| 1 |
dismay |
dehşet |
n. |
|
- Emma looked at the broken glass in dismay.
- Emma kırılan camlara dehşet içinde baktı.
- I saw the dismay, horror and despair caused by the attack, and I shared and felt this sorrow and despair.
- Saldırının neden olduğu dehşet, korku ve umutsuzluğu gördüm ve bu üzüntü ve umutsuzluğu paylaştım ve hissettim.
- Thus I view this report with some degree of dismay and trepidation.
- Bu nedenle bu raporu bir dereceye kadar dehşet ve endişe ile karşılıyorum.
- The Commission is dismayed by the dramatic events that are shaking Nepal.
- Komisyon, Nepal'i sarsan dramatik olaylar karşısında dehşete düşmüştür.
Show More (1)
|
| 2 |
dismay |
keyfini kaçırmak |
v. |
|
- The project's failure will really dismay the boss.
- Projenin başarısızlığı patronun cidden keyfini kaçıracak.
Show More (-2)
|
| 3 |
dismay |
dehşete düşürmek |
v. |
|
- This mysterious catastrophe dismayed the whole village.
- Bu gizemli felaket tüm köyü dehşete düşürdü.
Show More (-2)
|
| 4 |
dismay |
perişan etmek |
v. |
|
- This mysterious catastrophe dismayed the whole village.
- Bu gizemli felaket tüm köyü perişan etti.
Show More (-2)
|
