|
- The principles of solidarity, flexibility and effectiveness complement rather than compete with each other.
- Dayanışma, esneklik ve etkinlik ilkeleri birbirleriyle rekabet etmekten ziyade birbirlerini tamamlamaktadır.
- They do not fight each other, but they rob the civilian population of the little it has left.
- Birbirleriyle savaşmıyorlar ama sivil halkın elinde kalan azıcık şeyi de çalıyorlar.
- If friends keep quiet in front of each other, they are doing the wrong thing.
- Eğer arkadaşlar birbirlerinin önünde sessiz kalıyorlarsa, yanlış bir şey yapıyorlar demektir.
- We, on the contrary, must promote the idea of a network of national systems cooperating with each other.
- Aksine, birbirleriyle işbirliği yapan ulusal sistemlerden oluşan bir ağ fikrini teşvik etmeliyiz.
- They fear and distrust each other too much.
- Birbirlerinden çok fazla korkuyorlar ve birbirlerine güvenmiyorlar.
- All the Member States do it, cooperating with each other and with other friendly democratic countries.
- Tüm Üye Devletler bunu birbirleriyle ve diğer dost demokratik ülkelerle işbirliği yaparak gerçekleştirmektedir.
- European forests cannot be compared with each other.
- Avrupa ormanları birbirleriyle kıyaslanamaz.
- We, on the contrary, must promote the idea of a network of national systems cooperating with each other.
- Biz ise tam tersine birbirleriyle işbirliği yapan ulusal sistemlerden oluşan bir ağ fikrini desteklemeliyiz.
- Following independence, left and right within the ethnic majority have been fiercely opposed to each other.
- Bağımsızlığın ardından etnik çoğunluk içinde sağ ve sol kesimler birbirlerine şiddetle karşı çıktılar.
- They force national social systems to compete with each other and drive countries to restrict workers' rights.
- Ulusal sosyal sistemleri birbirleriyle rekabete zorluyor ve ülkeleri işçi haklarını kısıtlamaya itiyorlar.
- There is also a need to improve the way national agencies share experience with each other.
- Ayrıca ulusal ajansların birbirleriyle deneyim paylaşma yöntemlerinin de geliştirilmesi gerekmektedir.
- We believe it is unproductive to set their points of view against each other.
- Onların bakış açılarını birbirlerine karşı kullanmanın verimsiz olduğuna inanıyoruz.
- Women's networks should be created and should communicate with each other.
- Kadın ağları oluşturulmalı ve birbirleriyle iletişim kurmalıdır.
- Enterprises in ownership of EU citizens compete with each other through the international jungle.
- AB vatandaşlarının mülkiyetindeki işletmeler uluslararası ormanda birbirleriyle rekabet etmektedir.
- While it was in operation its Member States did not wage war on each other.
- Faaliyette olduğu süre boyunca Üye Devletleri birbirlerine savaş açmamıştır.
- True friends and allies must talk to each other and, more importantly, listen to each other.
- Gerçek dostlar ve müttefikler birbirleriyle konuşmalı ve daha da önemlisi birbirlerini dinlemelidir.
- True friends tell each other the truth; we must be able to do this in this relationship.
- Gerçek dostlar birbirlerine doğruyu söyler; bu ilişkide bunu yapabilmeliyiz.
- Europe and Russia are a great deal more dependent on each other than might appear to be the case at first sight.
- Avrupa ve Rusya birbirlerine ilk bakışta göründüğünden çok daha fazla bağımlıdır.
- All Member States should, in consultation with each other, take appropriate measures.
- Tüm Üye Devletler birbirlerine danışarak uygun tedbirleri almalıdır.
- Women's networks should be created and should communicate with each other.
- Kadın ağları oluşturulmalı ve birbirleriyle iletişim halinde olmalıdırlar.
- They have been outbidding each other in their aversion to minorities.
- Azınlıklara karşı duydukları nefretle birbirlerine üstünlük sağlıyorlar.
- They should exchange experiences and pass on information about projects to each other.
- Deneyim alışverişinde bulunmalı ve projeler hakkında birbirlerine bilgi aktarmalıdırlar.
- This should bring the Union’s regions closer to each other.
- Bu, Birlik bölgelerini birbirlerine daha da yakınlaştıracaktır.
- Tom and Mary seldom speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle nadiren Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary speak to each other in English.
- Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuştular.
- Tom and Mary looked at each other and then at John.
- Tom ve Mary önce birbirlerine sonra da John'a baktılar.
- Can you remember the first time we met each other?
- Birbirimizle karşılaştığımız ilk anı hatırlayabiliyor musun?
- The two brothers couldn't get along with each other.
- İki kardeş birbirleri ile geçinemedi.
- Tom and Mary hated each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ederlerdi.
- I don't think Tom and Mary have ever kissed each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle öpüştüğünü sanmıyorum.
- Tom and Mary looked at each other speechlessly.
- Tom ve Mary suskun bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary didn't speak to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlardı.
- They turned to face each other, and then kissed each other on the lips.
- Birbirlerine doğru döndüler ve sonra dudaktan öpüştüler.
- Tom and Mary detest each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ederler.
- Tom and Mary didn't look at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmadılar.
- I wonder what they're whispering to each other.
- Onların birbirlerine ne fısıldadıklarını merak ediyorum.
- They spent some time together and eventually fell in love with each other.
- Birlikte biraz zaman geçirdiler ve sonunda birbirlerine aşık oldular.
- They worked in perfect harmony with each other.
- Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalışıyorlardı.
- Everyone knows Tom and I don't like each other.
- Herkes Tom ve benim birbirimizi sevmediğimizi biliyor.
- Tom and Mary depend on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağlı.
- Tom and Mary are arguing with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle tartışıyorlar.
- I have a feeling that Tom and Mary aren't going to stay married to each other long.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle uzun süre evli kalmayacaklarına dair içimde bir his var.
- Tom and Mary were standing just outside the door, whispering to each other.
- Tom ve Mary kapının hemen dışında durmuş birbirlerine fısıldıyorlardı.
- Tom and Mary really hate each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden gerçekten nefret ediyorlar.
- She denied having met him even though we saw them talking to each other.
- Birbirleriyle konuştuklarını görmemize rağmen onunla tanıştığını inkar etti.
- California and Nevada border on each other.
- Kaliforniya ve Nevada birbirlerine sınırdır.
- They really hate each other.
- Birbirlerinden gerçekten nefret ediyorlar.
- Tom and Mary have started talking to each other again.
- Tom ve Mary tekrar birbirleriyle konuşmaya başladılar.
- Tom and Mary showed each other their photo albums.
- Tom ve Mary birbirlerine fotoğraf albümlerini gösterdiler.
- I believe we understand each other.
- Birbirimizi anladığımıza inanıyorum.
- Men and women need each other.
- Erkekler ve kadınların birbirlerine ihtiyaçları vardır.
- Tom and Mary looked at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine baktı.
- Do you love each other deeply?
- Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Tom and Mary texted each other.
- Tom ve Mary birbirlerine mesaj attılar.
- They couldn't get enough of each other.
- Birbirlerine doyamadılar.
- Fadil and Layla sent each other text messages.
- Fadıl ve Leyla birbirlerine kısa mesajlar gönderdi.
- How did the two of you meet each other?
- İkiniz birbirinizle nasıl tanıştınız?
- The waiters bumped into each other.
- Garsonlar birbirlerine çarptılar.
- I thought Tom and Mary were married to each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle evli olduğunu düşündüm.
- The two men shook hands with each other the minute they were introduced.
- İki adam, tanıştırıldıkları anda birbirleriyle el sıkıştılar.
- Sami and Layla often fought with each other.
- Sami ve Layla sık sık birbirleriyle kavga ediyorlardı.
- I don't think we can see each other anymore.
- Artık birbirimizi görebileceğimizi sanmıyorum.
- Tom and Mary threw snowballs at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kartopu attı.
- Tom and Mary looked at each other and smiled.
- Tom ve Mary birbirlerine baktı ve gülümsedi.
- Tom and Mary didn't know that much about each other.
- Tom ve Mary birbirleri hakkında o kadar çok şey bilmiyorlardı.
- Tom and Mary gave each other presents on Christmas morning.
- Tom ve Mary Noel sabahı birbirlerine hediye verdi.
- They give each other presents.
- Birbirlerine hediyeler verdiler.
- Tom and Mary splashed each other.
- Tom ve Mary birbirlerine su sıçrattılar.
- They walk arm in arm with each other.
- Onlar birbirleriyle kol kola yürür.
- They glanced at each other.
- Birbirlerine baktılar.
- These two factors are independent of each other.
- Bu iki etken birbirlerinden bağımsızdırlar.
- Tom and Mary admire each other.
- Tom ve Mary birbirlerine hayranlar.
- Tom and Mary looked at each other silently.
- Tom ve Mary sessizce birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary dated each other for three years.
- Tom ve Mary birbirleriyle üç yıl çıktılar.
- Tom and Mary aren't speaking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- I think we understand each other.
- Bence birbirimizi anlıyoruz.
- Tom and Mary used to be married to each other.
- Tom ve Mary eskiden birbirleriyle evliydiler.
- Tom and Mary apologized to each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden özür dilediler.
- Tom and Mary introduced themselves to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kendilerini tanıttılar.
- Traditionally on April 1st, people pull pranks on each other.
- Geleneksel olarak 1 Nisan'da insanlar birbirlerine şaka yaparlar.
- How long have you guys known each other?
- Birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz?
- Tom and Mary used to talk to each other all the time.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle konuşurlardı.
- Both sides had to compromise with each other.
- Her iki taraf da birbiriyle uzlaşmaya mecbur kalmış.
- They are disappointed with each other.
- Birbirleriyle hayal kırıklığına uğradılar.
- I think they'd be a perfect match for each other.
- Onların birbirleri için mükemmel bir eş olacağını düşünüyorum.
- Tom and Mary looked at each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun süre birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary looked at each other and laughed.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve güldüler.
- They're trying to turn us against each other.
- Onların bizi birbirlerimize düşman etmeye çalışıyorlar.
- Tom and Mary contradict each other all the time.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle çelişiyor.
- Do you remember where we first met each other?
- Birbirimizle ilk nerede tanıştığımızı hatırlıyor musun?
- Tom and Mary nodded to each other politely.
- Tom ve Mary birbirlerine kibarca başlarını salladılar.
- The kids like to roughhouse with each other.
- Çocuklar birbirleriyle gürültü etmeyi severler.
- Tom and Mary speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle Fransızca konuşurlar.
- I saw Tom and Mary talking to each other this morning.
- Bu sabah Tom ve Mary'yi birbiriyle konuşurken gördüm.
- Tom and Mary don't speak to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- They can't keep their hands off each other.
- Ellerini birbirlerinden uzak tutamıyorlar.
- Tom and Mary haven't talked to each other in long time.
- Tom ve Mary uzun zamandır birbirleriyle konuşmadılar.
- Do you think we suit each other?
- Birbirimize uyduğumuzu düşünüyor musun?
- Tom and Mary must really hate each other.
- Tom ve Mary gerçekten birbirlerinden nefret ediyor olmalı.
- Tom and Mary stood very close to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok yakın durdular.
- Tom and Mary weren't dancing with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle dans etmiyorlardı.
- My parents hated each other.
- Annem ve babam birbirlerinden nefret ediyordu.
- I think we understand each other.
- Sanırım birbirimizi anlıyoruz.
- I thought you might be interested to know that Tom and Mary have quit dating each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıkmayı bıraktıklarını bilmek ilginizi çekebilir diye düşündüm.
- Do you love each other that much?
- Birbirinizi bu kadar çok seviyor musunuz?
- Tom and Mary often talk to each other using Skype.
- Tom ve Mary sık sık birbirleriyle Skype kullanarak konuşurlar.
- I saw the way Tom and Mary were looking at each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerine nasıl baktıklarını gördüm.
- Tom and Mary almost always agree with each other.
- Tom ve Mary neredeyse her zaman birbirleriyle aynı fikirde olurlar.
- Tom and Mary don't seem to really talk to each other very much.
- Tom ve Mary birbirleriyle pek konuşuyor gibi görünmüyorlar.
- How long have you and Tom known each other?
- Sen ve Tom birbirinizi ne kadar süredir tanıyorsunuz?
- Tom never told me he and Mary used to go out with each other.
- Tom bana o ve Mary'nin birbirleriyle çıktıklarını hiç söylemedi.
- Tom and Mary can't get enough of each other.
- Tom ve Mary birbirlerine doyamadılar.
- Tom and Mary fell in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine aşık oldular.
- Tom and Mary shook hands with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle tokalaştı.
- Tom and Mary believed in each other.
- Tom ve Mary birbirlerine inandılar.
- They gave each other a quick kiss.
- Birbirlerine hızlı bir öpücük verdiler.
- Men and women must respect each other.
