|
- Pardon me, I came in because I thought the room was free.
- Affedersiniz, odanın boş olduğunu düşündüğüm için geldim.
- Pardon me, how do I get to Downing Street from here?
- Affedersiniz, buradan Downing Caddesi'ne nasıl gidebilirim?
- Pardon me, can you repeat that?
- Affedersiniz, tekrar edebilir misiniz?
- Pardon me, what's the name of this place?
- Affedersiniz, buranın adı ne?
- Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
- Affedersiniz hanımefendi, karşınızda böyle ağladığım için utanıyorum ama gözyaşlarımı tutamıyorum.
- Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
- Affedersiniz hanımefendi, önünüzde böyle ağlıyor olmaktan utandım ama gözyaşlarıma hakim olamıyorum.
- Pardon me, I couldn't get it.
- Affedersiniz, ben onu anlayamadım.
- Pardon me, is there an ATM somewhere around here?
- Affedersiniz, buralarda bir yerde ATM var mı?
- Pardon me, can you repeat that?
- Affedersiniz, bunu tekrarlayabilir misiniz?
- Pardon me, is that seat taken?
- Affedersiniz, o koltuk dolu mu?
- Pardon me, what place is this?
- Affedersiniz, burası hangi yerdir.
- Pardon me, I couldn't get it.
- Affedersiniz, anlayamadım.
- Pardon me, please.
- Affedersiniz, lütfen.
- Pardon me, how do I get to Downing Street from here?
- Affedersiniz, Downing sokağına buradan nasıl ulaşırım?
- Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.
- Pardon me, do you speak English?
- Affedersiniz, İngilizce biliyor musunuz?
- Pardon me, I came in because I thought the room was free.
- Affedersiniz, boş olduğunu düşündüğüm için odaya girdim.
Show More (15)
|
