| 1 |
recite |
ezbere okumak |
v. |
|
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
- Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hâlâ ezbere okuyabiliyor.
- I could recite the story by heart.
- Hikayeyi ezbere okuyabilirim.
- His daughter is able to recite a lot of poems.
- Onun kızı bir sürü şiiri ezbere okuyabilir.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
- Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Her daughter can recite many poems.
- Onun kızı birçok şiiri ezbere okuyabilir.
- Because I heard it so often, I can now recite the poem by heart.
- Çok sık duyduğum için artık şiiri ezbere okuyabiliyorum.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
- Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- I could recite the story by heart.
- Hikayeyi ezbere okuyabildim.
- Tom was able to recite the whole poem by heart.
- Tom bütün şiiri ezbere okuyabiliyordu.
Show More (6)
|
| 2 |
recite |
ezberden okumak |
v. |
|
- She recited her latest poems on stage.
- Son yazdığı şiirlerini sahnede ezberden okudu.
- Can you recite the names of the seven deadly sins according to the Christian religion?
- Hristiyan dinine göre yedi ölümcül günahın isimlerini ezberden okuyabilir misin?
Show More (-1)
|
| 3 |
recite |
tek tek söylemek |
v. |
|
- My mom recited the shopping list before I went out.
- Annem ben dışarı çıkmadan önce alışveriş listesindekileri tek tek söyledi.
Show More (-2)
|
| 4 |
recite |
ezbere söylemek |
v. |
|
- Can you recite the names of the seven deadly sins according to the Christian religion?
- Hıristiyan dinine göre yedi ölümcül günahın isimlerini ezbere söyleyebilir misin?
Show More (-2)
|
