|
- We used to work to support our families in our youth.
- Gençliğimizde ailelerimize destek olmak için çalışırdık.
- Nonetheless, I would ask the Commission not to neglect education, youth and culture.
- Bununla birlikte Komisyondan eğitim, gençlik ve kültürü ihmal etmemesini rica ediyorum.
- Agriculture is wholly europeanised, and preparations are being made for youth exchange activities.
- Tarım tamamen Avrupalılaştırıldı ve gençlik değişim faaliyetleri için hazırlıklar yapılıyor.
- This motion concerns the Court of Auditors' report on the application of the Socrates and Youth programmes (1995-1999).
- Bu önerge, Sayıştay'ın Socrates ve Gençlik programlarının (1995-1999) uygulanmasına ilişkin raporuyla ilgilidir.
- I should also like to mention the Committee on Culture, Youth, Education, the Media and Sport.
- Kültür, Gençlik, Eğitim, Medya ve Spor Komitesine de değinmek isterim.
- They include the exclusion of the whole of Afghan youth from any form of education worthy of the name.
- Afgan gençliğinin tamamının, adına yakışır herhangi bir eğitim biçiminden dışlanmasını da içermektedir.
- I once presented a youth petition for a referendum for service and justice and against privilege.
- Bir keresinde hizmet ve adalet için ve ayrıcalığa karşı bir referandum için bir gençlik dilekçesi sunmuştum.
- Youth NGO activities are heavily reliant, of course, on grants.
- Gençlik STK'larının faaliyetleri büyük ölçüde hibelere dayanmaktadır.
- The Euromed Youth programme is still causing concern, due to low female participation.
- Euromed Gençlik programı, kadın katılımının düşük olması nedeniyle hala endişe yaratmaktadır.
- There are pointers on this in the White Paper on Youth.
- Gençlik üzerine Beyaz Kitap'ta bu konuda ipuçları bulunmaktadır.
- Their ideas have been incorporated into the White Paper on Youth.
- Onların fikirleri Gençlik Beyaz Kitabına dahil edilmiştir.
- The European Youth Programme was adopted on 13 April 2000 and runs for seven years up to 2006.
- Avrupa Gençlik Programı 13 Nisan 2000 tarihinde kabul edilmiştir ve 2006'ya kadar yedi yıl boyunca devam edecektir.
- There are pointers on this in the White Paper on Youth.
- Bu konuda Gençlik Üzerine Beyaz Kitap'ta işaretler bulunmaktadır.
- They aim to facilitate more youth exchanges in border regions in the future.
- Bu programlar gelecekte sınır bölgelerinde daha fazla gençlik değişimini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
- Youth is the sector in our Community that is so often ignored.
- Gençlik, Topluluğumuzda sıklıkla göz ardı edilen bir sektördür.
- You've given your youth and your health for this cause.
- Gençliğini ve sağlığını bu dava uğrunda harcadın.
- The State restricts the tiny space of freedom that had been gained by the working class and youth.
- Devlet, işçi sınıfının ve gençliğin kazandığı küçücük özgürlük alanını kısıtlıyor.
- The State restricts the tiny space of freedom that had been gained by the working class and youth.
- Devlet, işçi sınıfı ve gençlik tarafından kazanılan küçük hürriyet alanlarını da kısıtlamaktadır.
- You've given your youth and your health for this cause.
- Gençliğinizi, sağlığınızı bu uğurda verdiniz.
- You've given your youth and your health for this cause.
- Bu dava için gençliğinizi ve sağlığınızı verdiniz.
- The State restricts the tiny space of freedom that had been gained by the working class and youth.
- Devlet, işçi sınıfı ve gençlik tarafından kazanılmış olan ufak hürriyet alanını kısıtlamaktadır.
- She is totally jealous of your youth.
- Gençliğini tamamen kıskanıyor.
- Many great men went through hardship during their youth.
- Birçok büyük adam gençliğinde zorluklar yaşamıştır.
- What memories do you have of your youth?
- Gençliğinize ait ne gibi anılarınız var?
- My sister has youth and dreams.
- Ablamın gençliği ve hayalleri var.
- We must take his youth into account.
- Biz onun gençliğini hesaba katmalıyız.
- This brings me back to my youth.
- Bu beni gençliğime geri getiriyor.
- Mastering science is an ardent wish of our youth.
- Bilimde ustalaşmak gençliğimizin en ateşli arzusudur.
- He went through many hardships in his youth.
- O gençliğinde birçok zorluklar geçirdi.
- These days we look back wistfully towards our lost youth.
- Bugünlerde kayıp gençliğimize özlemle dönüp bakıyoruz.
- We didn't notice our passing youth.
- Geçen gençliğimizi fark etmedik.
- They don't know what difficulties he went through in his youth.
- Onun gençliğinde nasıl zorluklar yaşadığını bilmiyorlar.
- I weep for my lost youth.
- Kayıp gençliğim için ağlıyorum.
- We must take his youth into account.
- Gençliğini dikkate almalıyız.
- Whenever I hear that song, I remember my youth.
- Ne zaman bu şarkıyı duysam, gençliğimi hatırlıyorum.
- He was very wild in his youth.
- O, gençliğinde çok vahşiydi.
- I spent my youth in foreign lands.
- Gençliğimi yabancı topraklarda geçirdim.
- If I had worked hard in my youth, I would be successful now.
- Gençliğimde çok çalışsaydım, şimdi başarılı olurdum.
- Tom likes talking about his youth.
- Tom gençliği hakkında konuşmayı seviyor.
- Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Bayan Cockburn, cinsiyetinin ve gençliğinin bilinmesi çalışmalarına karşı bir önyargı oluşturmasın diye adını gizledi.
