.
- Yara iyileşiyor.
- His leg is healing.
- Bacağı iyileşiyor.
- The healing can now begin.
- İyileşme şimdi başlayabilir.
- Tom's leg is healing.
- Tom'un bacağı iyileşiyor.
- The scar is healing.
- Yara iyileşiyor.
- This herbal ointment relieves pain and promotes healing.
- Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.
- This herbal ointment relieves pain and promotes healing.
- Bu bitkisel merhem ağrıyı dindirir ve iyileşmeyi destekler.
- The healing can now begin.
- Artık iyileşme başlayabilir.
Show More (9)
|
3 |
heal |
çözülmek |
v. |
|
- The rift between the two candidates has never healed.
- İki aday arasındaki anlaşmazlık hiç çözülmedi.
Show More (-2)
|
4 |
heal |
toparlanmak |
v. |
|
- She could never heal after her mother's death.
- Annesinin ölümünden sonra asla toparlanamadı.
Show More (-2)
|
5 |
heal |
şifa vermek |
v. |
|
- I will heal my people and will let them enjoy abundant peace and security.
- Halkıma şifa vereceğim ve onların bol bol huzur ve güvenliğin tadını çıkarmalarını sağlayacağım.
Show More (-2)
|