|
- What a beautiful sight, a fairytale landscape!'
- Ne güzel bir manzara, masalsı bir manzara!
- We are in Sweden, on the beautiful island of Gotland.
- İsveç'te güzel Gotland adasındayız.
- I am fortunate to live in one of the most beautiful places in the Union, namely West Cork in Ireland.
- Avrupa Birliği'nin en güzel yerlerinden birinde, İrlanda'nın Batı Cork bölgesinde yaşadığım için şanslıyım.
- How often while travelling around Europe have we seen beautiful towns and beautiful agricultural landscapes?
- Avrupa'da seyahat ederken ne kadar sıklıkla güzel kasabalar ve güzel tarım manzaraları gördük?
- We remain willing to assist them in the search for permanent peace in their beautiful country.
- Güzel ülkelerinde kalıcı barış arayışlarında onlara yardımcı olmaya hazırız.
- Last May we were in Uzbekistan, the beautiful and historic country of Tamburlaine.
- Geçtiğimiz Mayıs ayında Tamburlaine'in güzel ve tarihi ülkesi Özbekistan'daydık.
- Our citizens today simply want more beautiful things.
- Bugün vatandaşlarımız sadece daha güzel şeyler istiyor.
- I saw the beautiful Gulf of Naples, Vesuvius and Mergellina.
- Güzel Napoli Körfezi'ni, Vezüv'ü ve Mergellina'yı gördüm.
- To those who have been there, who have stood on the mountains, who know the people, Afghanistan is a beautiful country.
- Orada bulunanlar, dağlarda duranlar ve insanları tanıyanlar için Afganistan güzel bir ülke.
- I do not think we could have imagined a more beautiful spot and a more beautiful image.
- Daha güzel bir yer ve daha güzel bir görüntü hayal edebileceğimizi sanmıyorum.
- I spent time first with a beautiful Greek Cypriot girl and then with a beautiful Turkish Cypriot girl.
- Önce güzel bir Kıbrıslı Rum kızla, sonra da güzel bir Kıbrıslı Türk kızla vakit geçirdim.
- You are a young and beautiful woman, and, whilst you have no need of cosmetics, I need them urgently.
- Genç ve güzel bir kadınsınız ve sizin kozmetiğe ihtiyacınız olmasa da benim acilen ihtiyacım var.
- I am fortunate to live in one of the most beautiful places in the Union, namely West Cork in Ireland.
- Avrupa Birliği'nin en güzel yerlerinden birinde, İrlanda'nın West Cork bölgesinde yaşadığım için şanslıyım.
- More beautiful things will reawaken their enthusiasm for Europe and more culture costs a bit more.
- Daha fazla güzel şey Avrupa'ya olan heveslerini yeniden uyandıracak ve daha fazla kültür biraz daha pahalıya mal olacak.
- Animals are far too beautiful to be treated so dreadfully.
- Hayvanlar bu kadar kötü muamele görmeyecek kadar güzeldir.
- Screw models are beautiful and take up less space than classic ones.
- Vidalı modeller güzel ve klasik olanlara göre daha az yer kaplıyor.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- İri yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- The BlackBerry 10 web browser is amazingly fast and astoundingly beautiful.
- BlackBerry 10 web tarayıcısı inanılmaz derecede hızlı ve şaşırtıcı derecede güzeldir.
- I just want you to teach me one really beautiful song.
- Bana gerçekten güzel bir şarkı öğretmeni istiyorum.
- I mean, we both know you're the most beautiful person on the planet.
- Yani ikimiz de senin dünyadaki en güzel insan olduğunu biliyoruz.
- While you're nearby, make sure to check out Blue Lagoon, another of Jamaica's most beautiful spots.
- Hazır buralardayken Jamaika'nın en güzel yerlerinden biri olan Blue Lagoon'a da uğramayı unutmayın.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- Kocaman, yemyeşil gözleri ve güzel kahverengi bir teni var.
- I just want you to teach me one really beautiful song.
- Sizden bana çok güzel bir şarkı öğretmenizi istiyorum.
- This slight delay gave our heroes the opportunity to effect another beautiful, if implausibly coincidental, reunion.
- Bu küçük gecikme, kahramanlarımıza, inanılmaz derecede tesadüfi de olsa, güzel bir yeniden buluşma fırsatı verdi.
- It's a beautiful song written by a guy called Martin Evan, actually, for me.
- Aslında Martin Evan adında bir adamın benim için yazdığı güzel bir şarkı.
- Screw models are beautiful and take up less space than classic ones.
- Vidalı modeller güzeldir ve klasik olanlardan daha az yer kaplar.
- All I'm going to feel is perfect, beautiful nothing.
- Hissedeceğim tek şey mükemmel, güzel hiçlik.
- Check out the beautiful Gothic architecture of Parliament Hill before you leave.
- Ayrılmadan önce Parlamento Tepesi'nin güzel Gotik mimarisine göz atın.
- As you can see, the effect was beautiful.
- Gördüğünüz gibi efekt güzeldi.
- Today, Bodrum is a modern and beautiful city, mostly characterized as symbol to the French Riviera.
- Bugün Bodrum, çoğunlukla Fransız Rivierası'nın sembolü olarak nitelendirilen modern ve güzel bir şehirdir.
- I just want you to teach me one really beautiful song.
- Sadece bana çok güzel bir şarkı öğretmeni istiyorum.
- As you can see, the effect was beautiful.
- Gördüğünüz gibi, efekt güzeldi.
- Today, Bodrum is a modern and beautiful city, mostly characterized as symbol to the French Riviera.
- Bodrum, çoğunlukla Fransız Rivierası'nın simgesi olarak nitelendirilen modern ve güzel bir şehirdir.
- All I'm going to feel is perfect, beautiful nothing.
- Hissedeceğim tek şey mükemmel, güzel bir hiçlik.
- Somewhere over the rainbow is a beautiful song.
- Somewhere Over The Rainbow güzel bir şarkı.
- Today, Bodrum is a modern and beautiful city, mostly characterized as symbol to the French Riviera.
- Günümüzde Bodrum, çoğunlukla Fransız Rivierası'nın sembolü olarak nitelendirilen modern ve güzel bir şehirdir.
- Instead, let's pray for one another under this vast beautiful blue sky.
- Bunun yerine, şu devasa güzel mavi gökyüzünün altında birbirimiz için dua edelim.
- I mean, we both know you're the most beautiful person on the planet.
- Yani, ikimiz de biliyoruz ki sen dünyadaki en güzel insansın.
- She has big green eyes and beautiful brown skin.
- Büyük yeşil gözleri ve güzel kahverengi cildi var.
- Nurture one another whenever possible and play this beautiful game together well.
- Mümkün olduğunca birbirinizi besleyin ve bu güzel oyunu birlikte iyi oynayın.
- My goat has a beautiful spirit, like you have.
- Keçimin de senin gibi güzel bir ruhu var.
- Screw models are beautiful and take up less space than classic ones.
- Vidalı modeller güzeldir ve klasik olanlara göre daha az yer kaplar.
- It's a beautiful song written by a guy called Martin Evan, actually, for me.
- Martin Evan adında bir adam tarafından yazılmış güzel bir şarkı aslında, benim için.
- Instead, let's pray for one another under this vast beautiful blue sky.
- Bunun yerine, bu uçsuz bucaksız güzel mavi gökyüzünün altında birbirimiz için dua edelim.
- That is something other than beautiful.
- O, güzelin dışında bir şey.
- It was a beautiful sunny day.
- Güneşli güzel bir gündü.
- There are many beautiful parks in Boston.
- Boston'da çok güzel parklar var.
- Women are the most beautiful part of a man's life.
- Kadınlar bir erkeğin hayatının en güzel parçasıdır.
- He has a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesi var.
- These glasses are beautiful.
- Bu gözlükler güzel.
- This gazelle is beautiful.
- Bu ceylan güzel.
- The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
- Russian is a difficult as well as a beautiful language.
- Rusça güzel olduğu kadar zor bir dildir.
- What a beautiful vase it is!
- Ne güzel bir vazo!
- The woman is beautiful.
- Kadın güzeldir.
- This rose is beautiful.
- Bu gül çok güzel.
- Mary is young and beautiful.
- Mary genç ve güzel.
- The house is beautiful.
- Ev çok güzel.
- That's really beautiful.
- Bu gerçekten çok güzel.
- A beautiful girl sat next to me.
- Yanımda güzel bir kız oturuyordu.
- Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı derecede güzel.
- The youngest daughter was particularly beautiful.
- En küçük kız özellikle güzeldi.
- You're absolutely beautiful.
- Sen kesinlikle çok güzelsin.
- What a beautiful garden you have!
- Ne güzel bir bahçen var!
- For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world.
- Antik Çin'in bazı sakinleri için boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.
- My aunt, who lives in Tokyo, sent me a beautiful blouse.
- Tokyo'da yaşayan teyzem bana güzel bir bluz gönderdi.
- This campus is beautiful.
- Bu kampüs çok güzel.
- The river was beautiful.
- Nehir çok güzeldi.
- All brides are beautiful on their wedding days.
- Tüm gelinler düğün günlerinde güzeldirler.
- This singer has a beautiful voice.
- Bu şarkıcının güzel bir sesi var.
- She sang with a beautiful voice.
- Güzel bir sesle şarkı söylerdi.
- There are many beautiful parks in London.
- Londra'da bir sürü güzel park vardır.
- Tom has a beautiful tan.
- Tom'un güzel bir bronzluğu var.
- The beaches there were beautiful.
- Oradaki plajlar çok güzeldi.
- A field of grass can be quite beautiful.
- Bir çim alanı oldukça güzel olabilir.
- Her mother is a most beautiful woman.
- Annesi çok güzel bir kadın.
- Nature is cruel and beautiful.
- Doğa acımasız ve güzeldir.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Bizim kasabamız ülkedeki en güzel kasabalar listesine eklendi.
- Tony has a beautiful voice.
- Tony'nin çok güzel bir sesi var.
- The mosque, which was built in the fifteenth century, is the most beautiful building of the town.
- On beşinci yüzyılda yapılmış olan cami, kasabanın en güzel binasıdır.
- That is not beautiful.
- Bu güzel değil.
- That actress is as beautiful as ever.
- Şu aktrist her zamanki kadar güzel.
- Listen to that beautiful waltz.
- O güzel valsı dinle.
- Interlingue is an easy and beautiful language.
- İnterlingue kolay ve güzel bir dildir.
- Tom closed his speech with a beautiful song.
- Tom konuşmasını güzel bir şarkıyla bitirdi.
- To my surprise, he had a beautiful voice.
- Güzel bir sesi olduğuna şaşırdım.
- He composes beautiful poems.
- Çok güzel şiirler yazıyor.
- Blossoming cherry is beautiful.
- Çiçek açan kiraz güzeldir.
- A beautiful woman like you shouldn't be eating alone.
- Senin gibi güzel bir kadın yalnız başına yemek yememeli.
- In my opinion, you're beautiful.
- Bana göre sen güzelsin.
- Japan is a beautiful country.
- Japonya güzel bir ülkedir.
- She was beautiful in her time.
- Zamanında çok güzelmiş.
- These pictures are beautiful.
- Bu fotoğraflar çok güzel.
- This place is really beautiful.
- Bu yer gerçekten güzel.
- What a beautiful Sunday to read in the sun.
- Güneşin altında kitap okumak için ne güzel bir pazar.
- The bird has beautiful plumage.
- Kuş güzel tüylere sahip.
- I wish you a beautiful weekend!
- Size güzel bir hafta sonu diliyorum!
- Never did we see such a beautiful sunset.
- Hiç bu kadar güzel bir gün batımı görmemiştik.
- Cranes are big beautiful birds.
- Turnalar, büyük ve güzel kuşlardır.
- That was beautiful.
- O güzeldi.
- Berber sounds so beautiful.
- Berberice kulağa çok güzel geliyor.
- There are many beautiful castles in northern Germany.
- Kuzey Almanya'da çok güzel kaleler var.
- This necklace is so beautiful that I'd like to buy in for my wife.
- Bu kolye o kadar güzel ki, karım için satın almak istiyorum.
- This church is a very famous and beautiful place.
- Bu kilise çok ünlü ve güzel bir yerdir.
- Mary is really beautiful.
- Mary gerçekten güzel.
- We've had beautiful weather all week.
- Bütün hafta hava çok güzeldi.
- Marble floors are beautiful.
- Mermer zeminler güzeldir.
- She was not less beautiful than her elder sister.
- Ablasından daha az güzel biri değildi.
- I heard a really beautiful song yesterday.
- Dün çok güzel bir şarkı duydum.
- Beauty is beautiful in itself.
- Güzellik kendi içinde güzeldir.
- This book has many beautiful pictures.
- Bu kitapta çok güzel resimler var.
- Mary is absolutely beautiful.
- Mary kesinlikle çok güzel.
- I'm too beautiful for this world.
- Bu dünya için fazla güzelim.
- They're both beautiful.
- İkisi de güzel.
- Mount Fuji is beautiful.
- Fuji Dağı çok güzeldir.
- How beautiful the roses blossomed this summer.
- Bu yaz güller ne kadar güzel açmış.
- Mary is more beautiful than Alice.
- Mary, Alice'den daha güzel.
- You're more beautiful than me.
- Sen benden daha güzelsin.
- This is one of the most beautiful sunsets I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel gün batımlarından biridir.
- My sister made me a beautiful doll.
- Ablam bana çok güzel bir bebek yaptı.
- He has got a beautiful car.
- Onun güzel bir arabası var.
- You are less beautiful than you think.
- Sen düşündüğünden daha az güzelsin.
- Mary really is beautiful.
- Mary gerçekten çok güzel.
- The author has a beautiful style.
- Yazarın güzel bir tarzı var.
- Everything was so beautiful.
- Her şey çok güzeldi.
- She wears beautiful clothes.
- O, güzel giysiler giyer.
- She's not as beautiful as her sister.
- Kız kardeşi kadar güzel değil.
- Tom had never seen such a beautiful garden before.
- Tom daha önce hiç bu kadar güzel bir bahçe görmemişti.
- It was as beautiful as ever.
- Her zamanki gibi güzeldi.
- There was a beautiful chandelier hanging from the ceiling.
- Tavandan sarkan güzel bir avize vardı.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat bir denizanası için bile güzel muhteşem bir şeydir.
- She's smarter than Mary, but not as beautiful as Mary.
- Mary'den daha zeki ama Mary kadar güzel değil.
- There are some beautiful roses in the vase.
- Vazoda birkaç güzel gül var.
- If you see her from a distance, she is beautiful.
- Onu uzaktan görürsen o güzeldir.
- Seen from the sky, the bridge appears more beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında, köprü daha güzel görünür.
- These are beautiful bookcases.
- Bunlar güzel kitaplıklar.
- That car is the most beautiful of the three.
- Bu araba üçü arasında en güzeli.
- The place is beautiful.
- Mekan güzel.
- The view from my hotel room was beautiful.
- Otel odamın manzarası çok güzeldi.
- The caterpillar transforms itself into a beautiful butterfly.
- Tırtıl kendini güzel bir kelebeğe dönüştürür.
- A beautiful gull flies over the sea.
- Güzel bir martı denizin üzerinde uçar.
- Beautiful poppies were growing beside the road.
- Yolun kenarında güzel gelincikler yetişiyordu.
- The singer Karla has a beautiful voice.
- Şarkıcı Karla'nın çok güzel bir sesi var.
- Pandas are beautiful animals.
- Pandalar çok güzel hayvanlardır.
- The stars are beautiful.
- Yıldızlar çok güzel.
- Are both of your sisters as beautiful as you are?
- İki kız kardeşin de senin kadar güzel mi?
- Sunflowers are beautiful flowers.
- Ayçiçekleri güzel çiçeklerdir.
- You're beautiful, you know?
- Güzelsin, biliyor musun?
- I think it's beautiful.
- Onun güzel olduğunu düşünüyorum.
- I had no idea it'd be this beautiful.
- Bu kadar güzel olacağı aklıma gelmezdi.
- Her smile made her look even more beautiful.
- Gülümsemesi onu daha da güzel gösteriyordu.
- Fadil finds Dania beautiful.
- Fadıl, Dania'yı güzel buluyor.
- What a beautiful ring!
- Ne güzel bir yüzük!
- Beautiful stained glass is art.
- Güzel vitray sanattır.
- The weather was beautiful and we stayed on the beach all day.
- Hava çok güzeldi ve bütün gün sahilde kaldık.
- The garden was full of beautiful yellow flowers.
- Bahçe güzel sarı çiçeklerle doluydu.
- Italy is a beautiful country.
- İtalya güzel bir ülke.
- Japan has a lot of beautiful mountains.
- Japonya'nın bir sürü güzel dağları var.
- Look, what a beautiful moon!
- Bak, ne güzel bir ay!
- It's a beautiful night for a swim, don't you think?
- Yüzmek için güzel bir gece, değil mi?
- This is really beautiful.
- Bu gerçekten güzel.
- One of the most beautiful animals is a cat.
- En güzel hayvanlardan biri kedidir.
- She is by no means beautiful.
- Hiç güzel değildir.
- The weather is beautiful today.
- Hava bugün güzel.
- That's a beautiful name.
- O güzel bir isim.
- This yearbook is illustrated with a lot of beautiful photographs.
- Bu yıllık çok sayıda güzel fotoğrafla süslenmiştir.
- Love is wonderful and beautiful.
- Aşk harika ve güzeldir.
- That was the most beautiful thing I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en güzel şeydi.
- This city is famous for its beautiful park.
- Bu şehir güzel parkıyla ünlüdür.
- A rose is a beautiful flower.
- Gül çok güzel bir çiçektir.
- Unfortunately those beautiful words are not my own.
- Ne yazık ki bu güzel sözler benim değil.
- The moonlight is really beautiful.
- Ay ışığı gerçekten çok güzel.
- Your sister is beautiful as ever.
- Kız kardeşin her zamanki gibi güzel.
- Many beautiful flowers bloom in spring.
- Baharda birçok güzel çiçek, çiçek açar.
- I hope to begin learning your beautiful language in the near future.
- Yakın gelecekte güzel dilinizi öğrenmeye başlamayı umuyorum.
- It was absolutely beautiful.
- Kesinlikle çok güzeldi.
- It's a beautiful painting.
- Bu çok güzel bir tablo.
- The new house is beautiful.
- Yeni ev güzel.
- The dog is green and beautiful.
- Köpek yeşil ve güzeldir.
- You are even more beautiful than I remember.
- Sen hatırladığımdan da güzelsin.