- Erkekler ve kadınlar birbirlerine saygı göstermelidir.
- He couldn't understand much of what they said to each other.
- Birbirlerine söylediklerinin çoğunu anlayamadı.
- All they had was each other.
- Birbirlerinden başka kimseleri yoktu.
- The sisters hate each other.
- Kız kardeşler birbirlerinden nefret ederler.
- They really hate each other.
- Onlar gerçekten birbirlerinden nefret ediyorlar.
- Tom and Mary stared at each other in shock.
- Tom ve Mary şok içinde birbirlerine baktılar.
- They have something in common with each other.
- Onların birbirleriyle ortak yanı var.
- I thought you two should meet each other.
- Siz ikinizin birbirinizle tanışmanız gerektiğini düşündüm.
- Sami and Layla don't talk to each other enough.
- Sami ve Leyla birbirleriyle yeterince konuşmazlar.
- Tom wished that his classmates would treat each other with more respect.
- Tom sınıf arkadaşlarının birbirlerine daha saygılı davranmalarını diledi.
- Tom and Mary were still married to each other in October, but I think they are divorced now.
- Tom ve Mary ekim ayında hâlâ birbirleriyle evliydiler, ancak sanırım şimdi boşandılar.
- Tom and Mary decided to quit dating each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çıkmaktan vazgeçtiler.
- Tom and Mary confronted each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle karşı karşıya kaldılar.
- I didn't even know Tom and Mary used to be married to each other.
- Tom ve Mary'nin eskiden birbirleriyle evli olduklarını bile bilmiyordum.
- The two women look at Tom and then at each other.
- İki kadın önce Tom'a sonra birbirlerine baktılar.
- Are you guys still dating each other?
- Siz hâlâ birbirinizle flört ediyor musunuz?
- Tom and Mary looked at each other and laughed.
- Tom ve Mary birbirlerine bakıp güldüler.
- Tom and Mary don't speak to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyor.
- They worked in perfect harmony with each other.
- Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalıştılar.
- Tom and Mary continued looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmaya devam ettiler.
- The development of the personal computer has revolutionised the way people work, the way they live, and the way they interact with each other.
- Kişisel bilgisayarın gelişimi, insanların çalışma, yaşama ve birbirleriyle etkileşim kurma biçimlerinde devrim yarattı.
- Tom and Mary are obviously in love with each other.
- Tom ve Mary belli ki birbirlerine aşıklar.
- Sami and Layla gave each other hope.
- Sami ve Layla birbirlerine umut verdiler.
- They will fall in love with each other.
- Birbirlerine âşık olacaklar.
- Aren't you two dating each other?
- Siz ikiniz birbirinizle çıkıyor musunuz?
- Tom and Mary introduced themselves to each other.
- Tom ve Mary kendilerini birbirlerine tanıttılar.
- Tom and Mary haven't talked to each other in quite a while.
- Tom ve Mary bir süredir birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Philip and Tom are related to each other.
- Philip ve Tom birbirleriyle akraba.
- Under the shadow of the oak tree, Tom and Mary recited haiku to each other all day long.
- Meşe ağacının gölgesinde, Tom ve Mary bütün gün boyunca birbirlerine haiku okudu.
- Tom and Mary were talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle sohbet ediyorlardı.
- Tom and Mary really are perfect for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için gerçekten mükemmel.
- Tom and Mary didn't speak to each other.
- Tom ile Mary birbirleriyle konuşmadılar.
- Tom and Mary seem to be in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine aşık gibi görünüyorlardı.
- Sometimes friends can develop feelings for each other.
- Bazen arkadaşlar birbirlerine karşı duygular geliştirebilirler.
- They admire each other.
- Onlar birbirlerine hayrandır.
- Tom and Mary hardly ever speak to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle neredeyse hiç konuşmuyorlar.
- They're related to each other.
- Birbirleriyle akrabalar.
- I think we know each other well enough.
- Sanırım birbirimizi yeterince iyi tanıyoruz.
- I don't think we're right for each other anymore.
- Artık birbirimiz için doğru kişi olduğumuzu düşünmüyorum.
- When did Tom and Mary start going out with each other?
- Tom ve Mary ne zaman birbirleriyle çıkmaya başladı?
- Tom and Mary hated each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyorlardı.
- Sami and Layla seemed to need each other.
- Sami ve Layla'nın birbirlerine ihtiyaçları var gibiydi.
- I thought you two should meet each other.
- Birbirinizle tanışmanız gerektiğini düşündüm.
- Tom says Mary is his soul mate and that they were made for each other.
- Tom, Mary'nin ruh eşi olduğunu ve birbirleri için yaratıldıklarını söylüyor.
- They exchanged seats with each other.
- Birbirleriyle yer değiştirdiler.
- Those two departments are sometimes at odds with each other.
- Bu iki departman bazen birbirleriyle anlaşmazlığa düşüyor.
- Tom and Mary don't get along with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle anlaşamıyorlar.
- I think Tom and Mary are married to each other.
- Bence Tom ve Mary birbirleriyle evli.
- Tom and Mary hardly ever speak to each other.
- Tom ve Mary neredeyse birbirleriyle hiç konuşmaz.
- Many people believe that Tom and Mary are secretly in love with each other.
- Birçok kişi, Tom ve Mary'nin birbirlerine gizlice aşık olduklarına inanıyor.
- Tom and Mary don't talk to each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom and Mary smiled at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsediler.
- Tom and Mary were staring at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakıyorlardı.
- I don't know what went on last night, but they're not speaking to each other this morning.
- Dün gece ne oldu bilmiyorum ama bu sabah birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom and Mary send each other text messages all the time.
- Tom ve Mary birbirlerine sürekli mesaj gönderiyorlar.
- Tom and Mary couldn't stop smiling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsemeden duramadılar.
- As we drink, we open up to each other.
- İçtikçe birbirimize açılıyoruz.
- I don't think we will see each other again.
- Birbirimizi bir daha göreceğimizi sanmıyorum.
- Tom and Mary tell each other everything.
- Tom ve Mary birbirlerine her şeyi söylerler.
- I saw you and Tom yelling at each other yesterday.
- Dün seni ve Tom'u birbirinize bağırırken gördüm.
- Tom and Mary need to learn to communicate with each other better.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle daha iyi iletişim kurmayı öğrenmeleri gerekiyor.
- I would never have guessed that Tom and Mary would fall in love with each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerine âşık olacaklarını asla tahmin etmezdim.
- Tom suspected Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından şüphelendi.
- The girls are picking on each other again.
- Kızlar yine birbirlerine sataşıyorlar.
- Despite the fact that they were all Dutch people, they spoke German with each other.
- Hepsi Hollandalı olmasına rağmen, birbirleriyle Almanca konuşuyorlardı.
- They bumped against each other.
- Birbirlerine çarptılar.
- Do you love each other to that extent?
- Birbirinizi bu kadar çok mu seviyorsunuz?
- Tom sat down next to Mary and they smiled at each other.
- Tom Mary'nin yanına oturdu ve birbirlerine gülümsediler.
- Tom and Mary hate each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyorlar.
- How long have we known each other?
- Birbirimizi ne zamandır tanıyoruz?
- Tom and Mary often talk to each other using Skype.
- Tom ve Mary sık sık Skype kullanarak birbirleriyle konuşuyorlar.
- They absolutely detest each other.
- Birbirlerinden kesinlikle nefret ediyorlar.
- The boys looked at each other.
- Çocuklar birbirlerine baktı.
- Tom and Mary are very close to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok yakınlar.
- Tom and Mary are a perfect match for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için mükemmel birer eştirler.
- They competed with each other for the prize.
- Ödül için birbirleriyle yarıştılar.
- How long have Tom and Mary been dating each other?
- Tom ve Mary ne kadar bir süredir birbirleriyle çıkıyorlar?
- Tom and Mary are whispering to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine fısıldıyorlardı.
- Tom and Mary never took their eyes off each other.
- Tom ve Mary gözlerini birbirlerinden hiç ayırmadılar.
- That couple was made for each other.
- Bu çift birbirleri için yaratılmış.
- Family members should not compete against each other.
- Aile üyeleri birbirleriyle rekabet etmemelidir.
- I think we need each other.
- Birbirimize ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
- Tom and Mary are married to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle evliler.
- Tom and Mary exchanged seats with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle yer değiştirdiler.
- Tom and Mary were too tired to argue with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle tartışamayacak kadar yorgundular.
- I don't think Tom and Mary are married to each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle evli olduğunu sanmıyorum.
- Tom and Mary wished each other well.
- Tom ve Mary birbirlerine iyi dileklerde bulundular.
- Tom and Mary declared their undying love for each other.
- Tom ve Mary birbirlerine olan sonsuz aşklarını ilan ettiler.
- Tom and Mary looked at each other with concern.
- Tom ve Mary birbirlerine endişeyle baktılar.
- Tom and Mary stared at each other angrily.
- Tom ve Mary öfkeyle birbirlerine baktılar.
- They were nice to each other.
- Onlar birbirlerine karşı kibardı.
- They switched places with each other.
- Onlar birbirleriyle yer değiştirdi.
- They couldn't get enough of each other.
- Birbirlerine doyamıyorlardı.
- Tom and Mary spend a lot of time with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çok zaman geçiriyorlar.
- Tom and Mary were sitting on the sofa very close to each other.
- Tom ve Mary kanepede birbirlerine çok yakın oturuyorlardı.
- Tom and Mary started dating each other quite recently.
- Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.
- Francine and I loved each other very much.
- Francine ve ben birbirimizi çok sevdik.
- I thought Tom and Mary were dating each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıktıklarını sanıyordum.
- I don't think we can see each other anymore.
- Ben artık birbirimizi görebileceğimizi sanmıyorum.
- It took them some time to get used to each other.
- Birbirlerine alışmaları biraz zaman aldı.
- How do you and Tom know each other?
- Sen ve Tom birbirinizi nasıl tanıyorsunuz?
- Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill, birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
- The two mirrors facing each other created a repeating image that went on to infinity.
- Birbirlerine bakan iki ayna, sonsuza kadar yinelenen bir görüntü yarattı.
- They were attracted to each other like moths to a flame.
- Onlar büyülenmiş gibi birbirlerinin cazibesine katıldı.
- The boy and his uncle faced each other across the table.
- Çocuk ve amcası masada birbirleriyle karşı karşıya geldi.
- Tom and Mary must really hate each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden gerçekten nefret ediyor olmalılar.
- They avoided each other for days.
- Günlerce birbirlerinden kaçtılar.
- Can you remember the first time we met each other?
- Birbirimizle ilk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun?
- I think we should speak to each other in French.
- Bence birbirimizle Fransızca konuşmalıyız.
- I had hoped we could get to know each other a little better.
- Birbirimizi biraz daha iyi tanıyabileceğimizi umuyordum.
- Tom and Mary can't get enough of each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yeterince doymadılar.
- Tom and Mary became dependent on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağımlı hale geldiler.
- I always thought Tom and Mary were married to each other.
- Ben her zaman Tom ve Mary'nin birbirleriyle evli olduğunu düşündüm.
- Everybody knows Tom and I like each other.
- Herkes Tom ve benim birbirimizi sevdiğimizi biliyor.
- My parents usually speak to each other in French, even though my mother is a native English speaker.
- Annemin ana dili İngilizce olmasına rağmen ebeveynlerim genellikle birbirleriyle Fransızca konuşur.
- My dog and cat live in harmony with each other.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşarlar.
- Esperanto is a good language because people from different countries can use it to talk to each other.
- Esperanto iyi bir dildir çünkü farklı ülkelerden insanlar birbirleriyle konuşmak için onu kullanabilirler.
- Don't you guys ever talk to each other?
- Siz hiç birbirinizle konuşmaz mısınız?
- Sami and Layla were touching each other.
- Sami ve Leyla birbirlerine dokunuyorlardı.
- Sami and Layla sent each other cards for holidays.
- Sami ve Layla birbirlerine tatil için kartlar gönderdiler.
- They're staring at each other.
- Birbirlerine bakıyorlar.
- Tom and Mary get along well with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle iyi anlaşıyorlar.
- Tom and Mary are on good terms with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle iyi ilişkiler içindeler.
- Under the shadow of the oak tree, Tom and Mary recited haiku to each other all day long.
- Meşe ağacının gölgesinde Tom ve Mary bütün gün birbirlerine haiku okudular.
- They turned to face each other, and then kissed each other on the lips.
- Yüzlerini birbirlerine döndüler ve sonra birbirlerini dudaklarından öptüler.
- They switched places with each other.
- Birbirleriyle yer değiştirdiler.
- Tom and Mary were sitting next to each other.
- Tom ve Mary birbirlerinin yanında oturuyorlardı.
- Sami and Layla don't talk to each other enough.
- Sami ve Layla birbirleriyle yeterince konuşmuyorlar.
- The development of the personal computer has revolutionised the way people work, the way they live, and the way they interact with each other.
