Tureng - reluctant to (do something)

Historique

	Anglais	Turc
1	reluctant to (do something)	(bir şey yapmaya) isteksiz	adj.
	People are reluctant to look closely at these. İnsanlar bunlara yakından bakmak konusunda isteksiz. People are reluctant to look closely at these. İnsanlar bunlara yakından bakma konusunda isteksizdir. Ethiopia is reluctant to agree to that decision at this time. Etiyopya şu anda bu kararı kabul etmekte isteksiz. He is reluctant to go to the college. O, üniversiteye gitmeye isteksiz. He was reluctant to go there. Oraya gitmeye isteksizdi. I'm reluctant to tell Tom the truth. Tom'a gerçeği söylemek konusunda isteksizim. I am reluctant to tell her the truth. Ona gerçeği söylemeye isteksizim. He was reluctant to reveal what he really meant. Gerçekte ne demek istediğini açıklamak konusunda isteksizdi. Tom seemed to be reluctant to do that for Mary. Tom Mary için bunu yapmak konusunda isteksiz görünüyordu. Tom was reluctant to talk about it. Tom bu konuda konuşmak için isteksizdi. Mary seemed reluctant to join the class. Mary derse katılmakta isteksiz görünüyordu. Tom is still reluctant to do that for us. Tom bunu bizim için yapmak konusunda hâlâ isteksiz. One glance at his face told me that he was reluctant to work. Yüzüne bir bakışta çalışmak istemediğini anladım. Tom seems reluctant to say anything. Tom bir şey söylemek için isteksiz gibi görünüyor. I'm reluctant to tell Tom the truth. Tom'a gerçeği söyleme konusunda isteksizim. She was reluctant to reveal her secret. Sırrını açıklamak konusunda isteksizdi. I'm reluctant to go. Gitmeye isteksizim. You seem to be reluctant to do that for Tom. Tom için bunu yapmak konusunda isteksiz görünüyorsun. I'm still reluctant to do that for you. Bunu senin için yapmak konusunda hâlâ isteksizim. Tom is reluctant to leave. Tom gitmeye isteksiz. I'm reluctant to help Tom. Tom'a yardım etmekte isteksizim. You seem reluctant to go. Gitmeye isteksiz görünüyorsun. He is reluctant to go to the college. Üniversiteye gitme konusunda isteksiz. Tom is reluctant to leave. Tom ayrılmak için isteksizdir. Tom seemed reluctant to do that for Mary. Tom Mary için bunu yapmak konusunda isteksiz görünüyordu. Tom said Mary wasn't reluctant to do that. Tom, Mary'nin bunu yapma konusunda isteksiz olduğunu söyledi. Tom seems reluctant to help me. Tom bana yardım etmek için isteksiz görünüyor. He was reluctant to answer. Cevap vermekte isteksizdi. Tom seemed reluctant to answer my questions. Tom sorularıma cevap vermeye isteksiz görünüyordu. He was reluctant to go there. O oraya gitmeye isteksizdi. Some soldiers were reluctant to obey the commands. Bazı askerler emirlere itaat etmeye isteksizlerdi. Tom seems reluctant to say anything. Tom bir şey söylemeye isteksiz görünüyor. Tom was reluctant to press charges. Tom suç duyurusunda bulunmaya isteksizdi. The mother was reluctant to leave her children alone. Anne çocuklarını yalnız bırakmak istemiyordu. Tom seems reluctant to help me. Tom bana yardım etmeye isteksiz görünüyor. I am reluctant to tell her the truth. Ona gerçeği söylemekte isteksizim. Tom doesn't seem to be as reluctant to do that as Mary seems to be. Tom bunu yapmakta Mary kadar isteksiz görünmüyor. Tom seemed reluctant to give Mary the bad news. Tom, Mary'ye kötü haberi vermeye isteksiz görünüyordu. Tom was reluctant to go. Tom gitmeye isteksizdi. Are you reluctant to let other people drive your car? Başkalarının arabanı kullanmasına izin vermekte isteksiz misin? Tom seemed reluctant to leave. Tom gitmek konusunda isteksiz görünüyordu. Tom was reluctant to press charges. Tom şikâyetçi olma konusunda isteksizdi. Tom said that he was very reluctant to do that. Tom bunu yapmak konusunda çok isteksiz olduğunu söyledi. She was reluctant to admit it. Bunu itiraf etmekte isteksizdi. I'm reluctant to leave. Gitmeye isteksizim. Some employers are reluctant to take on people who have recently been released from jail. Bazı işverenler, hapishaneden yeni çıkmış insanları işe almaya isteksizdirler. She is reluctant to marry him. Onunla evlenmeye isteksiz. Tom said that he was really reluctant to do that. Tom bunu yapmak konusunda gerçekten isteksiz olduğunu söyledi. She was reluctant to marry him. Onunla evlenmek konusunda isteksizdi. Tom was reluctant to answer. Tom cevap vermeye isteksizdi. I'm reluctant to tell Tom to do that. Tom'a bunu yapmasını söylemek konusunda isteksizim. Tom is still reluctant to do that for us. Tom, bunu bizim için yapmaya hâlâ isteksiz. George is reluctant to take on that difficult job. George, bu zor işi