1 |
brush |
fırçalamak |
v. |
|
- You should brush your dog's teeth twice a week.
- Köpeğinizin dişlerini haftada iki kez fırçalamalısınız.
- John brushed the dirt from his trousers.
- John pantolonundaki kiri fırçaladı.
- Tom brushed the snow off his coat.
- Tom paltosundaki karı fırçaladı.
- Tom brushed his teeth and washed his face.
- Tom dişlerini fırçaladı ve yüzünü yıkadı.
- Have you ever brushed your hair?
- Hiç saçınızı fırçaladınız mı?
- How often do you brush your teeth?
- Dişlerini ne sıklıkla fırçalarsın?
- I just brushed my teeth.
- Az önce dişlerimi fırçaladım.
- Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
- Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
- What would happen if I never brushed my teeth?
- Dişlerimi hiç fırçalamasaydım ne olurdu?
- I brush my teeth twice a day.
- Dişlerimi günde iki kez fırçalarım.
- He never brushes his teeth.
- Dişlerini hiç fırçalamaz.
- She brushes the horse.
- Atı fırçalıyor.
- It is important to brush ones teeth every day.
- İnsanın dişlerini her gün fırçalaması önemlidir.
- Brush your teeth clean.
- Dişlerinizi temiz fırçalayın.
- Brush your teeth well.
- Dişlerinizi iyi fırçalayın.
- I brush my teeth every day.
- Dişlerimi her gün fırçalıyorum.
- Tom brushed his teeth and put on his pajamas.
- Tom dişlerini fırçaladı ve pijamalarını giydi.
- I have to brush my hat.
- Şapkamı fırçalamalıyım.
- Brush your hair.
- Saçını fırçala.
- He got up quickly, splashed cold water on his face, brushed his teeth and shaved.
- Hızla kalktı, yüzüne soğuk su sıçrattı, dişlerini fırçaladı ve tıraş oldu.
- Tom brushed the snow off his hat.
- Tom şapkasındaki karı fırçaladı.
- He knows how to brush his teeth.
- Dişlerini nasıl fırçalayacağını biliyor.
- He brushed his hat.
- Şapkasını fırçaladı.
- Go brush your hair.
- Saçını fırçalamaya git.
- Tom brushed Mary's hair.
- Tom Mary'nin saçını fırçaladı.
- Tom brushed the snow from his overcoat.
- Tom paltosundaki karı fırçaladı.
- I brush my teeth with a toothbrush.
- Dişlerimi bir diş fırçası ile fırçalıyorum.
- I have to brush my hat.
- Ben şapkamı fırçalamak zorundayım.
- Tom brushed the snow from his coat.
- Tom ceketindeki karı fırçaladı.
- She knows how to brush her hair.
- Kadın saçını nasıl fırçalayacağını biliyor.
- After polishing his shoes, Tom brushed his teeth and combed his hair.
- Ayakkabılarını parlattıktan sonra Tom dişlerini fırçaladı ve saçlarını taradı.
- I brushed my teeth.
- Dişlerimi fırçaladım.
- Brush your teeth at least twice a day.
- Dişlerinizi günde en az iki kez fırçalayın.
- She dried her face and brushed her hair.
- O yüzünü kuruttu ve saçını fırçaladı.
- Tom brushed the dirt off his pants.
- Tom pantolonundaki kiri fırçalayarak çıkardı.
- Jack brushed the dust off his coat.
- Jack, paltosunun tozunu fırçaladı.
- I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
- Tom brushed the snow off his clothes.
- Tom giysilerindeki karı fırçaladı.
- Jack brushed the dust off his coat.
- Jack, paltosundaki tozu fırçaladı.
- Tom brushed his hair.
- Tom saçını fırçaladı.
- Brush off the dust from your shoes.
- Ayakkabılarınızın tozunu fırçalayın.
- I brush my teeth twice a day.
- Dişlerimi günde iki kez fırçalıyorum.
- He got up quickly, splashed cold water on his face, brushed his teeth and shaved.
- Hemen kalktı, yüzüne soğuk su çarptı, dişlerini fırçaladı ve tıraş oldu.
- Tom doesn't brush his teeth as often as he should.
- Tom dişlerini gerektiği kadar sık fırçalamıyor.
- Always brush your teeth.
- Dişlerini hep fırçala.
- Tom isn't able to always brush his teeth after meals.
- Tom yemeklerden sonra dişlerini her zaman fırçalayamıyor.
- Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
- Tom şapkasındaki ufak kiri fırçaladı.
- She gave my shoes a quick brush.
- Ayakkabılarımı hızlıca fırçaladı.
- Tom brushed the sand from his clothes.
- Tom elbiselerindeki kumu fırçaladı.
- I like to brush my teeth with this toothpaste.
- Dişlerimi bu diş macunu ile fırçalamayı seviyorum.
- I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım, yıkandım, tıraş oldum ve sabah jimnastiğimi yaptım.
- He brushed his hat.
- O, şapkasını fırçaladı.
- Have you ever brushed your teeth?
- Hiç dişlerinizi fırçaladınız mı?
- Brush your teeth twice a day at least.
- Dişlerinizi günde en az iki kez fırçalayın.
- Tom brushed his horse.
- Tom atını fırçaladı.
- Tom brushed the sand off his pants.
- Tom pantolonundaki kumu fırçaladı.
- Tom brushed his teeth.
- Tom dişlerini fırçaladı.
- I don't brush my teeth as often as I should.