- Kişisel bilgisayarın gelişmesi insanların çalışma tarzında, yaşama tarzında ve birbirleriyle etkileşime girme tarzında devrim yapmıştır.
- Tom and Mary looked at each other and then at John.
- Tom ve Mary birbirlerine ve sonra da John'a baktılar.
- Tom and Mary need each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerine ihtiyacı var.
- Do Germans and French hate each other?
- Almanlar ve Fransızlar birbirlerinden nefret ederler mi?
- Mary and Tom are twins, but they don't look like each other.
- Mary ve Tom ikizler, ama birbirlerine benzemiyorlar.
- They hate each other from the bottoms of their hearts.
- Birbirlerinden kalplerinin derinliklerinden nefret ediyorlar.
- Tom and Mary seldom give each other presents.
- Tom ve Mary nadiren birbirlerine hediyeler verirler.
- The children threw snowballs at each other.
- Çocuklar birbirlerine kartopu attılar.
- It seems those two are made for each other.
- Görünüşe göre bu ikisi birbirleri için yaratılmış.
- I thought you and Tom were married to each other.
- Sen ve Tom'un birbirinizle evli olduğunuzu düşündüm.
- Tom and Mary kissed each other goodnight.
- Tom ve Mary birbirlerine iyi geceler öpücüğü verdiler.
- They hate each other from the bottoms of their hearts.
- Birbirlerinden en içten duygularla nefret ediyorlar.
- Tom and Mary seem to be suited for each other.
- Tom ve Mary birbirlerine uygun görünüyorlar.
- They hugged each other.
- Onlar birbirlerine sarıldı.
- Tom and Mary were smiling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsüyordu.
- We only see each other on weekends.
- Biz birbirlerimizi sadece hafta sonları görüyoruz.
- They communicate with each other by telephone every day.
- Onlar her gün telefonla birbirleriyle iletişim kurar.
- I know they're in love with each other.
- Onların birbirlerine âşık olduğunu biliyorum.
- Tom and Mary high-fived each other.
- Tom ve Mary birbirlerine beşlik çaktılar.
- They called each other names.
- Birbirlerine isimler taktılar.
- I don't know why they hate each other so much.
- Birbirlerinden neden bu kadar nefret ettiklerini bilmiyorum.
- Tom and Mary seem to be suited for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için uygun görünüyorlar.
- Tom and Mary don't get along with each other.
- Tom ve Mary birbirleri ile geçinemezler.
- I know that we still love each other.
- Birbirimizi hâlâ sevdiğimizi biliyorum.
- The boy and the girl felt awkward after they confessed their love for each other.
- Oğlan ve kız birbirlerine aşklarını itiraf ettikten sonra kendilerini garip hissettiler.
- They chatted with each other to pass the time.
- Zaman geçirmek için birbirleriyle sohbet ettiler.
- They looked at each other.
- Onlar birbirlerine baktılar.
- How did you guys meet each other?
- Birbirinizle nasıl tanıştınız?
- Tom and Mary have quit talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmayı bıraktılar.
- Do you remember where we first met each other?
- Birbirimizle ilk kez nerede tanıştığımızı hatırlıyor musun?
- Sami and Layla started writing each other letters.
- Sami ve Layla birbirlerine mektup yazmaya başladılar.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
- Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- They are talking past each other.
- Birbirleriyle geçmişi konuşuyorlar.
- My mother speaks French better than my father speaks English, so they usually speak to each other in French.
- Annem Fransızcayı babamın İngilizce konuştuğundan daha iyi konuşur, bu yüzden birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.
- They hated each other.
- Onlar birbirlerinden nefret ediyordu.
- Tom and Mary usually speak French to each other.
- Tom ve Mary genellikle birbirleriyle Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary waved to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine el salladı.
- Tom and Mary live near each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yakın yaşarlar.
- They hate each other.
- Birbirlerinden nefret ederler.
- Tom and Mary just wanted to dance with each other all evening.
- Tom ve Mary bütün akşam birbirleriyle dans etmek istediler.
- Tom and Mary always talk to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle hep Fransızca konuşurlar.
- Parents need to cooperate with each other.
- Ebeveynlerin birbirleriyle işbirliği yapması gerekir.
- Don't you guys ever talk to each other?
- Siz hiç birbirinizle konuşmuyor musunuz?
- Tom and Mary usually speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary stared at each other silently.
- Tom ve Mary sessizce birbirlerine baktılar.
- The sisters look like each other.
- Kız kardeşler birbirlerine benziyorlar.
- All men naturally hate each other.
- Bütün erkekler doğal olarak birbirlerinden nefret ederler.
- Tom and Mary clung to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sarıldılar.
- Tom and Mary acted like they'd never met each other before.
- Tom ve Mary daha önce birbirleriyle hiç karşılaşmamış gibi davrandı.
- Tom and Mary spend a lot of time with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çokça zaman geçirir.
- The waiters bumped into each other and dropped their trays.
- Garsonlar birbirlerine çarptılar ve tepsilerini düşürdüler.
- Tom and Mary seem to be attracted to each other, don't they?
- Tom ve Mary birbirlerinden etkilenmiş gibi görünüyorlar, değil mi?
- Aren't you guys still dating each other?
- Siz hala birbirinizle çıkmıyor musunuz?
- From a distance, they shot at each other.
- Uzaktan birbirlerine ateş ettiler.
- I see we understand each other.
- Birbirimizi anladığımızı görüyorum.
- They do everything for each other.
- Onlar birbirleri için her şeyi yaparlar.
- They communicate with each other by telephone every day.
- Birbirleriyle her gün telefonla iletişim kuruyorlar.
- Billy and his father have had nothing to do with each other for nearly twenty years.
- Billy ve babasının neredeyse yirmi yıldır birbirleriyle hiçbir ilgisi yok.
- They shook hands with each other.
- Birbirleriyle tokalaştılar.
- Tom and Mary are still dating each other.
- Tom ve Mary hala birbirleriyle çıkıyorlar.
- Tom and Mary were smiling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsüyorlardı.
- After they argued, they didn't speak to each other for a week.
- Onlar tartıştıktan sonra bir hafta birbirleriyle konuşmadılar.
- Tom and Mary didn't say anything to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine hiçbir şey söylemediler.
- They seem to be in love with each other.
- Birbirlerine aşık gibi duruyorlar.
- Tom and Mary were screaming at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırıyorlardı.
- Tom and Mary kissed each other goodnight.
- Tom ve Mary birbirlerine iyi geceler öpücüğü verdi.
- I remember a time when we could tell each other anything.
- Birbirimize her şeyi anlatabildiğimiz zamanları hatırlıyorum.
- Tom and Mary fell in love with each other at first sight.
- Tom ve Mary birbirlerine ilk bakışta aşık oldular.
- Tom and Mary gaze at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary were screaming at each other in French.
- Tom ve Mary birbirlerine Fransızca bağırıyorlardı.
- They are talking past each other.
- Birbirlerinin arkasından konuşuyorlar.
- Tom and Mary are deeply in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sırılsıklam aşıklar.
- Clearly Tom and Mary hate each other.
- Belli ki Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyorlar.
- Have we understood each other?
- Birbirimizi anladık mı?
- Tom and Mary get along well with each other.
- Tom ve Mary birbirleri ile iyi geçinirler.
- Everyone knows Tom and I like each other.
- Herkes Tom ve benim birbirimizi sevdiğimizi biliyor.
- Tom and Mary respect each other.
- Tom ve Mary birbirlerine saygı duyarlar.
- Why do they hate each other so much?
- Neden birbirlerinden bu kadar nefret ediyorlar?
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
- Ortak ilgi alanları bulun ki birbirinizle iyi geçinesiniz.
- Tom and Mary really are perfect for each other.
- Tom ve Mary gerçekten birbirleri için mükemmeller.
- They hate each other.
- Birbirlerinden nefret ediyorlar.
- Tom sat down next to Mary and they began talking to each other.
- Tom, Mary'nin yanına oturdu ve birbirleriyle konuşmaya başladılar.
- They were attracted to each other like moths to a flame.
- Birbirlerine pervanenin ateşe çekilmesi gibi çekildiler.
- Tom and Mary were dancing, but not with each other.
- Tom ve Mary dans ediyorlardı ama birbirleriyle değil.
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek almak için birbirleri ile dövüştüler.
- I have a feeling that Tom and Mary aren't going to stay married to each other long.
- İçimde Tom ve Mary'nin birbiriyle uzun süre evli kalmayacağına dair bir his var.
- Can we see each other this evening?
- Bu akşam birbirimizi görebilir miyiz?
- Tom and Mary bid each other farewell.
- Tom ve Mary birbirlerine veda ettiler.
- Tom and Mary aren't talking to each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom and Mary tell each other a lot of things that aren't true.
- Tom ve Mary birbirlerine doğru olmayan birçok şey söylüyorlar.
- The siblings hate each other.
- Kardeşler birbirlerinden nefret ediyor.
- Tom and Mary fell head over heels in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sırılsıklam âşık oldular.
- Deaf people often talk to each other using sign language.
- Sağır insanlar birbirleriyle genellikle işaret dilini kullanarak konuşurlar.
- Tom and Mary often tell each other jokes.
- Tom ve Mary sık sık birbirlerine fıkralar anlatırlar.
- Tom and Mary are on good terms with each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleri ile iyi ilişkileri vardır.
- They are talking with each other.
- Onlar birbirleriyle konuşuyor.
- Tom sat down next to Mary and they smiled at each other.
- Tom, Mary'nin yanına oturdu ve birbirlerine gülümsediler.
- Tom and Mary began yelling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırmaya başladılar.
- Tom and Mary never did like each other much.
- Tom ve Mary birbirlerinden hiç hoşlanmadılar.
- They seem to be in love with each other.
- Birbirlerine âşık gibi görünüyorlar.
- Have you known each other long?
- Birbirinizi uzun zamandır mı tanıyorsunuz?
- It seems those two are made for each other.
- Şu ikisi birbirleri için yaratılmış gibi görünüyor.
- They give each other presents.
- Onlar birbirlerine hediyeler verir.
- How long have you known each other?
- Birbirinizi ne kadar zamandır tanıyorsunuz?
- Tom and Mary just wanted to dance with each other all evening.
- Tom ve Mary akşam boyunca sadece birbirleri ile dans etmek istediler.
- I had hoped we could get to know each other a little better.
- Birbirimizi biraz daha iyi tanıyabileceğimizi ummuştum.
- Tom and Mary are crazy about each other.
- Tom ve Mary birbirleri için deli oluyorlar.
- They wrote letters to each other frequently.
- Birbirlerine sık sık mektup yazdılar.
- Tom and Mary are a perfect match for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için mükemmel bir eştir.
- Tom and Mary looked at each other with concerned expressions on their faces.
- Tom ve Mary yüzlerinde endişeli ifadelerle birbirlerine baktılar.
- My parents hated each other.
- Annemle babam birbirlerinden nefret ederlerdi.
- Tom wanted Mary and John to be nicer to each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirlerine daha nazik olmalarını istedi.
- I wish people were nicer to each other.
- Keşke insanlar birbirlerine karşı daha nazik olsalar.
- I can't believe we haven't run into each other before.
- Daha önce birbirimizle karşılaşmadığımıza inanamıyorum.
- Tom and Mary looked at each other for a moment.
- Tom ve Mary bir an için birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirlerine her zaman yalan söylerler.
- Tom and Mary can't stand each other.
- Tom ve Mary birbirlerine katlanamıyorlar.
- Tom and Mary are always flirting with each other.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle flört ediyorlar.
- I know we don't really know each other all that well.
- Birbirimizi o kadar da iyi tanımadığımızı biliyorum.
- They teased each other.
- Birbirleriyle dalga geçtiler.
- Tom and Mary started screaming at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırmaya başladı.
- Tom and Mary are no longer married to each other.
- Tom ve Mary artık birbirleriyle evli değiller.
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek almak için birbirleriyle savaştılar.
- Tom and Mary still liked each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden hâlâ hoşlanıyorlardı.
- Dan and Linda stopped talking to each other.
- Dan ve Linda birbirleriyle konuşmayı durdurdu.
- Tom and Mary were alone in the hall, talking to each other.
- Tom ve Mary koridorda yalnızdılar ve birbirleriyle konuşuyorlardı.
- Students were throwing snowballs at each other.
- Öğrenciler birbirlerine kartopu atıyorlardı.
- Tom and Mary are dependent on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağımlılar.
- Tom wished that his classmates would treat each other with more respect.
- Tom sınıf arkadaşlarının birbirlerine daha saygılı davranmalarını istedi.
- I don't think we're right for each other anymore.
- Artık birbirimiz için doğru olduğumuzu sanmıyorum.
- Tom and Mary couldn't help looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmaktan kendilerini alamadılar.
- Tom and Mary yelled at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırdılar.
