| 1 |
menace |
tehdit |
n. |
|
- Fighting against pollution is the only way to deal with the menace of climate change.
- İklim değişikliği tehdidiyle başa çıkmanın tek yolu kirlilikle mücadele etmektir.
- In this area, though, nonsense is a public menace.
- Yine de bu alanda, saçmalık bir kamu tehdididir.
- In the meantime, let us not be deterred from confronting a dangerous menace when we can.
- Bu arada elimizden geldiğince tehlikeli bir tehditle yüzleşmekten de geri durmayalım.
- In this area, though, nonsense is a public menace.
- Yine de bu alanda, saçmalık kamusal bir tehdittir.
- In the meantime, let us not be deterred from confronting a dangerous menace when we can.
- Bu arada, elimizden geldiğince tehlikeli bir tehditle yüzleşmekten de geri durmayalım.
- Tom is a menace.
- Tom bir tehdittir.
- Tom is a menace.
- Tom bir tehdit.
Show More (4)
|
| 2 |
menace |
tehdit etmek |
v. |
|
- She was menacing.
- Tehdit ediyordu.
- Three men menaced him with knives.
- Üç adam bıçaklarla onu tehdit etti.
- Sami was menacing his family.
- Sami ailesini tehdit ediyordu.
- They felt menaced.
- Tehdit edildiklerini hissettiler.
- Three men menaced him with knives.
- Üç adam onu bıçaklarla tehdit etti.
Show More (2)
|
| 3 |
menace |
gözdağı |
n. |
|
- There was a menace hidden behind her manner.
- Tavırlarının ardında gizli bir gözdağı vardı.
Show More (-2)
|
| 4 |
menace |
baş belası |
n. |
|
- Being a teacher is a challenging job as sometimes children can be menaces.
- Öğretmen olmak zor bir iş çünkü bazen çocuklar baş belası olabiliyor.
Show More (-2)
|
| 5 |
menace |
tehdit oluşturmak |
v. |
|
- The country is being menaced by the threat of war.
- Savaş, ülkeler açısından tehdit oluşturmaktadır.
Show More (-2)
|
| 6 |
menace |
tehlike |
n. |
|
- You're a menace.
- Tehlikelisin.
Show More (-2)
|
