| Anglais | Turc | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | cackle n. | kıkırtı | ||
|
I could hear her cackle from upstairs. Yukarıdan onun kıkırtısını duyabiliyordum. More Sentences |
||||
| General | cackle n. | gıdaklama | ||
|
The hens' cackle can be heard from my room. Tavukların gıdaklamaları odamdan duyuluyor. More Sentences |
||||
| General | cackle v. | kıkır kıkır gülmek | ||
|
I cackled at her joke. Yaptığı espriye kıkır kıkır güldüm. More Sentences |
||||
| General | cackle v. | gıdaklamak | ||
|
Cackling with delight and greed, the hens clambered in. Tavuklar keyif ve açgözlülükle gıdaklayarak içeri girdiler. More Sentences |
||||
| General | cackle v. | (tavuk) gıdaklamak | ||
|
The chicken is cackling. Tavuk gıdaklıyor. More Sentences |
||||
| General | cackle n. | gevezelik | ||
| General | cackle n. | gülüş | ||
| General | cackle v. | gevezelik etmek | ||
| General | cackle v. | gıdıklamak | ||
| General | cackle v. | gürültülü bir şekilde konuşmak | ||
| General | cackle v. | laflamak | ||
| General | cackle v. | kıkırdamak | ||
| General | cackle v. | kesik kesik gülmek | ||
| General | cackle v. | çenesi düşmek | ||
| General | cackle v. | çenesi durmamak | ||
| Anglais | Turc | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | cut the cackle v. | zırvalamayı bırakmak | ||
| Colloquial | ||||
| Colloquial | cut the cackle v. | susup işe koyulmak | ||
| Colloquial | cut the cackle v. | sesini kesip susmak | ||
| Colloquial | cut the cackle v. | gevezeliği bırakıp işe koyulmak | ||
| Idioms | ||||
| Idioms | cackle-bladder n. | içinde tavuk kanı olan torba | ||