- They bumped against each other.
- Onlar birbirleriyle çarpıştılar.
- Esperanto is a good language because people from different countries can use it to talk to each other.
- Esperanto iyi bir dildir çünkü farklı ülkelerden gelen insanlar onun aracılığıyla birbirleriyle konuşabilirler.
- They whispered to each other.
- Birbirlerine fısıldadılar.
- Tom and Mary seem to really be in love with each other.
- Tom ve Mary gerçekten birbirlerine âşık gibi görünüyorlar.
- Tom and I aren't talking to each other right now.
- Tom ve ben şu anda birbirlerimizle konuşmuyoruz.
- Tom and Mary couldn't talk to each other then because they didn't speak a common language.
- Tom ve Mary o zamanlar birbirleriyle konuşamıyorlardı çünkü ortak bir dil konuşmuyorlardı.
- Tom and Mary continued looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakmaya devam etti.
- The sisters lived in harmony with each other.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşadı.
- Tom and Mary aren't talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom and Mary fell in love with each other at first sight.
- Tom ve Mary ilk görüşte birbirlerine âşık oldular.
- They chatted with each other to pass the time.
- Zaman geçirmek için birbirleri ile sohbet ettiler.
- Tom and Mary looked at each other speechlessly.
- Tom ve Mary konuşmadan birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary seem to enjoy talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmaktan hoşlanıyor gibiler.
- Tom and Mary shook hands with each other.
- Tom ve Mary birbirlerinin elini sıktılar.
- Sami and Layla sent each other cards for holidays.
- Sami ve Leyla tatil için birbirlerine kart yolladılar.
- Tom says Mary is his soul mate and that they were made for each other.
- Tom Mary'nin ruh eşi olduğunu ve birbirleri için yaratıldıklarını söylüyor.
- Tom and Mary are married to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle evlidirler.
- They talked to each other.
- Onlar birbirleriyle konuştular.
- I thought you and Tom were dating each other.
- Senin ve Tom'un birbirinizle çıktığınızı düşünüyordum.
- We need to talk to each other more often.
- Birbirlerimizle daha sık konuşmamız gerek.
- Tom and Mary got married last summer, but not to each other.
- Tom ve Mary geçen yaz evlendiler ama birbirleriyle değil.
- They nodded to each other.
- Birbirlerine başlarıyla selam verdiler.
- Tom and Mary sat on the beach and talked to each other.
- Tom ve Mary sahilde oturdular ve birbirleriyle konuştular.
- I often see people turning against each other all the time, and this really scares me.
- İnsanların sürekli birbirlerine düşman olduklarını görüyorum ve bu beni gerçekten korkutuyor.
- I hope we'll see each other again sometime.
- Bir ara tekrar birbirimizi göreceğimizi umuyorum.
- Do you love each other that much?
- Birbirinizi bu kadar çok mu seviyorsunuz?
- This a popular place for young people to meet each other and hang out.
- Burası gençlerin birbirleriyle tanışmaları ve takılmaları için popüler bir yer.
- Tom and Mary hugged and kissed each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sarılıp öpüştüler.
- Tom and Mary contradict each other all the time.
- Tom ve Mary sürekli birbirleriyle çelişiyorlardı.
- How did you get to know each other?
- Birbirinizi nasıl tanıdınız?
- Tom and Mary aren't getting along very well with each other nowadays.
- Tom ve Mary bugünlerde birbirleriyle çok iyi geçinemiyorlar.
- They hugged each other.
- Birbirlerine sarıldılar.
- Tom and Mary don't hug each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerine sarılmıyorlar.
- Tom and Mary seem to enjoy talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmaktan keyif alıyor gibi görünüyorlar.
- Tom and Mary seem to be in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine aşık gibi görünüyor.
- Tom and Mary detest each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyorlardı.
- Are you two really dating each other?
- Siz ikiniz gerçekten birbirinizle flört ediyor musunuz?
- Tom and Mary argue with each other all the time.
- Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.
- The brothers hate each other.
- Erkek kardeşler birbirlerinden nefret ediyorlar.
- The two sisters were always quarreling with each other.
- İki kız kardeş her zaman birbirleriyle kavga ediyorlardı.
- Tom and Mary tell each other a lot of things that aren't true.
- Tom ve Mary birbirlerine doğru olmayan bir sürü şey söylerler.
- How long did you and Tom date each other?
- Sen ve Tom ne kadar zaman birbirlerinizle flört ettiniz?
- Tom and Mary are good for each other.
- Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.
- Tom and Mary fell in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine âşık oldu.
- Tom and Mary testified against each other.
- Tom ve Mary birbirlerine karşı tanıklık ettiler.
- They were nice to each other.
- Birbirlerine iyi davranıyorlardı.
- Tom and Mary believed in each other.
- Tom ve Mary birbirlerine inandı.
- They are on good terms with each other.
- Birbirleriyle iyi anlaşıyorlar.
- Tom and Mary aren't married to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle evli değiller.
- Tom and Mary hardly spoke to each other during breakfast.
- Tom ve Mary kahvaltıda birbirleriyle neredeyse hiç konuşmadılar.
- The lions fought with each other to get food.
- Aslanlar yiyecek bulmak için birbirleriyle dövüştüler.
- Tom and Mary have stopped talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmayı bıraktılar.
- They gave each other presents on New Year's Eve.
- Yılbaşı gecesi birbirlerine hediye verdiler.
- Tom and Mary looked at each other and smiled.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve gülümsediler.
- Have you met each other?
- Birbirinizle tanıştınız mı?
- Tom and Mary are whispering to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bir şey fısıldıyordu.
- I can't believe Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary'nin eskiden birbirleriyle çıktıklarına inanamıyorum.
- The idiots are always yelling at each other for stupid reasons.
- Geri zekalılar her zaman aptalca nedenlerle birbirlerine bağırırlar.
- Tom and Mary talked to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuştular.
- The two men shook hands with each other the minute they were introduced.
- İki adam, tanıştırıldığı dakika birbirleriyle tokalaştı.
- At the end of the day we were so tired that we didn't say another word to each other.
- Günün sonunda o kadar yorulduk ki birbirimize başka bir kelime bile etmedik.
- Sami and Layla were back in each others arms.
- Sami ve Layla tekrar birbirlerinin kollarındaydı.
- I wonder what they're whispering to each other.
- Birbirlerine ne fısıldadıklarını merak ediyorum.
- Dan and Linda stopped talking to each other.
- Dan ve Linda birbirleriyle konuşmayı bıraktılar.
- Do you love each other very much?
- Birbirinizi çok mu seviyorsunuz?
- Tom and Mary are both married, but not to each other.
- Tom ve Mary'nin her ikisi de evlidir ama birbirleriyle değil.
- What are they whispering to each other?
- Birbirlerine ne fısıldıyorlar?
- How long did you and Tom date each other?
- Sen ve Tom ne kadar zaman birbirlerinizle buluştunuz?
- Some friends like to cock-block each other.
- Bazı arkadaşlar birbirlerinin karşı cinsle yakınlaşmalarını sabote etmeyi sever.
- Tom and I usually talked to each other in French.
- Tom ve ben birbirlerimizle genelde Fransızca konuştuk.
- From a distance, they shot at each other.
- Uzaktan, birbirlerine ateş ettiler.
- The boy and the girl felt awkward after they confessed their love for each other.
- Sevgilerini birbirlerine itiraf ettikten sonra oğlan ve kız garip hissettiler.
- Tom and Mary seem to really be in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gerçekten aşık görünüyorlar.
- Tom and Mary respect each other.
- Tom ve Mary birbirlerine saygı duyuyorlar.
- I think Tom and Mary have fallen in love with each other.
- Bence Tom ve Mary birbirlerine aşık oldular.
- Tom and Mary threw sand at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kum attılar.
- Tom and Mary stared at each other for a few moments.
- Tom ve Mary birkaç dakika birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary are deeply in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine derinden aşıktırlar.
- They admired each other.
- Onlar birbirlerine hayran kaldılar.
- Tom and Mary have the same last name, but they aren't related to each other.
- Tom ve Mary'nin soyadları aynı ama birbirleriyle akraba değiller.
- Tom and Mary speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle Fransızca konuşuyorlar.
- Are you sure they won't talk to each other any more?
- Artık birbirleriyle konuşmayacaklarına emin misin?
- The two girls hugged each other.
- İki kız birbirlerine sarıldılar.
- My parents hate each other.
- Annemle babam birbirlerinden nefret ediyor.
- Tom and Mary fell head over heels in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sırılsıklam aşık oldular.
- The girls are facing each other.
- Kızlar birbirlerine bakıyorlar.
- Have you already met each other?
- Önceden birbirinizle tanıştınız mı?
- Daddy, let's make faces at each other and see who can keep from laughing the longest.
- Baba, birbirimize surat yapalım ve bakalım kim daha uzun süre gülmeyecek.
- They admired each other.
- Birbirlerine hayrandılar.
- They communicate with each other often by mail.
- Birbirleriyle sık sık posta yoluyla haberleşirler.
- Let's debate with each other about the matter.
- Konu hakkında birbirlerimizle tartışalım.
- The sisters lived in harmony with each other.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşıyorlardı.
- Tom and Mary are very devoted to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok bağlılar.
- They walk arm in arm with each other.
- Birbirleriyle kol kola yürüyorlar.
- Tom and Mary sat at the counter talking to each other.
- Tom ve Mary tezgahın başına oturmuş birbirleriyle konuşuyorlardı.
- All men naturally hate each other.
- Bütün insanlar doğal olarak birbirlerinden nefret ederler.
- Tom and Mary usually speak to each other in French.
- Tom ve Mary genellikle birbirleriyle Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary nod at each other knowingly.
- Tom ve Mary birbirlerine bilerek başlarını sallıyorlar.
- They talked to each other.
- Birbirleriyle konuştular.
- Tom and Mary are still dating each other.
- Tom ve Mary hâlâ birbirleriyle çıkıyorlar.
- Are all of you friends with each other?
- Hepiniz birbirinizle arkadaş mısınız?
- Do you love each other deeply?
- Birbirinizi çok mu seviyorsunuz?
- Many people believe that Tom and Mary are secretly in love with each other.
- Birçok insan Tom ve Mary'nin gizlice birbirlerine aşık olduklarına inanıyor.
- The women teachers looked at each other, astonished.
- Kadın öğretmenler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
- Why do they hate each other so much?
- Onlar neden birbirlerinden bu kadar nefret ediyorlar?
- Do they know about each other?
- Birbirlerinden haberleri var mı?
- They contradict each other.
- Onlar birbirleriyle çelişiyorlar.
- They fell for each other immediately.
- Birbirlerine hemen aşık oldular.
- Tom kissed Mary and they hugged each other.
- Tom Mary'yi öptü ve birbirlerine sarıldılar.
- Do you think we suit each other?
- Sence birbirimize uygun muyuz?
- Tom and Mary have been at odds with each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun süredir birbirleriyle anlaşmazlık içindeler.
- Tom and Mary waved to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine el salladılar.
- Do you remember the first time we spoke to each other?
- Birbirimizle ilk konuştuğumuz zamanı hatırlıyor musun?
- They absolutely detest each other.
- Kesinlikle birbirlerinden nefret ediyorlar.
- Parents need to cooperate with each other.
- Ebeveynler birbirleriyle işbirliği yapmalı.
- Acceptable and unacceptable are clearly in opposition to each other.
- Kabul edilebilir ve kabul edilemez, birbirlerine açıkça karşıttırlar.
- Tom and Mary stared at each other for several seconds.
- Tom ve Mary birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar.
- They are not singing, they are flirting with each other.
- Şarkı söylemiyorlar, birbirleriyle flört ediyorlar.
- Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bil,l birbirlerinden bağımsız olarak bir sonuca vardılar.
- Tom and Mary looked at each other and stood up.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve ayağa kalktılar.
- Have you already met each other?
- Birbirinizle tanıştınız mı?
- Tom and Mary always speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle her zaman Fransızca konuşurlar.
- This a popular place for young people to meet each other and hang out.
- Bu, gençlerin birbirleriyle buluşmaları ve takılmaları için popüler bir yerdir.
- Tom and Mary stared at each other for several seconds.
- Tom ve Mary birkaç saniye birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary are in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine aşıklar.
- I don't think we'll see each other again.
- Birbirimizi bir daha göreceğimizi sanmıyorum.
- Tom and Mary became dependent on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağımlı oldular.
- I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
- Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.
- Did they talk to each other?
- Birbirleriyle konuştular mı?
- They communicate with each other by mail.
- Birbirleriyle posta yoluyla haberleşiyorlar.
- My dog and cat live in harmony with each other.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşıyorlar.
- Tom and Mary have started respecting each other.
- Tom ve Mary birbirlerine saygı duymaya başladılar.
- Tom and Mary usually speak French to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary exchanged glances with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle bakıştılar.