- Kyoto is most crowded when it is most beautiful.
- Kyoto'nun en kalabalık olduğu zamanlar en güzel olduğu zamanlardır.
- They're both beautiful.
- Onların her ikisi de güzel.
- Tom never told me that you were so beautiful.
- Tom bu kadar güzel olduğunu bana hiç söylemedi.
- Mary is as beautiful as ever.
- Mary her zamanki gibi güzel.
- This is the most beautiful sunset that I have ever seen.
- Bu, bugüne kadar gördüğüm en güzel günbatımı.
- You're really beautiful.
- Gerçekten güzelsin.
- No place in the world is as beautiful as the Swiss Alps.
- Dünyada hiçbir yer İsviçre Alpleri kadar güzel değildir.
- As I thought, Catherine is a beautiful girl after all.
- Düşündüm gibi, Catherine sonuçta güzel bir kız.
- What a beautiful woman she is!
- Ne kadar güzel bir kadın!
- What a beautiful number.
- Ne güzel bir sayı.
- Croatia was so beautiful.
- Hırvatistan çok güzeldi.
- The house you bought is beautiful.
- Aldığın ev çok güzel.
- That girl is more cute than beautiful.
- O kız, güzelden çok şirin.
- Twenty is a beautiful age.
- Yirmi güzel bir yaş.
- Mary is an extremely beautiful woman.
- Mary son derece güzel bir kadın.
- Mary is an exceptionally beautiful girl.
- Mary son derece güzel bir kız.
- She makes beautiful watercolor paintings.
- O güzel suluboya resim yapıyor.
- Let's enjoy this beautiful day.
- Bu güzel günün tadını çıkaralım.
- Thank you for your beautiful postcard.
- Güzel kartpostalınız için teşekkür ederim.
- Vienna is a beautiful city.
- Viyana güzel bir şehir.
- She is more beautiful than any other girl.
- Diğer tüm kızlardan daha güzel.
- He was wearing black trousers and a beautiful white shirt.
- Siyah pantolon ve güzel beyaz bir gömlek giyiyordu.
- The city is beautiful.
- Şehir çok güzel.
- Is your wife beautiful?
- Karın güzel mi?
- Boston is beautiful at night.
- Boston geceleri çok güzeldir.
- The princess was beautiful beyond description.
- Prenses, kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzeldi.
- You are less beautiful than you think.
- Düşündüğünden daha az güzelsin.
- The bird has beautiful plumage.
- Kuşun çok güzel tüyleri var.
- I had never seen a more beautiful sight.
- Daha güzel bir manzara hiç görmedim.
- I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
- Italy is a beautiful land.
- İtalya güzel bir memlekettir.
- Tom is young and beautiful.
- Tom genç ve güzel.
- My sister was a beautiful woman.
- Kız kardeşim güzel bir kadındı.
- Kyoto is most crowded when it is most beautiful.
- Kyoto en güzel olduğunda kalabalıktır.
- The place is beautiful.
- Burası güzel bir yer.
- The youngest daughter is exceptionally beautiful.
- En genç kız son derece güzel.
- You are still so beautiful.
- Hâlâ çok güzelsin.
- This is the most beautiful sunset I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel gün batımı.
- Where are the most beautiful sentences?
- En güzel cümleler nerede?
- Tom noticed Mary's beautiful engagement ring.
- Tom Mary'nin güzel nişan yüzüğünü fark etti.
- A smile is the most beautiful curve on a woman's body.
- Bir tebessüm bir kadının vücudunda en güzel kıvrımdır.
- That's really beautiful.
- O gerçekten güzel.
- Beautiful day, innit?
- Güzel bir gün, değil mi?
- Many people visit the beautiful towns of Italy.
- Birçok insan, İtalya'nın güzel şehirlerini ziyaret eder.
- She was beautiful when she was young.
- Gençken çok güzeldi.
- It's a beautiful sunset, isn't it?
- Güzel bir gün batımı, değil mi?
- That is a beautiful place.
- Orası çok güzel bir yer.
- Your eyes are as beautiful as the arms of the Venus de Milo.
- Gözlerin Venüs de Milo'nun kolları kadar güzel.
- Isn't it beautiful?
- O güzel değil mi?
- This river is beautiful.
- Bu nehir güzel.
- She's beautiful and intelligent.
- O güzel ve zeki.
- Listen to that beautiful waltz.
- Şu güzel valsi dinle.
- Tom never told me how beautiful you were.
- Ne kadar güzel olduğunu Tom bana hiç söylemedi.
- It was beautiful.
- Güzeldi.
- She is far from beautiful.
- Güzel olmaktan çok uzak.
- She picked a lot of beautiful flowers.
- Bir sürü güzel çiçek topladı.
- It was a beautiful evening.
- Güzel bir akşamdı.
- The peacock (Inachis io) is a beautiful and easily recognizable butterfly.
- Tavus kuşu ( Inachis io ) güzel ve kolayca tanınabilen bir kelebektir.
- I want a beautiful dog.
- Güzel bir köpek istiyorum.
- Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, aynı zamanda akıllı da.
- She hung beautiful curtains over the window.
- Pencereye güzel perdeler astı.
- What beautiful legs!
- Ne güzel bacaklar!
- The grass in the park is green and beautiful.
- Parktaki çimler yeşil ve güzel.
- Those flowers are beautiful.
- Bu çiçekler çok güzel.
- My friend's friend is beautiful.
- Arkadaşımın arkadaşı güzeldir.
- You didn't tell me Mary was so beautiful.
- Mary'nin bu kadar güzel olduğunu bana söylemedin.
- Nancy is the most beautiful of the four girls.
- Nancy, dört kızın en güzelidir.
- Tell a beautiful story to my young friend.
- Genç arkadaşıma güzel bir hikaye anlat.
- Mary is even more beautiful than I remembered.
- Mary hatırladığımdan daha da güzelmiş.
- Turkey is a beautiful country.
- Türkiye güzel bir ülkedir.
- That's beautiful.
- Bu güzel.
- That is indeed beautiful.
- O gerçekten güzel.
- The view is beautiful beyond words.
- Manzara kelimelerin ötesinde güzel.
- I'm sorry, but the only thing I know how to say in this beautiful language is this sentence.
- Üzgünüm ama bu güzel dilde nasıl söyleneceğini bildiğim tek şey bu cümle.
- Laurie is beautiful.
- Laurie güzeldir.
- Where did you get this beautiful dress?
- Bu güzel elbiseyi nereden aldınız?
- Tom didn't tell me how beautiful you were.
- Tom bana ne kadar güzel olduğunu söylemedi.
- Isn't this flower beautiful?
- Bu çiçek güzel değil mi?
- It's a beautiful country.
- Burası çok güzel bir ülke.
- Do you think I'm beautiful?
- Sizce ben güzel miyim?
- This tropical island has beautiful white sand beaches lined with palm trees.
- Bu tropik adanın palmiye ağaçları ile kaplı güzel beyaz kumlu plajları var.
- Hoping to cheer up his wife, Tom bought her a beautiful pearl necklace.
- Karısını neşelendirmeyi uman Tom, ona güzel bir inci kolye aldı.
- This is the most beautiful country I have ever visited.
- Bu ziyaret ettiğim en güzel ülke.
- Junko is a beautiful girl.
- Junko güzel bir kız.
- With all its sham, drudgery and broken dreams; it is still a beautiful world.
- Tüm sahteliği, angaryası ve kırık dökük hayalleriyle; dünya hala güzel bir yer.
- She painted a beautiful picture of her mother.
- Annesinin çok güzel bir resmini çizmiş.
- What a beautiful Sunday to read in the sun.
- Güneşin altında okumak için ne güzel bir Pazar.
- The author wrote some beautiful poems in the beginning of his book.
- Yazar, kitabının başında bazı güzel şiirler yazdı.
- I had never seen a beautiful building before.
- Daha önce güzel bir bina hiç görmemiştim.
- Love is the most beautiful surprise.
- Aşk en güzel sürprizdir.
- Mary is a beautiful and intelligent young woman.
- Mary güzel ve zeki bir genç kadın.
- They have some beautiful pictures for sale.
- Satılık çok güzel resimleri var.
- She is as beautiful as a rose.
- Bir gül kadar güzel.
- He showed us a beautiful hat.
- O, bize güzel bir şapka gösterdi.
- The beaches there were beautiful.
- Oradaki plajlar güzeldi.
- The flower is beautiful.
- Çiçek güzel.
- He fell in love with a beautiful princess.
- Güzel bir prensese aşık olmuş.
- They showed me a lot of beautiful photos.
- Bana bir sürü güzel fotoğraf gösterdiler.
- Her daughter became a beautiful woman.
- Kızı güzel bir kadın oldu.
- It's a beautiful thing.
- Bu çok güzel bir şey.
- Life is a beautiful thing and there's so much to smile about.
- Hayat çok güzel bir şey ve gülümseyecek çok şey var.
- Some people say that French is one of the most beautiful languages in the world.
- Bazı insanlar Fransızcanın dünyadaki en güzel dillerden biri olduğunu söylüyorlar.
- Italy is a beautiful land.
- İtalya güzel bir ülke.
- Tom fell in love with a beautiful girl.
- Tom güzel bir kıza âşık oldu.
- I saw a beautiful waterfall there.
- Orada güzel bir şelale gördüm.
- What a beautiful flower this is!
- Ne güzel bir çiçek bu!
- Once upon a time there was a miller who was poor, but he had a beautiful daughter.
- Bir zamanlar fakir bir değirmenci varmış ama çok güzel bir kızı varmış.
- What a beautiful scene!
- Ne güzel bir manzara!
- The girl has a beautiful doll.
- Kızın çok güzel bir oyuncak bebeği var.
- She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- Mary'den daha zeki ama onun kadar güzel değil.
- The garden was full of beautiful flowers.
- Bahçe güzel çiçeklerle doluydu.
- She's smarter than Mary, but not as beautiful as Mary.
- O, Mary'den daha akıllı ama Mary kadar güzel değil.
- I wish you a beautiful weekend!
- Sana güzel bir haftasonu dilerim!
- Nothing is beautiful but the truth.
- Gerçekten başka hiçbir şey güzel değildir.
- Judith's German accent is beautiful.
- Judith'in Almanca aksanı güzel.
- What a beautiful dress!
- Ne güzel bir elbise!
- The night sky is beautiful and awe-inspiring.
- Gece gökyüzü güzel ve büyüleyici.
- Wallonia is a beautiful country.
- Wallonia güzel bir ülke.
- Her beautiful dress drew my attention.
- Güzel elbisesi dikkatimi çekti.
- That was really beautiful.
- Bu gerçekten çok güzeldi.
- A beautiful valley lies behind the hill.
- Tepenin ardında güzel bir vadi uzanır.
- She's young and beautiful.
- O genç ve güzeldir.
- She is less beautiful than her mother is.
- O, annesinden daha az güzeldir.
- That's beautiful.
- Çok güzel.
- I wrote a beautiful story.
- Güzel bir hikaye yazdım.
- It's a beautiful painting.
- Bu güzel bir tablo.
- She showed us a beautiful hat.
- Bize güzel bir şapka gösterdi.
- The water is beautiful.
- Su çok güzel.
- Otoyo enjoyed the beautiful spring day and walked along the beach.
- Otoyo güzel bahar gününün tadını çıkardı ve sahil boyunca yürüdü.
- I remember those beautiful days.
- O güzel günleri hatırlıyorum.
- The portrait shows the profile of a beautiful woman.
- Portrede, güzel bir kadın profili var.
- The world would be a beautiful place if everyone was a bit kinder towards their fellow men.
- Eğer herkes ahbaplarına biraz daha kibar olursa dünya güzel bir yer olur.
- This movie is so beautiful, I'm watching it for the third time.
- Bu film o kadar güzel ki üçüncü kez izliyorum.
- The scenery was too beautiful for words.
- Manzara, kelimelerle anlatılamayacak kadar güzeldi.
- Do you know that you're beautiful?
- Güzel olduğunu biliyor musun?
- Pink roses are beautiful.
- Pembe güller çok güzeldir.
- Sri Lanka is a beautiful island.
- Sri Lanka güzel bir ada.
- I can't believe that a guy like Tom was married to a woman as beautiful as Mary.
- Tom gibi bir adamın Mary gibi güzel bir kadınla evlendiğine inanamıyorum.
- We looked down at the beautiful sea.
- Güzel denize baktık.
- He has a beautiful voice.
- Onun güzel bir sesi var.
- Do you think I'm beautiful?
- Sence ben güzel miyim?
- That ugly man has a beautiful wife.
- O çirkin adamın güzel bir karısı var.
- She is no less beautiful than her mother.
- O annesinden daha az güzel değil.
- This flower is the most beautiful of all flowers.
- Bu çiçek, tüm çiçeklerin en güzelidir.
- Tom thinks that Danish is the most beautiful language in the world.
- Tom, Danca'nın dünyanın en güzel dili olduğunu düşünür.
- Have I told you how beautiful you are?
- Sana ne kadar güzel olduğunu söylemiş miydim?
- What a beautiful tattoo!
- Ne güzel bir dövme!
- I think autumn is the most beautiful season of the year.
- Bence sonbahar yılın en güzel mevsimidir.
- This is the most beautiful thing I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel şey.
- I had never seen such a beautiful girl before.
- Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.
- Could there be a language as beautiful as mine?
- Benimki kadar güzel bir dil olabilir mi?
- Sydney has a beautiful natural harbor.
- Sydney'in güzel bir doğal limanı var.
- She's grown up to be a beautiful woman.
- Büyüdü ve güzel bir kadın oldu.
- Sami had beautiful children.
- Sami'nin güzel çocukları vardı.
- That's a beautiful flower arrangement.
- Bu güzel bir çiçek aranjmanı.
- She gave me a beautiful clock, but I lost it.
- Bana güzel bir saat verdi ama ben onu kaybettim.
- This is beautiful.
- Bu güzeldir.
- Are there any beautiful parks in Japan?
- Japonya'da hiç güzel parklar var mıdır?
- Mary is more beautiful than Alice.
- Mary, Alice'den daha güzeldir.
- That was a beautiful moment.
- O güzel bir andı.
- Some beautiful birds fly above the trees.
- Birkaç güzel kuş, ağaçların üzerinde uçuyor.
- A woman is never as beautiful as she used to be.
- Bir kadın asla önceden olduğu kadar güzel olamaz.
- Mary wore a beautiful dress.
- Mary güzel bir elbise giydi.
- That's a beautiful dress.
- O, güzel bir elbise.
- Tom lived in a spectacularly beautiful place.
- Tom olağanüstü güzel bir yerde yaşıyordu.
- This place is beautiful.
- Burası güzel.
- The sunset is really beautiful here.
- Burada gün batımı gerçekten çok güzel.
- That's beautiful.
- O güzeldir.
- That is one of the most beautiful paintings I have ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en güzel resimlerden biridir.
- This Japanese garden is beautiful.
- Bu Japon bahçesi çok güzel.
- The weather is beautiful.
- Hava çok güzel.
- This horse has beautiful big eyes.
- Bu atın büyük güzel gözleri var.
- These flowers are beautiful, aren't they?
- Bu çiçekler güzeller, değil mi?
- These clothes are beautiful, but pricey.
- Bu elbiseler güzel ama pahalı.
- It was a really beautiful day.
- Gerçekten çok güzel bir gündü.
- Maria Callas has a beautiful voice.
- Maria Callas'ın güzel bir sesi var.
- Judith's German accent is beautiful.
- Judith'in Alman aksanı çok güzel.
- The full moon is beautiful.
- Dolunay çok güzel.
- The university where I teach has a beautiful campus.
- Ders verdiğim üniversitenin çok güzel bir kampüsü var.
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard in my life.
- Bu, hayatımda şimdiye kadar dinlediğim en güzel şarkılarından biridir.
- Both of Tom's daughters are quite beautiful.
- Tom'un kızlarının her ikisi de oldukça güzeldir.
- It was a beautiful Sunday morning at the baltic sea.
- Baltık denizinde güzel bir pazar sabahıydı.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğünü izliyordu.
- The greatest and most beautiful temple of man is inside himself.
- İnsanın en büyük ve en güzel tapınağı kendi içindedir.
- I just got a beautiful bunch of flowers from one of my clients.
- Az önce müşterilerimden birinden güzel bir demet çiçek aldım.
- I think this language is so beautiful and involving!
- Bence bu dil çok güzel ve ilgi çekici!
- She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
- It was a beautiful wedding.
- O güzel bir düğündü.
- Turkey is a beautiful country.
- Türkiye güzel bir ülke.
- Mary has a beautiful smile.
- Mary'nin çok güzel bir gülümsemesi var.
- I heard you have a beautiful voice.
- Güzel bir sesin olduğunu duydum.
- Judging by the sky, we'll have beautiful weather.
- Gökyüzüne bakarsak, bugün hava güzel olacak.
- It's a beautiful life.
- Güzel bir hayat.
- A beautiful sunset, isn't it?
- Güzel bir gün batımı, değil mi?
- She looked like a fairy in her beautiful white dress.
- Güzel beyaz elbisesi içinde bir peri gibi görünüyordu.
- They think their language is the most beautiful in the world.
- Kendi dillerinin dünyadaki en güzel dil olduğunu düşünüyorlar.
- During the summer holidays I met a beautiful woman.
- Yaz tatilinde güzel bir kadınla tanıştım.
- God, you're beautiful.
- Tanrım, ne kadar güzelsin.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- The Moon is really beautiful tonight.
- Ay bu gece gerçekten çok güzel.
- Sami knew how to treat a beautiful woman.
- Sami güzel bir kadına nasıl davranılacağını biliyordu.
- That girl is so beautiful that she attracts even the most self-possessed men.
- Bu kız o kadar güzel ki, en kendini beğenmiş erkekleri bile cezbediyor.
- That is beautiful.
- O güzeldir.
- Do you think I'm beautiful?
- Benim güzel olduğumu düşünüyor musunuz?
- The peach tree is beautiful when in flower.
- Şeftali ağacı çiçek açtığı zaman çok güzeldir.
- Never have I seen such a beautiful sunset.
- Hiç bu kadar güzel bir gün batımı görmemiştim.
- Tom does beautiful work.
- Tom güzel iş çıkarıyor.
- You're quite beautiful.
- Sen oldukça güzelsin.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.
- In all of my travels, I have never seen a more beautiful mountain than Mount Everest.
- Tüm seyahatlerimde Everest Dağı'ndan daha güzel bir dağ görmedim.
- This carpet is beautiful.
- Bu halı güzel.
