|
- It is highly complicated to find the money for this in time.
- Bunun için gerekli parayı zamanında bulmak oldukça karmaşıktır.
- What we were able to avert in time then is happening today.
- O zaman zamanında önleyebildiğimiz şey bugün gerçekleşiyor.
- It will be ready in time for the 2003 International Women's Day.
- Bu fon 2003 Uluslararası Kadınlar Günü için zamanında hazır olacaktır.
- No Member State adopted transposition legislation in time or notified the Commission hereof in time.
- Hiçbir Üye Devlet iç hukuka aktarma mevzuatını zamanında kabul etmemiş veya Komisyona zamanında bildirmemiştir.
- Because of a misunderstanding, that request was not made in time.
- Bir yanlış anlaşılma nedeniyle bu talep zamanında yapılmamıştır.
- The Commission said it could not submit one in time.
- Komisyon, zamanında bir tane sunamayacağını söyledi.
- I think they are in the House and will arrive in time.
- Sanırım Meclis'teler ve zamanında gelecekler.
- These actions are very important and have been implemented in time.
- Bu eylemler çok önemlidir ve zamanında uygulanmıştır.
- It would have been better if the political leadership we are now beginning to talk about had been assumed in time.
- Şimdi bahsetmeye başladığımız siyasi liderlik zamanında üstlenilmiş olsaydı daha iyi olurdu.
- This study will be available in time for the interim review of the structural fund period in 2003.
- Bu çalışma, 2003 yılında yapısal fon döneminin ara gözden geçirmesi için zamanında hazır olacaktır.
- Of all our written questions, not one was answered in time.
- Yazılı sorularımızdan hiçbiri zamanında yanıtlanmadı.
- The rapporteur has also quite rightly stated that Parliament was not heard in time regarding the guidelines.
- Raportör de haklı olarak Parlamentonun kılavuz ilkeler konusunda zamanında bilgilendirilmediğini ifade etmiştir.
- Let us begin this discussion in time.
- Bu tartışmaya zamanında başlayalım.
- Respect for these rights can only exist in times of peace.
- Bu haklara saygı sadece barış zamanında söz konusu olabilir.
- Will you make it in time?
- Zamanında yetişecek misin?
- If you don't make it back in time for the meeting, I'll kill you.
- Eğer toplantıya zamanında yetişemezsen, seni öldürürüm.
- But for your help, we should not have finished in time.
- Yardımınız olmasaydı, zamanında bitiremezdik.
- Being lucky, he was in time for the train.
- Şanslı olduğu için trene zamanında yetişti.
- Were you able to get there in time?
- Zamanında varabildiniz mi?
- Tom may not make it in time for the meeting.
- Tom toplantıya zamanında yetişemeyebilir.
- We were unable to finish our homework in time.
- Ödevimizi zamanında bitiremedik.
- We weren't able to reach Tom in time.
- Tom'a zamanında ulaşamadık.
- Tom didn't get to school in time.
- Tom okula zamanında varmadı.
- Tom won't be able to get there in time.
- Tom oraya zamanında varamaz.
- We can't come home in time.
- Biz eve zamanında gelemeyiz.
- We were unable to finish our homework in time.
- Ev ödevimizi zamanında bitiremedik.
- I was in time for the train.
- Trene zamanında yetiştim.
- You should apologize to Dad for not coming home in time for supper.
- Akşam yemeği için eve zamanında gelmediğinden dolayı babandan özür dilemelisin.
- Tom didn't stop the car in time.
- Tom arabayı zamanında durduramadı.
- I do hope we get there in time.
- Oraya zamanında varacağımızı umuyorum.
- Tom managed to get there in time.
- Tom oraya zamanında varmayı başardı.
- Tom made it back in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için zamanında geri döndü.
- I couldn't get there in time.
- Oraya zamanında varmayı başaramadım.
- If you get up early, you can be in time for school.
- Erken kalkarsan, okula zamanında yetişebilirsin.
- I arrived in time.
- Ben zamanında geldim.
- I almost didn't get there in time.
- Neredeyse zamanında yetişemiyordum.
- Tom was in time for his appointment.
- Tom randevu için zamanında geldi.
- They'll never reach us in time.
- Onlar bize zamanında ulaşamazlar.
- We won't be able to arrive home in time.
- Biz zamanında eve varamayacağız.