- We must take his youth into account.
- Gençliğini hesaba katmalıyız.
- If I had worked hard in my youth, I would be successful now.
- Gençliğimde çok çalışmış olsaydım, şimdi başarılı olurdum.
- You must allow for his youth.
- Onun gençliğini hesaba katmalısın.
- Don't waste your youth, otherwise you'll regret it later.
- Gençliğinizi boşa harcamayın, yoksa sonra pişman olursunuz.
- Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
- She would love to go back to the days of her youth.
- O, gençlik günlerine geri gitmek istiyor.
- Young people don't know what old age is, and old people forget what youth was.
- Gençler yaşlılığın ne olduğunu bilmez, yaşlılar da gençliğin ne olduğunu unutur.
- Tom dabbled in cocaine in his youth.
- Tom gençliğinde kokaine bulaşmış.
- You had better take his youth into account.
- Onun gençliğini dikkate alsan iyi olur.
- I spent my youth in foreign lands.
- Gençliğimi yaban ellerde geçirdim.
- I weep for my lost youth.
- Kaybolan gençliğim için ağlıyorum.
- Many great men went through hardship during their youth.
- Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- My sister has youth and dreams.
- Kız kardeşimin gençliği ve hayalleri var.
- Some say that he was a musician in his youth.
- Bazıları onun gençliğinde müzisyen olduğunu söylüyor.
- She's just jealous of your youth.
- O sadece senin gençliğini kıskanıyor.
- Youth runs away and never comes back.
- Gençlik kaçar ve asla geri gelmez.
- She must have been gorgeous in her youth.
- Gençliğinde çok güzel olmalı.
- They don't know what difficulties he went through in his youth.
- Gençliğinde ne zorluklar yaşadığını bilmiyorlar.
- You had better take his youth into account.
- Gençliğini hesaba katsanız iyi olur.
- Tom drank heavily in his youth, but is now a teetotaller.
- Tom gençliğinde ağır biçimde içki içti ama şimdi yeşilaycıdır.
- Whenever I hear that song, I remember my youth.
- Ne zaman bu şarkıyı duysam gençliğimi hatırlarım.
- She would love to go back to the days of her youth.
- Gençlik günlerine geri dönmeyi çok isterdi.
- My nephew was excused on the grounds of his youth.
- Erkek yeğenim gençliği gerekçesiyle mazur görüldü.
- Youth runs away and never comes back.
- Gençlik kaçar ve asla geri dönmez.
- In her youth, my mother was very beautiful.
- Annem gençliğinde çok güzeldi.
- We didn't notice our passing youth.
- Biz geçen gençliğimizi fark etmedik.
- Young people don't know what old age is, and old people forget what youth was.
- Genç insanlar yaşlılığın ne olduğunu bilmezler ve yaşlı insanlar gençliğin ne olduğunu unuturlar.
- His perseverance and diligence in his youth have made him what he is today.
- Gençliğindeki azmi ve çalışkanlığı onu bugünkü haline getirdi.
- We must take his youth into account.
- Biz onun gençliğini göz önüne almalıyız.
- They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
- He was very wild in his youth.
- Gençliğinde çok vahşiydi.
- His perseverance and diligence in his youth have made him what he is today.
- Onun gençliğindeki azim ve çalışkanlığı onu bugünkü durumuna getirdi.
- In the course of our conversation, he referred to his youth.
- Konuşmamız sırasında gençliğinden bahsetti.
- Give me back my youth!
- Bana gençliğimi geri ver!
- We are still clinging to the dreams of our youth.
- Hala gençliğimizin hayallerine tutunuyoruz.
- We should take his youth into account.
- Gençliğini dikkate almalıyız.
- When I hear that song I remember my youth.
- Bu şarkıyı duyduğumda gençliğimi hatırlıyorum.
- Whoever starts working in their youth, gets to live lavishly when they're older.
- Kim gençliğinde çalışmaya başlarsa, yaşlandığında cömertçe yaşar.
- Tom dabbled in cocaine in his youth.
- Tom gençliğinde kokainle amatörce ilgilendi.
- They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Tom'un gençliğinde ne zorluklar yaşadığını bilmiyorlar.
- We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
- You must allow for his youth.
- Onun gençliğine izin vermelisin.
- Enjoy your youth while it lasts.
- Gençliğinin tadını çıkar.
- The song reminds me of my youth.
- Bu şarkı bana gençliğimi hatırlatıyor.
- Tom drank heavily in his youth, but is now a teetotaller.
- Tom gençliğinde çok içerdi, ama şimdi içki içmiyor.
- Tom likes talking about his youth.
- Tom, gençliğinden bahsetmeyi sever.
- I listened to the Beatles in my youth.
- Gençliğimde Beatles dinlerdim.
- Genius is nothing more than one's rediscovered youth.
- Deha, kişinin yeniden keşfettiği gençliğinden başkası değildir.
- She is totally jealous of your youth.
- O tamamen senin gençliğini kıskanıyor.
- I spent my youth there.
- Gençliğimi orada geçirdim.
- He went through many hardships in his youth.
- Gençliğinde birçok zorluk yaşamış.
- I smoked in my youth.
- Gençliğimde sigara içerdim.
- The old man spent most of his time looking back on his youth.
- Yaşlı adam zamanının çoğunu gençliğine bakarak geçirdi.
- He committed many sins in his youth.
- Gençliğinde birçok günah işledi.
- This brings me back to my youth.
- Bu beni gençliğime geri götürüyor.
- Tom worked as a caddie in his youth.
- Tom gençliğinde golf takımlarını taşıyan bir yardımcı olarak çalıştı.
Show More (93)
|