| 1 |
hectic |
telaşlı |
adj. |
|
- Alice had a hectic flush on her face when he saw her ex-boyfriend.
- Alice eski erkek arkadaşını gördüğünde yüzü telaşlı bir şekilde kızardı.
- Tom leads a hectic life.
- Tom telaşlı bir hayat sürüyor.
- This city is as hectic as Manhattan.
- Bu şehir Manhattan kadar telaşlı.
- Tom had a hectic week.
- Tom telaşlı bir hafta geçirdi.
- We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde telaşlı bir hafta var.
- The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük hayat yoğun, telaşlı ve bazen bunaltıcı olabilir.
- The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
- I had a hectic week.
- Telaşlı bir hafta geçirdim.
- Things got a bit hectic.
- İşler biraz telaşlı.
- He leads a hectic life.
- Telaşlı bir hayatı var.
- Tom had a hectic morning.
- Tom telaşlı bir sabah geçirdi.
- Today is hectic.
- Bugün telaşlı bir gün.
- It was a little hectic.
- Biraz telaşlıydı.
- Monday was so hectic.
- Pazartesi çok telaşlıydı.
Show More (11)
|
| 2 |
hectic |
yoğun |
adj. |
|
- We have a hectic schedule this month.
- Bu ay yoğun bir programımız var.
- In short, 2003 is far too early and 2004 is far too hectic.
- Kısacası 2003 çok erken ve 2004 çok yoğun.
- Tom has a hectic schedule.
- Tom'un yoğun bir programı var.
- After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşteki yoğun birkaç günden sonra, Tom bir değişiklik için sabırsızlanıyor.
- Tom had a hectic week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
- Mary has a hectic schedule.
- Mary'nin yoğun bir programı var.
- Mary has a hectic schedule.
- Mary'nin yoğun bir programı vardır.
- This city is as hectic as Manhattan.
- Bu şehir Manhattan kadar yoğun.
- We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
- After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
- I had a hectic week.
- Yoğun bir hafta geçirdim.
Show More (8)
|
| 3 |
hectic |
hareketli |
adj. |
|
- It was a slightly hectic month.
- Biraz hareketli bir aydı.
- This city is as hectic as Manhattan.
- Bu şehir Manhattan kadar hareketlidir.
- That week in Boston was pretty hectic.
- Boston'daki o hafta oldukça hareketliydi.
Show More (0)
|
| 4 |
hectic |
heyecanlı |
adj. |
|
- It was a little hectic.
- O biraz heyecanlıydı.
- That week in Boston was pretty hectic.
- Boston'daki o hafta oldukça heyecanlıydı.
Show More (-1)
|
