| 1 |
prosperous |
müreffeh |
adj. |
|
- President Mugabe and his cronies have wrecked a once prosperous and once stable country.
- Başkan Mugabe ve yandaşları bir zamanlar müreffeh ve istikrarlı bir ülke olan Bangladeş'i harabeye çevirdi.
- Iraq has the potential to be rich and prosperous.
- Irak zengin ve müreffeh bir ülke olma potansiyeline sahiptir.
- Zimbabwe is a beautiful and once prosperous country with the potential to be the bread basket for the region.
- Zimbabve, bölgenin ekmek sepeti olma potansiyeline sahip güzel ve bir zamanlar müreffeh bir ülkedir.
- Many of them live far from our prosperous Europe.
- Birçoğu bizim müreffeh Avrupa'mızdan uzakta yaşıyor.
- President Mugabe and his cronies have wrecked a once prosperous and once stable country.
- Başkan Mugabe ve yandaşları ise bir zamanların müreffeh ve istikrarlı ülkesini harap etmişlerdir.
- Europe is one of the world's most prosperous, democratic and stable continents.
- Avrupa dünyanın en müreffeh, demokratik ve istikrarlı kıtalarından biridir.
- Zimbabwe really had all the qualifications for becoming a prosperous and successful country in southern Africa.
- Zimbabve gerçekten de Güney Afrika'da müreffeh ve başarılı bir ülke olmak için gereken tüm niteliklere sahipti.
- This country has never been so prosperous.
- Bu ülke hiç bu kadar müreffeh olmamıştı.
- Germany is Europe's largest and most prosperous economy.
- Almanya Avrupa'nın en büyük ve en müreffeh ekonomisi.
- That town looked prosperous.
- O kasaba müreffeh görünüyordu.
- The guests wished the happy couple a long and prosperous life.
- Konuklar mutlu çifte uzun ve müreffeh bir hayat diledi.
- Queen Elizabeth had a long and prosperous reign.
- Kraliçe Elizabeth'in uzun ve müreffeh bir saltanatı oldu.
- The king had a long and prosperous reign.
- Kralın uzun ve müreffeh bir saltanatı vardı.
- Live a long and prosperous life.
- Uzun ve müreffeh bir hayat yaşa.
Show More (11)
|
| 2 |
prosperous |
refah |
adj. |
|
- We want to see two states living side by side, peaceful and prosperous.
- Yan yana, barış ve refah içinde yaşayan iki devlet görmek istiyoruz.
- That town looked prosperous.
- Kasaba refah içinde görünüyordu.
- The next two years are not expected to be prosperous.
- Gelecek iki yılın refah olması beklenmiyor.
- The next two years are not expected to be prosperous.
- Önümüzdeki iki yılın refah içinde geçmesi beklenmiyor.
Show More (1)
|
| 3 |
prosperous |
zengin |
adj. |
|
- The doctor, who is prosperous, is not happy.
- Zengin doktor mutlu değildir.
- This country has never been so prosperous.
- Bu ülke hiç bu kadar zengin olmamıştı.
Show More (-1)
|
| 4 |
prosperous |
varlıklı |
adj. |
|
- He married into a prosperous family.
- Varlıklı bir aileye damat gitti.
Show More (-2)
|