- She picked up beautiful stones.
- Güzel taşlar toplardı.
- The caterpillar transformed into a beautiful butterfly.
- Tırtıl güzel bir kelebeğe dönüştü.
- A green field is a beautiful field.
- Yeşil bir tarla güzel bir tarladır.
- He has a beautiful young wife.
- Onun güzel genç bir karısı var.
- The dog is green and beautiful.
- Köpek yeşil ve güzel.
- These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda güzel kokulu.
- The lock is beautiful.
- Kilit güzel.
- What a beautiful girl she is.
- Ne güzel bir kız.
- The peacock's beautiful tail helps it attract females.
- Tavus kuşunun güzel kuyruğu dişileri çekmesine yardımcı olur.
- A wood floor is beautiful.
- Ahşap zemin güzeldir.
- What a beautiful bird!
- Ne güzel bir kuş!
- That's a beautiful bracelet.
- Bu çok güzel bir bilezik.
- Mother bought a beautiful doll for her.
- Annem ona güzel bir oyuncak bebek aldı.
- Wow, you look really beautiful.
- Vay, gerçekten güzel görünüyorsun.
- My phone is beautiful.
- Telefonum çok güzel.
- Isn't that beautiful?
- O güzel değil mi?
- Your horse is beautiful.
- Atın çok güzel.
- Sydney has a beautiful natural harbor.
- Sydney'in güzel bir doğal limanı vardır.
- Rhythmic gymnastics is a beautiful sport for girls.
- Ritmik jimnastik kızlar için güzel bir spordur.
- Mary's wedding dress was beautiful.
- Mary'nin gelinlik elbisesi güzeldi.
- Who painted this beautiful picture?
- Bu güzel resmi kim yaptı?
- I had forgotten how beautiful you are.
- Ne kadar güzel olduğunu unutmuştum.
- This song is beautiful and sad.
- Bu şarkı hem güzel hem de hüzünlü.
- I'm beautiful, no matter what they say.
- Onlar ne derlerse desinler, ben güzelim.
- I think France is the most beautiful country in Europe.
- Ben Fransa'nın Avrupa'nın en güzel ülkesi olduğunu düşünüyorum.
- She was intelligent as well as beautiful.
- Güzel olduğu kadar zekiydi de.
- Has anyone told you that you have beautiful eyes?
- Gözlerinin çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
- She was beautiful in her time.
- O gençken güzeldi.
- Roses are beautiful.
- Güller güzel.
- There are a lot of beautiful buildings in this town.
- Bu kasabada bir sürü güzel bina var.
- Jane is as beautiful a girl as her sister.
- Jane de kız kardeşi kadar güzel bir kız.
- She showed us a beautiful hat.
- O, bize güzel bir şapka gösterdi.
- The women of France are beautiful.
- Fransa'nın kadınları çok güzel.
- She's beautiful, but arrogant.
- Güzel ama kibirli.
- She's not as beautiful as her sister.
- O, kız kardeşi kadar güzel değil.
- Is she beautiful?
- O güzel mi?
- My aunt, who lives in Tokyo, sent me a beautiful blouse.
- Tokyo'da yaşayan teyzem bana çok güzel bir bluz gönderdi.
- I'm so beautiful.
- Çok güzelim.
- My vagina is beautiful!
- Benim vajinam güzeldir!
- I love the beautiful town.
- Bu güzel kasabayı seviyorum.
- She is as beautiful as her mother.
- Annesi kadar güzeldir.
- You're more beautiful now than the day I first met you.
- Şimdi, seninle ilk tanıştığım günden daha güzelsin.
- She's not as beautiful as her mother.
- Annesi kadar güzel değil.
- Both his sisters are beautiful.
- Onun her iki kız kardeşi de güzeldir.
- I heard a beautiful song yesterday.
- Dün çok güzel bir şarkı duydum.
- This river is beautiful.
- Bu nehir çok güzel.
- She wore a beautiful white dress.
- O, güzel beyaz bir elbise giydi.
- Mathematics is the most beautiful and most powerful creation of the human spirit.
- Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratımıdır.
- Tom raised his glass of wine to watch the beautiful red color against the light.
- Tom şarap kadehini kaldırıp ışığa karşı güzel kırmızı rengi izledi.
- Sami had a beautiful wife.
- Sami'nin güzel bir karısı vardı.
- She is as beautiful as Snow White.
- Pamuk Prenses kadar güzeldir.
- Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil ama yine de oldukça çekici.
- What a beautiful name!
- Ne güzel bir isim!
- The mountains are beautiful.
- Dağlar çok güzel.
- Formerly, this city was beautiful.
- Eskiden bu şehir güzeldi.
- Nature is beautiful.
- Doğa güzeldir.
- We're enjoying another beautiful day here on the beach.
- Sahilde güzel bir günün daha tadını çıkarıyoruz.
- That glen was beautiful on a calm day.
- O vadi sakin bir günde güzeldi.
- Wienczysława is the most beautiful brunette in the workplace.
- Wienczysława, işyerindeki en güzel esmerdir.
- They are raising your beautiful rabbit.
- Senin güzel tavşanını yetiştiriyorlar.
- Mary is really beautiful.
- Mary gerçekten çok güzel.
- Women have beautiful cheeks.
- Kadınların güzel yanakları vardır.
- He showed me a lot of beautiful photos.
- O bana çok sayıda güzel fotoğraflar gösterdi.
- I had never seen a more beautiful sight.
- Hiç bu kadar güzel bir manzara görmemiştim.
- This is the most beautiful flower in the garden.
- Bu, bahçedeki en güzel çiçek.
- We could not help admiring the beautiful sunset.
- Güzel gün batımına hayran olmamıza yardımcı olamadık.
- You could search the world over and never find another woman more beautiful than Mary.
- Dünyayı arasanız Mary'den daha güzel bir kadın bulamazsınız.
- Emily has a beautiful face.
- Emily'nin güzel bir yüzü var.
- I heard a beautiful song yesterday.
- Dün güzel bir şarkı duydum.
- Unfortunately, these beautiful words are not mine.
- Ne yazık ki, bu güzel sözler bana ait değil.
- I'm sorry, but the only thing I know how to say in this beautiful language is this sentence.
- Üzgünüm ama bu güzel dilde nasıl söyleyeceğimi bildiğim tek şey bu cümledir.
- She may have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilir.
- Mary's wedding dress was beautiful.
- Mary'nin gelinliği çok güzeldi.
- The flowers in the garden are beautiful.
- Bahçedeki çiçekler çok güzel.
- The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, insanın kalbini yenmesidir.
- The world is a beautiful place.
- Dünya güzel bir yer.
- Mary has beautiful handwriting.
- Mary'nin güzel el yazısı var.
- Coral reefs attract a variety of beautiful marine life.
- Mercan resifleri çeşitli güzel deniz canlılarını kendine çeker.
- The song is at once sad and beautiful.
- Şarkı hem hüzünlü hem de güzel.
- Beautiful poppies were growing beside the road.
- Güzel gelincikler yol kenarında büyüyordu.
- We bought beautiful fruit at the market.
- Biz pazarda güzel meyve satın aldık.
- She is beautiful.
- O güzeldir.
- It's a beautiful flag.
- O güzel bir bayrak.
- Since I recovered from my serious illness, all of creation is beautiful to me.
- Ciddi hastalığımı atlattığımdan beri, yaratılan her şey benim için güzel.
- This necklace is so beautiful that I'd like to buy in for my wife.
- Bu kolye o kadar güzel ki eşime almak istiyorum.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
- Gökyüzünün güzel rengi kısa sürede kayboldu.
- Mary is a beautiful woman.
- Mary güzel bir kadın.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat güzel ve muhteşem bir şeydir, bir denizanası için bile.
- A beautiful girl sat next to me.
- Güzel bir kız yanıma oturdu.
- She was beautiful and innocent.
- O güzel ve masumdu.
- There are some beautiful parks in this city.
- Bu şehirde çok güzel parklar var.
- This Spanish fortress was converted into a beautiful holy shrine.
- Bu İspanyol kalesi güzel bir kutsal mabede dönüştürülmüş.
- That's the most beautiful ship I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel gemi.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğüne bakıyordu.
- She looked beautiful when she was still young.
- Gençken çok güzeldi.
- This beautiful garden owes more to art than to nature.
- Bu güzel bahçe doğadan çok sanat sayesinde böyledir.
- Australia is a beautiful country.
- Avustralya çok güzel bir ülke.
- These flowers are beautiful.
- Bu çiçekler çok güzel.
- This is quite beautiful.
- Bu oldukça güzel.
- The lock is beautiful.
- Kilit çok güzel.
- My girlfriend is tall and beautiful.
- Kız arkadaşım uzun boylu ve güzel.
- Tom never told me how beautiful you were.
- Tom bana ne kadar güzel olduğunu hiç söylemedi.
- Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
- Tom lied to me when he said you weren't beautiful.
- Tom senin güzel olmadığını söylerken bana yalan söyledi.
- Sami had beautiful children.
- Sami'nin güzel çocukları oldu.
- It's a beautiful night for a swim, don't you think?
- Yüzmek için güzel bir gece, sence de öyle değil mi?
- Oh, what a beautiful doll!
- Oo, ne güzel bir oyuncak bebek!
- Mary is wearing a beautiful red dress.
- Mary çok güzel kırmızı bir elbise giyiyor.
- This park is more beautiful than that.
- Bu park, ondan daha güzel.
- These roses are beautiful.
- Bu güller güzel.
- The oboe is the most beautiful of all woodwind instruments.
- Obua tüm nefesli çalgıların en güzelidir.
- The city lights are beautiful at night.
- Şehir ışıkları gece güzeldir.
- She cut off all her beautiful long brown hair and dressed herself in boy's clothes.
- Güzelim uzun kahverengi saçlarını kesmiş ve erkek kıyafetleri giymiş.
- You have a beautiful name.
- İsminiz çok güzelmiş.
- The Taj Mahal is beautiful.
- Taj Mahal çok güzel.
- There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
- Bir zamanlar kocası uzun yıllar önce ölmüş yaşlı bir kraliçe varmış ve güzel bir kızı varmış.
- The scenery was beautiful beyond description.
- Manzara tarif edilemeyecek kadar güzeldi.
- Many people visit the beautiful towns of Italy.
- Birçok insan İtalya'nın güzel kasabalarını ziyaret eder.
- You're incredibly beautiful.
- İnanılmaz güzelsin.
- People keep saying that she's beautiful, but really, she isn't.
- İnsanlar onun güzel olduğunu söyleyip duruyor ama aslında değil.
- I dream about a beautiful woman.
- Rüyamda güzel bir kadın görüyorum.
- I forgot how beautiful this place was.
- Buranın ne kadar güzel olduğunu unuttum.
- Evenings in Hawaii are beautiful.
- Hawaii'de akşamlar güzeldir.
- Döner makes you more beautiful.
- Döner seni daha güzel yapar.
- Look, what a beautiful lizard!
- Bak, ne güzel bir kertenkele!
- Mary is extremely beautiful.
- Mary son derece güzel.
- Are both of your sisters as beautiful as you?
- Kız kardeşlerinin ikisi de senin kadar güzel mi?
- We live in a beautiful city.
- Güzel bir kentte yaşıyoruz.
- It's simply beautiful.
- Çok güzel.
- She picked up beautiful stones.
- Güzel taşlar topladı.
- She's beautiful enough.
- Yeterince güzel.
- She is as beautiful as her mother.
- Annesi kadar güzel.
- Damascus is a beautiful town.
- Şam güzel bir şehirdir.
- In autumn, the moon is really beautiful.
- Sonbaharda ay gerçekten çok güzeldir.
- This is quite beautiful.
- Bu gayet güzel.
- That actress is as beautiful as ever.
- O aktris her zamanki gibi çok güzel.
- Tom fell in love with a beautiful girl.
- Tom güzel bir kıza aşık oldu.
- The house is beautiful.
- Ev güzel.
- What is most beautiful in the world?
- Dünyanın en güzeli nedir?
- I can see how beautiful Melanie is.
- Melanie'nin ne kadar güzel olduğunu görebiliyorum.
- I know you want to be beautiful.
- Güzel olmak istediğinizi biliyorum.
- She is a beautiful girl with blonde hair and blue eyes.
- O sarı saçlı ve mavi gözlü güzel bir kızdır.
- These glasses are beautiful.
- Bu bardaklar çok güzel.
- Boston is a beautiful city.
- Boston güzel bir şehir.
- She made a beautiful dinner for all of us.
- Hepimiz için güzel bir akşam yemeği hazırladı.
- Switzerland is a beautiful country worth visiting.
- İsviçre ziyaret etmeye değer güzel bir ülke.
- Judging by the sky, we'll have beautiful weather.
- Gökyüzüne bakılırsa, hava çok güzel olacak.
- Never have I seen such a beautiful scene.
- Hiç bu kadar güzel bir manzara görmemiştim.
- This lock is beautiful.
- Bu kilit güzel.
- She is not only intelligent but beautiful.
- O sadece zeki değil, aynı zamanda güzel.
- You are more beautiful than you think.
- Düşündüğünden daha güzelsin.
- Hoping to cheer up his wife, Tom bought her a beautiful pearl necklace.
- Karısını sevindirmek umuduyla, Tom ona güzel elmas bir gerdanlık aldı.
- The castle is beautiful.
- Şato çok güzel.
- The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
- She is a most beautiful lady.
- O çok güzel bir hanımefendi.
- She painted a beautiful picture of her mother.
- Annesinin güzel bir resmini çizdi.
- I think this is the beginning of a beautiful friendship.
- Bence bu güzel bir dostluğun başlangıcı.
- The lake is large and beautiful.
- Göl, büyük ve güzeldir.
- She must've been beautiful when she was young.
- Gençken çok güzelmiş herhalde.
- They're beautiful.
- Çok güzeller.
- It was a beautiful summer day.
- Güzel bir yaz günüydü.
- All colours are beautiful.
- Bütün renkler güzeldir.
- What a beautiful sunset.
- Ne güzel bir gün batımı.
- Love is a beautiful thing.
- Aşk güzel şeydir.
- Mary is a beautiful lady.
- Mary güzel bir kadın.
- Once upon a time there was a miller who was poor, but he had a beautiful daughter.
- Bir zamanlar fakir olan ama güzel bir kızı olan bir değirmenci vardı.
- Have I ever told you how beautiful you are?
- Ben hiç sana ne kadar güzel olduğunu söyledim mi?
- Tom had never seen a girl as beautiful as Mary before.
- Tom daha önce hiç Mary kadar güzel bir kız görmemişti.
- Indeed she is not beautiful, but she is good-natured.
- Aslında o güzel değil ama iyi huylu.
- Mary really is beautiful.
- Mary gerçekten güzel.
- It was a beautiful Sunday morning at the baltic sea.
- Baltık Denizi'nde güzel bir Pazar sabahıydı.
- She's grown up to be a beautiful woman.
- O büyüyüp güzel bir kadın oldu.
- Is it true that there are beautiful and ugly languages?
- Güzel ve çirkin diller olduğu doğru mu?
- He looked at all the beautiful things in my house.
- Evimdeki bütün güzel şeylere baktı.
- Your house is beautiful.
- Evin çok güzel.
- She is not only beautiful but also intelligent.
- Sadece güzel değil aynı zamanda zeki.
- Tom has beautiful blue eyes.
- Tom'un güzel mavi gözleri var.
- What a beautiful couple!
- Ne güzel bir çift!
- She has grown into a beautiful young lady.
- Çok güzel bir genç hanımefendi oldu.
- I can't believe how beautiful you are.
- Ne kadar güzel olduğuna inanamıyorum.
- It's really beautiful.
- Gerçekten çok güzel.
- It was as beautiful as ever.
- Her zamanki kadar güzeldi.
- Tom's music is beautiful.
- Tom'un müziği çok güzel.
- These photos are beautiful.
- Bu fotoğraflar güzel.
- This city was beautiful in its time.
- Bu şehir zamanında çok güzeldi.
- She has very long and beautiful hair.
- Çok uzun ve güzel saçları var.
- This is the most beautiful country I have ever visited.
- Burası şimdiye kadar ziyaret ettiğim en güzel ülke.
- Her beautiful dress drew my attention.
- Onun güzel elbisesi dikkatimi çekti.
- The mountains are beautiful.
- Dağlar güzel.
- You're so beautiful in that dress.
- O elbisenin içinde çok güzelsin.
- She likes the beautiful pearl necklace very much.
- Güzel inci kolyeyi çok beğenmiş.
- I hope this is the beginning of a beautiful friendship.
- Umarım bu güzel bir arkadaşlığın başlangıcı olur.
- Have I ever told you how beautiful you are?
- Sana hiç ne kadar güzel olduğunu söyledim mi?
- She would rather take advantage of being single than buy a beautiful white dress.
- Güzel beyaz bir elbise almaktansa bekar olmanın avantajını kullanmayı tercih ediyor.
- This song is beautiful and sad.
- Bu şarkı güzel ve hüzünlü.
- Mary was beautiful, but her heart was as black as night.
- Meryem güzeldi ama kalbi gece kadar siyahtı.
- The earth is a beautiful planet.
- Dünya güzel bir gezegendir.
- Do you know that you're beautiful?
- Güzel olduğunuzu biliyor musunuz?
- Isn't life beautiful?
- Hayat güzel değil mi?
- The town has beautiful surroundings.
- Kasabanın güzel bir çevresi var.
- The princess was beautiful beyond description.
- Prenses, tarif edilemeyecek kadar güzeldi.
- Mary isn't so beautiful.
- Mary o kadar güzel değil.
- It was the most beautiful thing I'd ever seen.
- O şu ana kadar gördüğüm en güzel şeydi.
- She is less beautiful than her sister is.
- O kız kardeşinden daha az güzel.
- The youngest daughter was particularly beautiful.
- En küçük kızı özellikle çok güzeldi.
- She is beautiful, no matter what she wears.
- Ne giyerse giysin çok güzel.
- Isn't that beautiful?
- Güzel değil mi?
- That car is the most beautiful of the three.
- O araba üçünün en güzeli.
- These trees are beautiful.
- Bu ağaçlar güzel.
- My mother is beautiful.
- Annem güzeldir.
- Why are beautiful things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- Do you think that brown hair is very beautiful?
- Sence kahverengi saç çok mu güzel?
- She's not more beautiful than her mother.
- O, annesinden daha güzel değil.
- He thinks that blue is the most beautiful colour.
- Mavinin en güzel renk olduğunu düşünüyor.
- What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
- Shakespeare wrote many beautiful love poems.
