1 |
pioneer |
öncü |
n. |
|
- He was a pioneer in educational apps.
- Eğitim uygulamalarında öncü bir isimdi.
- Indeed, fishers may become pioneers in the area as happened in Scotland with the square mesh panel.
- Hatta balıkçılar, İskoçya'da kare ağ panelinde olduğu gibi bu alanda öncü olabilirler.
- The pioneers sought to make a peaceful Europe and they, of course, succeeded.
- Öncüler barışçıl bir Avrupa yaratmaya çalıştılar ve elbette bunu başardılar.
- Indeed, fishers may become pioneers in the area as happened in Scotland with the square mesh panel.
- Gerçekten de balıkçılar, İskoçya'da kare gözlü panelde olduğu gibi bu alanda öncü olabilirler.
- What they cannot do, however, is avoid the pioneer countries' legislation.
- Ancak yapamayacakları şey, öncü ülkelerin mevzuatından kaçınmaktır.
- You yourself have carried out the work of a pioneer, both externally and in the EU itself.
- Siz de hem dışarıda hem de AB'nin kendi içinde öncü bir çalışma yürüttünüz.
- They were pioneers in the investigation of cancer.
- Onlar kanser araştırmalarının öncüleriydiler.
- We are the pioneers of this new branch of science.
- Biz bu yeni bilim dalının öncüleriyiz.
- She was a pioneer in this field.
- Bu alanda öncüydü.
- The pioneers overcame a set of obstacles.
- Öncüler bir dizi engelin üstesinden geldiler.
- He was a pioneer in this field.
- O bu alanda öncüydü.
- She was a pioneer in this field.
- O, bu alanda bir öncüydü.
- I don't feel like a pioneer.
- Ben bir öncü gibi hissetmiyorum.
- They were pioneers in the investigation of cancer.
- Onlar kanserin araştırılmasında öncülerdi.
- He is a pioneer in this field.
- O bu alanda bir öncü.
- The pioneers have overcome a series of obstacles.
- Öncüler bir dizi engelin üstesinden geldiler.
- He is what we call a pioneer.
- Biz ona öncü diyoruz.
- My ancestors were the pioneers of this land.
- Benim atalarım bu memleketin öncüleriydi.
- They were pioneers of space flight.
- Onlar uzay uçuşunun öncüleriydi.
- The pioneers met with many dangers.
- Öncüler birçok tehlike ile karşılaştılar.
- My ancestors were the pioneers of this land.
- Atalarım bu toprakların öncüleriydi.
- He was a pioneer in this field.
- O, bu alanda bir öncüydü.
- I don't feel like a pioneer.
- Kendimi öncü gibi hissetmiyorum.
- He is a pioneer in this field.
- O bu alanda öncüdür.
Show More (21)
|
2 |
pioneer |
öncülük etmek |
v. |
|
- This is a particularly urgent task here in Europe, the continent that has pioneered insurance banking.
- Bu, sigorta bankacılığına öncülük etmiş olan Avrupa'da özellikle acil bir görevdir.
- Paracelsus pioneered the use of chemicals and minerals in medicine.
- Paracelsus, kimyasalların ve minerallerin tıpta kullanılmasına öncülük etmiştir.
Show More (-1)
|
3 |
pioneer |
ilk yerleşimci |
n. |
|
- Pioneers from the South settled in this region in 1773.
- Güneyden gelen ilk yerleşimciler 1773 yılında bu bölgeye yerleşmiştir.
Show More (-2)
|
4 |
pioneer |
öncüsü olmak |
v. |
|
- This technique was pioneered in Japan.
- Bu tekniğin öncülüğünü Japonya yapmıştır.
Show More (-2)
|
5 |
pioneer |
öncülük yapmak |
v. |
|
- Paracelsus pioneered the use of chemicals and minerals in medicine.
- Paracelsus tıpta kimyasal ve mineral kullanımının öncülüğünü yaptı.
Show More (-2)
|
6 |
pioneer |
bölgeye ilk yerleşenler |
n. |
|
- The pioneers met with many dangers.
- Bölgeye ilk yerleşenler birçok tehlikeyle karşılaştı.
Show More (-2)
|