- Tom didn't make it in time.
- Tom zamanında yetişemedi.
- I'll never make it in time.
- Onu asla zamanında yapmayacağım.
- I want you home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olmanı istiyorum.
- Does someone know how to earn money in time of crisis?
- Kriz zamanında nasıl para kazanılacağını bilen var mı?
- Tom managed to finish writing his report in time.
- Tom raporunu yazmayı zamanında bitirebildi.
- I'll be back in time.
- Ben zamanında döneceğim.
- Tom drove all night to get to Boston in time for today's meeting.
- Bugünkü toplantı için zamanında Boston'a varmak için Tom bütün gece araba sürdü.
- He was in time for the appointment.
- Randevuya zamanında geldi.
- If I hadn't had your cooperation, I couldn't have finished the work in time.
- Eğer senin desteğini almasaydım, işi zamanında bitiremezdim.
- There is no way we will get there in time.
- Oraya zamanında varmamızın imkanı yok.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene zamanında yetişebildim.
- Tom might not be here in time.
- Tom zamanında burada olmayabilir.
- Tom didn't get to school in time.
- Tom okula zamanında gidemedi.
- Tom was in time for his appointment.
- Tom randevusuna zamanında geldi.
- I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
- Can she come in time?
- O zamanında gelebilir mi?
- I hope all of them will come in time.
- Hepsinin zamanında geleceğini umuyorum.
- He took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için taksi tuttu.
- He was in time for school.
- Okula zamanında geldi.
- He worked all night so that he could get the job done in time.
- İşi zamanında bitirebilmek için bütün gece çalıştı.
- I assume that was the only way to get the job done in time.
- İşi zamanında yaptırmanın tek yolunun o olduğunu varsayıyorum.
- Had you run all the way, you'd have got there in time.
- Tüm yolu koşmuş olsaydın, oraya zamanında varmış olurdun.
- He usually comes in time.
- O genellikle zamanında gelir.
- I didn't stop the car in time.
- Arabayı zamanında durdurmadım.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
- Eğer trafik sıkışıklığına yakalanmazsak oraya zamanında varacağımızı düşünüyorum.
- It's possible that we won't be able to get to Boston in time for the wedding.
- Düğün için zamanında Boston'a varamayacağımız olasıdır.
- If we don't leave soon, we'll won't get there in time.
- Hemen gitmezsek, zamanında oraya varamayacağız.
- Hurry up, and you will be in time for school.
- Acele et ki okula zamanında varasın.
- I managed to get there in time.
- Oraya zamanında varmayı başardım.
- I should be home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olmam gerekir.
- You should apologize to your father for not getting home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında eve gitmediğin için babandan özür dilemelisin.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
- Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
- Tom tried his hardest to get there in time.
- Tom zamanında oraya varmak için elinden geleni yaptı.
- Tom had to work really hard to finish it in time.
- Tom onu zamanında bitirmek için gerçekten çok çalışmak zorunda kaldı.
- I didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamadım.
- To tell the truth, I couldn't finish it in time.
- Doğruyu söylemek gerekirse, zamanında bitiremedim.
- I'll try my best to finish it in time.
- Onu zamanında bitirmek için elimden geleni yapacağım.
- I'll be back in time for my mother's birthday.
- Annemin doğum günü için zamanında döneceğim.
- You may rely on my coming in time.
- Zamanında geleceğime güvenebilirsiniz.
- If you don't miss the train, you'll get there in time.
- Treni kaçırmazsan, zamanında varırsın.
- If it had not been for the accident, we would have been in time.
- Eğer kaza olmasaydı, zamanında yetişirdik.
- Tom left his work half done so he could get to the station in time.
- Tom istasyona zamanında gidebilmek için işini yarım bıraktı.
- If I had not overslept, I would have been in time for school.
- Uyuyakalmamış olsaydım, okula zamanında yetişmiş olurdum.
- Tom got to the station in time to catch the train he wanted to catch.
- Tom yakalamak istediği treni yakalamak için zamanında istasyona gitti.
- I can't get ready in time.
- Zamanında hazırlanamam.
- There is no way we will get there in time.
- Zamanında oraya ulaşmamızın bir yolu yok.
- I was in time for the train.
- Tren için zamanında yetiştim.
- Do you think we'll get to the station in time?
- Sence istasyona zamanında varabilecek miyiz?