- Dişlerimi gerektiği kadar sık fırçalamıyorum.
- She brushed her husband's hat.
- O, kocasının şapkasını fırçaladı.
- Brush your teeth clean.
- Dişlerini temiz fırçala.
- I just brushed my teeth.
- Dişlerimi yeni fırçaladım.
- Tom brushed the sand off his pants.
- Tom pantolonunun kumunu fırçaladı.
- She gave my shoes a quick brush.
- O ayakkabılarımı çabucak fırçaladı.
- Mary brushed her hair and put it in a ponytail.
- Mary saçlarını fırçaladı ve bir at kuyruğu yaptı.
- He knows how to brush his teeth.
- O, dişlerini nasıl fırçalayacağını biliyor.
- She brushed her husband's hat.
- Kocasının şapkasını fırçaladı.
- Have you ever brushed your hair?
- Hiç saçını fırçaladın mı?
- Mary brushed Kate's hair.
- Mary, Kate'in saçını fırçaladı.
- After polishing his shoes, Tom brushed his teeth and combed his hair.
- Ayakkabılarını cilaladıktan sonra, Tom dişlerini fırçaladı ve saçını taradı.
- Brush your teeth twice a day at least.
- Dişlerini günde en az iki kez fırçala.
- Brush your teeth well.
- Dişlerini iyice fırçala.
- The boy had bad teeth because he neglected to brush them.
- Oğlanın dişleri kötüydü çünkü fırçalamayı ihmal ediyordu.
- Mary brushed her horse.
- Mary atını fırçaladı.
Show More (70)
|
2 |
brush |
fırça |
n. |
|
- You can use a small brush to clean the air vents.
- Havalandırma deliklerini temizlemek için küçük bir fırça kullanabilirsiniz.
- They are all tarred with the same dirty brush!
- Hepsi aynı kirli fırçayla katrana bulandı!
- Where can I buy a brush?
- Nereden fırça alabilirim?
- Paint this room with a brush.
- Bu odayı bir fırça ile boya.
- This brush is made from camel hair.
- Bu fırça deve kılından yapılmış.
- Can I borrow your brush?
- Fırçanı ödünç alabilir miyim?
- Paint this room with a brush.
- Bu odayı fırçayla boya.
- He'd used the dirty brush to paint the wall green, and he did not clean it afterwards.
- Duvarı yeşile boyamak için kirli fırçayı kullanmış ve daha sonra temizlememişti.
- She scrubbed the kitchen floor with a brush.
- O bir fırça ile mutfak zeminini temizledi.
- Tom and Mary are tarred with the same brush.
- Tom ve Mary aynı fırçayla katranlandılar.
- I've been learning how to write kanji with a brush.
- Fırça ile kanji yazmayı öğreniyordum.
- She scrubbed the kitchen floor with a brush.
- Mutfak zeminini fırçayla ovdu.
- Where's my brush?
- Fırçam nerede?
- She scrubbed the floor of the kitchen with a brush.
- Mutfağın zeminini fırçayla ovdu.
- Where can I buy a brush?
- Nereden bir fırça satın alabilirim?
Show More (12)
|
3 |
brush |
değmek |
v. |
|
- Tom's arm brushed against mine.
- Tom'un kolu benimkine değdi.
- Her arm brushed against mine.
- Onun kolu benimkine değdi.
Show More (-1)
|
4 |
brush |
çalı |
n. |
|
- The land was full of rabbit brushes.
- Arazi tavşan çalılarıyla doluydu.
Show More (-2)
|
5 |
brush |
fırçalama |
n. |
|
- Give your dog a brush after blow-drying.
- Köpeğinizi fönle kuruttuktan sonra fırçalama işlemini yapın.
Show More (-2)
|
6 |
brush |
sürtünme |
n. |
|
- I felt the brush of his suit as he passed me.
- Yanımdan geçerken takım elbisesinin sürtünmesini hissettim.
Show More (-2)
|
7 |
brush |
kıl payı atlatma |
n. |
|
- The motorcyclist had a brush with death as he locked up the front wheel.
- Motosikletçi ön tekerleği kilitlediğinde ölmekten kıl payı kurtuldu.
Show More (-2)
|
8 |
brush |
fırça gibi kuyruk |
n. |
|
- The fox has a white-tipped brush.
- Tilkinin beyaz uçlu, fırçayı andıran bir kuyruğu var.
Show More (-2)
|
9 |
brush |
sürtünmek |
v. |
|
- The tail of the kitten brushed my foot.
- Yavru kedinin kuyruğu ayağıma sürtündü.
Show More (-2)
|
10 |
brush |
pasta fırçasıyla sürmek |
v. |
|
- Brush the egg yolk onto the dough.
- Yumurta sarısını hamurun üzerine fırçayla sürün.
Show More (-2)
|
11 |
brush |
çalı çırpı |
n. |
|
- After the storm, the garden was full of brushes.
- Fırtınanın bitiminde bahçe çalı çırpı demetleriyle doluydu.
Show More (-2)
|
12 |
brush |
sıyırmak |
v. |
|
- Tom brushed the snow from his overcoat.
- Tom paltosundan karı sıyırdı.
Show More (-2)
|
13 |
brush |
temizlemek |
v. |
|
- Tom brushed the snow from his overcoat.
- Tom mantosundan karı temizledi.
Show More (-2)
|
14 |
brush |
savmak |
v. |
|
- They brushed me off.
- Beni başlarından savdılar.
Show More (-2)
|