üstlenmek konusunda isteksiz. I am reluctant to help him. Ona yardım etmekte isteksizim. I didn't think Tom would be so reluctant to do that. Tom'un bunu yapmaya bu kadar isteksiz olacağını düşünmemiştim. Tom was reluctant to admit it. Tom bunu itiraf etmekte isteksizdi. Tom is reluctant to move back to Boston. Tom Boston'a geri dönmek konusunda isteksiz. George is reluctant to take on that difficult job. George, o zor işi almaya isteksiz. Too long a holiday makes one reluctant to start work again. Çok uzun bir tatil, insanı yeniden işe başlamak konusunda isteksiz yapar. Layla was reluctant to move back to Cairo. Layla Kahire'ye geri dönmek konusunda isteksizdi. Tom seemed reluctant to answer my questions. Tom soruma cevap vermek için isteksiz görünüyordu. Tom was reluctant to answer. Tom cevaplamakta isteksizdi. He is very reluctant to accept the invitation. Daveti kabul etmek için çok isteksiz. He is very reluctant to accept the invitation. Daveti kabul etmekte çok isteksiz. I'm reluctant to visit him. Onu ziyaret etmeye isteksizim. Some employers are reluctant to take on people who have recently been released from jail. Bazı işverenler hapisten yeni çıkmış kişileri işe almakta isteksiz davranıyor. Tom seemed reluctant to leave. Tom gitmek için isteksiz görünüyordu. He was reluctant to answer. O, cevaplamak için isteksizdi. He was reluctant to admit it. Bunu itiraf etmekte isteksizdi. Sami was reluctant to move back to Egypt. Sami Mısır'a geri dönmekte isteksizdi. Tom seems reluctant to do that. Tom onu yapmak için isteksiz görünüyor. Some soldiers were reluctant to obey the commands. Bazı askerler emirlere itaat etmekte isteksizdi. Tom seemed reluctant to give Mary the bad news. Tom, Mary'ye kötü haberi vermek için isteksiz görünüyordu. Are you reluctant to let other people drive your car? Başkalarının arabanı sürmesine izin verme konusunda isteksiz misiniz? Layla was reluctant to move back to Cairo. Leyla, Kahire'ye geri dönmekte isteksizdi. I'm reluctant to visit him. Onu ziyaret etmekte isteksizim. Dan remained reluctant to take part into Linda's plan. Dan, Linda'nın planında yer almak konusunda isteksiz kaldı. Tom was reluctant to go by himself. Tom tek başına gitmeye isteksizdi. They're reluctant to accept anything new. Yeni bir şeyi kabul etmekte isteksizler. Tom is reluctant to do that, isn't he? Tom bunu yapmak için isteksiz, değil mi? Dan remained reluctant to take part into Linda's plan. Dan, Linda'nın planına katılmak için isteksiz kaldı. Tom seemed to be reluctant to help. Tom yardım etmeye isteksiz görünüyordu. Tom seemed reluctant to go. Tom gitmeye isteksiz görünüyordu. Tom is very reluctant to go. Tom gitmek konusunda çok isteksiz. She was reluctant to reveal her secret. Sırrını açığa çıkarmak istemiyordu. They're reluctant to accept anything new. Onlar yeni bir şeyi kabul etmeye isteksiz. Tom was reluctant to do that. Tom onu yapmak için isteksizdi. I think that Tom could've been reluctant to do that. Bence Tom bunu yapmak için isteksiz olabilirdi. Why is Tom so reluctant to do that? Tom bunu yapmakta neden bu kadar isteksiz? Tom said that he was very reluctant to do that. Tom, bunu yapmak için çok isteksiz olduğunu söyledi. Sami was reluctant to move back to Egypt. Sami Mısır'a geri dönmek konusunda isteksizdi. I'm reluctant to help Tom. Tom'a yardım etmeye isteksizim. I'm not as reluctant to do that as Tom is. Bunu yapmakta Tom kadar isteksiz değilim. Tom seemed reluctant to go. Tom gitmek için isteksiz görünüyordu. Tom didn't seem to be as reluctant to do that as Mary seemed to be. Tom bunu yapmakta Mary kadar isteksiz görünmüyordu. I'm reluctant to tell Tom to do that. Tom'a bunu yapmasını söylemeye isteksizim. Show More (93)
2	reluctant to (do something)	(bir şey yapmaya) gönülsüz	adj.
	Tom has halitosis and his friends are reluctant to get too close to him. Tom'un ağız kokusu var ve arkadaşları ona fazla yaklaşmaya gönülsüz. Tom seems reluctant to say anything. Tom bir şey söylemeye gönülsüz gibi görünüyor. Tom seemed to be reluctant to help. Tom yardım etmeye gönülsüz görünüyordu. She was reluctant to admit it. İtiraf etmeye gönülsüzdü. Tom is reluctant to do that. Tom onu yapmak için gönülsüzdür. I am reluctant to help him. Ona yardım etmek için gönülsüzüm. Tom was reluctant to talk about it. Tom bu konuda konuşmaya gönülsüzdü. He was reluctant to admit it. İtiraf etmeye gönülsüzdü. Tom was reluctant to talk about it. Tom o konuşmaya gönülsüzdü. Tom seems reluctant to say anything. Tom bir şey söylemeye gönülsüz gibi duruyor. Show More (7)