- I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
- Hesabı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu sanıyordum.
- They'll never reach us in time.
- Bize asla zamanında ulaşamayacaklar.
- Will we be in time for the train?
- Trene zamanında yetişecek miyiz?
- I hope Tom gets here in time.
- Umarım Tom buraya zamanında gelir.
- I had to catch the first train this morning to get here in time.
- Buraya zamanında gelmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorundaydım.
- It fell out that he could not come in time.
- Zamanında gelemediği ortaya çıktı.
- We can't come home in time.
- Eve zamanında gelemeyiz.
- I'll make it back in time for supper.
- Akşam yemeği için zamanında döneceğim.
- I won't be able to get ready in time.
- Ben zamanında hazırlanamayacağım.
- There's no way I'll get there in time.
- Oraya zamanında varmamın imkanı yok.
- I hope all of them will come in time.
- Umarım hepsi zamanında gelir.
- Tom arrived in time.
- Tom zamanında geldi.
- I didn't get there in time.
- Zamanında oraya varamadım.
- Tom arrived in time for the meeting.
- Tom toplantı için zamanında geldi.
- Hurry up, and you will be in time for the bus.
- Acele et ki otobüse zamanında yetişesin.
- Tom managed to get there in time.
- Tom zamanında oraya varmayı başardı.
- Tom asked Mary to wake him up in time to catch the first train.
- Tom, Mary'den ilk trene yetişmek için onu zamanında uyandırmasını istedi.
- Tom was in time for the bus.
- Tom otobüse zamanında yetişti.
- It looks like we'll get there in time.
- Oraya zamanında varacağız gibi görünüyor.
- Do you think we can get there in time?
- Bizim oraya zamanında varabileceğimizi düşünüyor musun?
- Tom drove all night to get to Boston in time for today's meeting.
- Tom bugünkü toplantıya zamanında yetişebilmek için bütün gece araba kullandı.
- We'll never get there in time.
- Oraya asla zamanında varamayacağız.
- If I hadn't had your cooperation, I couldn't have finished the work in time.
- Eğer işbirliğiniz olmasaydı, işi zamanında bitiremezdim.
- Tom knew that he wasn't going to get home in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için eve zamanında gelemeyeceğini biliyordu.
- I'll never make it in time.
- Asla zamanında yetişemeyeceğim.
- I had to catch the first train this morning to get here in time.
- Buraya zamanında gelebilmek için bu sabah ilk trene yetişmek zorunda kaldım.
- Cancer can be cured if discovered in time.
- Zamanında fark edilirse kanser tedavi edilebilir.
- I promise I'll be back in time for the meeting.
- Toplantıya zamanında yetişeceğime söz veriyorum.
- If you'd run all the way, you would've gotten there in time.
- Bütün yolu koşsaydın, oraya zamanında varırdın.
- Hurry up so that you get there in time.
- Acele et ki oraya zamanında varabilesin.
- I expect you to get back home in time for Tom's birthday party.
- Tom'un doğum günü partisi için eve zamanında dönmeni bekliyorum.
- There's no way we'll get there in time.
- Zamanında oraya ulaşmamızın bir yolu yok.
- Tom knew that he wasn't going to get home in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için eve zamanında varmayacağını biliyordu.
- Tom didn't come in time.
- Tom zamanında gelmedi.
- He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- The doctor arrived in time to save her.
- Doktor onu kurtarmak için zamanında geldi.
- If the snow doesn't let up, we will never make it home in time to see the game on TV.
- Eğer kar durmazsa TV'deki maçı izlemek için eve zamanında gidemeyeceğiz.
- You got here in time.
- Buraya zamanında geldin.
- If we don't leave soon, we'll won't get there in time.
- Eğer hemen gitmezsek, oraya zamanında varamayacağız.
- We're counting on you to wake us up in time, so don't fall asleep.
- Bizi zamanında uyandıracağına güveniyoruz, bu yüzden uyuma.
- I expect you to get back home in time for Tom's birthday party.
- Tom'un doğum günü partisi için zamanında eve dönmeni bekliyorum.
- He managed to get there in time.
- O, zamanında oraya varabildi.
- Tom couldn't get out in time.
- Tom zamanında çıkamadı.
- It's possible that we won't be able to get to Boston in time for the wedding.
- Düğün için Boston'a zamanında varamayabiliriz.