- Shakespeare çok güzel aşk şiirleri yazmıştır.
- Döner makes you more beautiful.
- Döner sizi daha güzel yapar.
- Last week she gave birth to a beautiful baby girl.
- Geçen hafta o güzel bir kız bebek doğurdu.
- This is the most beautiful sight that I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel manzara.
- This is a beautiful flower.
- Bu, güzel bir çiçek.
- The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- İnsan sesi tüm üflemeli çalgıların en güzelidir.
- Tom has a beautiful car.
- Tom'un güzel bir arabası var.
- They showed me a lot of beautiful photos.
- Onlar bana çok sayıda güzel fotoğraflar gösterdiler.
- Your house is beautiful.
- Evin güzel.
- I'll take you to see a beautiful lake in Kabylie.
- Seni Kabiliye'deki güzel bir gölü görmeye götüreceğim.
- There was a beautiful woman with black hair in the park.
- Parkta siyah saçlı, güzel bir kadın vardı.
- She was such a beautiful girl that everybody turned to look at her as she passed.
- O kadar güzel bir kızdı ki, yanlarından geçerken herkes dönüp ona bakıyordu.
- She is not only beautiful but also kind to everybody.
- Sadece güzel değil, aynı zamanda herkese karşı nazik.
- You're so beautiful!
- Çok güzelsin!
- What a beautiful view!
- Ne güzel bir manzara!
- What a beautiful rose this is!
- Bu ne güzel bir gül!
- Mary is beautiful.
- Mary güzel.
- We had a beautiful time.
- Biz güzel bir zaman geçirdik.
- Beautiful start.
- Güzel bir başlangıç.
- Opposite the park there is a beautiful river.
- Parkın karşısında güzel bir nehir var.
- Mary was beautiful.
- Mary güzeldi.
- You're as beautiful as I remember.
- Hatırladığım kadar güzelsin.
- Tom had forgotten how beautiful Mary was.
- Tom, Mary'nin ne kadar güzel olduğunu unutmuştu.
- She was not less beautiful than her elder sister.
- O, ablasından daha az güzel değildi.
- Those tulips are beautiful.
- Bu laleler çok güzel.
- It was absolutely beautiful.
- Kesinlikle güzeldi.
- Yes, that's beautiful.
- Evet, bu çok güzel.
- These paintings are beautiful.
- Bu tablolar güzel.
- This is the most beautiful bouquet I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel buket.
- The weather is beautiful.
- Hava güzel.
- There was a beautiful woman with black hair in the park.
- Parkta siyah saçlı güzel bir kadın vardı.
- Have you ever seen anything so beautiful?
- Hiç bu kadar güzel bir şey gördün mü?
- She is as beautiful as her mother is.
- O da annesi kadar güzel.
- Birds-of-paradise are beautiful.
- Papatya kuşları çok güzeldir.
- The man is buying beautiful roses for his wife.
- Adam eşi için güzel güller alıyor.
- I have three beautiful granddaughters.
- Üç güzel kız torunum var.
- Mary is beautiful like her mother.
- Mary annesi gibi güzel.
- A woman is never as beautiful as she used to be.
- Bir kadın asla eskisi kadar güzel değildir.
- You're more beautiful than her.
- Sen ondan daha güzelsin.
- I think autumn is the most beautiful season of the year.
- Bence sonbahar yılın en güzel mevsimi.
- It's beautiful to die for your country.
- Vatan için ölmek güzeldir.
- Of all the places I've been, Alaska is the most beautiful.
- Gittiğim yerler arasında en güzeli Alaska.
- Tom has a beautiful voice.
- Tom'un güzel bir sesi var.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
- Bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek.
- The forest is really beautiful in autumn.
- Sonbaharda orman gerçekten güzeldir.
- The lake is large and beautiful.
- Göl büyük ve güzel.
- Has anyone ever told you that you're beautiful?
- Herhangi biri hiç sana güzel olduğunu söyledi mi?
- It's simply beautiful.
- Bu sadece güzel.
- Seen from the sky, the bridge appears more beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında köprü daha güzel görünüyor.
- She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
- Güzel değildi, ama büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
- I will marry a beautiful Estonian woman.
- Estonyalı güzel bir kadınla evleneceğim.
- Beautiful evening, isn't it?
- Güzel bir akşam, değil mi?
- Translations are like lovers- the beautiful ones are never faithful, and the faithful ones are never beautiful.
- Çeviriler sevgililer gibidir.Güzel olanlar sadık değildir ve sadık olanlar güzel değildir.
- Hopefully, the island is beautiful.
- Umarım ada çok güzeldir.
- There are beautiful flowers in the garden.
- Bahçede çok güzel çiçekler var.
- That is beautiful.
- O güzel.
- The Hawaiian ocean is so beautiful.
- Hawaii denizi çok güzel.
- You're more beautiful than ever.
- Sen her zamankinden daha güzelsin.
- You are more beautiful than any woman I've ever known.
- Tanıdığım tüm kadınlardan daha güzelsin.
- Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather!
- Soğuk ve kuru, muhteşem güneş ışığı, ne güzel bir kış havası!
- Yanni left his beautiful mansion to rot.
- Yanni güzel malikanesini çürümeye terk etti.
- It's a beautiful country.
- Güzel bir ülke.
- Layla was a beautiful Egyptian immigrant.
- Leyla güzel bir Mısırlı göçmendi.
- She grew up to be a beautiful lady.
- Büyüdü ve güzel bir hanımefendi oldu.
- Good-hearted women are always beautiful, but beautiful women are not always good-hearted.
- İyi kalpli kadınlar her zaman güzeldir, ama güzel kadınlar her zaman iyi kalpli değildir.
- This is a beautiful flower, isn't it?
- Bu güzel bir çiçek, değil mi?
- The moon is beautiful.
- Ay çok güzel.
- I've set out a table under a beautiful tree behind the cottage.
- Kır evinin arkasında güzel bir ağacın altında bir masa kurdum.
- A trip can create some beautiful memories for your family.
- Bir yolculuk aileniz için bazı güzel anıları oluşturabilir.
- Jane is no less beautiful than her mother.
- Jane, en az annesi kadar güzel.
- She's so beautiful.
- O çok güzel.
- There are a lot of beautiful buildings in this town.
- Bu kasabada birçok güzel bina vardır.
- Is Germany as beautiful as the Netherlands?
- Almanya, Hollanda kadar güzel mi?
- I think this language is so beautiful and involving!
- Bu dilin çok güzel ve heyecan verici olduğunu düşünüyorum!
- What's the most beautiful place in the world?
- Dünyadaki en güzel yer neresidir?
- He closed his speech with a beautiful song.
- Konuşmasını güzel bir şarkıyla bitirdi.
- Language is beautiful.
- Dil çok güzel.
- The author has a beautiful style.
- Yazar güzel bir tarza sahip.
- Can I tell you that you're a beautiful girl?
- Çok güzel bir kız olduğunu söyleyebilir miyim?
- Tel Aviv is a beautiful city.
- Tel Aviv güzel bir kenttir.
- It's a beautiful job.
- O, güzel bir iştir.
- Mary is a beautiful woman, isn't she?
- Mary güzel bir kadın, değil mi?
- Are both of your sisters as beautiful as you are?
- Kız kardeşlerinin ikisi de senin kadar güzel mi?
- What a beautiful bird it is!
- Ne güzel bir kuş!
- It was a beautiful night.
- Güzel bir geceydi.
- The main streets are wide and beautiful.
- Ana caddeler geniş ve güzeldir.
- Mary's wedding dress was beautiful.
- Mary'nin gelinliği güzeldi.
- What a beautiful flower this is!
- Bu ne güzel bir çiçek!
- The mosque, which was built in the fifteenth century, is the most beautiful building of the town.
- On beşinci yüzyılda inşa edilen cami, şehrin en güzel yapısıdır.
- Layla was a beautiful nursing student.
- Leyla güzel bir hemşirelik öğrencisiydi.
- I forgot how beautiful this place was.
- Bu yerin ne kadar güzel olduğunu unuttum.
- Rubies are one of most beautiful gems in the world.
- Yakutlar dünyanın en güzel değerli taşlarından biridir.
- How do you always manage to look so beautiful?
- Her zaman bu kadar güzel görünmeyi nasıl başarıyorsun?
- How beautiful the roses blossomed this summer.
- Güller bu yaz ne de güzel çiçek açtı.
- The birds' beautiful singing was heard among the trees.
- Kuşların güzel ötüşü ağaçların arasından duyuluyordu.
- You're really beautiful.
- Gerçekten çok güzelsin.
- Mount Fuji is beautiful.
- Fuji Dağı güzeldir.
- Vienna is a beautiful city.
- Viyana güzel bir şehirdir.
- What a beautiful garden you have!
- Ne güzel bir bahçeniz var!
- He was wearing black trousers and a beautiful white shirt.
- O siyah pantolon ve güzel bir beyaz gömlek giyiyordu.
- That's beautiful.
- Bu çok güzel.
- I've never seen such a beautiful flower.
- Öyle güzel bir çiçek görmedim.
- She picked many beautiful flowers.
- O, bir sürü güzel çiçek topladı.
- How beautiful the world is!
- Ne güzel dünya!
- I think you're beautiful.
- Bence çok güzelsin.
- She is less beautiful than her sister is.
- Kız kardeşinden daha az güzel.
- You're more beautiful than her.
- Siz ondan daha güzelsiniz.
- There were beautiful flowers on the reception desk.
- Resepsiyon masasında güzel çiçekler vardı.
- Killer whales are beautiful but dangerous.
- Katil balinalar güzel ama tehlikelidir.
- My phone is beautiful.
- Benim telefonum güzel.
- Your house is beautiful.
- Eviniz çok güzel.
- Honesty is one of the most beautiful things in the world.
- Dürüstlük dünyadaki en güzel şeylerden biridir.
- The town is beautiful.
- Şehir güzel.
- The beautiful blonde was sunbathing on the beach.
- Güzel sarışın plajda güneşleniyordu.
- There are many beautiful things on earth that I don't need.
- Dünyada ihtiyacım olmayan birçok güzel şey var.
- The girl who gave me beautiful flowers was your sister.
- Bana güzel çiçekleri veren senin kız kardeşindi.
- Have you ever seen such a beautiful sunset?
- Sen hiç böyle güzel bir gün batımı gördün mü?
- The apple tree has a beautiful blossom.
- Elma ağacının güzel bir çiçeği var.
- The birds' beautiful singing was heard among the trees.
- Kuşların güzel şarkıları ağaçlar arasından duyuluyordu.
- The opera singer has a beautiful voice.
- Opera sanatçısının çok güzel bir sesi var.
- Isn't this simply beautiful?
- Bu çok güzel değil mi?
- Your daughters are beautiful.
- Kızlarınız güzel.
- These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı sözcükler güzel dilimizi yozlaştırıyor.
- It's not a big room, but it's beautiful.
- Büyük bir oda değil ama güzel.
- Isn't Mary beautiful?
- Mary güzel değil mi?
- What a beautiful room!
- Ne güzel bir oda!
- She might have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilirdi.
- They say that Venice is a beautiful city.
- Venedik'in çok güzel bir şehir olduğunu söylüyorlar.
- This is the most beautiful song I've ever heard in my life.
- Bu hayatımda duyduğum en güzel şarkı.
- Last week she gave birth to a beautiful daughter.
- Geçen hafta güzel bir kız doğurdu.
- Rhythmic gymnastics is a beautiful sport for girls.
- Ritmik jimnastik kızlar için güzel bir spor.
- The flowers in the garden are beautiful.
- Bahçedeki çiçekler güzel.
- All colours are beautiful.
- Tüm renkler güzeldir.
- Pink roses are beautiful.
- Pembe güller güzeldir.
- The beach was beautiful.
- Plaj güzeldi.
- Skyscrapers are so beautiful.
- Gökdelenler çok güzeldir.
- That's a beautiful song.
- O güzel bir şarkı.
- This flower smells beautiful.
- Bu çiçek çok güzel kokuyor.
- On my way home, I met a beautiful lady.
- Eve dönerken güzel bir kadınla karşılaştım.
- One day this caterpillar will turn into a beautiful butterfly.
- Bir gün bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek.
- This flower is the most beautiful of all flowers.
- Tüm çiçeklerin en güzeli bu çiçektir.
- Tom closed his speech with a beautiful song.
- Tom, konuşmasını güzel bir şarkıyla kapadı.
- I'm too beautiful for this world.
- Ben bu dünya için çok güzelim.
- I think she has a beautiful smile.
- Onun güzel bir gülümsemesi olduğunu düşünüyorum.
- I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
- I bought her a beautiful dress.
- Ona güzel bir elbise aldım.
- She's beautiful, but arrogant.
- O güzel ama kibirli.
- Women are beautiful.
- Kadınlar güzeldir.
- Tom has a beautiful garden.
- Tom'un güzel bir bahçesi var.
- Sami saw Layla's beautiful face.
- Sami, Leyla'nın güzel yüzünü gördü.
- The man buys beautiful roses for his wife.
- Adam eşi için güzel güller almaktadır.
- Yokohama is a beautiful port town.
- Yokohama güzel bir liman kentidir.
- There stands a beautiful church on the hill.
- Tepenin üstünde güzel bir kilise duruyor.
- Last week she gave birth to a beautiful baby girl.
- Geçen hafta güzel bir kız çocuğu dünyaya getirdi.
- Synchronised swimming is a beautiful sport for girls and women.
- Senkronize yüzme kızlar ve kadınlar için güzel bir spordur.
- It was a beautiful spring day.
- Güzel bir bahar günüydü.
- He showed us a beautiful hat.
- Bize güzel bir şapka gösterdi.
- This is the most beautiful of all the pictures in my album.
- Albümümdeki tüm resimler arasında en güzeli bu.
- She was not merely beautiful, but also talented.
- O sadece güzel değildi, aynı zamanda yetenekliydi.
- This beautiful house is so expensive that we can't buy it.
- Bu güzel ev o kadar pahalı ki satın alamayız.
- Mary is a beautiful girl.
- Mary güzel bir kız.
- She is as beautiful as her mother.
- En az annesi kadar güzel.
- Mary has beautiful brown eyes.
- Mary'nin güzel kahverengi gözleri var.
- That's a beautiful horse.
- O, güzel bir at.
- I've heard Boston is a beautiful city.
- Boston'un güzel bir şehir olduğunu duydum.
- These images are beautiful.
- Bu resimler çok güzel.
- Emily is singing a song with her beautiful voice.
- Emily güzel sesiyle bir şarkı söylüyor.
- Mary is quite beautiful.
- Mary oldukça güzel.
- It's the most beautiful thing I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel şey.
- I've never seen such a beautiful flower.
- Hiç bu kadar güzel bir çiçek görmemiştim.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel bakire kayanın tepesine oturdu ve güneş ışığında altın saçlarını taradı.
- This music is beautiful.
- Bu müzik güzel.
- There is a beautiful park near my home.
- Evimin yakınında güzel bir park var.
- That is moderately beautiful.
- Bu orta derecede güzel.
- Mary used to be beautiful.
- Mary eskiden güzeldi.
- I don't think Mary is as beautiful as her older sister.
- Mary'nin ablası kadar güzel olduğunu sanmıyorum.
- This flower is more beautiful than that one.
- Bu çiçek ondan daha güzeldir.
- It's such a beautiful morning.
- Çok güzel bir sabah.
- Indeed she is not beautiful, but she is good-natured.
- Aslında güzel değil, ama iyi huylu biri.
- These paintings are beautiful.
- Bu tablolar çok güzel.
- That is moderately beautiful.
- O kısmen güzel.
- The full moon is beautiful.
- Dolunay güzel.
- Mary is tall and beautiful.
- Mary uzun boylu ve güzeldir.
- What a beautiful garden!
- Ne güzel bir bahçe!
- She is by no means beautiful.
- O, asla güzel değil.
- The caterpillar transforms itself into a beautiful butterfly.
- Tırtıl kendini güzel bir kelebeğe dönüştürüyor.
- Women have beautiful cheeks.
- Kadınların güzel yanakları var.
- Where did you get this beautiful dress?
- Bu güzel elbiseyi nereden aldın?
- I'm beautiful, no matter what they say.
- Ne derlerse desinler, ben güzelim.
- She's more beautiful than me.
- O benden daha güzel.
- Tom does beautiful work.
- Tom güzel iş yapar.
- Tom says I'm beautiful.
- Tom güzel olduğumu söylüyor.
- There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
- Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.
- She furnished the room with beautiful furniture.
- Odayı güzel mobilyalarla döşedi.
- Did I tell you how beautiful you looked tonight?
- Bu gece ne kadar güzel göründüğünü sana söyledim mi?
- That is one of the most beautiful paintings I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resimlerden biri.
- I think it's a beautiful place.
- Bence orası güzel bir yer.
- She's not more beautiful than their mother.
- Onların annesinden daha güzel değil.
- Let's keep beautiful nature around us.
- Etrafımızdaki güzel doğayı koruyalım.
- This is the most beautiful lake that I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel göl.
- This song is both sad and beautiful.
- Bu şarkı hem hüzünlü hem de güzel.
- The decoration of the church is beautiful.
- Kilisenin dekorasyonu çok güzel.
- The sunrise is beautiful this morning.
- Bu sabah güneş çok güzel doğuyor.
- The snow that fell recently has coloured the mountain white, it is truly beautiful.
- Son zamanlarda düşen kar, dağı beyaza boyadı, bu gerçekten güzel.
- This is a beautiful concerto.
- Bu güzel bir konçerto.
- This flower smells beautiful.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
- What a beautiful baby!
- Ne güzel bir bebek!
- The portrait shows the profile of a beautiful woman.
- Portre, güzel bir kadının profilini gösteriyor.
- Kyoto is the most beautiful in the autumn.
- Kyoto sonbaharın en güzel şehridir.
- Paris is one of the most beautiful cities in the world.
- Paris dünyadaki en güzel kentlerden biridir.
- Look at the beautiful sunset!
- Şu güzel gün batımına bak!
- She is more beautiful than you think.
- Düşündüğünden daha güzel.
- Vibeke is a beautiful girl from Norway.
- Vibeke Norveçli güzel bir kız.
- This place is really beautiful.
- Burası gerçekten çok güzel.
- They wanted to build one of the most beautiful buildings in the world.
- Onlar dünyadaki en güzel yapılarından birini inşa etmek istediler.
- Dance is a beautiful part of every culture.
- Dans her kültürün güzel bir parçasıdır.
- You are a beautiful couple.
