|
- The police officer was indicted on corruption charges.
- Polis memuru hakkında yolsuzluk suçlamasıyla dava açıldı.
- There are many cases of corruption.
- Çok sayıda yolsuzluk vakası vardır.
- Ruslan Sharipov is a journalist who wrote about police and government corruption.
- Ruslan Sharipov polis ve hükümet yolsuzlukları hakkında yazan bir gazetecidir.
- In modern societies and modern economies, corruption is a cancerous sore.
- Modern toplumlarda ve modern ekonomilerde yolsuzluk kanserli bir yaradır.
- This report, which proposes to combat corruption, only illustrates your inability to do so.
- Yolsuzlukla mücadele etmeyi öneren bu rapor, sadece bunu yapmadaki yetersizliğinizi göstermektedir.
- In May 2000, the Ministry of the Interior ordered a review of corruption in the Turkish administration.
- Mayıs 2000'de, İçişleri Bakanlığı, Türk yönetimindeki yolsuzluğun gözden geçirilmesini emretmiştir.
- Do you think we would come to the conclusion that there was no corruption anywhere?
- Sizce hiçbir yerde yolsuzluk olmadığı sonucuna varabilir miyiz?
- The fight against corruption and criminality continues to be of fundamental importance.
- Yolsuzluk ve suçla mücadele temel önem taşımaya devam etmektedir.
- A paragraph was erroneously included in the report relating to combating fraud, corruption and the trafficking of drugs.
- Dolandırıcılık, yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadeleye ilişkin rapora sehven bir paragraf eklenmiştir.
- The customs administration has finally ceased to be an instrument of corruption.
- Gümrük idaresi nihayet bir yolsuzluk aracı olmaktan çıkmıştır.
- Corruption continues to be widespread and remains a matter of serious concern.
- Yolsuzluk yaygın olmaya devam etmekte ve ciddi bir kaygı konusu olmayı sürdürmektedir.
- Corruption remains a matter of concern.
- Yolsuzluk bir kaygı konusu olmaya devam etmektedir.
- Strenuous efforts must be made to root out corruption and waste.
- Yolsuzluk ve israfın kökünün kazınması için yoğun çaba sarf edilmelidir.
- State terrorism combined with corruption and drought are converging to create a national catastrophe.
- Devlet terörizmi, yolsuzluk ve kuraklıkla birleşerek ulusal bir felaket yaratıyor.
- And that can only mean fighting corruption and ensuring that the people have faith in politicians.
- Bu da ancak yolsuzlukla mücadele etmek ve halkın siyasetçilere güven duymasını sağlamak anlamına gelebilir.
- The Brok report should be a warning to them in relation to corruption and reform of public administration.
- Brok raporu, yolsuzluk ve kamu yönetimi reformu konusunda onlar için bir uyarı olmalıdır.
- There are, however, many cases of corruption, favouritism and influence peddling.
- Bununla beraber, yolsuzluk, kayırma ve nüfuz kullanma vakaları çoktur.
- The fight against corruption and criminality continues to be of fundamental importance.
- Yolsuzluk ve suçlulukla mücadele temel önem taşımaya devam etmektedir.
- The third guideline is a supra-institutional approach to preventing and fighting corruption.
- Üçüncü kılavuz, yolsuzluğun önlenmesi ve yolsuzlukla mücadeleye yönelik kurumlar üstü bir yaklaşımdır.
- In the context of poverty reduction, what progress is the Commission making in tackling corruption?
- Yoksulluğun azaltılması bağlamında Komisyon yolsuzlukla mücadelede ne gibi ilerlemeler kaydetmektedir?
- Parliament requested a list of current fraud and corruption inquiries; again tick.
- Parlamento mevcut dolandırıcılık ve yolsuzluk soruşturmalarının bir listesini talep etti; yine onaylandı.
- It is prohibition which feeds the cancer of corruption which does so much harm to our society.