- They're smiling at each other.
- Onlar birbirlerine gülümsüyorlar.
- Tom and Mary wrote to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yazdılar.
- Mary and Tom are twins, but they don't look like each other.
- Mary ve Tom ikizdir, ama birbirlerine benzemezler.
- Deaf people often talk to each other using sign language.
- Sağır insanlar birbirleriyle genellikle işaret dili kullanarak konuşurlar.
- Tom and Mary are both married, but not to each other.
- Tom ve Mary evli ama birbirleriyle değil.
- They seemed to be mad at each other.
- Birbirlerine kızgın görünüyorlardı.
- Tom and Mary looked at each other through the window.
- Tom ve Mary pencereden birbirlerine baktılar.
- Do you remember the first time we spoke to each other?
- İlk kez birbirimizle konuştuğumuz zamanı hatırlıyor musun?
- They glanced at each other.
- Onlar birbirlerine baktılar.
- I thought we agreed to consult each other before we made any major decisions.
- Büyük kararlar almadan önce birbirimize danışacağımızı sanıyordum.
- They shook hands with each other.
- Birbirlerinin elini sıktılar.
- Tom and Mary spoke to each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun süre birbirleriyle konuştu.
- Tom and Mary splashed each other playfully.
- Tom ve Mary şakacı bir şekilde birbirlerine su sıçrattılar.
- As we drink, we open up to each other.
- Biz içerken birbirimize açılırız.
- Tom and Mary fight with each other all the time.
- Tom ve Mary birbirleriyle sürekli kavga ediyorlar.
- They smiled at each other.
- Birbirlerine gülümsediler.
- Tom and Mary gave each other presents on Christmas morning.
- Tom ve Mary Noel sabahı birbirlerine hediyeler verdiler.
- Tom and Mary looked at each other for a moment.
- Tom ve Mary bir süreliğine birbirlerine baktılar.
- The girls looked at each other.
- Kızlar birbirlerine baktılar.
- Finnish is a good example of a language where spelling and pronunciation are consistent with each other.
- Fince, yazım ve telaffuzun birbiriyle tutarlı olduğu dillere iyi bir örnektir.
- How long have Tom and Mary been yelling at each other?
- Tom ve Mary ne kadar süredir birbirlerine bağırıyordu?
- Tom saw Mary and John flirting with each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle flört ettiğini gördü.
- Sometimes friends can develop feelings for each other.
- Bazen arkadaşlar birbirleri için duygular geliştirebilirler.
- They whispered to each other.
- Onlar birbirlerine fısıldadılar.
- They splashed each other playfully.
- Birbirlerine şakacı bir şekilde su sıçrattılar.
- My parents hate each other.
- Annem ve babam birbirlerinden nefret ederler.
- Tom and Mary tell each other everything.
- Tom ve Mary birbirlerine her şeyi anlatırlar.
- How long have you two known each other?
- Birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz?
- They're talking with each other.
- Birbirleriyle konuşuyorlar.
- Don't you two already know each other?
- Siz ikiniz birbirinizi zaten tanımıyor musunuz?
- Men and women need each other.
- Erkeklerin ve kadınların birbirlerine ihtiyacı vardır.
- Tom and Mary seem to be mad at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kızgın görünüyorlar.
- Tom and Mary bid each other farewell.
- Tom ve Mary birbirlerine veda ediyorlar.
- Tom and Mary have been talking to each other all morning.
- Tom ve Mary bütün sabah birbirleriyle konuştular.
- Do you and Tom live near each other?
- Sen ve Tom birbirinize yakın mı yaşıyorsunuz?
- They met each other halfway.
- Birbirleriyle yarı yolda buluştular.
- Tom and Mary are married, but not to each other.
- Tom ve Mary evli ama birbirleriyle değil.
- I don't think we're meant for each other.
- Birbirimiz için yaratıldığımızı sanmıyorum.
- They were swearing at each other at the top of their voices.
- Birbirlerine avazları çıktığı kadar küfrediyorlardı.
- How long have you known each other?
- Birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz?
- Tom and Mary are really made for each other.
- Tom ve Mary gerçekten birbirleri için yaratılmışlar.
- Sami and Layla were touching each other.
- Sami ve Layla birbirlerine dokunuyorlardı.
- They exchanged seats with each other.
- Birbirleriyle koltukları değiştirdiler.
- Tom and Mary are on good terms with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle iyi anlaşıyorlar.
- They confronted each other.
- Birbirleriyle yüzleştiler.
- The cars crashed into each other.
- Arabalar birbirlerine çarptılar.
- Francine and I loved each other very much.
- Francine ve ben birbirimizi çok severdik.
- Tom and Mary stared at each other angrily.
- Tom ve Mary birbirlerine öfkeyle baktılar.
- Both sides had to compromise with each other.
- Her iki taraf birbirleriyle uzlaşmak zorundaydı.
- Tom and Mary used to talk to each other all the time.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle konuşurdu.
- Sami and Layla were back in each others arms.
- Sami ve Leyla birbirlerinin kollarına geri döndüler.
- The two students will be talking to each other.
- İki öğrenci birbirleriyle konuşuyor olacak.
- Tom and Mary were talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşuyorlardı.
- Tom and Mary are finally talking to each other again.
- Tom ve Mary sonunda tekrar birbirleriyle konuşuyorlar.
- Tom and Mary confronted each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle yüzleştiler.
- Tom and Mary danced with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle dans ettiler.
- Tom and Mary stared at each other in disbelief.
- Tom ve Mary birbirlerine inanamayarak baktılar.
- Tom and Mary are secretly in love with each other.
- Tom ve Mary gizlice birbirlerine aşıklar.
- Tom and Mary aren't related to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle akraba değiller.
- They're smiling at each other.
- Birbirlerine gülümsüyorlar.
- I don't think Tom and Mary are married to each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle evli olduklarını sanmıyorum.
- They are not singing, they are flirting with each other.
- Onlar şarkı söylemiyorlar, birbirleri ile flört ediyorlar.
- Tom and Mary never kiss each other in public.
- Tom ve mary herkesin önünde birbirleriyle öpüşmez.
- Tom and Mary started screaming at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırmaya başladılar.
- I saw Tom and Mary talking to each other this morning.
- Bu sabah Tom ve Mary'nin birbirleriyle konuştuğunu gördüm.
- They were drawn to each other by a magnetic attraction.
- Manyetik bir çekimle birbirlerine çekildiler.
- I think we know each other well enough.
- Bence birbirimizi yeterince iyi tanıyoruz.
- How did you guys first meet each other?
- Birbirinizle ilk nasıl tanıştınız arkadaşlar?
- My parents usually speak to each other in French, even though my mother is a native English speaker.
- Annemin ana dili İngilizce olmasına rağmen annemle babam birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.
- The two brothers smiled at each other.
- İki kardeş birbirlerine gülümsedi.
- Tom and Mary couldn't help smiling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsemekten kendilerini alamadılar.
- Sami and Layla grew suspicious of each other.
- Sami ve Leyla birbirlerinden şüpheleniyorlardı.
- Tom and Mary aren't getting along very well with each other nowadays.
- Tom ve Mary bugünlerde birbirleriyle pek iyi anlaşamıyorlar.
- I don't think Tom and Mary like each other very much.
- Tom ve Mary'nin birbirlerinden pek hoşlandıklarını sanmıyorum.
- I don't think we should be talking to each other.
- Birbirimizle konuşmamız gerektiğini sanmıyorum.
- Tom and Mary were disgusted with each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden iğreniyorlardı.
- I don't think we will see each other again.
- Birbirimizi tekrar göreceğimizi sanmıyorum.
- Tom and Mary declared their undying love for each other.
- Tom ve Mary birbirlerine ölümsüz ilan-ı aşklarını ettiler.
- Are you two really dating each other?
- Siz ikiniz gerçekten birbirinizle çıkıyor musunuz?
- Tom and Mary have started dating each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çıkmaya başladılar.
- Tom and Mary always talk to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle her zaman Fransızca konuşurlar.
- When did Tom and Mary start going out with each other?
- Tom ve Mary ne zaman birbirleriyle çıkmaya başladılar?
- I'd like to see Tom and Mary get along with each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle iyi anlaştıklarını görmek istiyorum.
- At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.
- Bir zamanlar düşmandık, ama barıştık ve şimdi birbirimizle dostane ilişkiler içindeyiz.
- Tom suspected Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından şüpheleniyordu.
- They communicate with each other often by mail.
- Onlar birbirleriyle çoğunlukla postayla iletişim kurarlar.
- Daddy, let's make faces at each other and see who can keep from laughing the longest.
- Baba, birbirimize komik yüz hareketleri yapalım ve kim gülmeden en uzun durabilecek görelim.
- Tom and Mary are a perfect match for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için mükemmel bir eş.
- Tom and Mary are related to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle akraba.
- Tom and Mary wrote to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine mektup yazdılar.
- Tom and Mary didn't wish to remain married to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle evli kalmak istemiyorlardı.
- Tom and Mary claim that they never lie to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine asla yalan söylemediklerini iddia ediyorlar.
- Aren't you two dating each other?
- Siz ikiniz birbirinizle çıkmıyor musunuz?
- They soon became quite accustomed to each other.
- Onlar kısa sürede birbirlerine oldukça alıştılar.
- They have something in common with each other.
- Birbirleriyle ortak bir noktaları var.
- Tom saw Mary and John flirting with each other.
- Tom, Mary ve John'u birbirleriyle flört ederken gördü.
- How long have Tom and Mary been yelling at each other?
- Tom ve Mary ne zamandır birbirlerine bağırıyorlar?
- Tom and Mary are crazy about each other.
- Tom ve Mary birbirlerine deli oluyor.
- I didn't know that Tom and Mary used to be married to each other.
- Tom ve Mary'nin eskiden birbirleriyle evli olduklarını bilmiyordum.
- They're in love with each other.
- Birbirlerine aşıklar.
- They avoided each other for days.
- Günlerce birbirlerinden kaçındılar.
- They fell out with each other over trifles.
- Önemsiz şeyler yüzünden birbirlerine düştüler.
- Tom and Mary are talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşuyorlar.
- Tom and Mary made amends with each other.
- Tom ve Mary birbirlerinin gönlünü aldılar.
- Tom and Mary were dancing, but not with each other.
- Tom ve Mary dans ediyorlardı, ama birbirleriyle değil.
- Tom and Mary are sitting on the porch talking to each other.
- Tom ve Mary verandada oturmuş birbirleriyle konuşuyorlar.
- Tom and Mary hugged each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sarıldılar.
- I can't believe Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıktıklarına inanamıyorum.
- They differed with each other on the care and upbringing of their children.
- Çocuklarının bakımı ve yetiştirilmesi konusunda birbirlerinden farklı düşünüyorlardı.
- They're talking over each other.
- Birbirleri hakkında konuşuyorlar.
- They wrote letters to each other frequently.
- Birbirlerine sık sık mektup yazıyorlardı.
- They are on good terms with each other.
- Onlar birbirleriyle iyi geçinirler.
- Tom and Mary have the same last name, but they aren't related to each other.
- Tom ve Mary'nin soyadı aynı, ama birbirleriyle akraba değiller.
- They called each other names.
- Birbirlerine adları ile seslendiler.
- I know they're in love with each other.
- Birbirlerine aşık olduklarını biliyorum.
- Sami and Layla grew suspicious of each other.
- Sami ve Layla birbirlerinden şüphelenmeye başladılar.
- They contradict each other.
- Birbirleriyle çelişiyorlar.
- Tom and Mary sat on a bench in the park talking to each other.
- Tom ve Mary parkta bir bankta oturmuş birbirleriyle konuşuyorlardı.
- I hope we see each other again soon.
- Umarım kısa zamanda birbirimizi tekrar görürüz.
- Tom and Mary were dancing with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle dans ediyorlardı.
- Tom and Mary bumped against each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çarpıştılar.
- I would never have guessed that Tom and Mary would fall in love with each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerine aşık olacaklarını asla tahmin edemezdim.
- Everybody knows Tom and I don't like each other.
- Herkes Tom ve benim birbirimizi sevmediğimizi biliyor.
- Tom and Mary looked at each other and shrugged.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar ve omuz silktiler.
- They kissed each other goodnight.
- Birbirlerine iyi geceler öpücüğü verdiler.
- Mary and Sally have a relationship of commensalism with each other.
- Mary ve Sally'nin birbirleriyle ortak bir ilişkisi var.
- Tom and John punched each other.
- Tom ve John birbirlerine yumruk attı.
- Do you remember the day when we met each other for the first time?
- Birbirimizle ilk kez tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- That couple was made for each other.
- O çift birbirleri için yaratılmış.
- The sisters look like each other.
- Kız kardeşler birbirlerine benziyor.
- Tom and Mary liked each other instantly.
- Tom ve Mary birbirlerinden hemen hoşlandılar.
