1 |
cultivate |
geliştirmek |
v. |
|
- He had cultivated good relations during his time in London.
- Londra'da geçirdiği süre boyunca iyi ilişkiler geliştirmişti.
- We must cultivate this approach at all levels of education.
- Bu yaklaşımı eğitimin her kademesinde geliştirmeliyiz.
- We therefore have to cultivate democratic institutions.
- Bu nedenle demokratik kurumları geliştirmeliyiz.
- How can employees cultivate alternative plans if they receive information far too late?
- Çalışanlar bilgiyi çok geç alırlarsa alternatif planları nasıl geliştirebilirler?
- A European multinational border police would be a sensible way of cultivating mutual solidarity here.
- Avrupa'nın çok uluslu bir sınır polisi, karşılıklı dayanışmayı geliştirmenin mantıklı bir yolu olacaktır.
- They cultivated work of sorts, trading in hashish, black market currency, and smuggled radios and other consumer goods.
- Haşhaş, karaborsa dövizi, kaçak radyo ve diğer tüketim mallarının ticaretini yaparak bir tür iş geliştirdiler.
- Mozart cultivated many musical genres.
- Mozart birçok müzik türünü geliştirdi.
- Anyone can cultivate their interest in music.
- Herkes müziğe olan ilgisini geliştirebilir.
- Anyone can cultivate their interest in music.
- Birisi müziğe olan ilgisini geliştirebilir.
- They say Zen cultivates our mind.
- Zen'in zihnimizi geliştirdiğini söylüyorlar.
- This is a habit that must be cultivated.
- Bu, geliştirilmesi gereken bir alışkanlık.
- All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapman gereken kendini karşındakinin yerine koyabilme yeteneğini geliştirmek.
- You should cultivate the habit of getting up early.
- Erken kalkma alışkanlığını geliştirmelisiniz.
Show More (10)
|
2 |
cultivate |
yetiştirmek |
v. |
|
- This year we are cultivating corn and wheat.
- Bu yıl mısır ve buğday yetiştiriyoruz.
- Reproduction seed, which farmers themselves cultivate, is at times much more of a problem.
- Çiftçilerin kendilerinin yetiştirdiği üreme tohumları zaman zaman çok daha büyük bir sorun teşkil etmektedir.
- Reproduction seed, which farmers themselves cultivate, is at times much more of a problem.
- Çiftçilerin kendi yetiştirdikleri tohumların çoğaltılması zaman zaman çok daha büyük bir sorun teşkil etmektedir.
- It is no coincidence that most GM crops cultivated around the world are resistant to a specific pesticide.
- Dünya çapında yetiştirilen GDO'lu ürünlerin çoğunun belirli bir pestisite karşı dirençli olması tesadüf değildir.
- We cultivate rice.
- Biz pirinç yetiştiririz.
- Rice is cultivated in several parts of the world.
- Pirinç dünyanın birçok yerinde yetiştirilir.
- The farmer cultivates a variety of crops.
- Çiftçi çeşitli ürünler yetiştiriyor.
- Rice is cultivated in several parts of the world.
- Pirinç dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirilir.
- We cultivate rice.
- Pirinç yetiştiriyoruz.
Show More (6)
|
3 |
cultivate |
toprağı işlemek |
v. |
|
- They cultivated the land.
- Onlar toprağı işlediler.
- They cultivated the land.
- Toprağı işlediler.
Show More (-1)
|
4 |
cultivate |
oluşturmak |
v. |
|
- Kim tried to cultivate a sophisticated image.
- Kim sofistike bir imaj oluşturmaya çalışıyordu.
Show More (-2)
|
5 |
cultivate |
(toprağı) işlemek |
v. |
|
- Most of our land is too poor to cultivate.
- Topraklarımızın çoğu işlenemeyecek kadar verimsiz.
Show More (-2)
|