- Will you make it in time?
- Zamanında yetişecek misiniz?
- I had to attend a meeting so I couldn't make it in time to pick Tom up after school.
- Bir toplantıya katılmam gerekiyordu, bu yüzden okuldan sonra Tom'u almaya zamanında yetişemedim.
- I took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için taksiye bindim.
- Tom isn't going to make it in time, is he?
- Tom zamanında yetişemeyecek, değil mi?
- I promise I'll be back in time for the meeting.
- Toplantı için zamanında döneceğime söz veriyorum.
- Love will come in time.
- Aşk, zamanında gelecek.
- He usually comes in time.
- Genelde zamanında gelir.
- Tom won't be able to get there in time.
- Tom zamanında oraya varamayacak.
- It remains to be seen if I can get there in time.
- Oraya zamanında varıp varamayacağımı göreceğiz.
- Can you make it in time?
- Zamanında yetişebilecek misin?
- I wish I could go back in time.
- Keşke zamanında dönebilsem.
- Tom managed to finish writing his report in time.
- Tom raporunu yazmayı zamanında bitirmeyi başardı.
- We'll never get there in time.
- Biz oraya asla zamanında varmayacağız.
- I didn't stop the car in time.
- Arabayı zamanında durduramadım.
- I didn't think I'd get there in time.
- Oraya zamanında varabileceğimi sanmıyordum.
- Don't you think we can get there in time?
- Oraya zamanında gidebileceğimizi düşünmüyor musun?
- Can you get the work finished in time?
- İşi zamanında bitirtebilecek misin?
- Tom may not make it in time for the meeting.
- Tom toplantıya zamanında gelemeyebilir.
- Will we be in time for the plane if we leave now?
- Eğer şimdi çıkarsak uçak için zamanında varır mıyız?
- I almost didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamayacaktım neredeyse.
- Had it not been for your cooperation, I could not have finished the work in time.
- İşbirliğin olmasaydı, işi zamanında bitiremezdim.
- Walk fast so as to be in time.
- Zamanında yetişmek için hızlı yürü.
- He will be in time for the train.
- Tren için zamanında varacak.
- I ran as fast as possible, but I was not in time for the last train.
- Koşabildiğim kadar hızlı koştum, ama son trene zamanında yetişemedim.
- Tom had to work really hard to finish it in time.
- Tom zamanında bitirmek için çok çalışmak zorunda kaldı.
- They won't be in time.
- Onlar zamanında olmayacak.
- You got here in time.
- Zamanında geldin.
- I managed to get there in time.
- Oraya zamanında varabildim.
- You'll get there in time, as long as you don't miss the train.
- Treni kaçırmadığın sürece oraya zamanında varırsın.
- I'm afraid I can't finish them in time.
- Maalesef onları zamanında bitiremem.
- He was in time for the last bus.
- O, son otobüs için tam zamanında vardı.
- I ran as fast as possible, but I wasn't in time for the last train.
- Koşabildiğim kadar hızlı koştum, ama son trene zamanında yetişemedim.
- They won't be in time.
- Zamanında gelemeyecekler.
- I'll be back in time for the meeting.
- Toplantı için zamanında dönerim.
- He was in time for school.
- O okula zamanında geldi.
- There's no way we'll get there in time.
- Oraya zamanında varmamızın yolu yok.
- The question is how to get this done in time.
- Asıl soru bunu zamanında nasıl yapacağımız.
- Tom won't be in time.
- Tom zamanında gelemeyecek.
- I returned home in time.
- Eve zamanında döndüm.
- He arrived in time.
- O zamanında geldi.
- Walk fast so as to be in time.
- Zamanında ulaşmak için hızlı yürü.
- I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam.
- Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak sanırım zamanında yetişiriz.
- Can she come in time?
- Zamanında gelebilir mi?
- I won't be able to get ready in time.
- Zamanında hazırlanamam.
- Get up early, and you'll be in time.
- Erken kalkarsan, zamanında yetişirsin.
- He arrived in time.
- Zamanında geldi.
- Tom didn't stop the car in time.
- Tom arabayı zamanında durdurmadı.
- There's no way I'll get there in time.
- Zamanında oraya ulaşmamın bir yolu yok.
- Tom got to the station in time to catch the train he wanted to catch.
- Tom yakalamak istediği trene yetişmek için tam zamanında istasyona vardı.
