|
- Even as we weep, we know that this is not a time for hatred and revenge.
- Ağlarken bile bunun nefret ve intikam zamanı olmadığını biliyoruz.
- It's enough to make you weep, isn't it?
- Seni ağlatmak için yeterli değil mi?
- We couldn't help weeping.
- Ağlamadan edemedik.
- I wept and I believed.
- Ben ağladım ve ben inandım.
- He neither spoke nor wept, but went out in silence.
- Ne konuştu ne de ağladı, ama sessizce dışarı çıktı.
- She wept at the news.
- Haber karşısında ağladı.
- Lyusya weeped while listening to Mahler.
- Lyusya, Mahler'i dinlerken ağladı.
- As soon as she heard the news, she began to weep.
- O, haberi duyar duymaz ağlamaya başladı.
- The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool.
- Ağlamayan genç acımasız, gülmeyen yaşlı aptaldır.
- I wept and I believed.
- Ağladım ve inandım.
- We were eating while weeping.
- Ağlarken yemek yiyorduk.
- The poor little girl did nothing but weep.
- Zavallı küçük kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- She began to grumble and then to weep.
- Önce homurdanmaya sonra da ağlamaya başladı.
- She was weeping alone.
- Tek başına ağlıyordu.
- As soon as she heard the news, she began to weep.
- Haberi duyar duymaz ağlamaya başladı.
- I was sad when she was weeping.
- O ağladığında üzüldüm.
- Read it and weep.
- Onu oku ve ağla.
- People were weeping at the news of his death.
- İnsanlar onun ölüm haberine ağlıyorlardı.
- She wept the entire night.
- Bütün gece ağladı.
- Read it and weep.
- Oku ve ağla.
- People were weeping at the news of his death.
- İnsanlar onun ölüm haberine ağlıyordu.
- He did nothing but weep when he heard of his mother's death.
- Annesinin ölümünü duyduğunda ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- Fear not for the future, weep not for the past.
- Gelecek için korkma, geçmiş için ağlama.
- Who will weep when I die?
- Ben öldüğümde kim ağlayacak?
- She wept bitterly.
- Acı acı ağladı.
- Tom wept in silence.
- Tom sessizce ağladı.
- She wept at the news.
- O, habere ağladı.
- As soon as she saw me, she began to weep.
- O beni görür görmez ağlamaya başladı.
- The cut is no longer weeping and is starting to heal.
- Kesik artık ağlamıyor ve iyileşmeye başlıyor.
- They wept when the dog died.
- Köpek öldüğünde ağladılar.
- My mother did nothing but weep.
- Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- Lyusya weeped while listening to Mahler.
- Lyusya Mahler'i dinlerken ağladı.
- I was sad when she was weeping.
- O ağlarken ben üzgündüm.
- She wept reading the letter.
- Mektubu okurken ağladı.
- He neither spoke nor wept, but went out in silence.
- O, ne konuştu nede ağladı, sessizce dışarı çıktı.
- I cannot hear such a story without weeping.
- Böyle bir hikayeyi ağlamadan dinleyemem.
- As soon as she saw me, she began to weep.
- Beni gördüğü anda ağlamaya başladı.
- My mother did nothing but weep.
- Annem ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- Fear not for the future, weep not for the past.
- Gelecek için korkmayın, geçmiş için ağlamayın.
- She began to grumble and then to weep.
- Söylenmeye ve ardından ağlamaya başladı.
- She wept reading the letter.
- O mektubu okurken ağladı.
- She wept the entire night.
- O bütün gece ağladı.
- She was weeping alone.
- O tek başına ağlıyordu.
- Who will weep when I die?
- Ben ölünce kim ağlayacak?
- Tom made me weep.
- Tom beni ağlattı.
- I sat before the mirror and wept bitterly.
- Aynanın karşısına oturdum ve acı acı ağladım.
Show More (45)
|