| 1 |
nonsense |
saçmalık |
n. |
|
- I can't stand his nonsense when he is drunk.
- Sarhoşken yaptığı saçmalıklara katlanamıyorum.
- The report's talk of smooth cooperation is sheer nonsense, legally speaking.
- Raporun pürüzsüz işbirliğinden bahsetmesi ise hukuki açıdan tamamen saçmalıktır.
- In short, it is nonsense that the report did not deserve.
- Kısacası, raporun hak etmediği bir saçmalıktır.
- Let us please put an end to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir son verelim.
- This hypothesis, that the Community is breaking Treaty law is simply nonsense.
- Topluluğun Antlaşma hukukunu çiğnediği yönündeki bu varsayım tek kelimeyle saçmalıktır.
- It is reckoned that this nonsense will cost a further 15 000 jobs across the EU.
- Bu saçmalığın AB genelinde 15.000 kişinin daha işine mal olacağı hesaplanmaktadır.
- The report's talk of smooth cooperation is sheer nonsense, legally speaking.
- Raporun sorunsuz işbirliğinden bahsetmesi yasal açıdan tamamen saçmalıktır.
- It is nonsense to say that Treaty changes can only be made in the IGC.
- Antlaşma değişikliklerinin sadece IGC'de yapılabileceğini söylemek saçmalıktır.
- The notion that economic development necessarily leads to democracy is absolute nonsense.
- Ekonomik kalkınmanın mutlaka demokrasiye yol açacağı düşüncesi tamamen saçmalıktır.
- In short, it is nonsense that the report did not deserve.
- Kısacası raporun hak etmediği bir saçmalıktır.
- What you said is absolute nonsense.
- Dediğin şey tamamen saçmalıktır.
- Don't tell me they actually believe that nonsense.
- Bana onların o saçmalığa gerçekten inandıklarını söyleme.
- Don't tell me he actually believes that nonsense.
- Bana onun bu saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- I've had enough of your nonsense.
- Saçmalıklarından bıktım.
- Why are you telling me this nonsense.
- Neden bana bu saçmalıkları anlatıyorsun?
- It is time you put a stop to this nonsense.
- Bu saçmalığa bir son verme zamanın geldi.
- Don't tell me she actually believes that nonsense.
- Bana onun o saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- Sami's e-mails were very, very long and filled with nonsense.
- Sami'nin e-postaları çok ama çok uzundu ve saçmalıklarla doluydu.
- Her explanation of the problem was nonsense.
- Sorunu açıklaması saçmalıktı.
- Please put a stop to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- He doesn't really believe that nonsense, does he?
- Bu saçmalığa gerçekten inanmıyor, değil mi?
- Who told you such nonsense?
- Bu saçmalığı sana kim söyledi?
- I don't have time to listen to this kind of nonsense.
- Benim bu saçmalıkları dinleyecek vaktim yok.
- Stop this nonsense!
- Bu saçmalığı durdurun!
- Haven't we had enough of that nonsense already?
- Bu saçmalıklar yetmedi mi?
- I don't have time for this kind of nonsense.
- Bu tür saçmalıklar için zamanım yok.
- Please put a stop to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığı kes artık.
- Don't tell me you actually believe this nonsense.
- Bana bu saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- That's absolute nonsense.
- Saçmalığın daniskası.
- Don't tell me you actually believe this nonsense.
- Bu saçmalığa gerçekten inandığını söyleme bana.
- You don't really believe that nonsense, do you?
- O saçmalığa gerçekten inanmıyorsun, değil mi?
- Sami's e-mails were very, very long and filled with nonsense.
- Sami'nin e-postaları çok, çok uzun ve saçmalıklarla doluydu.
- Why are you telling me this nonsense.
- Neden bana bu saçmalıktan bahsediyorsun.
- What nonsense are you talking about?
- Hangi saçmalıktan bahsediyorsun?
- Who told you such nonsense?
- Böyle bir saçmalığı sana kim söyledi?
- Who told you this nonsense?
- Bu saçmalığı sana kim söyledi?
- You don't actually believe that nonsense, do you?
- Bu saçmalığa gerçekten inanmıyorsun, değil mi?
- They must be crazy to believe such nonsense.
- Böyle bir saçmalığa inanmak için deli olmalılar.
- I do not have the time to discuss this nonsense.
- Bu saçmalığı tartışmak için zamanım yok.
- I'm so sick of hearing that nonsense.
- O saçmalığı duymaktan bıktım.