- He won't be in time for the meeting.
- Toplantıya zamanında yetişemeyecek.
- Tom might not make it in time.
- Tom zamanında yetişemeyebilir.
- Tom left his work half done so he could get to the station in time.
- Tom istasyona zamanında varabilmek için işini yarım bıraktı.
- He will be in time for the train.
- Trene zamanında yetişecek.
- If you had left home a little earlier you would have been in time.
- Evden biraz daha erken çıkmış olsaydınız, zamanında yetişmiş olurdunuz.
- Start at once, and you will be in time.
- Hemen fırlarsan zamanında yetişirsin.
- I failed to go there in time.
- Oraya zamanında gidemedim.
- You are not going to make it in time for school.
- Okula zamanında yetişemeyeceksin.
- Tom made it back in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için zamanında döndü.
- Do you think we can get there in time?
- Sence oraya zamanında varabilir miyiz?
- You won't be in time unless you run.
- Koşmazsan zamanında varamazsın.
- I'll be back in time.
- Zamanında dönmüş olacağım.
- We got to Washington in time for the cherry blossoms.
- Kiraz çiçekleri için Washington'a zamanında vardık.
- I'll be home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olacağım.
- If you get up early, you can be in time for school.
- Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
- I should be home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olmalıyım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
- Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- Tom won't make it in time.
- Tom zamanında yetişemeyecek.
- Tom assured me that he would be here in time for the opening speech.
- Tom açılış konuşması için zamanında burada olacağına dair bana güvence verdi.
- If you'd run all the way, you would've gotten there in time.
- Eğer sen tüm yolu koşsaydın sen oraya zamanında giderdin.
- I do hope we get there in time.
- Umarım oraya zamanında varırız.
- If you start now, you will get there in time.
- Şimdi çıkarsan, oraya zamanında varırsın.
- We'll get there in time.
- Oraya zamanında varacağız.
- I didn't think I'd get there in time.
- Oraya zamanında varacağımı düşünmedim.
- He was in time for the last bus.
- Son otobüse zamanında yetişti.
- He won't be in time for the meeting.
- Toplantıya zamanında gelmeyecek.
- Does someone know how to earn money in time of crisis?
- Kriz zamanında nasıl para kazanıldığını bilen biri var mı?
- If you'd run all the way, you'd have arrived there in time.
- Eğer bütün yolu koşsaydın oraya zamanında varırdın.
- He had to work as hard as he could to finish it in time.
- Zamanında bitirmek için elinden geldiğince çok çalışmak zorundaydı.
- To tell the truth, I couldn't finish it in time.
- Doğruyu söylemek gerekirse onu zamanında bitiremedim.
- He took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindi.
- I took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindim.
- I got there in time for the train.
- Tren için oraya zamanında vardım.
- Tom won't be in time.
- Tom zamanında gelmeyecek.
- Hurry up so that you get there in time.
- Zamanında oraya varman için acele et.
- Tom arrived in time.
- Tom tam zamanında geldi.
- She was in time for the bus.
- Otobüse zamanında yetişti.
- Do you think we'll make it to the station in time?
- İstasyona zamanında gideceğimizi düşünüyor musun?
- She made it clear that she couldn't make it in time for the meeting.
- Toplantıya zamanında gelemeyeceğini açıkça belirtti.
- I assume that was the only way to get the job done in time.
- Sanırım işi zamanında bitirmenin tek yolu bu.
- You should apologize to your father for not getting home in time for dinner.
- Yemeğe zamanında gelemediğin için babandan özür dilemelisin.
- Tom tried his hardest to get there in time.
- Tom oraya zamanında varmak için elinden geleni yaptı.
- If it had not been for the accident, we would have been in time.
- Eğer o kaza olmasaydı, biz zamanında varırdık.
- Start at once, and you will be in time.
- Derhal fırla, zamanında orada olursun.
- He did his best to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için elinden geleni yaptı.
- I got there in time for the train.
- Trene zamanında yetiştim.
- I don't think I can get there in time.
- Oraya zamanında varabileceğimi sanmıyorum.
- We weren't able to reach Tom in time.
- Zamanında Tom'a ulaşamadım.
- I question whether he'll come in time.
- Zamanında gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim.
- We're not going to make it in time, are we?
- Zamanında yetişemeyeceğiz, değil mi?
