|
- It is impossible to predict when all the necessary alternative methods might be available.
- Gerekli tüm alternatif yöntemlerin ne zaman mevcut olabileceğini tahmin etmek imkansızdır.
- Moreover, it is impossible to comply with.
- Ayrıca buna uymak imkansızdır.
- And in the face of such a situation, it is impossible to remain neutral.
- Ve böyle bir durum karşısında tarafsız kalmak imkansızdır.
- If we want to eat fresh produce, then it is impossible first to treat it thermally.
- Taze ürün yemek istiyorsak, önce onu termal olarak işlemden geçirmek imkansızdır.
- It is impossible to meet everyone's wishes if the agreement is to be concluded by the end of 2002.
- Anlaşmanın 2002 yılı sonuna kadar sonuçlandırılması halinde herkesin isteklerinin karşılanması imkansızdır.
- It is impossible for Yumi to finish it in a day.
- Yumi'nin onu bir günde bitirmesi imkansız.
- It is impossible for me to finish this work in a day.
- Bu işi bir günde bitirmem imkansız.
- It is impossible for him to finish it in an hour.
- Bir saat içinde bitirmesi imkansızdır.
- It is impossible for me to do so.
- Bunu yapmak benim için imkansız.
- It was impossible for him to solve the problem.
- Onun için problemi çözmek imkansızdı.
- It is impossible to finish this in two days.
- Bunu iki günde bitirmek imkansız.
- I tried to stay on friendly terms with her, but it was impossible.
- Onunla dost kalmaya çalıştım ama bu imkansızdı.
- It is impossible to master English in a year or so.
- Bir yıl gibi bir sürede İngilizce'de ustalaşmak imkansızdır.
- It is impossible for me to do so.
- Benim öyle yapmam imkansızdır.
- It is impossible for Yumi to finish it in a day.
- Yumi'nin bunu bir günde bitirmesi imkansız.
- It is impossible to read her handwriting.
- Onun el yazısını okumak imkansız.
- It is impossible to finish the report in a week.
- Raporu bir haftada bitirmek imkansız.
- It is impossible for him to do it.
- Bunu yapması imkansız.
- It is impossible for him to do it in a day.
- Bir günde yapması imkansız.
- It is impossible for us to cross that river.
- Bizim o nehri geçmemiz imkansız.
- It was impossible for me not to think of incident.
- Olayı düşünmemem imkansızdı.
- It is impossible to put the plan into practice.
- Planı uygulamaya koymak imkansız.
- It is impossible for me to solve the problem.
- Benim için sorunu çözmek imkânsız.
- It is impossible to prevent this situation from occurring again.
- Bu durumun tekrar yaşanmasını engellemek imkansız.
- It is impossible to depict that by means of words.
- Bunu kelimelerle tasvir etmek imkansız.
- It is impossible for us to cross that river.
- O nehri geçmemiz imkansız.
- It is impossible for me to do the work in a week.
- Bir hafta içinde işi yapmam imkansız.
- It is impossible to learn to speak this language correctly.
- Bu dili doğru konuşmayı öğrenmek imkansız.
- It is impossible to finish this in two days.
- İki gün içinde bunu bitirmek imkansız.
- It was impossible.
- İmkansızdı.
- It was impossible for him to solve the problem.
- Onun problemi çözmesi imkansızdı.
- It is impossible for him to give up smoking.
- Sigarayı bırakması imkansız.
- It was impossible to find an answer.
- Bir cevap bulmak imkansızdı.
- It is impossible to get him to understand the new theory.
- Yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansız.
- It is impossible for me to finish the work in a day.
- İşi bir günde bitirmem imkansız.
- It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
- Tom'un sorularının tümüne cevap vermem imkansızdı.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
- Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- It is impossible for me to get there before noon.
- Öğleden önce oraya varmam imkansız.
- It is impossible to make her understand the theory.
- Teoriyi anlamasını sağlamak imkansız.
- It is impossible to distinguish one from the other.
- Birini diğerinden ayırt etmek imkansız.
- It is impossible to do it.
- Bunu yapmak imkansız.
- It is impossible for me to do the work in a week.
- İşi bir hafta içinde yapmam imkansız.
- No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances.
- Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.
- It was impossible for me to answer this question.
- Bu soruya cevap vermem imkansızdı.
- It is impossible for him to do it in a day.
- Onun bunu bir günde yapması imkansız.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
- Diğer galaksilerde yaşam olsa bile, insanoğlunun onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- It was impossible for me not to think of incident.
- Olayı düşünmemek benim için imkansızdı.
- It is impossible for me to solve the problem.
- Problemi çözmek benim için imkansızdır.
- It was impossible for me to answer this question.
- Bu soruyu cevaplamam imkansızdı.
- It is impossible.
- İmkansız.
- It was impossible to understand his questions.
- Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It is impossible to put the plan into practice.
- Planı uygulamaya koymak imkansızdır.
- It was impossible for the boy to swim across that river.
- Çocuğun o nehri yüzerek geçmesi imkansızdı.
- It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
- Tom'un tüm sorularına cevap vermem imkansızdı.
- It is impossible for me to do so.
- Öyle yapmam imkansız.
- It is impossible for me to solve the problem.
- Bu sorunu çözmem imkânsız.
- It is impossible.
- O, imkansızdır.
- It is impossible to live without water.
- Susuz yaşamak imkansızdır.
- It is impossible for him to finish it in an hour.
- Onu bir saat içinde bitirmesi onun için imkansız.
- It is impossible for me to cleanly crack an egg with both hands.
- Bir yumurtayı iki elimle temiz bir şekilde kırmam imkansız.
- It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
- Tom'un tüm sorularına cevap vermek benim için imkansızdı.
- It is impossible to finish the report in a week.
- Bir haftada raporu bitirmek imkansız.
- It is impossible.
- Bu imkansız.
- It was impossible to understand his questions.
- Sorularını anlamak imkansızdı.
- It is impossible to get him to understand the new theory.
- Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansız.
- I tried to make up with her, but it was impossible.
- Onunla barışmaya çalıştım ama bu imkansızdı.
- It is impossible to read her handwriting.
- Onun el yazısını okumak imkansızdır.
- It was impossible to come up with a really satisfactory solution.
- Gerçekten tatmin edici bir çözüm bulmak imkansızdı.
Show More (65)
|
