1 |
dim |
loş |
adj. |
|
- I saw his face in the dim light.
- Loş ışıkta yüzünü gördüm.
- Tom wasn't able to read in the dim light.
- Tom loş ışıkta okuyamıyordu.
- I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- The moon was dim.
- Ay loştu.
- We saw a dim light in the distance.
- Uzakta loş bir ışık gördük.
- You shouldn't read a book in a room this dim.
- Bu kadar loş bir odada kitap okumamalısın.
- Tom wasn't able to read in the dim light.
- Tom loş ışıkta okuyamadı.
- It's impossible to work in a room this dim.
- Bu kadar loş bir odada çalışmak imkansız.
- The old lamp gave a dim light.
- Eski lamba loş ışık verdi.
- We saw a dim light in the darkness.
- Karanlıkta loş bir ışık gördük.
- Do not read books in such a dim room.
- Böyle loş bir odada kitap okumayın.
- The old lamp gave a dim light.
- Eski lamba loş bir ışık verir.
- The light is too dim for me to read easily.
- Işık çok loş olduğu için rahat okuyamıyorum.
Show More (10)
|
2 |
dim |
azalmak |
v. |
|
- Hopes for the return of the ships are dimming day by day.
- Gemilerin dönüşü için umutlar gün geçtikçe azalıyor.
- The light dimmed momentarily.
- Işıkta anlık bir azalma oldu.
- This flashlight is getting dim.
- Bu el fenerinin ışığı azalıyor.
Show More (0)
|
3 |
dim |
karartmak |
v. |
|
- Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
- Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
- I dimmed the lights.
- Işıkları kararttım.
Show More (0)
|
4 |
dim |
sönük |
adj. |
|
- The light is too dim, do you want me to get you another lightbulb?
- Işık çok sönük, sana başka bir ampul getirmemi ister misin?
- The stars seem dim because of the city lights.
- Şehir ışıkları yüzünden yıldızlar sönük görünüyor.
Show More (-1)
|
5 |
dim |
söndürmek |
v. |
|
- Dim the lights and wait for our star to start singing.
- Işıkları söndürün ve starımızın şarkıya girmesini bekleyin.
- Tom asked me to dim the lights.
- Tom ışıkları söndürmemi istedi.
Show More (-1)
|
6 |
dim |
belirli belirsiz |
adj. |
|
- I can see the dim outline of the train station in the distance.
- Uzakta tren istasyonunun belirli belirsiz hatlarını görebiliyorum.
Show More (-2)
|
7 |
dim |
aptal |
adj. |
|
- Just like I told you before, he is a dim boy.
- Sana daha önce de söylediğim gibi, o aptal bir çocuk.
Show More (-2)
|
8 |
dim |
az gören (göz) |
adj. |
|
- My grandmother has dim eyes, I have to stay and help her!
- Büyükannemin gözleri az görüyor, kalıp ona yardım etmeliyim!
Show More (-2)
|
9 |
dim |
az |
adj. |
|
- That project has a dim chance of success.
- Bu projenin başarı şansı çok az.
Show More (-2)
|
10 |
dim |
sönükleşmek |
v. |
|
- This flashlight is getting dim.
- Bu el feneri sönükleşiyor.
Show More (-2)
|
11 |
dim |
sönmek |
v. |
|
- The light dimmed momentarily.
- Işık bir anlığına söndü.
Show More (-2)
|