- I don't know how you can believe such nonsense.
- Böyle bir saçmalığa nasıl inanabiliyorsun anlamıyorum.
- Don't tell me she actually believes that nonsense.
- Bana onun bu saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- Let's end this nonsense.
- Bu saçmalığa bir son verelim.
- Let's end this nonsense.
- Bu saçmalığı bitirelim.
- I can't deal with this nonsense.
- Bu saçmalıkla baş edemiyorum.
- Don't tell me he actually believes that nonsense.
- Bana onun gerçekten o saçmalığa inandığını söyleme.
- Tom doesn't really believe that nonsense, does he?
- Tom o saçmalığa gerçekten inanmıyor, değil mi?
- How can you say such nonsense?
- Nasıl böyle bir saçmalığı söyleyebilirsin?
- Please put a stop to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir son ver.
- How can you say such nonsense?
- Böyle bir saçmalığı nasıl söylersin?
- I can't deal with this nonsense.
- Bu saçmalıkla uğraşamam.
- I do not have the time to discuss this nonsense.
- Bu saçmalığı tartışacak zamanım yok.
- That's absolute nonsense!
- Saçmalığın daniskası.
- I'm so sick of hearing that nonsense.
- Bu saçmalıkları duymaktan bıktım.
- Stop this nonsense.
- Kesin şu saçmalığı.
- Please put a stop to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir son verin.
- Stop that nonsense.
- Kes şu saçmalığı.
- Don't tell me you actually believe that nonsense.
- Sakın bana bu saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- Stop this nonsense.
- Bu saçmalıktan vazgeç.
- That is all nonsense.
- Bu saçmalıktan başka bir şey değil.
- Don't believe that nonsense!
- Bu saçmalığa inanmayın!
- Don't believe that nonsense!
- Bu saçmalığa inanma!
- They don't really believe that nonsense, do they?
- Onlar bu saçmalığa gerçekten inanmıyorlar, değil mi?
- Who told you this nonsense?
- Sana bu saçmalığı kim söyledi?
- Tom doesn't really believe that nonsense, does he?
- Tom bu saçmalığa gerçekten inanmıyor, değil mi?
- It is time you put a stop to this nonsense.
- Bu saçmalığa bir son vermenin zamanı geldi.
- Don't tell me you actually believe that nonsense.
- Bana o saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- I am fed up with your nonsense.
- Saçmalıklarından bıktım.
- I don't have time to listen to this kind of nonsense.
- Bu tür saçmalıkları dinleyecek vaktim yok.
- You don't really believe that nonsense, do you?
- Bu saçmalığa gerçekten inanmıyorsun, değil mi?
- Please stop this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir son verin.
- She doesn't really believe that nonsense, does she?
- Bu saçmalığa gerçekten inanmıyor, değil mi?
- Don't tell me they actually believe that nonsense.
- Bu saçmalığa gerçekten inandıklarını söyleme.
Show More (70)
|
| 2 |
nonsense |
saçmalık |
n., interj. |
|
- I would really like to know what kind of nonsense this is.
- Bunun ne tür bir saçmalık olduğunu gerçekten bilmek istiyorum.
- Our voting behaviour has proved that this is nonsense.
- Oy verme davranışımız bunun saçmalık olduğunu kanıtlamıştır.
- This should, of course, be the captain, otherwise this is complete nonsense.
- Elbette kaptan bu olmalı, aksi takdirde bu tamamen saçmalık olur.
- In this area, though, nonsense is a public menace.
- Yine de bu alanda, saçmalık kamusal bir tehdittir.
- In this area, though, nonsense is a public menace.
- Yine de bu alanda, saçmalık bir kamu tehdididir.
- This is complete nonsense, because we already have an adequate daily allowance to cover such costs.
- Bu tamamen saçmalık çünkü bu tür masrafları karşılamak için zaten yeterli bir günlük ödeneğimiz var.
- It is all complete nonsense.
- Tamamen saçmalık.
- This is total nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- What kind of nonsense is that?
- Ne tür bir saçmalık bu?
- Tom's statement is pure nonsense.
- Tom'un ifadesi tamamen saçmalık.
- Tom's explanation is completely nonsense.
- Tom'un açıklaması tamamen saçmalık.
- This is pure nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- What is this nonsense?
- Bu saçmalık da ne?
- I think that's all nonsense.
- Bence bunların hepsi saçmalık.
- That's pure nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- What kind of nonsense is this?
- Bu nasıl bir saçmalık?
- What he says is nonsense.
