The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.

	Anglais	Turc
1	sweep	süpürmek	v.
	She swept the dirt off the porch. Verandadaki pislikleri süpürdü. Yet you want to sweep everything under the table! Yine de her şeyi masanın altına süpürmek istiyorsunuz! What they are actually doing is lifting up the carpet for the Commission to sweep its problems under. Aslında yaptıkları şey, Komisyonun sorunlarını altına süpürmesi için halıyı kaldırmaktır. These fine hairs then sweep the particles up to the nose or mouth. Bu ince tüyler daha sonra parçacıkları burun veya ağza kadar süpürür. The children were assigned to sweep the room. Çocuklar odayı süpürmekle görevlendirildi. Tom swept the kitchen floor while Mary washed the dishes. Mary bulaşıkları yıkarken, Tom mutfak zeminini süpürdü. Sweep my room. Odamı süpür. You sweep the kitchen floor while I clean the bathroom. Ben banyoyu temizlerken sen de mutfağı süpür. She swept the dirt from the porch. Verandadaki pislikleri süpürdü. Someone swept the pantry. Biri kileri süpürdü. Tom is sweeping his room. Tom odasını süpürüyor. Tom swept every room in the house. Tom evdeki her odayı süpürdü. Tom swept the floor. Tom zemini süpürdü. Tom swept the kitchen floor while Mary washed the dishes. Mary bulaşıkları yıkarken Tom mutfağın zeminini süpürdü. Tom is sweeping the porch. Tom sundurmayı süpürüyor. Tom is sweeping the porch. Tom verandayı süpürüyor. I am sweeping the yard. Ben avluyu süpürüyorum. I am sweeping the yard. Bahçeyi süpürüyorum. I'm sweeping the balcony. Balkonu süpürüyorum. Tom picked up a broom and started sweeping. Tom eline bir süpürge alıp süpürmeye başladı. I see her sweeping the room. Onu odayı süpürürken görüyorum. My father is sweeping the garage. Babam garajı süpürüyor. Tom picked up a broom and started sweeping. Tom bir süpürge aldı ve süpürmeye başladı. Someone swept the pantry. Birisi kileri süpürmüş. He had the maid sweep his room. O, hizmetçiye odasını süpürttü. He had the maid sweep his room. Odasını hizmetçiye süpürttü. She ordered the room to be swept. Odanın süpürülmesini buyurdu. She ordered the room to be swept. Odanın süpürülmesini emretti. The manager ordered all the rooms to be swept clean as soon as possible. Müdür tüm odaların bir an önce süpürülüp temizlenmesini emretti. After you blow up those balloons, could you sweep the room? Şu balonları patlattıktan sonra odayı süpürür müsün? We sweep with a broom. Süpürgeyle süpürürüz. I sweep the yard almost every day. Ben bahçeyi hemen hemen her gün süpürürüm. She sweeps the room with a broom. O bir süpürgeyle odayı süpürüyor. She sweeps the room with a broom. Süpürge ile odayı süpürüyor. I sweep the yard almost every day. Neredeyse her gün bahçeyi süpürüyorum. He ordered me to sweep the room. O bana odayı süpürmemi emretti. He ordered me to sweep the room. Odayı süpürmemi emretti. Tom asked me to sweep the room. Tom odayı süpürmemi istedi. Tom asked me to sweep the room. Tom benden odayı süpürmemi istedi. I swept the driveway for you. Garaj yolunu senin için süpürdüm. I swept the floor in the kitchen. Mutfakta zemini süpürdüm. I swept the floor in the kitchen. Mutfağın zeminini süpürdüm. I swept the kitchen floor. Ben mutfak zeminini süpürdüm. I swept the kitchen floor. Mutfağın zeminini süpürdüm. When was the last time you swept the yard? En son ne zaman avluyu süpürdün? When was the last time you swept the yard? En son ne zaman bahçeyi süpürdünüz? I not only forgot to close the window, I also didn't sweep. Sadece pencereyi kapatmayı unutmadım, aynı zamanda süpürmedim de. I not only forgot to close the window, I also didn't sweep. Ben sadece pencereyi kapatmayı unutmadım, aynı zamanda süpürmedim. Show More (45)
2	sweep	sürüklemek	v.
