swell - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
swell şişmek v.
  • His eye was swollen and his nose was bleeding.
  • Gözü şişmişti ve burnu kanıyordu.
  • Her eyes were swollen.
  • Onun gözleri şişmişti.
  • Are your ankles swollen when you wake up in the morning?
  • Sabah uyandığınızda ayak bilekleriniz şişiyor mu?
Show More (3)
swell harika adj.
  • He seems like a swell guy.
  • Harika bir adama benziyor.
  • You're a swell guy, Tom.
  • Sen harika bir adamsın, Tom.
  • I think you're swell.
  • Bence sen harikasın.
Show More (0)
swell dalga n.
  • Our yacht was caught in a heavy swell.
  • Teknemiz şiddetli bir dalgaya kapıldı.
  • There was a swell of anger at the banking sector.
  • Bankacılık sektörüne yönelik bir öfke dalgası vardı.
Show More (-1)
swell yükselmek v.
  • Soon, whispers swelled into laughter.
  • Çok geçmeden fısıltılar yükselerek kahkahalara dönüştü.
  • The donations swelled to 200.000 pounds.
  • Bağışlar 200.000 pound'a yükseldi.
Show More (-1)
swell kabarıklık n.
  • He worked his hands down to the swell of her bosom.
  • Ellerini kadının göğsündeki kabarıklığa doğru götürdü.
Show More (-2)
swell kabarmak v.
  • The full moon caused the ocean to swell.
  • Dolunay okyanusun kabarmasına neden oldu.
Show More (-2)
swell sesin yükselmesi n.
  • The strings were ready for the swell in the last bars of the song.
  • Yaylılar şarkının son ölçülerindeki ses yükselmesi için hazırdı.
Show More (-2)
swell züppe n.
  • Several waiters attended to the group of swells.
  • Birkaç garson gruptaki züppelerle ilgileniyordu.
Show More (-2)
swell şişirmek v.
  • The hot air swelled the balloon as it rose into the sky.
  • Sıcak hava gökyüzüne yükselen balonu şişiriyordu.
Show More (-2)
swell şişmek (yelken rüzgarla) v.
  • His eye had swollen shut.
  • Gözü şişerek kapanmıştı.
Show More (-2)
swell taşmak v.
  • The swollen streams and rivers carried off everything in their path.
  • Taşan dereler ve nehirler önlerine çıkan her şeyi sürükleyip götürdü.
Show More (-2)
swell artmak v.
  • In the 19th century, the number of immigrants swelled rapidly.
  • 19. yüzyılda göçmenlerin sayısı hızla arttı.
Show More (-2)
swell şişlik n.
  • The toothache made his face swell up.
  • Diş ağrısı yüzünde şişlik yaptı.
Show More (-2)