|
- Without more data we cannot make a meaningful comparison of the two systems.
- Daha fazla veri olmadan iki sistem arasında anlamlı bir karşılaştırma yapamayız.
- We are still able to do something meaningful, but keep a low profile for obvious reasons of security.
- Hala anlamlı bir şeyler yapabiliyoruz ancak güvenlik nedeniyle düşük bir profil çiziyoruz.
- That is inconsistent, and we need to have a more meaningful debate here.
- Bu tutarsız bir yaklaşımdır ve burada daha anlamlı bir tartışma yürütmemiz gerekmektedir.
- It is meaningful only if it is constantly updated in terms of geography and choice of indicators.
- Ancak coğrafya ve gösterge seçimi açısından sürekli güncellendiği takdirde anlamlıdır.
- At the same time, they are doing something meaningful and social problems and exclusion are being prevented.
- Aynı zamanda anlamlı bir şey yapıyorlar ve sosyal sorunlar ve dışlanma önleniyor.
- We want to have it at a high political level in order to have a meaningful discussion.
- Anlamlı bir tartışma yapabilmek için bunu yüksek bir siyasi düzeyde yapmak istiyoruz.
- That division of labour as to who does what and how it is carried out is both necessary and meaningful.
- Kimin ne yaptığı ve nasıl yürüttüğü konusundaki iş bölümü hem gerekli hem de anlamlıdır.
- They will make this Parliament more meaningful.
- Bu değişiklikler Parlamentoyu daha anlamlı kılacaktır.
- We also have to ensure that, within this new format, this debate is meaningful.
- Bu yeni format içerisinde bu tartışmanın anlamlı olmasını da sağlamalıyız.
- Thus it is a highly meaningful and necessary thing to do.
- Dolayısıyla bu son derece anlamlı ve yapılması gereken bir şeydir.
- This is a meaningful message for us to stress at the moment.
- Bu, şu anda vurgulamamız gereken anlamlı bir mesajdır.
- Against this background it is meaningful and hopefully also useful that Johannesburg actually takes place.
- Bu çerçevede Johannesburg'un gerçekleşmesi anlamlı ve umarım faydalıdır da.
- The division of responsibility in the Commission is quite meaningful.
- Komisyon'daki sorumluluk dağılımı oldukça anlamlıdır.
- Those differences should neither be artificially papered over nor allowed to block meaningful cooperation.
- Bu farklılıklar ne yapay bir şekilde örtbas edilmeli ne de anlamlı bir işbirliğini engellemesine izin verilmelidir.
- We are trying to position ourselves in a manner which makes a meaningful discussion possible.
- Kendimizi anlamlı bir tartışmayı mümkün kılacak şekilde konumlandırmaya çalışıyoruz.
- This is a meaningful message for us to stress at the moment.
- Bu bizim için şu anda vurgulanması gereken anlamlı bir mesajdır.
- The division of responsibility in the Commission is quite meaningful.
- Komisyon'daki sorumluluk paylaşımı oldukça anlamlıdır.
- Please also ensure that we can start playing a meaningful role in the future of the industry.
- Lütfen sektörün geleceğinde anlamlı bir rol oynamaya başlayabilmemizi de sağlayın.
- As I have just mentioned, the Commission views political stability as a pre-condition for meaningful reform.
- Az önce de belirttiğim gibi Komisyon, siyasi istikrarı anlamlı bir reform için ön koşul olarak görmektedir.
- A dialogue is only meaningful and successful if a consensus is sought in the interests of all parties.
- Bir diyalog ancak tüm tarafların menfaatleri doğrultusunda bir uzlaşı arandığı takdirde anlamlı ve başarılı olur.
- That makes the dialogue with Parliament meaningful and useful.
- Bu da Parlamento ile diyaloğu anlamlı ve faydalı kılmaktadır.
- A meaningful debate has yet to be held on the legislative programme.
- Yasama programı üzerinde henüz anlamlı bir tartışma yapılmamıştır.
- We are pleased with our cooperation with NGOs in many countries in trying to do something meaningful here.
- Burada anlamlı bir şeyler yapmaya çalışırken pek çok ülkedeki STK'larla yaptığımız işbirliğinden memnuniyet duyuyoruz.
- Developed countries must take the first meaningful steps in reducing emissions.
- Gelişmiş ülkeler emisyonların azaltılması konusunda ilk anlamlı adımları atmalıdır.
- This would be a strong signal, which would be meaningful.
- Bu anlamlı olacak güçlü bir sinyal olacaktır.
- We are making a meaningful contribution to all these endeavours.
- Tüm bu çabalara anlamlı bir katkıda bulunuyoruz.
- Lifelong learning has to be meaningful, not just a slogan.
- Yaşam boyu öğrenme sadece bir slogan değil, anlamlı olmalıdır.
- For that reason it was meaningful, even in its timing.
- Bu nedenle zamanlaması bile anlamlıydı.
- I therefore hope that this will be a meaningful working summit.
- Bu nedenle bunun anlamlı bir çalışma zirvesi olacağını umuyorum.
- Light is meaningful only in relation to darkness, and truth presupposes error.
- Işık ancak karanlığa göre anlamlıdır ve hakikat bir miktar hata payını da öngörür.
- You can also check out websites that offer meaningful and well-guided meditation practices.
- Ayrıca anlamlı ve iyi yönlendirilmiş meditasyon uygulamaları sunan web sitelerine de göz atabilirsiniz.
- Light is meaningful only in relation to darkness, and truth presupposes error.
- Işık ancak karanlığa göre anlamlıdır ve hakikat bir miktar hata payını varsayar.
- Tom gave Mary a meaningful look.
- Tom, Mary'e anlamlı bir bakış attı.
- He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- Kadınları anlamlı uğraşlar olarak değil, tek kullanımlık zevkler olarak görüyor.
- I wanted to write something meaningful.
- Anlamlı bir şeyler yazmak istedim.
- Tom gave Mary a meaningful look.
- Tom Mary'ye anlamlı bir bakış attı.
- I learnt to live a more meaningful life.
- Daha anlamlı bir hayat yaşamayı öğrendim.
- Many directors want to make artistically ambitious and meaningful movies, but the Hollywood system does not allow that.
- Birçok yönetmen sanatsal açıdan iddialı ve anlamlı filmler yapmak istiyor ama Hollywood sistemi buna izin vermiyor.
- Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve bu düğünün hem orijinal hem de anlamlı olduğunu düşünerek çok mutlu oldu.
- Tom gave me a meaningful look.
- Tom bana anlamlı bir bakış attı.
- Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve çok mutluydu, düğünün özgün ve anlamlı olduğunu düşündüler.
- How many meaningful sentences can Tatoeba contain?
- Tatoeba kaç tane anlamlı cümle içerebilir?
- I wanted to write something meaningful.
- Anlamlı bir şey yazmak istedim.
- My signature is meaningful, majestic and inimitable.
- İmzam anlamlı, görkemli ve taklit edilemez.
- I wanted to say something meaningful.
- Anlamlı bir şey söylemek istedim.
- How many meaningful sentences can Tatoeba contain?
- Tatoeba'da kaç tane anlamlı cümle var?
- I wanted to say something meaningful.
- Anlamlı bir şey söylemek istiyordum.
- She gave me a meaningful look.
- Bana anlamlı bir bakış attı.
- Welcome to a new and more meaningful reality.
- Yeni ve daha anlamlı bir gerçekliğe hoş geldin.
- In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Genel olarak, anlamlı değişiklikler yapılırsa, ben siyasi reformdan yanayım.
Show More (47)
|