	Suddenly, he was swept along by the roaring crowd. Gürleyen kalabalığın arasında aniden sürüklendi. A big wave swept the man off the boat. Büyük bir dalga adamı tekneden sürükleyip attı. Show More (-1)
3	sweep	ortadan kaldırmak	v.
	Instead, a social mechanism for providing security is swept away. Bunun yerine güvenliği sağlamaya yönelik toplumsal bir mekanizma ortadan kaldırılıyor. Instead, a social mechanism for providing security is swept away. Bunun yerine, güvenliği sağlamaya yönelik toplumsal bir mekanizma ortadan kaldırılıyor. Show More (-1)
4	sweep	sürüklenmek	v.
	They are no longer there, having been swept away in the torrents. Artık orada değiller, selde sürüklenip gittiler. Tom could do nothing but watch Mary being swept down the river. Tom, Mary'nin nehirden aşağı sürüklenişini izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Show More (-1)
5	sweep	temizlemek	v.
	The children were assigned to sweep the room. Çocuklara odayı temizleme görevi verildi. I had her sweep my room. Ona odamı temizlettim. Show More (-1)
6	sweep	tarama	n.
	The rescue chopper made another sweep over the area. Kurtarma helikopteri bölge üzerinde bir tarama daha yaptı. Show More (-2)
7	sweep	doluşmak	v.
	The audience swept through the doors of the concert hall. Seyirciler konser salonunun kapılarından içeri doluştular. Show More (-2)
8	sweep	mağlubiyetsiz devirmek	v.
	France swept Denmark to become the European champions. Fransa, Danimarka'yı mağlubiyetsiz devirerek Avrupa şampiyonu oldu. Show More (-2)
9	sweep	(bıçak vb.) hareket	n.
	He split the watermelon in half with an easy sweep of the knife. Kolay bir bıçak hareketiyle karpuzu ikiye böldü. Show More (-2)
10	sweep	süpürülme	n.
	This room could use a good sweep. Bu odanın iyi bir süpürülmeye ihtiyacı var. Show More (-2)
11	sweep	bırakıvermek	v.
	He swept aside the documents and pulled out a map. Belgeleri kenara bırakıverdi ve bir harita çıkardı. Show More (-2)
12	sweep	(göz) gezinmek	v.
	Her eyes swept across the room. Gözleri odanın içinde geziniyordu. Show More (-2)
13	sweep	(saç) toplamak	v.
	I swept my hair up into a messy bun. Saçımı dağınık topuz şeklinde topladım. Show More (-2)
14	sweep	gümbür gümbür gelmek	v.
	The center-left parties swept to power later that year. Merkez sol partiler o yılın sonlarına doğru gümbür gümbür iktidara gelmişti. Show More (-2)
15	sweep	esmek	v.
	We could hear the wind sweeping through the trees. Ağaçların arasından esen rüzgârın sesini duyabiliyorduk. Show More (-2)
16	sweep	kasıp kavurmak	v.
	K-pop mania is sweeping across the internet. K-pop çılgınlığı interneti kasıp kavuruyor. Show More (-2)
17	sweep	(duygu) kaplamak	v.
	A wave of happiness swept over him. İçini bir mutluluk dalgası kapladı. Show More (-2)
18	sweep	dalmak	v.
	She swept into the room as the band started to play. Grup çalmaya başladığında kız da odaya daldı. Show More (-2)
19	sweep	kıvrılarak uzanmak	v.
	We could see the foothills sweeping down to the river. Nehre doğru kıvrılarak uzanan dağ eteklerini görebiliyorduk. Show More (-2)
20	sweep	taramak	v.
	As with traditional systems, a reader sweeps the room, and each tag responds. Geleneksel sistemlerde olduğu gibi, bir okuyucu odayı tarar ve her etiket yanıt verir. Show More (-2)