|
- The resolution which we are voting on should not remain, like so many others, as a worthless piece of paper.
- Oylamakta olduğumuz karar, diğerleri gibi değersiz bir kağıt parçası olarak kalmamalıdır.
- Both documents are worthless if they are not applicable in practice.
- Her iki belge de pratikte uygulanabilir olmadıkları takdirde değersizdir.
- Plans are worthless, but planning is everything.
- Planlar değersizdir ama planlama her şeydir.
- His opinions are worthless.
- Onun görüşleri değersizdir.
- The antiques my father left when he died turned out to be nothing but worthless junk.
- Babamın öldüğünde bıraktığı antikaların değersiz hurdalardan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı.
- Her opinion is worthless.
- Onun fikri değersiz.
- It'll be worthless.
- Bu değersiz olacak.
- I like it even though it's worthless.
- Değersiz olmasına rağmen, onu seviyorum.
- My life was worthless.
- Yaşamım değersizdi.
- All the wealth in the world is worthless when you're dead.
- Öldüğünüzde dünyadaki tüm servet değersizdir.
- Your opinions are worthless.
- Sizin görüşünüz değersiz.
- An eight-year-old car is almost worthless.
- Sekiz yaşındaki bir araba neredeyse değersizdir.
- His proposal was worthless.
- Teklifi değersizdi.
- A woman's crying is worthless.
- Bir kadının ağlaması değersizdir.
- There are hobbies more worthless than Esperanto.
- Esperantodan daha değersiz hobiler var.
- It's worthless junk.
- Değersiz bir hurda.
- An eight-year-old car is almost worthless.
- Sekiz yaşında bir araba neredeyse değersizdir.
- His proposal was worthless.
- Onun önerisi değersizdi.
- It seems worthless.
- Değersiz görünüyor.
- It's worthless.
- Değersiz.
- Your opinions are worthless.
- Sizin görüşleriniz değersiz.
- A woman's tears are worthless.
- Bir kadının gözyaşları değersizdir.
- This machine is worthless.
- Bu makine değersiz.
- There are hobbies more worthless than Esperanto.
- Esperanto'dan daha değersiz hobiler var.
- It seems worthless.
- O değersiz görünüyor.
- It'll be worthless.
- Değersiz olacak.
- If anyone ever tells you you're worthless, just ignore them.
- Eğer biri sana değersiz olduğunu söylerse, onu görmezden gel gitsin.
- I like it even though it's worthless.
- Değersiz olsa da hoşuma gitti.
- He is worthless.
- O değersiz biri.
- Her opinion is worthless.
- Onun görüşü değersiz.
- It's going to be worthless.
- Değersiz olacak.
- Your opinion is worthless.
- Senin görüşün değersiz.
- When you die, all your riches will become worthless to you.
- Öldüğünüz zaman, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.
- His opinions are worthless.
- Onun fikirleri değersiz.
- The investment firm tricked customers into buying worthless stock.
- Yatırım şirketi müşterileri değersiz hisse senedi almaları için kandırdı.
- My life was worthless.
- Hayatım değersizdi.
- This is totally worthless.
- Bu tamamen değersiz.
- Don't let anyone tell you you're worthless.
- Kimsenin sana değersiz olduğunu söylemesine izin verme.
- My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.
- I'm worthless.
- Ben değersizim.
- You're a worthless husband.
- Sen değersiz bir kocasın.
- Your opinion is worthless.
- Fikirleriniz değersiz.
- His opinion is worthless.
- Onun fikri değersiz.
- When you die, all your riches will become worthless to you.
- Öldüğünüzde, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.
- Plans are worthless, but planning is everything.
- Planlar değersizdir, ama planlama her şeydir.
- Don't let anyone tell you you're worthless.
- Kimsenin senin değersiz olduğunu söylemesine izin verme.
- This map is worthless.
- Bu harita değersiz.
- It's going to be worthless.
- Bu değersiz olacak.
- It's worthless junk.
- O değersiz bir hurda.
- He is worthless.
- O değersizdir.
- Sami told Layla she was worthless.
- Sami, Layla'ya değersiz olduğunu söyledi.
Show More (48)
|