- Tom and Mary laughed at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine güldüler.
- I don't know why they hate each other so much.
- Onların neden birbirlerinden bu kadar çok nefret ettiklerini bilmiyorum.
- They held each other tight.
- Birbirlerine sıkıca sarıldılar.
- She and her twin sister were very close to each other.
- O ve ikiz kız kardeşi birbirlerine çok yakındılar.
- Tom and Mary don't talk to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- They soon became quite accustomed to each other.
- Kısa sürede birbirlerine alıştılar.
- The father and the son are very similar to each other.
- Baba ve oğul birbirlerine çok benzerler.
- They stared longingly at each other.
- Onlar birbirlerine özlemle baktılar.
- Why can't people just try to get along with each other?
- Neden insanlar birbirleriyle iyi geçinmeyi denemiyor ki?
- They hated each other.
- Birbirlerinden nefret ettiler.
- Sami and Layla gave each other hope.
- Sami ve Leyla birbirlerine umut verdiler.
- The young couple fell in love with each other very soon.
- Genç çift çok kısa sürede birbirlerine âşık oldu.
- Tom and Mary became dependent on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine muhtaç hale geldiler.
- I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
- Birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var çünkü tek ortak dilleri bu.
- Tom and Mary avoided each other for days.
- Tom ve Mary günlerce birbirlerinden uzak durdular.
- Tom and Mary are good for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için iyidirler.
- They're perfect for each other.
- Onlar birbirleri için mükemmel.
- Tom and Mary talked past each other.
- Tom ve Mary birbirlerinin arkasından konuştular.
- Tom and Mary are very lucky to have each other.
- Tom ve Mary birbirlerine sahip oldukları için çok şanslılar.
- I think we need each other.
- Bence birbirimize ihtiyacımız var.
- All they had was each other.
- Tek sahip oldukları şey birbirleriydi.
- Tom and Mary were paying each other out at the party last night.
- Tom ve Mary dün geceki partide birbirlerine para ödüyorlardı.
- Tom and Mary don't seem to really talk to each other all that much.
- Tom ve Mary birbirleriyle pek konuşuyor gibi görünmüyorlar.
- Tom and Mary stared at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar.
- Are you sure they won't talk to each other any more?
- Onların artık birbirleriyle konuşmayacaklarından emin misin?
- They seldom, if ever, quarrel with each other.
- Onlar nadiren, kırk yılda bir, birbirleriyle tartışırlar.
- Tom and Mary were dancing with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle dans ediyordu.
- Tom and Mary looked at each other uneasily.
- Tom ve Mary endişeli bir şekilde birbirlerine baktı.
- I don't approve of them dating each other.
- Birbirleriyle çıkmalarını onaylamıyorum.
- The two women look at Tom and then at each other.
- İki kadın Tom'a ve sonra da birbirlerine bakar.
- Men and women must respect each other.
- Erkekler ve kadınlar birbirlerine saygı duymalıdır.
- Tom and Mary flirted with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle flört ettiler.
- Tom and Mary are very similar to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok benzerler.
- Tom and Mary are devoted to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağlılar.
- Tom and Mary have started talking to each other again.
- Tom ve Mary birbirleriyle tekrar konuşmaya başladılar.
- Can we see each other next weekend?
- Birbirimizi önümüzdeki hafta görebilir miyiz?
- Tom and Mary often tell each other jokes.
- Tom ve Mary sık sık birbirlerine şaka yaparlar.
- Do Tom and Mary know about each other?
- Tom ve Mary birbirlerinden haberdar mı?
- Tom and Mary looked at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine baktılar.
- As a rule, she and I agree with each other.
- Kural olarak, o ve ben birbirimizle aynı fikirdeyiz.
- Tom and Mary decided to quit dating each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle flört etmekten vazgeçtiler.
- They spoke to each other on the phone.
- Telefonda birbirleriyle konuştular.
- Tom and Mary must really like each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden gerçekten hoşlanıyor olmalılar.
- They looked at each other.
- Birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary sat on a bench in the park talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşarak parkta bir bankta oturdular.
- They gave each other presents on New Year's Eve.
- Yılbaşı gecesi birbirlerine hediyeler verdiler.
- Tom and Mary stared at each other for a moment.
- Tom ve Mary bir an birbirlerine baktılar.
- How long have you and Tom known each other?
- Tom ve sen birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz?
- They wrote to each other.
- Birbirlerine yazdılar.
- They admire each other.
- Birbirlerine hayranlık duyuyorlar.
- Tom and Mary were too busy yelling at each other to notice that I'd entered the room.
- Tom ve Mary birbirlerine bağırmakla o kadar meşguldüler ki odaya girdiğimi fark etmediler.
- Tom and Mary despised each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyorlardı.
- Tom and Mary hated each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden nefret ediyordu.
- Tom and his teacher were talking to each other.
- Tom ve öğretmeni birbirleriyle konuşuyorlardı.
- Have you and Tom ever kissed each other?
- Sen ve Tom hiç birbirinizi öptünüz mü?
- Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary eskiden birbirleriyle çıkıyorlardı.
- Tom and Mary couldn't talk to each other then because they didn't speak a common language.
- Ortak dil konuşmadıkları için Tom ve Mary o zaman birbirleriyle konuşamadılar.
- They all contradict each other.
- Onların hepsi birbirleriyle çelişiyorlar.
- They were swearing at each other at the top of their voices.
- Son sesleriyle birbirlerine küfrediyorlardı.
- Tom and Mary are secretly in love with each other.
- Tom ve Mary gizliden gizliye birbirlerine aşıklar.
- Even though Tom and Mary went to the same high school, they never talked to each other until they were both in their thirties.
- Tom ve Mary aynı liseye gittiyse de, ikisi de otuzlu yaşlarına gelene kadar birbirleriyle konuşmadılar.
- They smiled at each other.
- Onlar birbirlerine gülümsedi.
- My parents met each other in the mountains.
- Annemle babam birbirleriyle dağlarda tanışmışlar.
- Tom and Mary danced with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle dans etmişlerdir.
- Tom and Mary seem to be attracted to each other, don't they?
- Tom ve Mary birbirlerinden hoşlanıyorlar gibi görünüyorlar, değil mi?
- How do you and Tom know each other?
- Sen ve Tom birbirinizi nereden tanıyorsunuz?
- I think they'd be a perfect match for each other.
- Birbirlerine çok yakışacaklarını düşünüyorum.
- Tom and Mary looked at each other and then back at John.
- Tom ve Mary birbirlerine ve sonra tekrar John'a baktılar.
- Tom and Mary nodded to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine başlarını salladılar.
- Tom and Mary are smiling at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine gülümsüyorlar.
- Tom and Mary looked at each other nervously.
- Tom ve Mary gergin bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary were alone in the hall, talking to each other.
- Tom ve Mary holde yalnızdı, birbirleriyle konuşuyorlardı.
- Tom and Mary bumped against each other.
- Tom ve Mary birbirlerine tosladılar.
- I don't think we'll see each other again.
- Birbirimizi tekrar göreceğimizi sanmıyorum.
- Mary and Sally have a relationship of commensalism with each other.
- Mary ve Sally'nin birbirleriyle kommensalizm ilişkisi var.
- Tom and Mary looked at each other for a long moment.
- Tom ve Mary uzun bir süre birbirlerine baktılar.
- Despite the fact that they were all Dutch people, they spoke German with each other.
- Hepsi Hollandalı olmalarına rağmen birbirleriyle Almanca konuşuyorlardı.
- Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından hiç haberdar olmadı.
- Tom and Mary depend on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağlılar.
- The dancers spoke a little and only with each other.
- Dansçılar çok az ve sadece birbirleriyle konuştular.
- Tom and Mary looked at each other suspiciously.
- Tom ve Mary birbirlerine şüpheyle baktılar.
- Tom and Mary seldom speak to each other in French.
- Tom ve Mary nadiren birbirleriyle Fransızca konuşurlar.
- They spoke to each other on the phone.
- Birbirleriyle telefonda konuştular.
- Tom and Mary talked to each other all night long.
- Tom ve Mary bütün gece birbirleriyle konuştular.
- The idiots are always yelling at each other for stupid reasons.
- Aptallar daima aptalca nedenlerle birbirlerine bağırırlar.
- They are a perfect match for each other.
- Birbirleri için mükemmel bir eş.
- Their deep love for each other was unequivocal.
- Birbirlerine duydukları derin sevgi çok açıktı.
- Why can't people just be nice to each other?
- Neden insanlar birbirlerine karşı nazik olamıyor ki?
- Tom and Mary are devoted to each other.
- Tom ve Mary kendilerini birbirlerine adadılar.
- Tom and Mary glared at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine dik dik baktılar.
- They can't get enough of each other.
- Birbirlerine doyamadılar.
- They are talking with each other.
- Birbirleriyle konuşuyorlar.
- Tom and Mary were looking at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bakıyorlardı.
- They communicate with each other by mail.
- Posta yoluyla birbirleriyle iletişim kurarlar.
- Tom and Mary are talking to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle konuşuyor.
- Tom and Mary speak to each other in English.
- Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuşuyorlar.
- Tom and Mary hardly spoke to each other during breakfast.
- Tom ve Mary kahvaltı sırasında birbirleriyle neredeyse hiç konuşmadılar.
- Tom and Mary are very similar to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok benziyorlar.
- I don't think we should be talking to each other.
- Birbirimizle konuşmamız gerektiğini düşünmüyorum.
- Fadil and Layla sent each other text messages.
- Fadıl ve Leyla birbirlerine mesaj gönderdiler.
- Are you guys still dating each other?
- Hala birbirinizle çıkıyor musunuz?
- I saw you and Tom yelling at each other yesterday.
- Dün sen ve Tom'un birbirinize bağırdığınızı gördüm.
- Tom and Mary dated each other for three years.
- Tom ve Mary üç yıl boyunca birbirleriyle çıktılar.
- At the end of the day we were so tired that we didn't say another word to each other.
- Günün sonunda o kadar yorgunduk ki birbirimize tek kelime daha etmedik.
- They will fall in love with each other.
- Birbirlerine aşık olacaklardır.
- Tom and Mary are deeply in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine derinden âşıklar.
- Tom and Mary threw snowballs at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kartopu attılar.
- Tom and Mary were in love with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine aşıklardı.
- The young couple fell in love with each other very soon.
- Genç çift çok geçmeden birbirlerine aşık oldular.
- They stared longingly at each other.
- Birbirlerine özlemle baktılar.
- Tom and Mary always speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle hep Fransızca konuşurlar.
- Tom and Mary glared at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine ters ters baktılar.
- Tom and Mary spoke to each other for a long time.
- Tom ve Mary birbirleriyle uzun süre konuştular.
- Tom and Mary argue with each other all the time.
- Tom ve Mary sürekli birbirleriyle tartışıyorlar.
- I don't know what went on last night, but they're not speaking to each other this morning.
- Dün gece neler olduğunu bilmiyorum, ama bu sabah birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom and Mary seem to be mad at each other.
- Tom ve Mary birbirlerine kızıyor gibi görünüyor.
- Sami and Layla spoke to each other in Arabic.
- Sami ve Layla birbirleriyle Arapça konuşuyorlardı.
- They're perfect for each other.
- Birbirleri için mükemmeller.
- Even though Tom and Mary went to the same high school, they never talked to each other until they were both in their thirties.
- Tom ve Mary aynı liseye gitmelerine rağmen, her ikisi de otuzlu yaşlarına gelene kadar birbirleriyle hiç konuşmadılar.
- Tom and Mary looked at each other for a long time.
- Tom ve Mary uzun bir süre boyunca birbirlerine baktılar.
- They are a perfect match for each other.
- Onlar birbirleri için mükemmel bir eş.
- Tom wanted Mary and John to be nicer to each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirlerine karşı daha nazik olmalarını istiyordu.
- Tom and Mary are always flirting with each other.
- Tom ve Mary her zaman birbirleriyle flört ederler.
- Tom and Mary looked at each other uneasily.
- Tom ve Mary tedirgin bir şekilde birbirlerine baktılar.
- Tom and Mary stared at each other with hatred.
- Tom ve Mary birbirlerine nefretle baktılar.
- The sisters lived in harmony with each other.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşadılar.
- Everybody hates each other now.
- Artık herkes birbirinden nefret ediyor.
- Tom and Mary seem to be flirting with each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle flört ediyor gibi görünüyorlar.
- They're made for each other.
- Birbirleri için yaratılmışlar.
- The brothers hate each other.
- Kardeşler birbirlerinden nefret ediyor.
- Tom and Mary are stuck with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yapışıp kaldılar.
- I hope we'll see each other again soon.
- Yakında birbirimizi tekrar göreceğimizi umuyorum.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
- Uzaklara gitsen bile, telefonla birbirimizle iletişim halinde olalım.