- Siz güzel bir çiftsiniz.
- Saturn isn’t the only planet to have rings, but it has the most beautiful ones.
- Satürn halkaları olan tek gezegen değildir, ancak en güzel halkalar ondadır.
- There are a lot of beautiful songs on these records.
- Bu plaklarda çok güzel şarkılar var.
- She is more beautiful than you think.
- O senin düşündüğünden daha güzel.
- A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature.
- Bir gökkuşağı doğanın en güzel olaylarından biridir.
- Hopefully, the island is beautiful.
- Umarım, ada güzeldir.
- It's a beautiful sword.
- Bu güzel bir kılıç.
- That's a beautiful necklace.
- O güzel bir kolye.
- They are so beautiful.
- Çok güzeller.
- It's not a big room, but it's beautiful.
- Büyük bir oda değil ama çok güzel.
- What beautiful weather!
- Ne güzel bir hava!
- What is more beautiful than the smile of a child?
- Bir çocuğun gülümsemesinden daha güzel ne olabilir?
- She's tall and beautiful.
- Uzun boylu ve güzel.
- Mary is beautiful.
- Mary çok güzel.
- I have never seen such a beautiful girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- Interlingue is an easy and beautiful language.
- Interlingue kolay ve güzel bir dil.
- Sandra has grown up to be a beautiful woman.
- Sandra büyüdü ve güzel bir kadın oldu.
- How beautiful that flower is!
- Ne kadar güzel bir çiçek!
- She's beautiful and intelligent.
- Güzel ve zeki biri.
- That woman is beautiful.
- Şu kadın güzel.
- Would you take a look at this beautiful baby?
- Şu güzel bebeğe bir bakar mısın?
- Some people say that French is one of the most beautiful languages in the world.
- Bazı insanlar Fransızcanın dünyanın en güzel dillerinden biri olduğunu söyler.
- Thank you for the beautiful flowers.
- Güzel çiçekler için teşekkür ederim.
- Where are the most beautiful sentences?
- En güzel cümleler nerededir?
- His daughter has become a beautiful woman.
- Kızı çok güzel bir kadın oldu.
- She is beautiful, and what is more, very graceful.
- Güzel ve dahası çok zarif.
- Nobody had seen such a beautiful painting.
- Kimse böyle güzel bir tablo görmemişti.
- Her daughter has become a beautiful woman.
- Kızı güzel bir kadın oldu.
- That's the most beautiful ship I've ever seen.
- O, şimdiye kadar gördüğüm en güzel gemi.
- In my opinion, you're beautiful.
- Bence çok güzelsin.
- He looked at all the beautiful things in my house.
- O benim evimdeki tüm güzel şeylere baktı.
- What a beautiful city San Francisco is!
- San Francisco ne güzel bir şehir!
- The girl who gave me beautiful flowers was your sister.
- Bana güzel çiçekler veren kız kardeşindi.
- Tatoeba is the most beautiful place in the online world.
- Tatoeba online dünyadaki en güzel yer.
- The night sky is so beautiful.
- Gece gökyüzü çok güzel.
- She is not beautiful, certainly, but she is good-natured.
- O kesinlikle güzel değil ama iyi huylu.
- We were looking at a beautiful rose.
- Biz güzel bir güle bakıyorduk.
- It's beautiful here.
- Burası güzelmiş.
- I will marry a beautiful Estonian woman.
- Güzel bir Estonyalı kadınla evleneceğim.
- Japanese women are in my opinion some of the most beautiful in the world.
- Japon kadınları bence dünyanın en güzel kadınları arasındadır.
- Your hair's beautiful.
- Saçın güzel.
- Where is the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresi?
- The buds become beautiful red roses.
- Tomurcuklar güzel kırmızı güller oldu.
- What a beautiful shirt!
- Ne güzel bir gömlek!
- She's rich, young and beautiful.
- O zengin, genç ve güzel.
- Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar kırılgan ve güzeldir ki, onlardan şiir ya da metaforlar olmaksızın bahsedemezsiniz.
- Your dress is beautiful.
- Elbisen çok güzel.
- I hope this is the beginning of a beautiful friendship.
- Ben bunun güzel bir arkadaşlığın başlangıcı olduğunu umuyorum.
- What a beautiful view.
- Ne güzel bir manzara.
- I wish I had a beautiful girlfriend.
- Keşke güzel bir kız arkadaşım olsa.
- She was more beautiful than all of the others.
- Diğerlerinin hepsinden daha güzeldi.
- We are alone in believing that she is a beautiful woman.
- Onun güzel bir kadın olduğuna inanmakta yalnızız.
- Beautiful day.
- Güzel bir gün.
- Laurie is a beautiful girl.
- Laurie güzel bir kız.
- It's even more beautiful than I remembered.
- Hatırladığımdan daha da güzelsin.
- All three of Tom's daughters are quite beautiful.
- Tom'un üç kızı oldukça güzeldir.
- It's a beautiful picture.
- Güzel bir resim.
- She's tall and beautiful.
- O uzun boylu ve güzel.
- Your city is beautiful.
- Şehriniz güzel.
- This flower is the most beautiful in the garden.
- Bu çiçek bahçedeki en güzel çiçek.
- This carpet is one of the most beautiful.
- Bu halı en güzellerden biridir.
- It was so beautiful.
- Çok güzeldi.
- That is not beautiful.
- O güzel değil.
- The town is beautiful.
- Kasaba çok güzel.
- It's a bright, beautiful day outside.
- Dışarıda parlak, güzel bir gün var.
- What is the most beautiful thing in the world?
- Dünyadaki en güzel şey nedir?
- Pandas are beautiful.
- Pandalar güzeldir.
- Your hair is beautiful.
- Saçın güzel.
- I'm not saying that you're not beautiful.
- Güzel olmadığını söylemiyorum.
- Layla was physically beautiful.
- Leyla fiziksel olarak güzeldi.
- It's simple, but beautiful.
- Basit ama güzel.
- She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
- O güzel değildi ama onun büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
- That's a beautiful bracelet.
- O güzel bir bilezik.
- Have I told you how beautiful you are?
- Senin ne kadar güzel olduğunu sana söylemiş miydim?
- The dog is beautiful.
- Köpek çok güzel.
- They were a beautiful family.
- Onlar güzel bir aileydiler.
- She looked more beautiful than ever.
- Her zamankinden daha güzel görünüyordu.
- Your daughters are beautiful.
- Kızlarınız çok güzel.
- Why did God make me so beautiful?
- Tanrı beni neden bu kadar güzel yarattı?
- This place is beautiful.
- Burası çok güzel.
- Stars are beautiful.
- Yıldızlar güzeldir.
- Germany is one of Europe's most beautiful countries.
- Almanya, Avrupa'nın en güzel ülkelerinden birisidir.
- This flower is beautiful.
- Bu çiçek çok güzel.
- My sister was a beautiful woman.
- Kız kardeşim çok güzel bir kadındı.
- Your city is beautiful.
- Şehriniz çok güzel.
- She is looking at a beautiful picture.
- O, güzel bir resme bakıyor.
- Tom has such a beautiful smile.
- Tom'un böyle güzel bir gülümsemesi var.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şeydir.
- She is not less beautiful than her sister.
- O, kızkardeşinden daha az güzel değil.
- Mary is absolutely beautiful.
- Mary kesinlikle güzel.
- These trees are beautiful.
- Bu ağaçlar çok güzel.
- This Japanese garden is beautiful.
- Bu Japon bahçesi güzel.
- This carpet is beautiful.
- Bu halı çok güzel.
- You're beautiful in every way.
- Her yönden çok güzelsin.
- Vibeke is a beautiful girl from Norway.
- Vibeke, Norveç'ten güzel bir kızdır.
- What a beautiful morning for fishing!
- Balık tutmak için ne güzel bir sabah!
- Your house is beautiful.
- Eviniz güzel.
- What is still better is that the house has a beautiful garden.
- Daha da iyisi, evin güzel bir bahçesi var.
- You have a beautiful apartment.
- Senin güzel bir dairen var.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel tablolardan biri.
- Beautiful things give us pleasure.
- Güzel şeyler bize zevk verir.
- Kyoto is the most beautiful in the autumn.
- Kyoto Sonbaharda en güzeldir.
- I've never seen such a beautiful girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- Your horse is beautiful.
- Atınız güzel.
- Do you know how beautiful you are?
- Ne kadar güzel olduğunu biliyor musun?
- I thought that perhaps beauty wasn't so beautiful.
- Belki de güzelliğin o kadar da güzel olmadığını düşündüm.
- He took a picture of the beautiful landscape.
- Güzel manzaranın bir resmini çekti.
- How beautiful you are today!
- Bugün ne kadar güzelsin!
- I had never seen a beautiful building before.
- Daha önce hiç güzel bir bina görmemiştim.
- Do you still think I'm beautiful?
- Hâlâ güzel olduğumu düşünüyor musun?
- What a beautiful flower!
- Ne güzel bir çiçek!
- I know you want to be beautiful.
- Güzel olmak istediğini biliyorum.
- That's a beautiful ring.
- O güzel bir yüzük.
- She was stunningly beautiful.
- Şaşırtıcı derecede güzeldi.
- The town where I was born is beautiful.
- Doğduğum kasaba güzeldir.
- It's a beautiful country.
- O, güzel bir ülkedir.
- Isn't it beautiful?
- Güzel değil mi?
- The man buys beautiful roses for his wife.
- Adam karısına güzel güller alıyor.
- The preacher gave a beautiful sermon.
- Vaiz çok güzel bir vaaz verdi.
- The night sky is so beautiful.
- Gece gökyüzü çok güzeldir.
- She wore a beautiful dress.
- O, güzel bir elbise giymişti.
- What a beautiful story!
- Ne güzel bir hikaye!
- This castle is beautiful.
- Bu kale güzeldir.
- Is she beautiful?
- Güzel mi?
- There is a beautiful park in the center of the town.
- Kasabanın merkezinde güzel bir park var.
- The woman is beautiful.
- Kadın çok güzel.
- What a beautiful city!
- Ne güzel bir şehir!
- Nancy is the most beautiful of the four girls.
- Nancy, dört kız arasında en güzel olanı.
- How beautiful a declaration of love!
- Ne kadar da güzel bir aşk ilanı!
- She is like a beautiful dream.
- Güzel bir rüya gibi.
- Tom makes beautiful furniture out of wood.
- Tom ahşaptan çok güzel mobilyalar yapar.
- I bought her a beautiful dress.
- Ona güzel bir elbise satın aldım.
- I have got a beautiful dog and it is my best friend.
- Çok güzel bir köpeğim var ve o benim en iyi arkadaşım.
- Your paintings are beautiful.
- Resimleriniz çok güzel.
- The little girl is beautiful.
- Küçük kız çok güzel.
- Tom didn't tell me you were so beautiful.
- Tom bana senin bu kadar güzel olduğunu söylemedi.
- She got a beautiful dress on.
- Onun üzerinde güzel bir elbisesi vardı.
- These flowers aren't only beautiful, but they smell nice.
- Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda güzel kokuyorlar.
- These are beautiful flowers.
- Bunlar güzel çiçekler.
- He has a beautiful tan.
- Çok güzel bir bronzluğu var.
- She hung beautiful curtains over the window.
- Pencerenin üzerine güzel perdeler astı.
- I remember those beautiful days.
- Ben o güzel günleri hatırlıyorum.
- I thought it was a beautiful funeral service.
- Bence çok güzel bir cenaze töreniydi.
- That girl is more cute than beautiful.
- O kız güzel olmaktan ziyade sevimli.
- You're quite beautiful.
- Oldukça güzelsin.
- According to Tom, Danish is the most beautiful language in the world.
- Tom'a göre Danca dünyadaki en güzel dildir.
- Why did God make me so beautiful?
- Neden Tanrı beni bu kadar güzel yarattı?
- I bet their baby is beautiful.
- Eminim bebekleri çok güzeldir.
- You're more beautiful than her.
- Ondan daha güzelsin.
- The Earth is a small but beautiful planet.
- Dünya küçük ama güzel bir gezegendir.
- This old building was beautiful.
- Bu eski bina çok güzeldi.
- You are a beautiful woman.
- Sen güzel bir kadınsın.
- That cat has beautiful fur.
- O kedinin güzel bir kürkü var.
- That's a beautiful suit.
- O güzel bir takım elbise.
- What a beautiful girl she is.
- Ne kadar güzel bir kız.
- America is beautiful.
- Amerika güzeldir.
- He has got a beautiful car.
- Çok güzel bir arabası var.
- You are a beautiful butterfly.
- Sen güzel bir kelebeksin.
- These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.
- Switzerland is a beautiful country.
- İsviçre güzel bir ülkedir.
- Maria Callas has a beautiful voice.
- Maria Callas'ın çok güzel bir sesi var.
- This picture is beautiful.
- Bu resim güzel.
- You are more beautiful than you think.
- Düşündüğünüzden daha güzelsiniz.
- When your eyes encounter a beautiful woman, knock her out.
- Gözlerin güzel bir kadınla karşılaştığında, onu bayılt.
- Sami saw Layla's beautiful face.
- Sami Layla'nın güzel yüzünü gördü.
- Tom considered Maria to be the most beautiful mermaid he had ever seen.
- Tom, Maria'yı şimdiye kadar gördüğü en güzel deniz kızı olarak kabul ediyordu.
- She was so beautiful that anyone could see that she was a real Princess.
- O kadar güzeldi ki, herkes onun gerçek bir prenses olduğunu anlayabilirdi.
- Sami came across a beautiful 26-year-old from Egypt.
- Sami, Mısır'dan 26 yaşında güzel bir kızla karşılaştı.
- Miss Colombia is sexier and more beautiful than Miss Venezuela.
- Kolombiya güzeli, Venezuela güzelinden daha güzel ve daha seksidir.
- Tom has beautiful blue eyes.
- Tom'un çok güzel mavi gözleri var.
- That sounds beautiful.
- O güzel görünüyor.
- I love that beautiful and smart woman in Istanbul.
- İstanbul'daki o güzel ve zeki kadını seviyorum.
- French women are beautiful.
- Fransız kadınlar güzeldirler.
- Yokohama is a beautiful port town.
- Yokohama güzel bir liman şehridir.
- Mary is a beautiful woman.
- Mary güzel bir kadındır.
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en güzel şarkılardan biri.
- They say that Venice is a beautiful city.
- Venedik'in güzel bir şehir olduğunu söylüyorlar.
- That's beautiful.
- O güzel.
- She was as beautiful as a wildflower.
- O bir yabani çiçek kadar güzeldi.
- There are few sounds in this world more beautiful than a baby's laugh.
- Bu dünyada bir bebeğin kahkahasından daha güzel çok az sayıda ses vardır.
- Tom raised his glass of wine to watch the beautiful red color against the light.
- Tom ışığa karşı güzel kırmızı rengi izlemek için şarap kadehini kaldırdı.
- I like the one who is not beautiful.
- Güzel olmayan kişiyi severim.
- Russian is a difficult as well as a beautiful language.
- Rusça zor olduğu kadar güzel bir dil.
- Have you ever heard such beautiful music before?
- Daha önce hiç bu kadar güzel bir müzik dinledin mi?
- Mother bought me a beautiful dress last Sunday.
- Anne geçen Pazar bana güzel bir elbise aldı.
- Your hair's beautiful.
- Saçların çok güzel.
- There are beautiful flowers here and there in the garden.
- Bahçede şurada burada güzel çiçekler var.
- That artist created a lot of beautiful pictures.
- O sanatçı çok güzel resimler yaptı.
- The roses in my garden are beautiful.
- Bahçemdeki güller güzeldir.
- The town is beautiful.
- Kasaba güzel.
- Blossoming cherry is beautiful.
- Çiçek açan kiraz çok güzeldir.
- It's so beautiful.
- Çok güzel.
- He makes beautiful furniture out of wood.
- Ahşaptan çok güzel mobilyalar yapıyor.
- Boston is beautiful at night.
- Boston gece güzeldir.
- What a beautiful garden they made!
- Ne kadar da güzel bir bahçe yapmışlar!
- A beautiful woman was seated one row in front of me.
- Önümdeki bir sırada güzel bir kadın oturmuştu.
- My girlfriend is tall and beautiful.
- Kız arkadaşım uzun boylu ve güzeldir.
- She is my most beautiful friend.
- O benim en güzel arkadaşım.
- The weather is beautiful today.
- Bugün hava güzel.
- The campus is beautiful.
- Kampüs çok güzel.
- This horse has beautiful big eyes.
- Bu atın çok güzel kocaman gözleri var.
- She is beautiful like her mother.
- O, annesi gibi güzel.
- There are many beautiful parks in London.
- Londra'da birçok güzel park vardır.
- The moonlight is beautiful.
- Ay ışığı çok güzel.
- Once upon a time, there lived a beautiful princess.
- Bir zamanlar, güzel bir prenses yaşıyordu.
- I saw a beautiful waterfall there.
- Orada çok güzel bir şelale gördüm.
- She is no more beautiful than her mother is.
- O, annesinden daha güzel değildir.
- She is a beautiful girl.
- O, güzel bir kızdır.
- This church is a very famous and beautiful place.
- Bu kilise çok ünlü ve güzel bir yer.
- She might have been beautiful when she was young.
- O gençken güzel olabilir.
- What a beautiful city San Francisco is!
- San Francisco ne kadar güzel bir şehir!
- Her voice was soft and beautiful.
- Onun sesi yumuşak ve güzeldi.
- Unfortunately those beautiful words are not my own.
- Ne yazık ki bu güzel sözler bana ait değil.
- They are so beautiful.
- Onlar çok güzeller.
- Would you take a look at this beautiful baby?
- Bu güzel bebeğe bir bakar mısın?
- I'm beautiful.
- Ben güzelim.
- What a beautiful woman!
- Ne güzel bir kadın!
- Hello, beautiful!
- Merhaba, güzelim!
- We hiked through a beautiful green valley.
- Biz güzel yeşil bir vadi boyunca gezdik.
- She is even more beautiful.
- Daha da güzel biri.
- Killer whales are beautiful but dangerous.
- Katil balinalar güzel ama tehlikelidirler.
- I was listening to a really beautiful song yesterday.
- Dün çok güzel bir şarkı dinliyordum.
- A wood floor is beautiful.
- Ahşap bir zemin güzeldir.
- Tom is singing a beautiful song.
- Tom güzel bir şarkı söylüyor.
- Mary isn't beautiful.
- Mary güzel değil.
- The decoration of the church is beautiful.
- Kilisenin dekorasyonu güzel.
