1 |
part with |
ayrılmak |
v. |
|
- I parted with my friend at the train station.
- Arkadaşımla tren istasyonunda ayrıldık.
- He didn't want to part with his house.
- O, evinden ayrılmak istemedi.
- He didn't want to part with his house.
- Evinden ayrılmak istemedi.
- I'll never part with it.
- Ondan asla ayrılmam.
- She had to part with her fur coat.
- Kürk mantosundan ayrılmak zorunda kaldı.
- He was deep in debt, and had to part with his house.
- Çok borcu vardı ve evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- I have no idea why you want to part with that.
- Niçin ayrılmak istediğine dair fikrim yok.
- Are you sure you want to part with that?
- Bundan ayrılmak istediğine emin misin?
- Sami didn't want to part with that car.
- Sami o arabadan ayrılmak istemedi.
- He had to part with his secretary because she got married.
- Sekreteri evlendiği için ondan ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary because she got married.
- O evlendiği için, o sekreterinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
- Evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- They parted with a firm handshake.
- Sıkı bir el sıkışma ile ayrıldılar.
- They parted with a firm handshake.
- Sıkı bir tokalaşmayla ayrıldılar.
- He was deep in debt and had to part with his house.
- Çok borcu vardı ve evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his secretary when she got married.
- Sekreteri evlendiğinde ondan ayrılmak zorunda kaldı.
- He decided to part with his house.
- Evinden ayrılmaya karar verdi.
- He had to part with his house.
- O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
Show More (15)
|
2 |
part with |
elden çıkarmak |
v. |
|
- You must not part with the ring.
- Yüzüğü elden çıkarmamalısın.
- He was deep in debt and had to part with his house.
- O borca batmıştı ve evini elden çıkarmak zorundaydı.
- He was deep in debt, and had to part with his house.
- O borç batağına saplanmıştı ve evini elden çıkarmak zorunda kaldı.
- I parted with my old car.
- Eski arabamı elden çıkardım.
- She had to part with her jewelry box.
- Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- I parted with my old car, though I hated to do so.
- Hiç istemesem de eski arabamı elden çıkardım.
- Tom lost no time in parting with the money.
- Tom, parayı elden çıkarmak için zaman kaybetmedi.
Show More (4)
|
3 |
part with |
bırakmak |
v. |
|
- She had to part with her jewelry box.
- Mücevher kutusunu bırakmak zorunda kaldı.
- I have no idea why you want to part with that.
- Neden onu bırakmak istediğin hakkında hiçbir fikrim yok.
- I'll never part with it.
- Asla onu bırakmayacağım.
Show More (0)
|