|
- The Court of Justice will agree with us at all times.
- Adalet Divanı her zaman bizimle aynı fikirde olacaktır.
- The UK government has acted at all times in accordance with the wishes of the Council.
- Birleşik Krallık hükümeti her zaman Konseyin istekleri doğrultusunda hareket etmiştir.
- I also thank him for the collaboration which we have had with him at all times in the work we have carried out.
- Ayrıca yürüttüğümüz çalışmalarda kendisiyle her zaman yaptığımız işbirliği için de teşekkür ederim.
- We must also ensure good monitoring at all times.
- Ayrıca her zaman iyi bir izleme sağlamalıyız.
- In short, the consumer must at all times be given a choice.
- Kısacası, tüketiciye her zaman bir seçenek sunulmalıdır.
- Since I respected your authority at all times, I did not know whether or not I could ask a supplementary question.
- Otoritenize her zaman saygı duyduğum için ek bir soru sorup soramayacağımı bilemedim.
- It is vitally important that they should be included at all times.
- Bu kişilerin her zaman sürece dahil edilmeleri hayati önem taşımaktadır.
- After all, the subsidiarity principle applies at all times.
- Ne de olsa ikincillik ilkesi her zaman geçerlidir.
- It is important for us to hold on to this framework consistently and as a matter of principle at all times.
- Bu çerçeveye tutarlı bir şekilde ve ilke olarak her zaman bağlı kalmamız önemlidir.
- The European Union must ensure that the interests of each individual citizen are protected at all times.
- Avrupa Birliği, her bir vatandaşının çıkarlarının her zaman korunmasını sağlamalıdır.
- The June Movement supports the view that these political conditions must be complied with at all times.
- Haziran Hareketi, bu siyasi koşullara her zaman uyulması gerektiği görüşünü desteklemektedir.
- In my opinion, the Commission has borne this difference in mind at all times.
- Kanaatimce Komisyon bu farkı her zaman göz önünde bulundurmuştur.
- The European Commission was informed at all times.
- Avrupa Komisyonu her zaman bilgilendirilmiştir.
- Such power must at all times be rigorously justified and clearly explained.
- Bu tür yetkiler her zaman titizlikle gerekçelendirilmeli ve açıkça izah edilmelidir.
- We must ensure that there is a balance between the protection of our environment and economic progress at all times.
- Çevremizin korunması ile ekonomik ilerleme arasında her zaman bir denge olmasını sağlamalıyız.
- There is little point in being all things to all people at all times.
- Her zaman herkes için her şey olmanın pek bir anlamı yok.
- It also talks about education for peace, which is necessary at all times.
- Ayrıca her zaman gerekli olan barış için eğitimden de bahsediyor.
- In my opinion, the Commission has borne this difference in mind at all times.
- Bana göre Komisyon bu farkı her zaman göz önünde bulundurmuştur.
- There is little point in being all things to all people at all times.
- Her zaman herkes için her şey olmanın pek bir anlamı yoktur.
- Pay attention to your surroundings at all times.
- Her zaman çevrenize dikkat edin.
- Tom carries a gun with him at all times.
- Tom üzerinde her zaman silah bulundurur.
- Pay attention to your surroundings at all times.
- Çevrenize her zaman dikkat edin.
- Be alert at all times.
- Her zaman gözünü dört aç.
- Tom carries a gun with him at all times.
- Tom yanında her zaman silah taşır.
- Tom carries a gun with him at all times.
- Tom her zaman yanında bir silah taşır.
- Have your seatbelt on at all times.
- Emniyet kemeriniz her zaman takılı olsun.
- Layla wanted Sami to stay away from her at all times.
- Leyla, Sami'nin kendisinden her zaman uzak durmasını istedi.
- We see the same side of the moon at all times.
- Her zaman ayın aynı yüzünü görürüz.
- On building sites, hard hats must be worn at all times.
- Şantiyelerde her zaman baret takılmalıdır.
- Have your seatbelt on at all times.
- Emniyet kemerini her zaman tak.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için rakibinizden her zaman iki adım önde olmalısınız.
- Be alert at all times.
- Her zaman tetikte ol.
- We see the same side of the moon at all times.
- Biz her zaman ayın aynı tarafını görürüz.
- Keep clear at all times.
- Her zaman açık olun.
- Mary keeps her laptop with her at all times.
- Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında taşır.
- Layla wanted Sami to stay away from her at all times.
- Layla Sami'nin her zaman ondan uzak durmasını istiyordu.
- Elegance at all times.
- Her zaman şıklık.
- Tom carries an epinephrine injector at all times.
- Tom her zaman bir epinefrin enjektörü taşır.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.
- Layla carried that gun with her at all times.
- Layla o tabancayı her zaman yanında taşırdı.
Show More (37)
|