- The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
- Mary has beautiful long hair.
- Mary'nin uzun saçları çok güzel.
- The calves of the Romans are beautiful.
- Romalıların buzağıları güzel.
- Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
- Kadınların yüzleri genellikle kıyafetlerini çıkardıklarında daha güzel olur, çünkü o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmeyi bırakırlar.
- She was wearing a beautiful dress.
- O güzel bir elbise giyiyordu.
- Let life be as beautiful as summer flowers, and death as beautiful as autumn leaves.
- Hayat yaz çiçekleri kadar güzel ve ölüm sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- These are beautiful.
- Bunlar çok güzel.
- Mary was beautiful, but her heart was as black as night.
- Mary güzeldi, ama kalbi gece kadar karaydı.
- She has some beautiful antique furniture.
- Çok güzel antika mobilyaları var.
- The rising sun seen from the top was beautiful.
- Tepeden görülen doğan güneş çok güzeldi.
- Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
- The oboe is the most beautiful of all woodwind instruments.
- Obua tüm nefesli enstrümanların en güzelidir.
- Don't you think Tom has a beautiful smile?
- Sence de Tom'un güzel bir gülümsemesi yok mu?
- Porto Alegre is a beautiful city.
- Porto Alegre güzel bir şehirdir.
- Beauty is beautiful in itself.
- Güzellik kendinde güzeldir.
- A trip can create some beautiful memories for your family.
- Bir seyahat aileniz için güzel anılar yaratabilir.
- Tom writes beautiful songs.
- Tom güzel şarkılar yazar.
- Mary has beautiful long hair.
- Mary'nin uzun güzel saçları var.
- Your eyes are beautiful.
- Senin gözlerin güzel.
- The weather was beautiful and we stayed on the beach all day.
- Hava güzeldi ve bütün gün plajda kaldık.
- No place in the world is as beautiful as the Swiss Alps.
- Dünyadaki hiçbir yer İsviçre Alpleri kadar güzel değil.
- She is not only beautiful, but also gentle and, furthermore, intelligent.
- O sadece güzel değil, aynı zamanda nazik ve dahası zeki.
- Mary received beautiful flowers from her son.
- Mary oğlundan güzel çiçekler aldı.
- Don't you think Tom has a beautiful smile?
- Tom'un güzel bir gülümsemesi olduğunu düşünmüyor musun?
- The new house is beautiful.
- Yeni ev çok güzel.
- I've set out a table under a beautiful tree behind the cottage.
- Kulübenin arkasındaki güzel ağacın altına bir masa kurdum.
- Beautiful weather, isn't it?
- Güzel hava, değil mi?
- Let me introduce you to my beautiful wife.
- Sizi güzel karımla tanıştırayım.
- Welsh is a beautiful language.
- Galce güzel bir dil.
- This is the most beautiful beach in the whole world.
- Tüm dünyadaki en güzel plaj budur.
- She made a beautiful dinner for all of us.
- O, hepimiz için güzel bir akşam yemeği yaptı.
- The roses in my garden are beautiful.
- Bahçemdeki güller çok güzel.
- Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom, Mary ile ilk tanıştığında onun ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
- What is most beautiful in the world?
- Dünyadaki en güzel şey nedir?
- Sri Lanka is a beautiful island.
- Sri Lanka güzel bir adadır.
- This park is more beautiful than that.
- Bu park, şundan daha güzel.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen in my life.
- Bu hayatımda gördüğüm en güzel tablolardan biri.
- The city has many beautiful parks.
- Şehirde çok güzel parklar var.
- I hope to begin learning your beautiful language in the near future.
- Ben yakın gelecekte senin güzel dilini öğrenmeye başlamayı umuyorum.
- It's even more beautiful than I remembered.
- Hatırladığımdan daha da güzelmiş.
- What a beautiful morning!
- Ne güzel bir sabah!
- I have never seen a girl more beautiful than you.
- Senden daha güzel bir kız hiç görmedim.
- Spring brings warm weather and beautiful flowers.
- Bahar sıcak hava ve güzel çiçekleri getirir.
- These are beautiful horses.
- Bunlar güzel atlar.
- Tom writes beautiful songs.
- Tom güzel şarkılar yazıyor.
- The singer has a beautiful voice.
- Şarkıcı güzel bir sese sahip.
- The opera singer has a beautiful voice.
- Opera sanatçısının güzel bir sesi var.
- Arabic calligraphy is beautiful.
- Arapça hat sanatı çok güzeldir.
- If there even are people more beautiful than you, there won't be many of them.
- Eğer senden güzel insan varsa bile, onların sayısı fazla olmayacaktır.
- Everyone was dressed in a beautiful kimono at the party.
- Partide herkes güzel bir kimono giymişti.
- This music is beautiful.
- Bu müzik çok güzel.
- Your sister is beautiful as ever.
- Kız kardeşin her zamanki gibi çok güzel.
- That woman is beautiful.
- Şu kadın çok güzel.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
- You are a beautiful woman!
- Sen çok güzel bir kadınsın!
- This bird is beautiful.
- Bu kuş güzel.
- This park is really beautiful and clean.
- Bu park gerçekten çok güzel ve temiz.
- That's a beautiful flower arrangement.
- Çok güzel bir çiçek aranjmanı.
- Beautiful flowers don't always produce good fruits.
- Güzel çiçekler her zaman iyi meyveler vermez.
- What beautiful teeth you have!
- Ne güzel dişlerin var!
- Mary is even more beautiful than I remembered.
- Mary hatırladığımdan daha bile güzel.
- It's a beautiful rug.
- Güzel bir halı.
- Skyscrapers are beautiful structures.
- Gökdelenler güzel yapılardır.
- She was astonishingly beautiful.
- Şaşırtıcı derecede güzeldi.
- What a beautiful campus!
- Ne güzel bir kampüs!
- Mary is just as beautiful as her mother.
- Mary de en az annesi kadar güzel.
- Thank you for your beautiful postcard.
- Güzel kartpostalın için teşekkürler.
- That's a beautiful color on you.
- Bu renk üzerinizde çok güzel durmuş.
- Mary isn't as beautiful as her younger sister.
- Mary küçük kız kardeşi kadar güzel değil.
- It's the most beautiful thing I've ever seen.
- Şimdiye dek gördüğüm en güzel şey.
- The calves of the Romans are beautiful.
- Romalıların buzağıları çok güzeldir.
- It was the most beautiful thing I'd ever seen.
- Gördüğüm en güzel şeydi.
- Let me introduce you to my beautiful wife.
- Seni güzel karımla tanıştırayım.
- My wife Lidia is a beautiful, clever woman.
- Eşim Lidia güzel ve zeki bir kadındır.
- This flower is the most beautiful in the garden.
- Bahçedeki en güzel çiçek budur.
- The Moon is really beautiful tonight.
- Ay bu gece gerçekten güzel.
- She is no more beautiful than her mother is.
- Annesinden daha güzel değil.
- Language is beautiful.
- Dil güzeldir.
- I don't think I've ever seen anything so beautiful.
- Daha önce bu kadar güzel bir şey gördüğümü sanmıyorum.
- I've never seen anything so beautiful.
- Hiç bu kadar güzel bir şey görmemiştim.
- Has anyone ever told you that you're beautiful?
- Hiç kimse sana güzel olduğunu söyledi mi?
- That is something other than beautiful.
- Bu güzelden başka bir şey.
- Because it is an interesting and beautiful city?
- İlginç ve güzel bir şehir olduğu için mi?
- The flowers in the vase are beautiful.
- Vazodaki çiçekler çok güzel.
- You're so beautiful.
- Çok güzelsin.
- Mary asked Tom if he thought she was beautiful.
- Mary, Tom'a kendisini güzel bulup bulmadığını sordu.
- It's a beautiful night, isn't it?
- Güzel bir gece, değil mi?
- That was the most beautiful thing I've ever heard.
- Bu hayatımda duyduğum en güzel şeydi.
- Tatoeba is the most beautiful place in the online world.
- Tatoeba çevrimiçi dünyada en güzel yerdir.
- This castle is beautiful.
- Bu kale çok güzel.
- This floral arrangement is beautiful.
- Bu çiçek aranjmanı çok güzel.
- I wore a beautiful dress.
- Güzel bir elbise giydim.
- She is no less beautiful than her older sister.
- O ablasından daha az güzel değil.
- She was astonishingly beautiful.
- O, şaşırtıcı şekilde güzeldi.
- That's a beautiful photo.
- O güzel bir fotoğraf.
- These are beautiful.
- Bunlar güzel.
- There are some beautiful parks in this city.
- Bu şehirde bazı güzel parklar vardır.
- Mary is as beautiful as ever.
- Mary her zamanki kadar güzel.
- Yes, that's beautiful.
- Evet, bu güzel.
- You're more beautiful than I imagined.
- Hayal ettiğimden daha güzelsin.
- Are there any beautiful parks in Japan?
- Japonya'da hiç güzel park var mı?
- Do you think I'm beautiful?
- Sence güzel miyim?
- The river is very beautiful around here.
- Nehir, buralarda güzeldir.
- She's not more beautiful than her mother.
- Annesinden daha güzel değil.
- The flowers in the vase are beautiful.
- Vazodaki çiçekler güzel.
- There's a beautiful bridge over the pond.
- Göletin üzerinde güzel bir köprü var.
- This Daumier print is the most beautiful thing that I have bought as a souvenir of Paris.
- Bu Daumier baskısı, Paris'ten hatıra olarak aldığım en güzel şey.
- She is no less beautiful than her older sister.
- Ablasından daha az güzel değil.
- A smile is the most beautiful curve on a woman's body.
- Gülümseme bir kadının vücudundaki en güzel kıvrımdır.
- Thanks for the beautiful music!
- Güzel müzik için teşekkürler!
- It was a beautiful sight.
- Güzel bir manzaraydı.
- I think she has a beautiful smile.
- Bence çok güzel bir gülümsemesi var.
- Synchronised swimming is a beautiful sport for girls and women.
- Senkronize yüzme, kızlar ve kadınlar için güzel bir spordur.
- These photos are beautiful.
- Bu fotoğraflar çok güzel.
- She is not as beautiful as her older sister.
- Ablası kadar güzel değil.
- There are few sounds in this world more beautiful than a baby's laugh.
- Bu dünyada bir bebeğin gülüşünden daha güzel çok az ses var.
- Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
- Most languages are beautiful.
- Çoğu dil güzeldir.
- My sister made me a beautiful doll.
- Kız kardeşim bana güzel bir oyuncak bebek yaptı.
- The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
- I wrote a beautiful story.
- Ben güzel bir hikaye yazdım.
- She's popular, not because she's beautiful, but because she's kind to everyone.
- Güzel olduğu için değil, herkese karşı nazik olduğu için popüler.
- My mother is beautiful.
- Annem çok güzeldir.
- Layla gave birth a beautiful baby girl.
- Leyla güzel bir kız bebek doğurdu.
- It's a beautiful fabric.
- Güzel bir kumaş.
- Your dress is beautiful.
- Elbisen güzel.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen.
- Bu zamana kadar gördüğüm en güzel resimlerden biri.
- This singer has a beautiful voice.
- Bu şarkıcının çok güzel bir sesi var.
- What's the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresidir?
- The preacher gave a beautiful sermon.
- Vaiz güzel bir vaaz verdi.
- You're as beautiful as ever.
- Her zamanki gibi güzelsin.
- Our university has a beautiful campus.
- Üniversitemizin güzel bir kampüsü var.
- She is as beautiful as her mother is.
- O annesinin olduğu kadar güzel.
- If there even are people more beautiful than you, there won't be many of them.
- Senden daha güzel insanlar olsa bile, çok fazla olmayacaklar.
- You're more beautiful than me.
- Benden daha güzelsin.
- She was intelligent as well as beautiful.
- Güzel olduğu kadar zekiydi.
- The girl is beautiful.
- Kız güzel.
- I put my fate in your beautiful hands.
- Kaderimi senin güzel ellerine bırakıyorum.
- The dog is beautiful.
- Köpek güzel.
- It was a most beautiful flower.
- O, çok güzel bir çiçekti.
- This Daumier print is the most beautiful thing that I have bought as a souvenir of Paris.
- Bu Daumier baskısı, Paris'ten bir hatıra olarak satın aldığım en güzel şeydir.
- Mother bought a beautiful doll for her.
- Annem onun için güzel bir bebek aldı.
- She is a beautiful woman.
- O güzel bir kadın.
- The forest is really beautiful in autumn.
- Sonbaharda orman gerçekten çok güzel oluyor.
- The teacher's young daughter was a beautiful blonde with big blue eyes.
- Öğretmenin genç kızı büyük mavi gözlü güzel bir sarışındı.
- We could not help admiring the beautiful sunset.
- Güzel gün batımını hayranlıkla seyretmekten kendimizi alamadık.
- The town where I was born is beautiful.
- Doğduğum kasaba çok güzel.
- We admired the beautiful sunset.
- Güzel gün batımına hayran kaldık.
- When your eyes encounter a beautiful woman, knock her out.
- Gözlerin güzel bir kadınla karşılaştığında, onu çok şaşırt.
- This is the most beautiful river I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel nehir.
- Stars are beautiful.
- Yıldızlar çok güzel.
- He composes beautiful poems.
- O, güzel şiirler besteler.
- The sunset is beautiful.
- Gün batımı çok güzel.
- One day this caterpillar will turn into a beautiful butterfly.
- Bir gün bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek .
- Boston is more beautiful than what I had imagined.
- Boston hayal ettiğimden daha güzelmiş.
- Unfortunately, these beautiful words are not mine.
- Maalesef bu güzel kelimeler benim değil.
- The beautiful blonde was sunbathing on the beach.
- Güzel sarışın sahilde güneşleniyordu.
- She was intelligent as well as beautiful.
- O güzel olmasının yanı sıra zekiydi.
- I love that beautiful and smart woman in Istanbul.
- İstanbul'daki o güzel ve akıllı kadını seviyorum.
- The song is at once sad and beautiful.
- Bu şarkı hem üzücü hem de güzel.
- That's just beautiful.
- Bu sadece güzel.
- The singer has a beautiful voice.
- Şarkıcının çok güzel bir sesi var.
- This is the most beautiful song I've ever heard.
- Bu zamana kadar duyduğum en güzel şarkı.
- Those girls are beautiful.
- Şu kızlar güzel.
- She was not merely beautiful, but also talented.
- Sadece güzel değil, aynı zamanda yetenekliydi de.
- She designed beautiful costumes for the movie.
- Film için güzel kostümler tasarladı.
- Interlingue is more beautiful and easier than Esperanto.
- Interlingue Esperantodan daha güzel ve daha kolay.
- You're a lot more beautiful than I remember.
- Hatırladığımdan çok daha güzelmişsin.
- Tom's music is beautiful.
- Tom'un müziği güzeldir.
- Can I tell you that you're a beautiful girl?
- Sizin güzel bir kız olduğunu söyleyebilir miyim?
- His daughter grew to be a beautiful woman.
- Kızı büyüdü ve güzel bir kadın oldu.
- People tell me I have a beautiful voice.
- İnsanlar bana güzel bir sesim olduğunu söylüyor.
- Tom noticed Mary's beautiful engagement ring.
- Tom, Mary'nin güzel nişan yüzüğünü fark etti.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet güzel bir şey.
- I like the one who is not beautiful.
- Ben güzel olmayanı severim.
- A beautiful salesgirl waited on me in the shop.
- Dükkânda güzel bir tezgâhtar kız bana yardımcı oldu.
- You are more beautiful than any woman I've ever known.
- Sen şimdiye kadar tanıdığım herhangi bir kadından daha güzelsin.
- Mary is a beautiful girl with blonde hair and blue eyes.
- Mary sarı saçlı ve mavi gözlü güzel bir kızdı.
- A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens, son derece güzel bir prensesle tanıştı.
- This rose is beautiful.
- Bu gül güzel.
- She's a beautiful woman.
- O güzel bir kadındır.
- Foreign countries have beautiful architecture.
- Yabancı ülkelerin güzel mimarileri vardır.
- There are beautiful lakes here and there.
- Orada burada güzel göller var.
- As soon as it stopped raining a beautiful rainbow appeared.
- Yağmur durur durmaz güzel bir gökkuşağı belirdi.
- What is the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresi?
- The waterfront is a beautiful area.
- Deniz kenarı güzel bir bölgedir.
- He has two beautiful boys.
- Onun iki güzel çocuğu var.
- You are more beautiful than you think.
- Sandığından daha güzelsin.
- I heard a really beautiful song yesterday.
- Dün gerçekten çok güzel bir şarkı dinledim.
- French women are beautiful.
- Fransız kadınları güzeldir.
- Beautiful, aren't they?
- Güzeller, değil mi?
- These colors are beautiful.
- Bu renkler çok güzel.
- Paris, which is on the Seine, is a beautiful city.
- Seine nehri üzerinde olan Paris, güzel bir şehirdir.
- What a beautiful garden they made!
- Ne güzel bir bahçe yapmışlar!
- What a beautiful sunrise it is!
- Ne güzel bir gün doğumu!
- Did I tell you how beautiful you looked tonight?
- Bu gece ne kadar güzel göründüğünü söylemiş miydim?
- She's beautiful enough.
- O yeterince güzel.
- Beautiful stained glass is art.
- Güzel vitraylar sanattır.
- This is the most beautiful song I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en güzel şarkı.
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard.
- Bu şimdiye kadar dinlediğim en güzel şarkılarından biridir.
- In all of my travels, I have never seen a more beautiful mountain than Mount Everest.
- Tüm gezilerimde, hiç Everest'ten daha güzel bir dağ görmedim.
- She is rich, young, and beautiful.
- O zengin, genç ve güzel.
- Beautiful flowers have thorns.
- Güzel çiçeklerin dikenleri vardır.
- This book has many beautiful pictures.
- Bu kitap çok güzel fotoğraflara sahip.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom güzel bir Alman kızına aşık oldu.
- Tom never told me that you were so beautiful.
- Tom bana senin bu kadar güzel olduğunu hiç söylemedi.
- It was a beautiful sunny day.
- Güzel güneşli bir gündü.
- I'm so beautiful.
- Ben çok güzelim.
- Tel Aviv is a beautiful city.
- Tel Aviv güzel bir şehir.
- This old building was beautiful.
- Bu eski bina güzeldi.
- Good-hearted women are always beautiful, but beautiful women are not always good-hearted.
- İyi kalpli kadınlar her zaman güzeldir ama güzel kadınlar her zaman iyi kalpli değildir.
- I've never seen such a beautiful sunset.
