| 1 |
outright |
tamamen |
adv. |
|
- He lost his temper outright.
- Öfkeden gözü tamamen karardı.
- The second option was an outright ban on silicone breast implants.
- İkinci seçenek silikon göğüs implantlarının tamamen yasaklanmasıydı.
- The industry rejects them outright.
- Sektör bunları tamamen reddediyor.
- For this reason, the PPE-DE Group also rejects this amendment outright.
- Bu nedenle, PPE-DE Grubu da bu değişikliği tamamen reddetmektedir.
- We have, however, suggested various amendments in case the proposal is not rejected outright.
- Bununla birlikte, teklifin tamamen reddedilmemesi durumunda çeşitli değişiklikler önerdik.
- The industry rejects them outright.
- Endüstri bunları tamamen reddetmektedir.
- This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
Show More (4)
|
| 2 |
outright |
düpedüz |
adv. |
|
- Numerous eyewitness accounts printed in the newspapers talk of outright brutality.
- Gazetelerde yayımlanan çok sayıda görgü tanığı ifadesi düpedüz vahşetten bahsetmektedir.
- The Ombudsman's right to gather uncensored information is sabotaged outright by the Commission.
- Ombudsman'ın sansürsüz bilgi toplama hakkı Komisyon tarafından düpedüz sabote edilmektedir.
- This is an outright lie!
- Bu düpedüz yalan!
- This is an outright lie!
- Bu düpedüz yalandır!
Show More (1)
|
| 3 |
outright |
doğrudan |
adv. |
|
- Instead of condemning them outright, we should make a distinction between internal effects and external effects.
- Doğrudan kınamak yerine, iç etkiler ile dış etkiler arasında bir ayrım yapmalıyız.
- Instead of condemning them outright, we should make a distinction between internal effects and external effects.
- Bunları doğrudan kınamak yerine, iç etkiler ile dış etkiler arasında bir ayrım yapmalıyız.
- I bought this outright.
- Bunu doğrudan satın aldım.
Show More (0)
|
| 4 |
outright |
açık |
adj. |
|
- I do not endorse the call for an outright boycott and the cessation of all financial assistance.
- Açık bir boykot ve tüm mali yardımların durdurulması çağrısını desteklemiyorum.
- A great many questions and outright criticism can still be heard from various sectors of the market.
- Piyasanın çeşitli kesimlerinden hala pek çok soru ve açık eleştiri duyulabilir.
Show More (-1)
|
| 5 |
outright |
açıkça |
adv. |
|
- We call for an outright condemnation of Hamas and the Islamic Jihad, and for appropriate measures.
- Hamas ve İslami Cihad'ın açıkça kınanması ve uygun önlemlerin alınması çağrısında bulunuyoruz.
- The Belgian Finance Minister supports this demand, and even the German Finance Minister no longer rejects it outright.
- Belçika Maliye Bakanı bu talebi destekliyor ve Alman Maliye Bakanı bile artık bunu açıkça reddetmiyor.
Show More (-1)
|
| 6 |
outright |
tam |
adj. |
|
- It was an outright success for the candidate.
- Bu aday için tam bir başarıydı.
Show More (-2)
|
| 7 |
outright |
direkt |
adv. |
|
- Blake admitted his guilt outright.
- Blake suçluluğunu direkt itiraf etti.
Show More (-2)
|
| 8 |
outright |
bariz |
adj. |
|
- Amber's outright insult made things worse.
- Amber'ın bariz hakareti işleri daha da kötüye götürdü.
Show More (-2)
|
| 9 |
outright |
kesin |
adj. |
|
- The spectrum extends from outright rejection to qualified approval.
- Spektrum, kesin retten nitelikli onaya kadar uzanmaktadır.
Show More (-2)
|
| 10 |
outright |
karşılıksız (yardım/bağış vb) |
adj. |
|
- I bought this outright.
- Bunu karşılıksız aldım.
Show More (-2)
|