- Toplumumuza bu denli zarar veren yolsuzluk kanserini besleyen şey yasaklardır.
- In the case of elected officials, corruption is partly caused by the absence of public funding for political parties.
- Seçilmiş görevliler bakımından ise, yolsuzluğun bir nedeni, siyasi partiler için kamusal fonlama olmayışıdır.
- Like Parliament, the Commission has also identified corruption as a continuing problem.
- Parlamento gibi Komisyon da yolsuzluğu süregelen bir sorun olarak tanımlamıştır.
- Finally, let us look at the fight against corruption and crime.
- Son olarak, yolsuzluk ve suçla mücadeleye bakalım.
- Latvia has to make serious advances in the reform of its judicial system and in dealing with corruption.
- Letonya'nın yargı sistemi reformunda ve yolsuzlukla mücadelede ciddi ilerlemeler kaydetmesi gerekmektedir.
- Mr Prodi himself mentioned fraud, corruption and the trafficking in human beings.
- Sayın Prodi dolandırıcılık, yolsuzluk ve insan kaçakçılığından bahsetmiştir.
- Mr Prodi himself mentioned fraud, corruption and the trafficking of human beings.
- Sayın Prodi'nin kendisi de dolandırıcılık, yolsuzluk ve insan kaçakçılığından bahsetmiştir.
- This corruption has even become a veritable national sport in certain States.
- Hatta bu yolsuzluk bazı eyaletlerde gerçek bir ulusal spor haline gelmiştir.
- They have to combat crime, arms dealing and corruption.
- Suç, silah ticareti ve yolsuzlukla mücadele etmeleri gerekiyor.
- Corruption is endemic in Laos.
- Laos'ta yolsuzluk endemiktir.
- Corruption and organised crime are still major problems.
- Yolsuzluk ve örgütlü suçlar hâlâ önemli sorunlardır.
- Neither do the findings substantiate the American accusation of European corruption.
- Bulgular, Amerika'nın Avrupa'ya yönelik yolsuzluk suçlamasını da doğrulamıyor.
- He announced that he would tackle the widespread corruption and would respect human rights.
- Yaygın yolsuzlukla mücadele edeceğini ve insan haklarına saygı göstereceğini açıkladı.
- There are hardly any schools, hardly any infrastructure and corruption is rife.
- Neredeyse hiç okul yok, neredeyse hiç altyapı yok ve yolsuzluk yaygın.
- In Macedonia, the Albanian National Liberation Army must be dismantled and corruption combated.
- Makedonya'da Arnavut Ulusal Kurtuluş Ordusu dağıtılmalı ve yolsuzlukla mücadele edilmelidir.
- Trying to reconcile trade secrets with combating corruption is like trying to square the circle.
- Ticari sırlar ile yolsuzlukla mücadeleyi bağdaştırmaya çalışmak çemberi daraltmaya çalışmak gibidir.
- Instead, widespread corruption flourishes based on clan loyalties and mafia domination.
- Bunun yerine, aşiret bağlılıkları ve mafya hakimiyetine dayanan yaygın yolsuzluk gelişmektedir.
- Mafia and corruption still remain a curse.
- Mafya ve yolsuzluk hala bir lanet olmaya devam ediyor.
- The atmosphere is defined by economic crisis, unemployment, lack of security and widespread corruption.
- Ortam ekonomik kriz, işsizlik, güvenlik eksikliği ve yaygın yolsuzlukla dolu.
- I refer, in particular, to the offences of corruption and fraud.
- Özellikle, yolsuzluk ve dolandırıcılık suçlarına atıfta bulunuyorum.
- It could have been possible to eliminate corruption and avoid social upheavals.
- Yolsuzlukları ortadan kaldırmak ve sosyal çalkantılardan kaçınmak mümkün olabilirdi.
- Mr Prodi himself mentioned fraud, corruption and the trafficking in human beings.
- Sayın Prodi'nin kendisi de dolandırıcılık, yolsuzluk ve insan kaçakçılığından bizzat bahsetmiştir.