- Hiç bu kadar güzel bir gün batımı görmemiştim.
- The author wrote some beautiful poems in the beginning of his book.
- Yazar kitabının başında çok güzel şiirler yazmış.
- What a beautiful dress you have on!
- Ne güzel bir elbisen var!
- Laurie is beautiful.
- Laurie çok güzel.
- Pandas are beautiful.
- Pandalar çok güzeldir.
- Your eyes are beautiful.
- Gözlerin çok güzel.
- This flower is the most beautiful of all flowers.
- Bu çiçek tüm çiçeklerin en güzeli.
- She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
- The city was beautiful before the war.
- Şehir savaştan önce güzeldi.
- She picked a lot of beautiful flowers.
- Bir sürü güzel çiçekler topladı.
- Once upon a time there was a king who had a beautiful daughter.
- Bir zamanlar güzel bir kızı olan bir kral varmış.
- A crane is a big, beautiful bird.
- Turna büyük, güzel bir kuştur.
- Some beautiful birds fly above the trees.
- Bazı güzel kuşlar ağaçların üzerinde uçuyor.
- She was beautiful when she was young.
- O gençken güzeldi.
- There is a beautiful girl on the paper.
- Kâğıtta güzel bir kız var.
- We bought beautiful fruit at the market.
- Pazardan çok güzel meyveler aldık.
- This is the most beautiful beach in the whole world.
- Burası dünyanın en güzel plajı.
- I had forgotten how beautiful you are.
- Ne kadar güzel olduğunu unutmuşum.
- Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
- She likes the beautiful pearl necklace very much.
- O güzel inci kolyeyi çok seviyor.
- I thought of making myself a beautiful wooden marionette.
- Kendime güzel bir ahşap kukla yapmayı düşündüm.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Şehrimiz ülkenin en güzel şehirleri listesine eklendi.
- He likes the most beautiful flower.
- O en güzel çiçekten hoşlanır.
- She is looking at a beautiful picture.
- Güzel bir resme bakıyor.
- They live in a beautiful area.
- Güzel bir bölgede yaşıyorlar.
- A beautiful woman was seated one row in front of me.
- Bir sıra önümde güzel bir kadın oturuyordu.
- Your necklace is beautiful.
- Kolyen çok güzel.
- Mary is still a beautiful woman.
- Mary hala güzel bir kadın.
- Nature is beautiful.
- Doğa çok güzel.
- Last week she gave birth to a beautiful daughter.
- Geçen hafta güzel bir kız çocuğu doğurdu.
- We live in a beautiful city.
- Güzel bir şehirde yaşıyoruz.
- Perhaps all the dragons of our lives are princesses who are only waiting to see us once beautiful and brave.
- Belki de hayatımızdaki tüm ejderhalar, bizi bir zamanlar güzel ve cesur görmek için bekleyen prenseslerdir.
- She was as beautiful as a wildflower.
- Bir kır çiçeği kadar güzeldi.
- I bought a beautiful silk tie for my uncle.
- Amcama güzel bir ipek kravat aldım.
- That's a beautiful story.
- O güzel bir hikaye.
- Capri is one the most beautiful islands of Italy.
- Capri, İtalya'nın en güzel adalarından biridir.
- Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
- This is the most beautiful river I have ever seen.
- Bu şu ana kadar gördüğüm en güzel nehir.
- From the hill we can have a beautiful view of the sea.
- Tepeden güzel bir deniz manzaramız olabilir.
- Your paintings are beautiful.
- Resimlerin güzel.
- That is indeed beautiful.
- Bu gerçekten çok güzel.
- Pandas are beautiful animals.
- Pandalar güzel hayvanlardır.
- Mary is a beautiful and intelligent young woman.
- Mary güzel ve zeki genç bir kadındır.
- Your horse is beautiful.
- Atın güzel.
- He took a picture of the beautiful landscape.
- Güzel manzaranın fotoğrafını çekti.
- Behind our house there are three beautiful apple trees with little red apples.
- Evimizin arkasında küçük kırmızı elmaları olan üç güzel elma ağacı var.
- This city is famous for its beautiful park.
- Bu şehir güzel parkı ile ünlüdür.
- Everyone was dressed in a beautiful kimono at the party.
- Herkes partide güzel bir kimono giyinmişti.
- She is a beautiful woman.
- O güzel bir kadındır.
- She is a beautiful girl with blonde hair and blue eyes.
- Sarı saçlı ve mavi gözlü güzel bir kız.
- This caterpillar will become a beautiful butterfly.
- Bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek.
- She wears beautiful clothes.
- Güzel kıyafetler giyerdi.
- They live in a beautiful area.
- Onlar güzel bir bölgede yaşıyorlar.
- That's so beautiful.
- Bu çok güzel.
- Once upon a time there was a king who had a beautiful daughter.
- Biz zamanlar güzel bir kızı olan bir kral vardı.
- Roses are beautiful.
- Güller çok güzel.
- Fadil finds Dania beautiful.
- Fadıl Dania'yı güzel bulur.
- He showed me a lot of beautiful photos.
- Bana bir sürü güzel fotoğraf gösterdi.
- Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather!
- Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!
- You're as beautiful as ever.
- Her zamanki kadar güzelsin.
- How beautiful that flower is!
- Ne güzel bir çiçek o!
- I love the beautiful town.
- Ben güzel kasabayı seviyorum.
- It's beautiful out here.
- Dışarısı güzelmiş.
- Beautiful day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- This castle is more beautiful than that.
- Bu kale ondan daha güzel.
- It's a bright, beautiful day outside.
- Dışarıdaki parlak, güzel bir gün.
- He's one of the most beautiful guys I've ever seen.
- O gördüğüm en güzel erkeklerden biri.
- The youngest daughter is exceptionally beautiful.
- En küçük kızı son derece güzel.
- Everyone likes beautiful things.
- Herkes güzel şeyleri sever.
- It's incredibly beautiful.
- İnanılmaz güzel.
- Never have I seen such a beautiful scene.
- Böyle güzel bir sahne hiç görmedim.
- He thinks that blue is the most beautiful colour.
- O, mavinin en güzel renk olduğunu düşünür.
- Of all the places I've been, Alaska is the most beautiful.
- Gittiğim bütün yerler arasında Alaska en güzeli.
- The city was beautiful before the war.
- Şehir savaştan önce de güzeldi.
- This flower is the most beautiful of all flowers.
- Bu çiçek tüm çiçeklerin en güzelidir.
- Suddenly, I saw a beautiful bird.
- Birdenbire güzel bir kuş gördüm.
- Otoyo enjoyed the beautiful spring day and walked along the beach.
- Otoyo, güzel ilkbahar gününün tadını çıkardı ve sahil boyunca yürüdü.
- These roses are beautiful.
- Bu güller çok güzel.
- You're more beautiful now than the day I first met you.
- Şu anda seninle ilk tanıştığımız günden daha güzelsin.
- Tom considered Maria to be the most beautiful mermaid he had ever seen.
- Tom, Maria'nın gördüğü en güzel denizkızı olduğunu düşünüyordu.
- You're more beautiful than ever.
- Her zamankinden daha güzelsin.
- Mary is a beautiful lady.
- Mary güzel bir hanımefendi.
- Ulrike is a beautiful German and female first name.
- Ulrike güzel bir Alman ve kadın ismi.
- Wienczysława is the most beautiful brunette in the workplace.
- Wienczysława işyerindeki en güzel esmer kızdır.
- Those flowers are beautiful.
- O çiçekler güzel.
- Mary is wearing a beautiful red dress.
- Mary güzel bir kırmızı elbise giyiyor.
- All women are beautiful.
- Bütün kadınlar güzeldir.
- He chose three beautiful roses for her.
- Onun için üç tane güzel gül seçti.
- The buds become beautiful red roses.
- Tomurcuklar güzel kırmızı güllere dönüşür.
- Tom has a beautiful smile.
- Tom'un çok güzel bir gülümsemesi var.
- It's so beautiful.
- Bu çok güzel.
- He has a beautiful daughter.
- Onun güzel bir kızı var.
- Beautiful day.
- Güzel gün.
- The campus is beautiful.
- Kampüs güzeldir.
- The countryside is beautiful.
- Kırsal bölge güzeldir.
- It was a beautiful presentation.
- Güzel bir sunumdu.
- He chose three beautiful roses for her.
- Onun için üç güzel gül seçti.
- It's really beautiful.
- O gerçekten güzel.
- I bought a beautiful silk tie for my uncle.
- Amcam için güzel bir ipek kravat satın aldım.
- Birds-of-paradise are beautiful.
- Cennetkuşları güzeldir.
- The beautiful weather added to our pleasure.
- Güzel hava, keyfimizi artırdı.
- That's a beautiful necklace.
- Güzel bir kolye.
- I thought of making myself a beautiful wooden marionette.
- Kendime güzel bir tahta kukla yapmayı düşündüm.
- She is no less beautiful than her sister.
- Kız kardeşinden daha az güzel değil.
- I saw a beautiful bird.
- Güzel bir kuş gördüm.
- She may have been beautiful when she was young.
- Gençken güzel olabilirdi.
- The house is small but beautiful.
- Ev küçük ama güzel.
- The Taj Mahal is beautiful.
- Tac Mahal güzeldir.
- I had no idea it'd be this beautiful.
- Onun bu kadar güzel olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- The water is beautiful.
- Su güzel.
- Tom has a beautiful wife.
- Tom'un güzel bir karısı var.
- I have never seen a girl more beautiful than you.
- Senden daha güzel bir kız görmedim.
- Mary thinks she's beautiful.
- Mary güzel olduğunu düşünüyor.
- It was a beautiful spring day.
- Bu güzel bir bahar günüydü.
- As I thought, Catherine is a beautiful girl after all.
- Düşündüğüm gibi, Catherine her şeye rağmen güzel bir kız.
- She's a beautiful woman.
- Çok güzel bir kadın.
- She's the most beautiful of the three sisters.
- O, üç kız kardeşin en güzelidir.
- The moon is beautiful.
- Ay güzeldir.
- What a beautiful town!
- Ne güzel bir kasaba!
- These clothes are beautiful, but pricey.
- Bu kıyafetler güzel ama pahalı.
- This gazelle is beautiful.
- Bu ceylan çok güzel.
- White doves are beautiful birds.
- Beyaz güvercinler güzel kuşlardır.
- I wish I had a beautiful girlfriend.
- Keşke güzel bir kız arkadaşım olsaydı.
- We were looking at a beautiful rose.
- Güzel bir gülü seyrediyorduk.
- She was intelligent as well as beautiful.
- O hem zeki hem de güzeldi.
- The night sky is beautiful and awe-inspiring.
- Gece gökyüzü güzel ve hayranlık uyandırıcıdır.
- I think it's a beautiful place.
- Bence burası güzel bir yer.
- Have you ever heard such beautiful music before?
- Daha önce hiç böyle güzel bir müzik duymuş muydun?
- The singer Karla has a beautiful voice.
- Şarkıcı Karla'nın güzel bir sesi var.
- Once upon a time, there lived a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses yaşarmış.
- These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda mis kokulu.
- Under a microscope, some viruses appear quite beautiful.
- Mikroskop altında bazı virüsler oldukça güzel görünür.
- It's simple, but beautiful.
- Bu basit, ama güzel.
- The rising sun seen from the top was beautiful.
- Tepeden görülen yükselen güneş güzeldi.
- Look, what a beautiful moon!
- Bakın, ne güzel bir ay!
- Beautiful start.
- Güzel başlangıç.
- I dream about a beautiful woman.
- Güzel bir kadın hayal ediyorum.
- She's the most beautiful of the three sisters.
- Üç kız kardeşin en güzeli o.
- Miss Colombia is sexier and more beautiful than Miss Venezuela.
- Kolombiya Güzeli Venezuela Güzeli'nden daha seksi ve daha güzel.
- Welsh is a beautiful language.
- Galce güzel bir dildir.
- I heard you have a beautiful voice.
- Çok güzel bir sesin olduğunu duydum.
- It was a beautiful wedding ceremony.
- O güzel bir düğün töreniydi.
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard in my life.
- Bu hayatımda duyduğum en güzel şarkılardan biri.
- This floral arrangement is beautiful.
- Bu çiçek aranjmanı güzel.
- How do you always manage to look so beautiful?
- Her zaman bu kadar güzel görünmeyi nasıl başarıyorsunuz?
- Switzerland is a beautiful country.
- İsviçre güzel bir ülke.
- Every bride is beautiful on her wedding day.
- Her gelin düğün gününde güzeldir.
- These images are beautiful.
- Bu görüntüler güzeldirler.
- Your necklace is beautiful.
- Senin kolyen güzel.
- You're more beautiful than her.
- Ondan daha güzelsiniz.
- Tel Aviv is a beautiful city.
- Tel Aviv güzel bir şehirdir.
- That's a beautiful story.
- Bu güzel bir hikaye.
- The mountain has a beautiful shape.
- Dağın çok güzel bir şekli var.
- I was beautiful once.
- Eskiden çok güzeldim.
- Has anyone ever told you that you have beautiful eyes?
- Sana hiç gözlerinin güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
- Tom opened the box and took out a beautiful ring.
- Tom kutuyu açtı ve güzel bir yüzük çıkardı.
- I was beautiful.
- Ben güzeldim.
- They want to build one of the most beautiful buildings in the world.
- Dünyanın en güzel binalarından birini inşa etmek istiyorlar.
- The house you bought is beautiful.
- Satın aldığın ev güzel.
- What a beautiful night!
- Ne güzel bir gece!
- She is no less beautiful than her mother.
- Annesinden daha az güzel değil.
- This flower is more beautiful than that one.
- Bu çiçek ondan daha güzel.
- Italy is a beautiful country.
- İtalya güzel bir ülkedir.
- That cat has beautiful fur.
- Kedinin tüyleri çok güzel.
- Spring brings warm weather and beautiful flowers.
- Bahar sıcak hava ve güzel çiçekler getiriyor.
- She is far from beautiful.
- O, güzel olmaktan çok uzak.
- What a beautiful design!
- Ne güzel bir tasarım!
- How beautiful a declaration of love!
- Ne güzel bir aşk ilanı!
- The university where I teach has a beautiful campus.
- Benim öğretmenlik yaptığım üniversitenin güzel bir kampüsü var.
- The girl has a beautiful doll.
- Kızın güzel bir bebeği var.
- I don't think I've ever seen anything so beautiful.
- Ben hiç bu kadar güzel bir şey gördüğümü sanmıyorum.
- Tom makes beautiful furniture out of wood.
- Tom ahşaptan güzel mobilya yapar.
- Interlingue is more beautiful and easier than Esperanto.
- İnterlingue, Esperantodan daha güzel ve daha kolaydır.
- Formerly, this city was beautiful.
- Eskiden bu kent güzeldi.
- Mary is tall and beautiful.
- Mary uzun boylu ve güzel biri.
- Do you consider yourself beautiful?
- Kendini güzel buluyor musun?
- His daughter has become a beautiful woman.
- Onun kızı güzel bir kadın oldu.
- Has anyone ever told you how beautiful you are?
- Hiç kimse sana ne kadar güzel olduğunu söyledi mi?
- She has very long and beautiful hair.
- O çok uzun ve güzel saçlara sahip.
- He makes beautiful furniture out of wood.
- Güzel ahşap mobilyalar yapıyor.
- This is the most beautiful song I've ever heard in my life.
- Hayatımda duyduğum en güzel şarkı.
- All of Tom's daughters are quite beautiful.
- Tom'un kızlarının tamamı oldukça güzeldir.
- Tom has a beautiful smile.
- Tom'un güzel bir gülümsemesi var.
- Your eyes are as beautiful as the arms of the Venus de Milo.
- Gözleriniz, Venüs de Milo'nun kolları kadar güzel.
- Neither is beautiful.
- İkisi de güzel değil.
- Are the most beautiful sentences the most beautiful in all languages?
- En güzel cümleler acaba bütün dillerde öyle midir?
- She is beautiful like her mother.
- O da annesi gibi güzel.
- Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar narin ve güzeldir ki şiirler ve metaforlar olmadan onlardan bahsedemezsin.
- I saw Tom talking to a beautiful girl.
- Tom'u güzel bir kızla konuşurken gördüm.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da pek çok güzel yer vardır.
- This picture is beautiful.
- Bu resim çok güzel.
- He has a beautiful daughter.
- Çok güzel bir kızı var.
- How beautiful a sunrise is!
- Güneşin doğuşu ne kadar da güzeldir!
- This beautiful dress is made of silk.
- Bu güzel elbise ipekten yapılmış.
- The weather is beautiful today.
- Bugün hava çok güzel.
- This bird is beautiful.
- Bu kuş çok güzel.
- The beach was beautiful.
- Kumsal çok güzeldi.
- The countryside is beautiful.
- Kırsal kesim çok güzel.
- What a beautiful rose!
- Ne güzel bir gül!
- At the party, everyone was wearing beautiful clothes.
- Partide herkes güzel kıyafetler giyiyordu.
- It's a beautiful old medieval town!
- Güzel eski bir orta çağ kasabasıdır!
- Japan has a lot of beautiful mountains.
- Japonya'da çok güzel dağlar vardır.
- We live in a beautiful city.
- Biz güzel bir şehirde yaşıyoruz.
- All brides are beautiful on their wedding days.
- Bütün gelinler düğün günlerinde güzeldir.
- He has two beautiful boys.
- İki güzel oğlu var.
- How beautiful you are!
- Ne kadar güzelsin!
- Thank you for the beautiful roses.
- Güzel güller için teşekkürler.
- She wore a beautiful dress.
- Güzel bir elbise giydi.
- She is beautiful, no matter what she wears.
- O ne giyerse giysin güzeldir.
- The river was beautiful.
- Nehir güzeldi.
- I had never seen such a beautiful girl before.
- Daha önce hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- Are the most beautiful sentences the most beautiful in all languages?
- En güzel cümleler tüm dillerdeki en güzel cümleler midir?
- The beautiful weather added to our pleasure.
- Güzel hava, keyfimize keyif kattı.
- What a beautiful sweater!
- Ne güzel bir kazak!
- The grass in the park is green and beautiful.
- Parktaki çim yeşil ve güzel.
- It's a beautiful life.
- Bu güzel bir hayat.
- This book has many beautiful pictures.
- Bu kitapta çok güzel fotoğraflar var.
- Tom and Mary had a beautiful wedding.
- Tom ve Mary çok güzel bir düğün yaptılar.
- Beautiful night, isn't it?
- Güzel bir gece, değil mi?
- What a beautiful sunset!
