|
- The first concerns the whereabouts of Aung San Suu Kyi.
- Bunlardan ilki Aung San Suu Kyi'nin nerede olduğuyla ilgilidir.
- Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
- The wife of a missing man has delivered a heartfelt plea to the public for information on his whereabouts.
- Kayıp bir adamın eşi, adamın nerede olduğuna dair bilgi verilmesi için kamuoyuna içten bir çağrıda bulundu.
- The whereabouts of Ken's notorious dog is an issue well beyond Ken's ken.
- Ken'in kötü şöhretli köpeğinin nerede olduğu Ken'in boyunu aşan bir konu.
- Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver, anne babası Tom ve Mary'nin kural koymadıklarını ve nerede olduğunu izlemediklerini düşünüyordu.
- Can you account for your whereabouts on the night of the murder?
- Cinayet gecesi nerede olduğunuzu açıklayabilir misiniz?
- Dan questioned Linda about the whereabouts of his ex-boyfriend, Matt.
- Dan Linda'ya onun eski erkek arkadaşı Matt'ın nerede olduğu hakkında sorular sordu.
- Can anyone vouch for your whereabouts last night?
- Dün gece nerede olduğuna dair kefil olabilecek biri var mı?
- Whereabouts did you say this happened?
- Bu nerede oldu dedin?
- Their whereabouts are unknown.
- Onların nerede olduğu bilinmiyor.
- We couldn't find out her whereabouts.
- Onun nerede olduğunu bulamadık.
- Tom's current whereabouts are unknown.
- Tom'un şu an nerede olduğu bilinmiyor.
- Contact your local police if you have any information on Tom Jackson's whereabouts.
- Tom Jackson'ın nerede olduğuna dair bir bilginiz varsa yerel polisle irtibata geçin.
- We have no idea about his whereabouts.
- Nerede olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok.
- Whereabouts did you say this happened?
- Bunun nerede olduğunu söylemiştin?
- Tom's present whereabouts are unknown.
- Tom'un şu anda nerede olduğu bilinmiyor.
- Dan lied about his whereabouts.
- Dan nerede olduğu hakkında yalan söyledi.
- Sami kept his whereabouts a secret.
- Sami nerede olduğunu sır olarak sakladı.
- We weren't able to determine her whereabouts.
- Nerede olduğunu tespit edemedik.
- Dan questioned Linda about the whereabouts of his ex-boyfriend, Matt.
- Dan, Linda'yı eski erkek arkadaşı Matt'in nerede olduğu konusunda sorguladı.
- Their whereabouts are unknown.
- Nerede oldukları bilinmiyor.
- The privacy settings on your smartphone allow this application to track your whereabouts.
- Akıllı telefonunuzdaki gizlilik ayarları, bu uygulamanın nerede olduğunuzu izlemesine izin veriyor.
- We couldn't find out her whereabouts.
- Nerede olduğunu bulamadık.
- The whereabouts of the suspect is still unknown.
- Şüphelinin nerede olduğu hâlâ bilinmiyor.
- So much so that I feel like I'm losing my grasp on the whereabouts.
- O kadar çok ki, nerede olduğuma dair kavrayışımı kaybediyormuşum gibi hissediyorum.
- Tom can't account for his whereabouts on the day that Mary was murdered.
- Tom, Mary'nin öldürüldüğü gün nerede olduğunu açıklayamaz.
- Can you account for your whereabouts on the night of the murder?
- Cinayet gecesi nerede olduğunu açıklayabilir misin?
- Can anyone vouch for your whereabouts last night?
- Dün gece nerede olduğunu herhangi biri teyit edebilir mi?
- Parents should monitor their children's whereabouts.
- Ebeveynler çocuklarının nerede olduğunu izlemelidir.
- Did Pakistani intelligence really know nothing about the terrorist's whereabouts?
- Pakistan istihbaratı teröristin nerede olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyor muydu?
Show More (27)
|