- The two companies are competing with each other.
- İki şirket birbirleri ile yarışıyor.
- Tom and Mary seldom give each other presents.
- Tom ve Mary birbirlerine nadiren hediye verirler.
- Tom and Mary ran into each other.
- Tom ve Mary birbirlerine rastladılar.
- Tom and Mary insult each other all the time.
- Tom ve Mary sürekli birbirlerine hakaret eder.
- They didn't say a word to each other for the rest of the school year.
- Okul yılının geri kalanında birbirlerine tek kelime etmediler.
- Tom and Mary live near each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yakın oturuyorlar.
- They seldom, if ever, quarrel with each other.
- Nadiren de olsa birbirleriyle tartışıyorlar.
- Tom and Mary didn't wish to remain married to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle evli kalmak istemediler.
- They do everything for each other.
- Birbirleri için her şeyi yaparlar.
- Tom and Mary haven't contacted each other in quite a while.
- Tom ve Mary uzun zamandır birbirleriyle iletişim kurmadılar.
Show More (781)
|
|
- The two must run in parallel, but must not block each other.
- İkisi paralel olarak çalışmalı ancak birbirlerini engellememelidir.
- Member States have followed suit and monitored each other.
- Üye Devletler de aynı şekilde hareket etmiş ve birbirlerini izlemişlerdir.
- That is what is also called meeting each other halfway at the expense of fisheries.
- Buna balıkçılık pahasına birbirlerini yarı yolda karşılamak da deniyor.
- Dutch producer organisations inspect each other to see if quotas have been exceeded.
- Hollandalı üretici örgütleri kotaların aşılıp aşılmadığını görmek için birbirlerini denetliyor.
- Familiarisation with other cultures helps nations and peoples to understand each other and fosters peace.
- Diğer kültürleri tanımak ulusların ve halkların birbirlerini anlamalarına yardımcı olur ve barışı teşvik eder.
- All they see is the enemy, and they destroy each other.
- Tek gördükleri düşman ve birbirlerini yok ediyorlar.
- EU leaders elect each other and are not accountable to the electorate.
- AB liderleri birbirlerini seçerler ve seçmenlere karşı sorumlu değildirler.
- They also balance each other out in the Charter of Fundamental Rights, supported by this House.
- Bu Meclis tarafından desteklenen Temel Haklar Şartı'nda da birbirlerini dengelemektedirler.
- The European works councils must be able to get to know each other better.
- Avrupa çalışma konseyleri birbirlerini daha iyi tanıyabilmelidir.
- EU leaders elect each other and are not accountable to the electorate.
- AB liderleri birbirlerini seçiyor ve seçmenlere karşı sorumlu değiller.
- Tom and Mary won't be able see each other for a while.
- Tom ve Mary bir süre birbirlerini göremeyecekler.
- Tom and Mary were neighbors, but seldom saw each other.
- Tom ve Mary komşuydular ama birbirlerini nadiren görüyorlardı.
- Tom and Mary have known each other since they were children.
- Tom ve Mary birbirlerini çocukluklarından beri tanıyorlar.
- Una and Nel have known each other since they were in Elementary School.
- Una ve Nel birbirlerini ilkokuldan beri tanıyorlar.
- Sami and Layla think of each other as brothers.
- Sami ve Leyla birbirlerini kardeş gibi düşünürler.
- Tom and John punched each other.
- Tom ve John birbirlerini yumrukladı.
- Tom and Mary didn't understand each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anlamıyorlardı.
- The two lovers swore to love each other for eternity.
- İki aşık, birbirlerini sonsuza kadar sevmeye and içtiler.
- Tom and Mary deserve each other.
- Tom ve Mary birbirlerini hak ediyorlar.
- Tom and Mary never see each other nowadays.
- Tom ve Mary bugünlerde birbirlerini hiç görmüyorlar.
- Tom and Mary are seeing each other secretly.
- Tom ve Mary birbirlerini gizlice görüyorlar.
- They tickled each other.
- Birbirlerini gıdıkladılar.
- They tickled each other.
- Birbirlerini gıdıklıyorlardı.
- How long have Tom and Mary known each other?
- Tom ve Mary birbirlerini ne zamandır tanıyorlar?
- Layla and Sami will never see each other again.
- Leyla ve Sami birbirlerini bir daha asla görmeyecekler.
- Tom and Mary understand each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anlıyor.
- Tom and Mary seem to be afraid to kiss each other in public.
- Tom ve Mary toplum içinde birbirlerini öpmekten korkuyor gibi görünüyorlar.
- Tom and Mary didn't like each other.
- Tom ve Mary birbirlerini sevmiyorlardı.
- Tom and Mary don't seem to be happy to see each other.
- Tom ve Mary birbirlerini gördüklerine memnun olmuş görünmüyorlar.
- Tom and Mary seem to be afraid to kiss each other in public.
- Tom ve Mary halk içinde birbirlerini öpmekten korkuyor gibi görünüyorlar.
- They greeted each other warmly.
- Birbirlerini sıcak bir şekilde selamladılar.
- John and Ann like each other.
- John ve Ann birbirlerini severler.
- Tom and Mary will never see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini bir daha asla görmeyecekler.
- Tom and Mary are never going to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini bir daha asla göremeyecekler.
- Tom and Mary never kiss each other in public.
- Tom ve Mary toplum içinde birbirlerini hiç öpmezler.
- They tried to make each other look foolish.
- Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- Sometimes people can know each other too well.
- Bazen insanlar birbirlerini çok iyi tanıyabilirler.
- My parents despised each other.
- Annem ve babam birbirlerini aşağılıyorlardı.
- Tom and Mary have known each other for years.
- Tom ve Mary birbirlerini yıllardır tanıyorlar.
- The dancers copied each other.
- Dansçılar birbirlerini taklit ettiler.
- Tom and Mary barely know each other.
- Tom ve Mary birbirlerini çok az tanırlar.
- They haven't seen each other since the divorce.
- Boşandıklarından beri birbirlerini görmediler.
- Tom and Mary aren't likely to ever see each other again.
- Tom ve Mary'nin bir daha birbirlerini görme ihtimali yok.
- Tom and Mary never criticized each other.
- Tom ve Mary birbirlerini hiç eleştirmediler.
- The women bowed to each other so many times.
- Kadınlar, birçok defa başlarıyla birbirlerini selamladı.
- Tom and Mary encouraged each other.
- Tom ve Mary birbirlerini cesaretlendirdiler.
- Tom and Mary are just getting to know each other.
- Tom ve Mary birbirlerini yeni yeni tanımaya başladılar.
- Tom and Mary embraced each other.
- Tom ve Mary birbirlerini kucakladı.
- Tom and Mary don't kiss each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerini öpmüyorlar.
- The friends kissed each other on the cheek.
- Arkadaşlar birbirlerini yanaktan öptüler.
- Tom and Mary congratulated each other on their success.
- Tom ve Mary başarılarından dolayı birbirlerini kutladılar.
- Layla told Sami that they should never see or talk to each other again.
- Layla Sami'ye birbirlerini bir daha asla görmemeleri ya da konuşmamaları gerektiğini söyledi.
- Do they know about each other?
- Onlar birbirlerini tanıyorlar mı?
- Layla and Sami barely knew each other.
- Layla ve Sami birbirlerini çok az tanıyorlardı.
- Tom and Mary love each other deeply.
- Tom ve Mary birbirlerini çok seviyorlar.
- They've known each other for a very long time.
- Birbirlerini çok uzun zamandır tanıyorlar.
- Tom and Mary embraced each other.
- Tom ve Mary birbirlerini kucakladılar.
- Tom and Mary were looking for each other.
- Tom ve Mary birbirlerini arıyorlardı.
- Sami and Layla loved each other a lot.
- Sami ve Layla birbirlerini çok severlerdi.
- They are disappointed with each other.
- Birbirlerini hayal kırıklığına uğrattılar.
- The dancers copied each other.
- Dansçılar birbirlerini kopyaladılar.
- Everyone knows they like each other.
- Herkes birbirlerini sevdiklerini biliyor.
- Even though Tom and Mary didn't like each other at first, they eventually became good friends.
- Tom ve Mary başlangıçta birbirlerini sevmemelerine rağmen sonunda iyi arkadaş oldular.
- They greeted each other cordially.
- Birbirlerini içtenlikle selamladılar.
- They parted, never to see each other again.
- Onlar birbirlerini tekrar görmemek üzere ayrıldılar.
- Why do people envy each other?
- İnsanlar niye birbirlerini kıskanırlar?
- The squirrels ran and chased each other.
- Sincaplar koşup birbirlerini kovaladılar.
- They threatened and denounced each other.
- Birbirlerini tehdit ve ihbar ettiler.
- Tom and Mary hurt each other.
- Tom ve Mary birbirlerini incittiler.
- Tom and Mary were very happy to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini tekrar gördükleri için çok mutluydular.
- They love each other deeply.
- Birbirlerini çok seviyorlar.
- Tom and Mary don't see each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerini görmüyorlar.
- Tom and Mary probably won't see each other for a while.
- Tom ve Mary muhtemelen bir süre birbirlerini görmezler.
- Tom and Mary seemed to be very happy to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini tekrar gördüklerine çok mutlu gibi görünüyordu.
- They are constantly trying to outdo each other.
- Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
- My parents despise each other.
- Annemle babam birbirlerini hor görüyorlar.
- They parted, never to see each other again.
- Birbirlerini bir daha görmemek üzere ayrıldılar.
- Tom and Mary seemed to be very happy to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini tekrar gördükleri için çok mutlu görünüyorlardı.
- Tom and John punched each other.
- Tom ve John birbirlerini yumrukladılar.
- They recognized each other.
- Birbirlerini tanıdılar.
- How did Noah keep the animals from eating each other?
- Nuh peygamber hayvanları birbirlerini yemekten nasıl uzak tuttu?
- Tom and Mary don't know each other very well.
- Tom ve Mary birbirlerini çok iyi tanımıyorlar.
- The couple separated, never to see each other again.
- Çift bir daha birbirlerini görmemek üzere ayrıldı.
- How long have Tom and Mary known each other?
- Tom ve Mary birbirlerini ne kadar zamandır tanıyorlar?
- They haven't seen each other since the divorce.
- Onlar boşanmadan beri birbirlerini görmediler.
- They found each other.
- Onlar birbirlerini buldular.
- Tom and Mary slapped each other.
- Tom ve Mary birbirlerini tokatladılar.
- Tom and Mary don't like each other.
- Tom ve Mary birbirlerini sevmezler.
- They held each other tight.
- Birbirlerini sıkı tuttular.
- I'm surprised Tom and Mary don't like each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerini sevmediğine şaşırdım.
- They saluted each other by raising their hats.
- Şapkalarını kaldırarak birbirlerini selamladılar.
- Tom and Mary were neighbors, but seldom saw each other.
- Tom ve Mary komşulardı, ancak nadiren birbirlerini görüyorlardı.
- Tom and Mary didn't know that much about each other.
- Tom ve Mary birbirlerini o kadar çok tanımıyorlardı.
- Tom and Mary hardly know each other.
- Tom ve Mary birbirlerini pek tanımıyorlar.
- Men are the reason why women don't like each other.
- Kadınların birbirlerini sevmemelerinin nedeni erkeklerdir.
- Tom and Mary will probably never see each other again.
- Tom ve Mary muhtemelen birbirlerini bir daha hiç görmeyecekler.
- They couldn't understand each other.
- Birbirlerini anlayamadılar.
- The store was so crowded that Tom and Mary lost sight of each other.
- Dükkan o kadar kalabalıktı ki Tom ve Mary birbirlerini gözden kaybettiler.
- The monkeys are grooming each other.
- Maymunlar birbirlerini temizliyorlar.
- Tom and Mary congratulated each other on their promotions.
- Tom ve Mary terfileriyle ilgili birbirlerini kutladılar.
- Tom and Mary never did like each other much.
- Tom ve Mary birbirlerini hiç fazla sevmiyorlardı.
- Tom and Mary probably won't see each other for a while.
- Tom ve Mary bir süre için birbirlerini göremeyecekler.
- They embraced each other.
- Onlar birbirlerini kucakladı.
- The Princess and the Irishman recognised each other, and were married, and had a great wedding that lasted for a year and a day.
- Prenses ve İrlandalı birbirlerini tanıdılar, evlendiler ve bir yıl bir gün süren harika bir düğün yaptılar.
- They found each other.
- Birbirlerini buldular.
- They've always been petting each other.
- Onlar her zaman birbirlerini okşuyorlar.
- Tom and Mary have known each other since 2013.
- Tom ve Mary birbirlerini 2013'ten beri tanıyorlar.
- Broken people find each other.
- Kırılmış insanlar birbirlerini bulurlar.
- Broken people find each other.
- Dertli insanlar birbirlerini bulur.
- Tom and Mary understood each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anlıyorlardı.