- Söyledikleri saçmalık.
- It's nonsense to try that.
- Bunu denemek saçmalık.
- What kind of nonsense is that?
- O ne tür bir saçmalık?
- What you said is complete nonsense.
- Söylediklerin tamamen saçmalık.
- That's absolute nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- What is this nonsense?
- Bu saçmalık nedir?
- I'm writing nonsense.
- Saçmalık yazıyorum.
- That's utter nonsense.
- Tamamen saçmalık.
- I don't have time for this nonsense.
- Bu saçmalık için zamanım yok.
- That's utter nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- What nonsense!
- Ne saçmalık!
- I think it's nonsense.
- Bence bu saçmalık.
- It's all nonsense.
- Hepsi saçmalık.
- This argument is utter nonsense.
- Bu argüman tamamen saçmalık.
- That is all nonsense.
- Bunların hepsi saçmalık.
- That's absolute nonsense.
- Tamamen saçmalık.
- What kind of nonsense is this?
- Ne tür bir saçmalık bu?
- Stop this nonsense!
- Kesin şu saçmalığı!
- This is sheer nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- That's complete nonsense.
- O tam bir saçmalık.
- That's absolute nonsense!
- Bu tamamen saçmalık!
- What you said is absolute nonsense.
- Söylediklerin tamamen saçmalık.
- That would be nonsense.
- Bu saçmalık olurdu.
- That's complete nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- You know this is nonsense.
- Bunun saçmalık olduğunu biliyorsun.
- This is utter nonsense.
- Bu tamamen saçmalık.
- This is nonsense.
- Bu saçmalık.
Show More (42)
|
| 3 |
nonsense |
saçma |
adj., interj. |
|
- I think that the unions' fear of social dumping is nonsense.
- Sendikaların sosyal damping konusundaki korkusunun saçma olduğunu düşünüyorum.
- Much nonsense is talked about who armed Saddam.
- Saddam'ı kimin silahlandırdığı konusunda çok saçma şeyler konuşuluyor.
- Much nonsense has also been talked about control of Iraqi oil.
- Irak petrolünün kontrolü konusunda da çok saçma şeyler söylendi.
- That's nonsense.
- Bu saçma.
- That's nonsense.
- Bu çok saçma.
- That's just nonsense.
- Bu çok saçma.
- Her explanation of the problem was nonsense.
- Onun sorunla ilgili açıklaması saçmaydı.
- What he says is nonsense.
- Onun söylediği saçma.
- Tom's explanation is completely nonsense.
- Tom'un açıklaması tamamen saçma.
- That man sometimes talks nonsense.
- O adam bazen saçma konuşur.
- What utter nonsense.
- Ne kadar saçma.
- That would be nonsense.
- Bu saçma olur.
- Tom's statement is pure nonsense.
- Tom'un açıklaması tamamen saçma.
Show More (12)
|
| 4 |
nonsense |
saçma sapan |
adj. |
|
- This modifies these rules and makes a nonsense of them.
- Bu düzenleme bu kuralları değiştiriyor ve saçma sapan bir hale getiriyor.
- She doesn't waste time with nonsense.
- Saçma sapan şeylerle vakit kaybetmez.
- You speak nonsense, my friend.
- Saçma sapan konuşuyorsun, dostum.
- I'm writing nonsense.
- Saçma sapan şeyler yazıyorum.
- You are speaking nonsense, my friend.
- Saçma sapan konuşuyorsun, dostum.
Show More (2)
|
| 5 |
nonsense |
saçmalık |
interj. |
|
- Stop the nonsense!
- Saçmalamayı kes!
- Cut out the nonsense, will you?
- Saçmalamayı kes, olur mu?
- Cut out the nonsense, will you?
- Saçmalamayı bırak, tamam mı?
- Cut the nonsense.
- Saçmalamayı kes.
- Stop your nonsense!
- Saçmalamayı kes!
Show More (2)
|
| 6 |
nonsense |
aptalca davranış |
n. |
|
- It was complete nonsense to try to cheat in the final exam.
- Final sınavında kopya çekmeye çalışmak aptalca bir davranıştı.
Show More (-2)
|
| 7 |
nonsense |
kuru gürültü |
n. |
|
- President's speech was complete nonsense.
- Başkan'ın konuşması kuru gürültüden ibaretti.
Show More (-2)
|
| 8 |
nonsense |
anlamsız |
adj. |
|
- Tom was talking nonsense.
- Tom anlamsız konuşuyordu.
Show More (-2)
|