- Prohibition fosters corruption and theft.
- Yasak, yolsuzluk ve hırsızlığı teşvik eder.
- This is also in line with the aspiration for a more transparent government that will crack down hard on corruption.
- Bu aynı zamanda yolsuzluğun üzerine sert bir şekilde gidecek daha şeffaf bir hükümet arzusuyla da uyumludur.
- I would add that we must strive to combat corruption and promote the pluralism of information.
- Yolsuzlukla mücadele etmek ve bilginin çoğulculuğunu teşvik etmek için çaba göstermemiz gerektiğini de eklemek isterim.
- Since the last regular report, no new legislation against corruption has been introduced.
- Son düzenli rapordan bu yana, yolsuzluklara karşı herhangi bir yeni mevzuat çıkarılmış değildir.
- Satine imprisoned me on charges of corruption and conspiracy for using the black market.
- Satine beni karaborsayı kullandığım için yolsuzluk ve komplo suçlamasıyla hapse attı.
- The increased corruption from this black market activity will reduce that planet's tax income.
- Bu karaborsa faaliyetinden kaynaklanmakta olan artan yolsuzluk, o gezegenin vergi gelirini azaltacaktır.
- Police corruption is a serious problem in this country.
- Polis yolsuzluğu bu ülkede ciddi bir sorundur.
- We are sick and tired of political corruption.
- Siyası yolsuzluktantan bıkıp usandık.
- Corruption is a serious problem in many countries around the world.
- Yolsuzluk dünyanın birçok ülkesinde ciddi bir sorundur.
- This politician resigned after being linked to a corruption scandal.
- Bu politikacı bir yolsuzluk skandalıyla ilişkilendirildikten sonra istifa etti.
- Too much power causes corruption.
- Çok fazla güç yolsuzluğa neden olur.
- We won't condone any corruption.
- Herhangi bir yolsuzluğa göz yummayacağız.
- Tom declared war on the corruption in his country.
- Tom ülkesindeki yolsuzluğa savaş açtı.
- We won't condone any corruption.
- Hiçbir yolsuzluğa göz yummayacağız.
- Corruption was a problem.
- Yolsuzluk bir sorundu.
- Many politicians were accused of corruption, voter fraud and theft of public money.
- Birçok politikacı yolsuzluk, seçmen dolandırıcılığı ve kamu parasını çalmakla suçlandı.
- He is the first national politician to be named in a widening corruption scandal.
- Genişleyen bir yolsuzluk skandalında adı geçen ilk ulusal politikacı.
- The politician pushed for reform by denouncing the corruption of the government officials.
- Siyasetçi devlet memurlarının yolsuzluğunu kınayarak reformu ısrarla istedi.
- Corruption is still common.
- Yolsuzluk hala yaygındır.
- He dedicated his life to fighting corruption.
- Hayatını yolsuzlukla mücadeleye adadı.
- I smell corruption.
- Yolsuzluk hissediyorum.
- Corruption is still common.
- Yolsuzluk hâlâ yaygın.
- I smell corruption.
- Yolsuzluk kokusu alıyorum.
- He exposed corruption in the city government.
- Şehir yönetimindeki yolsuzlukları ortaya çıkardı.
- Taking money from a corporation as a politician is definitely corruption.
- Bir politikacı olarak bir şirketten para almak kesinlikle yolsuzluktur.
- Corruption is wrong.
- Yolsuzluk yanlış.
- The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption.
- Gümüş miktarı arttıkça yolsuzluk miktarı da artar.
- This oil company was involved in a massive oil corruption scandal.
- Bu petrol şirketi büyük bir petrol yolsuzluğu skandalına karıştı.
- Police corruption is a serious problem in this country.
- Polis yolsuzluğu bu ülkede ciddi bir sorun.
- Corruption is a problem in many countries around the world.
- Yolsuzluk dünyanın birçok ülkesinde bir sorundur.
Show More (70)
|