1 |
unlikely |
olası olmayan |
adj. |
|
- I think it's unlikely that plants feel pain.
- Bitkilerin acı hissetmesinin olası olmadığını düşünüyorum.
- Tom said Mary was very unlikely to win.
- Tom, Mary'nin kazanmasının pek olası olmadığını söyledi.
- I think it's unlikely that the next version of Windows will come out before the end of this month.
- Windows'un bir sonraki sürümünün bu ayın sonundan önce çıkmasının olası olmadığını düşünüyorum.
- Tom said he thought it was unlikely that he'd win.
- Tom, kazanacağının olası olmadığını düşündüğünü söyledi.
- Experts say that's unlikely.
- Uzmanlar bunun pek olası olmadığını söylüyor.
- I think it's unlikely that Tom will get elected.
- Tom'un seçilmesinin olası olmadığını düşünüyorum.
- Tom said that Mary was very unlikely do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasının pek olası olmadığını söyledi.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
- Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- Technological retrogression will be unlikely.
- Teknolojik gerileme pek olası olmayacaktır.
- I think it's highly unlikely that you'll be able to do that by yourself.
- Senin onu tek başına yapabilmenin pek olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll be able to escape from this prison.
- Ben bu hapishaneden kaçmayı başarabilmemizin pek olası olmadığını düşünüyorum.
- Tom said that Mary was very unlikely do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmasının pek olası olmadığını söyledi.
Show More (9)
|
2 |
unlikely |
mümkün görünmeyen |
adj. |
|
- It therefore seems unlikely that the date of 17 December can be maintained.
- Bu nedenle 17 Aralık tarihinin korunması pek mümkün görünmemektedir.
- It is therefore unlikely that the meeting can be organised before June at the earliest.
- Bu nedenle toplantının en erken Haziran ayından önce düzenlenmesi pek mümkün görünmüyor.
- The situation for women in Iraq is unlikely to improve in the near future.
- Irak'ta kadınların durumunun yakın gelecekte düzelmesi pek mümkün görünmemektedir.
- That seems unlikely.
- Bu pek mümkün görünmüyor.
- It seems unlikely that Tom committed suicide.
- Tom'un intihar etmiş olması pek mümkün görünmüyor.
- That seems unlikely.
- O pek mümkün görünmüyor.
- This seems unlikely.
- Bu pek mümkün görünmüyor.
- It seems unlikely.
- Mümkün görünmüyor.
- That seems unlikely now.
- O artık mümkün görünmüyor.
- That seems unlikely now.
- Artık pek mümkün görünmüyor.
- It seems unlikely that any society could completely dispense with myths.
- Herhangi bir toplumun mitlerden tamamen vazgeçmesi pek mümkün görünmüyor.
Show More (8)
|
3 |
unlikely |
pek mümkün olmayan |
adj. |
|
- Tom said that Mary was unlikely to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasının pek mümkün olmadığını söyledi.
- We know that Tom is unlikely to do that.
- Tom'un böyle bir şey yapmasının pek mümkün olmadığını biliyoruz.
- Tom knew that Mary was unlikely to be there on time.
- Tom, Mary'nin zamanında orada olmasının pek mümkün olmadığını biliyordu.
- I know that it is highly unlikely that anyone knows me.
- Kimsenin beni tanımasının pek mümkün olmadığını biliyorum.
- I think it's highly unlikely that Tom was not aware that he wouldn't be allowed to enter the museum without his parents.
- Tom'un ebeveynleri olmadan müzeye girmesine izin verilmeyeceğinin farkında olmamasının pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
- That would be unlikely.
- Bu pek mümkün olmazdı.
- Tom said Mary was very unlikely to cry.
- Tom, Mary'nin ağlamasının pek mümkün olmadığını söyledi.
- I know that it is highly unlikely that we'll be able to sell all this stuff.
- Bütün bu eşyaları satmamızın pek mümkün olmadığını biliyorum.
Show More (5)
|
4 |
unlikely |
beklenilmeyen |
adj. |
|
- This unlikely army fought and won the bloodiest of battles.
- Bu beklenmedik ordu en kanlı savaşları vererek galip geldi.
- This unlikely army fought and won the bloodiest of battles.
- Bu beklenmedik ordu en kanlı savaşları verdi ve kazandı.
- The jewel was found in an unlikely place.
- Mücevher beklenmedik bir yerde bulundu.
Show More (0)
|
5 |
unlikely |
olmaz |
adj. |
|
- That's unlikely to happen.
- O muhtemelen olmayacak.
- We both know that's unlikely to happen.
- İkimiz de bunun muhtemelen olmayacağını biliyoruz.
Show More (-1)
|
6 |
unlikely |
ihtimali olmayan |
adj. |
|
- I think it's highly unlikely that Tom will swim.
- Tom'un yüzmesinin oldukça düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Show More (-2)
|
7 |
unlikely |
olasılık dışı |
adj. |
|
- It doesn't sound so unlikely.
- Çok olasılık dışı görünmüyor.
Show More (-2)
|
8 |
unlikely |
olasılıksız |
adj. |
|
- It doesn't sound so unlikely.
- O kadar da olasılıksız gelmiyor.
Show More (-2)
|
9 |
unlikely |
muhtemel olmayan |
adj. |
|
- We both know that's unlikely to happen.
- Bunun olmasının muhtemel olmadığını ikimiz de biliyoruz.
Show More (-2)
|
10 |
unlikely |
alışılmadık |
adj. |
|
- I fell in love in an unlikely place.
- Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.
Show More (-2)
|