- Ne güzel bir gün batımı!
- You didn't tell me Mary was so beautiful.
- Mary'nin bu kadar güzel olduğunu söylemedin.
- What you love is always beautiful.
- Sevdiğin şey her zaman güzeldir.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da çok sayıda güzel yerler vardır.
- Tom didn't tell me that you were so beautiful.
- Tom bana senin bu kadar güzel olduğunu söylemedi.
- The Berber language sounds so beautiful.
- Berberi dili kulağa çok güzel geliyor.
- The little girl grew into a beautiful woman.
- Küçük kız büyüdü ve güzel bir kadın oldu.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en güzel resimlerden biri.
- Apple tried hard to design beautiful hardware.
- Apple güzel donanımlar tasarlamak için çok çalıştı.
- It's beautiful weather, isn't it?
- Güzel hava, değil mi?
- This lock is beautiful.
- Bu kilit çok güzel.
- Never have I seen such a beautiful sight.
- Hiç bu kadar güzel bir manzara görmemiştim.
- Tom has a beautiful garden.
- Tom'un çok güzel bir bahçesi var.
- It's a beautiful flower.
- Bu güzel bir çiçek.
- At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri berrak güneşi, geceleri ise solgun ayı ve güzel yıldızları görürüz.
- You're more beautiful than I remember you.
- Hatırladığımdan daha güzelsin.
- Tom has such a beautiful smile.
- Tom'un çok güzel bir gülümsemesi var.
- The man is buying beautiful roses for his wife.
- Adam karısına güzel güller alıyor.
- This is really beautiful.
- Bu gerçekten çok güzel.
- What a beautiful place!
- Ne güzel bir yer!
- No other language is as beautiful as Japanese.
- Başka hiçbir dil Japonca kadar güzel değildir.
- Evenings in Hawaii are beautiful.
- Hawaii'de akşamlar çok güzeldir.
- Twenty is a beautiful age.
- Yirmi, güzel bir yaştır.
- Mary is beautiful and intelligent.
- Mary güzel ve akıllıdır.
- Mary is wearing a beautiful dress.
- Mary güzel bir elbise giyiyor.
- Apple tried hard to design beautiful hardware.
- Apple güzel donanım tasarlamak için çok çabaladı.
- You are still so beautiful.
- Sen hala çok güzelsin.
- A beautiful face is half of the dowry.
- Güzel bir yüz çeyizin yarısıdır.
- Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
- A beautiful pair of glasses caught her eye at the store.
- Mağazada güzel bir gözlük gözüne çarptı.
- What a beautiful dress you have on!
- Ne güzel bir elbise giymişsin!
- This yearbook is illustrated with a lot of beautiful photographs.
- Bu andaç pek çok güzel fotoğrafla süslüdür.
- Wow, you look really beautiful.
- Vay canına, gerçekten çok güzel görünüyorsun.
- Layla was a beautiful nursing student.
- Layla güzel bir hemşirelik öğrencisiydi.
- She is not as beautiful as her older sister.
- O, ablası kadar güzel değil.
- The little girl is beautiful.
- Küçük kız güzel.
- It was a really beautiful day.
- O, gerçekten güzel bir gündü.
- Mary used to be beautiful.
- Mary güzeldi.
- Nara is a quiet and beautiful city.
- Nara, sakin ve güzel bir şehir.
- The Yosemite national park is one of the most beautiful places on Earth.
- Yosemite Ulusal Parkı dünyadaki en güzel yerlerden biridir.
- She got a beautiful dress on.
- Üzerinde çok güzel bir elbise vardı.
- There is a beautiful park in the center of the town.
- Şehrin merkezinde güzel bir park var.
- A beautiful woman like you shouldn't be eating alone.
- Senin gibi güzel bir kadın yalnız yemek yememeli.
- She is not only intelligent but beautiful.
- O sadece akıllı değil aynı zamanda güzel.
- This is so beautiful.
- Bu çok güzel.
- She was more beautiful than all the others.
- Diğerlerinden daha güzeldi.
- This beautiful garden owes more to art than to nature.
- Bu güzel bahçe doğadan çok sanata borçludur.
- A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature.
- Gökkuşağı doğanın en güzel fenomenlerinden biridir.
- This book has many beautiful pictures.
- Bu kitapta birsürü çok güzel resim var.
- Switzerland is a beautiful country worth visiting.
- İsviçre görülmeye değer güzel bir ülkedir.
- Rubies are one of most beautiful gems in the world.
- Yakut dünyadaki en güzel mücevherlerden biridir.
- Her voice was soft and beautiful.
- Sesi yumuşak ve güzeldi.
- Suddenly, I saw a beautiful bird.
- Aniden güzel bir kuş gördüm.
- That is a beautiful place.
- Orası güzel bir yerdir.
- Time is so beautiful.
- Zaman çok güzel.
- These colors are beautiful.
- Bu renkler güzel.
- The teacher's young daughter was a beautiful blonde with big blue eyes.
- Öğretmenin genç kızı büyük mavi gözlü sarışın bir güzeldi.
- The castle is beautiful.
- Kale güzeldir.
- You're incredibly beautiful.
- İnanılmaz derecede güzelsin.
- There are many beautiful parks in London.
- Londra'da çok güzel parklar var.
- What a beautiful sunset!
- Ne güzel bir günbatımı!
- This city was beautiful in its time.
- Bu kent, zamanında güzeldi.
- Don't you know how beautiful you are?
- Ne kadar güzel olduğunu bilmiyor musun?
- What's a beautiful woman like you doing in a place like this?
- Senin gibi güzel bir kadının böyle bir yerde ne işi var?
- Tom has a beautiful daughter.
- Tom'un güzel bir kızı var.
- I've heard Boston is a beautiful city.
- Boston'un güzel bir şehir olduğunu duymuştum.
- Foreign countries have beautiful architecture.
- Yabancı ülkeler güzel bir mimariye sahip.
- This park is really beautiful and clean.
- Bu park gerçekten güzel ve temiz.
- Boston has many beautiful parks.
- Boston'da çok güzel parklar var.
- This is the most beautiful sunset that I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel gün batımı.
- She gave me a beautiful clock, but I lost it.
- Bana çok güzel bir saat vermişti ama kaybettim.
- These flowers are beautiful.
- Bu çiçekler güzel.
- What a beautiful sight!
- Ne güzel bir manzara!
- She is less beautiful than her mother is.
- Annesinden daha az güzel.
- He has a beautiful young wife.
- Genç ve güzel bir karısı var.
- This is a beautiful book.
- Bu güzel bir kitap.
- Where is the most beautiful place in the world?
- Dünyada en güzel yer nerededir?
- Is the weather beautiful?
- Hava güzel mi?
- Beautiful day, innit?
- Güzel gün, değil mi?
- Her mother is a most beautiful woman.
- Annesi en güzel bir kadındır.
- How does it feel being married to such a beautiful woman?
- Böyle güzel bir kadınla evli olmak nasıl bir duygu?
- I was beautiful once.
- Bir zamanlar güzeldim.
- Mary isn't so beautiful.
- Mary o kadar da güzel değil.
- I was listening to a really beautiful song yesterday.
- Dün gerçekten güzel bir şarkı dinliyordum.
- It was a beautiful presentation.
- Bu güzel bir sunumdu.
- The city is beautiful.
- Şehir güzel.
- They wanted to build one of the most beautiful buildings in the world.
- Dünyanın en güzel binalarından birini inşa etmek istiyorlardı.
- That was really beautiful.
- Gerçekten güzeldi.
- Mary has a beautiful smile.
- Mary'nin güzel bir gülümsemesi var.
- She's not more beautiful than their mother.
- O, annelerinden daha güzel.
- Yesterday I heard a beautiful song.
- Dün güzel bir şarkı dinledim.
- That was a beautiful speech.
- Güzel bir konuşmaydı.
- You're a lot more beautiful than I remember.
- Sen hatırladığımdan çok daha güzelsin.
- What a beautiful number.
- Ne güzel bir rakam.
- That's a beautiful ring.
- Güzel bir yüzük.
- You're too beautiful.
- Sen çok güzelsin.
- The Yosemite national park is one of the most beautiful places on Earth.
- Yosemite ulusal parkı dünyanın en güzel yerlerinden biridir.
- What is the most beautiful place in the world?
- Dünyadaki en güzel yer hangisidir?
- There is a beautiful girl on the paper.
- Kağıdın üzerinde güzel bir kız var.
- Layla was physically beautiful.
- Layla fiziken çok güzeldi.
- He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl.
- Bir gece rüyasında güzel mor bir çiçek bulduğunu ve ortasında pahalı bir inci olduğunu gördü.
- She sang with a beautiful voice.
- O güzel bir sesle şarkı söyledi.
- Mary is beautiful and intelligent.
- Mary güzel ve zeki.
- Layla was a beautiful Egyptian immigrant.
- Layla güzel bir Mısırlı göçmen idi.
- I have not seen such beautiful flowers.
- Böyle güzel çiçekler görmemiştim.
- The young lady in the baker's shop is beautiful.
- Fırıncı dükkanındaki genç kadın çok güzel.
- What a beautiful night!
- Ne güzel bir gece.
- Nature is cruel and beautiful.
- Doğa zalim ve güzeldir.
- This flower is beautiful.
- Bu çiçek güzel.
- Mary has beautiful dark hair.
- Mary'nin güzel koyu saçı vardır.
- Mathematics is the most beautiful and most powerful creation of the human spirit.
- Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratısıdır.
- Those girls are beautiful.
- Bu kızlar çok güzel.
- How beautiful this flower is!
- Ne güzel bir çiçek bu!
- That sounds beautiful.
- Kulağa çok güzel geliyor.
- This is one of the most beautiful sunsets I've ever seen.
- Bu gördüğüm en güzel günbatımlarından biri.
- She's not as beautiful as her mother.
- O, annesi kadar güzel değil.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şey.
- That's a beautiful suit.
- Güzel bir takım.
- You're too beautiful.
- Çok güzelsin.
- I think this is the beginning of a beautiful friendship.
- Ben bunun güzel bir arkadaşlığın başlangıcı olduğunu düşünüyorum.
- Mary isn't as beautiful as Alice.
- Mary Alice kadar güzel değil.
- Love is a beautiful thing.
- Aşk çok güzel bir şey.
- What a beautiful town!
- Ne güzel bir şehir!
- Translations are like lovers- the beautiful ones are never faithful, and the faithful ones are never beautiful.
- Çeviriler sevgililer gibidir; güzel olanlar asla sadık değildir ve sadık olanlar da asla güzel değildir.
- Layla gave birth a beautiful baby girl.
- Layla güzel bir kız bebek doğurdu.
- She is as beautiful as a rose.
- O bir gül kadar güzel.
- Mary received many beautiful birthday cards.
- Mary birçok güzel doğum günü kartı aldı.
- There are beautiful flowers in the garden.
- Bahçede güzel çiçekler var.
- What a beautiful rose this is!
- Ne kadar da güzel bir gül bu!
- What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
- Australia is a beautiful country.
- Avustralya çok güzel bir ülkedir.
- This campus is beautiful.
- Bu kampüs güzel.
- Open your heart; write beautiful sentences about love!
- Kalbinizi açın; aşk hakkında güzel cümleler yazın!
- There were beautiful flowers on the reception desk.
- Resepsiyonda güzel çiçekler vardı.
- That's a beautiful painting.
- O güzel bir tablo.
- There are beautiful flowers here and there in the garden.
- Bahçede orada burada güzel çiçekler vardır.
- Mother bought me a beautiful dress last Sunday.
- Annem geçen Pazar bana güzel bir elbise aldı.
- The peacock (Inachis io) is a beautiful and easily recognizable butterfly.
- Tavus kuşu (Inachis io) güzel ve kolayca tanınabilen bir kelebektir.
- I like beautiful things even if they are umbrellas.
- Şemsiye bile olsa güzel şeyleri severim.
- Red roses are beautiful flowers.
- Kırmızı güller güzel çiçeklerdir.
- He looked at his beautiful tulip.
- Güzel lalesine baktı.
- I saw Tom talking to a beautiful girl.
- Tom'un güzel bir kızla konuştuğunu gördüm.
- His sisters are both beautiful.
- Onun her iki kız kardeşi de güzeldir.
- Emily is wearing a beautiful dress.
- Emily güzel bir elbise giyiyor.
- Under a microscope, some viruses appear quite beautiful.
- Mikroskop altında, bazı virüsler oldukça güzel görünür.
- From the hill we can have a beautiful view of the sea.
- Tepeden güzel bir deniz manzarası izleyebiliriz.
- What's a beautiful woman like you doing in a place like this?
- Senin gibi güzel bir kadın böyle bir yerde ne yapıyor?
- It was a beautiful speech.
- O güzel bir konuşmaydı.
- Patience is the most beautiful virtue.
- Sabır en güzel erdemdir.
- That girl, she's so beautiful that no boy dares approach her.
- O kız o kadar güzel ki hiçbir erkek ona yanaşmaya cüret edemez.
- She's beautiful.
- O güzeldir.
- She is not beautiful, certainly, but she is good-natured.
- Kesinlikle güzel değil, ama iyi huylu.
- The snow that fell recently has coloured the mountain white, it is truly beautiful.
- Geçenlerde yağan kar dağı beyaza boyadı, gerçekten çok güzel.
- Jane is no less beautiful than her mother.
- Jane de annesinden daha az güzel değil.
- The view is beautiful beyond words.
- Sözcüklerin ötesinde manzara çok güzel.
- Girl, what beautiful hair you have.
- Kızım, ne güzel saçların var.
- Madrid is one of the most beautiful capitals in Europe.
- Madrid, Avrupa'nın en güzel başkentlerinden biridir.
- Germany is one of Europe's most beautiful countries.
- Almanya Avrupa'nın en güzel ülkelerinden biri.
- Mary has beautiful dark hair.
- Mary'nin çok güzel siyah saçları var.
- They're beautiful.
- Onlar güzel.
- You aren't as beautiful as you think you are.
- Düşündüğün kadar güzel değilsin.
- This language sounds beautiful.
- Bu dil kulağa güzel geliyor.
- The Hawaiian ocean is so beautiful.
- Hawaii okyanusu çok güzeldir.
- I forgot how beautiful it was here.
- Buranın ne kadar güzel olduğunu unutmuşum.
- Ulrike is a beautiful German and female first name.
- Ulrike güzel bir Alman ve dişi ilk adıdır.
- The beautiful scene of a lake was not able to be enjoyed because of rain and fog.
- Yağmur ve sis yüzünden güzel göl manzarasının tadını çıkarmak mümkün olmadı.
- A beautiful gull flies over the sea.
- Güzel bir martı denizin üzerinde uçuyor.
- Jane is as beautiful a girl as her sister.
- Jane, kızkardeşi kadar güzel bir kızdır.
- That castle is beautiful.
- Bu kale çok güzel.
- He fell in love with a beautiful princess.
- O güzel bir prensese aşık oldu.
- I think France is the most beautiful country in Europe.
- Bence Fransa Avrupa'nın en güzel ülkesi.
- Those tulips are beautiful.
- Bu laleler güzel.
- You're absolutely beautiful.
- Kesinlikle çok güzelsin.
- Are both of your sisters as beautiful as you?
- İki kız kardeşin de senin kadar güzel mi?
- This tropical island has beautiful white sand beaches lined with palm trees.
- Bu tropik adanın palmiye ağaçlarıyla kaplı güzel beyaz kumlu plajları var.
- The world would be a beautiful place if everyone was a bit kinder towards their fellow men.
- Herkes hemcinslerine karşı biraz daha nazik olsa dünya çok güzel bir yer olurdu.
- Mary isn't as beautiful as Alice.
- Mary, Alice kadar güzel değil.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da çok güzel yerler var.
- That's just beautiful.
- O sadece güzel.
- The sunset is really beautiful here.
- Gün batımı burada gerçekten güzel.
- My friend's friend is beautiful.
- Arkadaşımın arkadaşı çok güzel.
- That glen was beautiful on a calm day.
- O vadi sakin bir günde çok güzeldi.
- He thinks that blue is the most beautiful color.
- Mavinin en güzel renk olduğunu düşünüyor.
- The main streets are wide and beautiful.
- Ana caddeler geniş ve güzel.
- She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
- His daughter grew to be a beautiful woman.
- Kızı güzel bir kadın oldu.
- Tom thinks that Danish is the most beautiful language in the world.
- Tom, Danca'nın dünyadaki en güzel dil olduğunu düşünüyor.
- She is more beautiful than any other girl.
- Diğer kızlardan çok daha güzel.
- A green field is a beautiful field.
- Yeşil bir alan güzel bir alandır.
- She was intelligent as well as beautiful.
- Güzel olduğu kadar da zekiydi.
- Wasn't that beautiful?
- Güzel değil miydi?
- Isn't she beautiful?
- O güzel değil mi?
- Three beautiful ladies just walked into the lobby.
- Üç güzel hanımefendi az önce lobiye girdi.
- It's a beautiful flag.
- Güzel bir bayrak.
- Kyoto is a remarkably beautiful city.
- Kyoto olağanüstü güzel bir şehir.
- The stars are beautiful.
- Yıldızlar güzel.
- The sunrise is beautiful this morning.
- Bu sabah gündoğumu güzel.
- I had no idea it'd be this beautiful.
- Bu kadar güzel olacağını hiç düşünmemiştim.
- We have a beautiful country.
- Güzel bir ülkemiz var.
- Kyoto is a remarkably beautiful city.
- Kyoto olağanüstü güzel bir şehirdir.
- Portuguese is beautiful but not easy.
- Portekizce güzeldir ama kolay değildir.
- Isn't everything beautiful?
- Her şey güzel değil mi?
- The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransız dili kayboldu.
- What a beautiful vase it is!
- Ne kadar da güzel bir vazo!
- This carpet is one of the most beautiful.
- Bu halı en güzel halılardan biri.
- Black is beautiful.
- Siyah güzeldir.
- Is she more beautiful than me?
- O benden daha mı güzel?
- We hiked through a beautiful green valley.
- Güzel ve yeşil bir vadide yürüyüş yaptık.
- That castle is beautiful.
- O kale güzel.
- We were looking at a beautiful rose.
- Güzel bir güle bakıyorduk.
- The city was beautiful before the war.
- Şehir savaştan önce çok güzelmiş.
- Have you visited any beautiful places in Germany?
- Almanya'da hiç güzel yerler gezdiniz mi?
- Mary has beautiful handwriting.
- Mary'nin çok güzel bir el yazısı var.
Show More (1688)
|