- I thought she was angry at me because I didn't pay the bill in time.
- Faturayı zamanında ödemediğim için bana kızgın olduğunu düşündüm.
- He managed to get there in time.
- Oraya zamanında varmayı başardı.
- Do you think we'll get to the station in time?
- İstasyona zamanında gideceğimizi düşünüyor musun?
- I'm afraid I can't finish them in time.
- Korkarım zamanında bitiremeyeceğim.
- If you'd run all the way, you'd have arrived there in time.
- Bütün yolu koşsaydın, oraya zamanında varırdın.
- Will we be in time for the concert?
- Konsere zamanında varacak mıyız?
- You won't be in time unless you run.
- Koşmazsan zamanında yetişemezsin.
- Were you able to get there in time?
- Oraya zamanında varabildin mi?
- She promised her father to be in time for lunch.
- O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.
- Can you make it in time?
- Zamanında yapabilir misin?
- Let's hurry to be in time for the meeting.
- Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
- We'll be ready in time.
- Zamanında hazır oluruz.
- If I had not overslept, I would have been in time for school.
- Uyuyakalmasaydım, zamanında okulda olurdum.
- If you don't miss the train, you'll get there in time.
- Eğer treni kaçırmazsan oraya zamanında varırsın.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
- Evden her zamankinden daha geç çıktım ama neyse ki trene zamanında yetiştim.
- Can you get the work finished in time?
- İşi zamanında bitirebilir misin?
- I'll try my best to finish it in time.
- Zamanında bitirmek için elimden geleni yapacağım.
- He ran to school, arriving in time.
- Okula koştu, tam zamanında geldi.
- I hope Tom gets here in time.
- Tom'un zamanında buraya geleceğini umuyorum.
- If you start now, you will get there in time.
- Eğer şimdi başlarsan, oraya zamanında varırsın.
- We're not going to make it in time.
- Zamanında yetişemeyeceğiz.
- I couldn't get there in time.
- Zamanında yetişemedim.
- I wonder how we're going to get this done in time.
- Bu işi zamanında nasıl bitireceğimizi merak ediyorum.
- In spite of the heavy traffic, I managed to get to the airport in time.
- Yoğun trafiğe rağmen havaalanına zamanında varmayı başardım.
Show More (251)
|
|
- The ill-concealed agenda is the desire for a common EU military which in time will be able to supersede NATO.
- Gizlenmeyen gündem, zamanla NATO'nun yerini alabilecek ortak bir AB ordusu kurma arzusudur.
- However, it had to remain an experiment, limited in time.
- Ancak bu, zamanla sınırlı bir deney olarak kalmalıydı.
- The Commission can accept such a clause and welcomes the fact that it is limited in time.
- Komisyon böyle bir maddeyi kabul edebilir ve bunun zamanla sınırlı olmasını memnuniyetle karşılar.
- In time, the family and friends will pass away too.
- Zamanla aile ve arkadaşlar da vefat edecek.
- The novelty wears off in time.
- Yenilik zamanla kaybolur.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Zamanla, Tom'un seni affedeceğinden eminim.
- The novelty wears off in time.
- Her yenilik zamanla solar.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Zamanla Tom'un seni affedeceğine eminim.
- In time, she came to love him.
- Zamanla kadın da onu sevmeye başladı.
- In time, Tom came to love her.
- Zamanla, Tom, onu sevmeye başladı.
- Peace will come to us in time.
- Barış bize zamanla gelecektir.
- In time, he came to love her.
- Zamanla onu sevmeye başladı.
- You will learn how to do it in time.
- Zamanla nasıl yapılacağını öğreneceksin.
- A novelty wears off in time.
- Bir yenilik zamanla eskir.
- In time, you will understand.
- Zamanla anlayacaksın.
- You may not be ready now, but you will be, in time.
- Şimdi hazır olmayabilirsin ama zamanla olacaksın.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Tom seni eminim zamanla affedecektir.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Tom'un seni zamanla affedeceğine eminim.
- In time, all these minor problems will be resolved.
- Zamanla tüm bu küçük sorunlar çözülecektir.
- In time, she came to love him.
- Zamanla onu sevmeye başladı.
- Love will come in time.
- Aşk, zamanla gelecek.
- In time, all these minor problems will be resolved.
- Zamanla bütün bu küçük sorunlar çözülecektir.
Show More (19)
|