- How did Tom and Mary get to know each other?
- Tom ve Mary birbirlerini nasıl tanıdılar.
- Tom and Mary ran off to Boston and got married after knowing each other only a few weeks.
- Tom ve Mary birbirlerini sadece birkaç hafta tanıdıktan sonra Boston'a kaçtılar ve evlendiler.
- Tom and Mary were looking for each other.
- Tom ve Mary birbirlerini arıyordu.
- They really loved each other.
- Birbirlerini gerçekten sevdiler.
- They are constantly trying to outdo each other.
- Sürekli birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
- Tom and Mary aren't seeing each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerini görmüyorlar.
- I'm pretty sure that Tom and Mary have never met each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerini hiç tanımadıklarına eminim.
- Tom and Mary don't see much of each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerini pek görmüyorlar.
- How did Tom and Mary get to know each other?
- Tom ve Mary birbirlerini nasıl tanıdılar?
- Tom and Mary both wanted to make each other happy.
- Tom ve Mary birbirlerini mutlu etmek istiyorlardı.
- Tom and Mary congratulated each other on their success.
- Tom ve Mary başarıları için birbirlerini kutladılar.
- Sami and Layla seemed like two magnets pulling towards each other.
- Sami ve Layla birbirlerini çeken iki mıknatıs gibiydiler.
- Tom and Mary already know each other.
- Tom ve Mary birbirlerini zaten tanıyorlar.
- Layla and Sami will never see each other again.
- Layla ve Sami birbirlerini bir daha asla görmeyecekler.
- I saw Tom and Mary kissing each other behind the barn.
- Tom ve Mary'nin ahırın arkasında birbirlerini öptüklerini gördüm.
- They liked each other.
- Onlar birbirlerini sevdi.
- The two lovers swore to love each other for eternity.
- İki sevgili birbirlerini sonsuza kadar seveceklerine yemin ettiler.
- They kissed each other.
- Birbirlerini öptüler.
- Cats often lick each other.
- Kediler genellikle birbirlerini yalarlar.
- Being together all the time, my Japanese classmates got to know each other very well.
- Japon sınıf arkadaşlarım sürekli birlikte oldukları için birbirlerini çok iyi tanıyorlardı.
- Tom and Mary know each other well.
- Tom ve Mary birbirlerini iyi tanıyorlar.
- They understand each other.
- Onlar birbirlerini anlıyorlar.
- They can't comfort each other.
- Birbirlerini teselli edemezler.
- They love each other deeply.
- Birbirlerini derinden seviyorlar.
- Girls criticize each other.
- Kızlar birbirlerini eleştirir.
- They found that their families didn't like each other.
- Ailelerinin birbirlerini sevmediklerini öğrendiler.
- Tom and Mary never see each other nowadays.
- Tom ve Mary bu günlerde asla birbirlerini görmüyorlar.
- Do Tom and Mary still love each other?
- Tom ve Mary birbirlerini hala seviyorlar mı?
- They understand each other.
- Birbirlerini anlıyorlar.
- They see each other.
- Birbirlerini görüyorlar.
- Tom and Mary care for each other.
- Tom ve Mary birbirlerini önemsiyorlar.
- Haruki and Machiko were very happy to see each other again.
- Haruki ve Machiko birbirlerini tekrar gördükleri için çok mutluydular.
- The couple separated, never to see each other again.
- Çift birbirlerini tekrar görmemek üzere ayrıldı.
- Tom and Mary understand each other perfectly.
- Tom ve Mary birbirlerini çok iyi anlıyorlardı.
- Why do squirrels chase each other?
- Sincaplar neden birbirlerini kovalar?
- Tom and Mary are never going to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini bir daha asla görmeyecekler.
- Tom and Mary are kissing each other.
- Tom ve Mary birbirlerini öpüyorlar.
- Tom and Mary aren't likely to ever see each other again.
- Tom ve Mary'nin birbirlerini bir daha görmeleri muhtemel değil.
- Tom and Mary started kissing each other as soon as the light was turned off.
- Tom ve Mary ışık kapanır kapanmaz birbirlerini öpmeye başladılar.
- Layla and Sami barely knew each other.
- Layla ve Sami birbirlerini zar zor tanıyorlardı.
- Tom and Mary were kissing each other when I walked in.
- Ben içeri girdiğimde Tom ve Mary birbirlerini öpüyorlardı.
- They call each other almost every day.
- Onlar neredeyse her gün birbirlerini ararlar.
- Tom and Mary still haven't seen each other since he went off to college.
- Tom ve Mary üniversiteye gittiğinden beri birbirlerini hâlâ görmediler.
- Tom and Mary understand each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anlıyorlar.
- Tom and Mary will never see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini bir daha asla göremeyecekler.
- Tom and Mary acted like they'd never met each other before.
- Tom ve Mary birbirlerini daha önce hiç görmemiş gibi davrandılar.
- They saluted each other by raising their hats.
- Şapkalarını kaldırarak birbirlerini selamlıyorlardı.
- Tom and Mary friended each other on Facebook.
- Tom ve Mary Facebook'ta birbirlerini arkadaş olarak eklediler.
- They nodded to each other.
- Onlar birbirlerini selamladılar.
- Tom has two girlfriends who don't know about each other.
- Tom'un birbirlerini tanımayan iki kız arkadaşı var.
- They tried to make each other look foolish.
- Birbirlerini aptal yerine koymaya çalıştılar.
- Tom and Mary liked each other instantly.
- Tom ve Mary anında birbirlerini sevdi.
- Tom and Mary didn't understand each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anlamıyordu.
- Tom and Mary have known each other for a very long time.
- Tom ve Mary birbirlerini çok uzun zamandır tanıyorlar.
- Tom and Mary recognized each other.
- Tom ve Mary birbirlerini tanıdılar.
- They were never to see each other again.
- Birbirlerini bir daha asla görmeyeceklerdi.
- I don't think Tom and Mary recognized each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerini tanıdıklarını sanmıyorum.
- The girls kissed each other at the bar.
- Kızlar barda birbirlerini öptüler.
- They don't know each other very well.
- Birbirlerini çok iyi tanımıyorlar.
- Tom and Mary despised each other.
- Tom ve Mary birbirlerini hor görüyorlardı.
- My parents despise each other.
- Annem ve babam birbirlerini aşağılıyorlar.
- The monkeys are grooming each other.
- Maymunlar birbirlerini tımar ediyorlar.
- Tom and Mary wished each other well.
- Tom ve Mary birbirlerini iyi dilediler.
- Tom and Mary understand each other perfectly.
- Tom ve Mary mükemmel şekilde birbirlerini anlıyorlar.
- Tom and Mary don't seem to be happy to see each other.
- Tom ve Mary birbirlerini görmekten mutlu görünmüyorlar.
- Tom and Mary insult each other all the time.
- Tom ve Mary birbirlerini sürekli aşağılıyorlar.
- Cats often lick each other.
- Kediler sık sık birbirlerini yalarlar.
- They've always been petting each other.
- Hep birbirlerini okşuyorlar.
- Tom and Mary know each other well.
- Tom ve Mary birbirlerini iyi tanırlar.
- They can't comfort each other.
- Onlar birbirlerini teselli edemiyor.
- The ants followed each other to candy bar.
- Karıncalar şeker çubuğuna kadar birbirlerini izledi.
- Everyone knows they like each other.
- Onların birbirlerini sevdiklerini herkes biliyor.
- Sami and Layla barely knew each other.
- Sami ve Layla birbirlerini çok az tanıyorlardı.
- They call each other almost every day.
- Neredeyse her gün birbirlerini arıyorlar.
- Tom and Mary congratulated each other on their promotions.
- Tom ve Mary terfileri için birbirlerini kutladılar.
- The friends kissed each other on the cheek.
- Arkadaşlar birbirlerini yanaklarından öptüler.
- They threatened and denounced each other.
- Birbirlerini tehdit ettiler ve ele verdiler.
- The two squirrels chased each other around the trunk of a large tree.
- İki sincap büyük bir ağacın gövdesinin etrafında birbirlerini kovaladılar.
- Tom and Mary really loved each other.
- Tom ve Mary birbirlerini gerçekten seviyorlardı.
- Tom and Mary understood each other.
- Tom ve Mary birbirlerini anladılar.
- Tom and Mary despise each other.
- Tom ve Mary birbirlerini hor görüyorlar.
- The ants followed each other to candy bar.
- Karıncalar birbirlerini şeker çubuğuna kadar takip ettiler.
- Tom and Mary nodded to each other politely.
- Tom ve Mary birbirlerini kibarca selamladılar.
- The kids like to roughhouse with each other.
- Çocuklar birbirlerini hırpalamayı seviyor.
- Tom and Mary passionately kissed each other.
- Tom ve Mary tutkuyla birbirlerini öptüler.
- Tom and Mary passionately kissed each other.
- Tom ve Mary birbirlerini tutkuyla öptüler.
- They were not brother and sister, but they loved each other almost as much as if they had been.
- Kardeş değillerdi ama birbirlerini adeta kardeşmiş gibi seviyorlardı.
- Tom and Mary have known each other since they were kids.
- Tom ve Mary birbirlerini çocukluklarından beri tanıyorlar.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
- İki insan sanki yıllardır birbirlerini görmemiş gibi içtenlikle el sıkışıyorlardı.
- The store was so crowded that Tom and Mary lost sight of each other.
- Mağaza o kadar kalabalıktı ki Tom ve Mary birbirlerini gözden kaybettiler.
- As Tom and Mary spent time together, they began to get to know each other better.
- Tom ve Mary birlikte vakit geçirdikçe birbirlerini daha iyi tanımaya başladılar.
- They were never to see each other again.
- Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
- Tom and Mary started kissing each other as soon as the light was turned off.
- Tom ve Mary ışıklar kapanır kapanmaz birbirlerini öpmeye başladılar.
- They ruined each other by being together.
- Birlikte olarak birbirlerini mahvettiler.
- Tom and Mary kissed each other passionately.
- Tom ve Mary birbirlerini tutkuyla öptüler.
- John and Mary have known each other since 1976.
- John ve Mary birbirlerini 1976'dan beri tanıyorlar.
- Tom and Mary must love each other very much.
- Tom ve Mary birbirlerini çok seviyor olmalılar.
- Tom and Mary seem to be ignoring each other.
- Tom ve Mary birbirlerini görmezden geliyorlar.
- They were criticizing each other.
- Birbirlerini eleştiriyorlardı.
- Layla and Sami knew each other.
- Layla ve Sami birbirlerini bilirlerdi.
- Tom and Mary kissed each other.
- Tom ve Mary birbirlerini öptüler.
- The women bowed to each other so many times.
- Kadınlar, birbirlerini defalarca selamladılar.
- I don't think Tom and Mary have ever kissed each other.
- Tom ve Mary'nin birbirlerini öptüğünü hiç sanmıyorum.
- Tom and Mary kissed each other.
- Tom ve Mary birbirlerini öptü.
- Tom and Mary didn't expect to see each other.
- Tom ve Mary birbirlerini görmeyi beklemiyordu.
- They used their guns to hit each other.
- Birbirlerini vurmak için silahlarını kullandılar.
- Tom and Mary stayed married even though they didn't like each other.
- Tom ve Mary birbirlerini sevmemelerine rağmen evli kaldı.
- Haruki and Machiko were very happy to see each other again.
- Haruki ve Machiko birbirlerini yeniden gördükleri için çok mutlulardı.
- They'll probably never see each other again.
- Muhtemelen birbirlerini bir daha asla görmeyecekler.
- Sami and Layla think of each other as brothers.
- Sami ve Layla birbirlerini kardeş olarak görüyorlar.
- Tom and Mary were very happy to see each other again.
- Tom ve Mary birbirlerini tekrar görmekten çok mutluydular.
- My parents despised each other.
- Annemle babam birbirlerini hor görürlerdi.
- Tom and Mary both wanted to make each other happy.
- Hem Tom hem de Mary birbirlerini mutlu etmek istediler.
- They started kissing each other.
- Birbirlerini öpmeye başladılar.
- Tom and Mary don't see much of each other anymore.
- Tom ve Mary artık birbirlerini çok fazla görmüyorlar.
- Tom and Mary don't see each other very often.
- Tom ve Mary birbirlerini çok sık görmüyorlar.
- They greeted each other cordially.
- Birbirlerini samimiyetle selamladılar.
- They criticized each other.
- Birbirlerini eleştirdiler.
- Tom and Mary never criticized each other.
- Tom ve Mary asla birbirlerini eleştirmedi.
- They call each other almost every day.
- Neredeyse her gün birbirlerini ararlar.
- They embraced each other.
- Birbirlerini kucakladılar.
- Tom and Mary are looking for each other.
- Tom ve Mary birbirlerini arıyorlar.
- Tom and Mary didn't recognize each other.
- Tom ve Mary birbirlerini tanımadılar.
Show More (230)
|