|
- Parliament will be adopting positions on some eighty food safety directives.
- Parlamento, seksen kadar gıda güvenliği direktifine ilişkin tutumunu belirleyecek.
- Eighty per cent of British people want a say in a referendum on this Constitution.
- İngiliz halkının yüzde sekseni bu Anayasa hakkında referandumda söz hakkı istiyor.
- The more than eighty measures from the White Paper are therefore indispensable.
- Beyaz Kitap'ta yer alan seksenden fazla tedbir bu nedenle vazgeçilmezdir.
- This was the case in the seventies and eighties but it is no longer with our screening and sterilisation process.
- Yetmişli ve seksenli yıllarda durum böyleydi ancak tarama ve sterilizasyon sürecimizle artık böyle değil.
- Eighty percent of English words come from other languages.
- İngilizce kelimelerin yüzde sekseni başka dillerden gelir.
- Tom certainly doesn't look like he's over eighty.
- Tom kesinlikle seksenini aşmış gibi görünmüyor.
- Eighty percent of all information on computers around the world is in English.
- Dünyadaki bilgisayarlarda bulunan tüm bilgilerin yüzde sekseni İngilizce.
- It was eighty meters long.
- O, seksen metre uzunluğunda idi.
- Though he is over eighty, he is still healthy.
- Seksen yaşını geçmiş olmasına rağmen hala sağlıklı.
- My grandfather is over eighty years old, but he is a good walker.
- Dedem seksen yaşının üzerinde ama iyi yürüyor.
- Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words.
- Goethe'nin kişisel kelime dağarcığı yaklaşık seksen bin kelimeden oluşuyordu.
- She must be over eighty.
- Seksenin üzerinde olmalı.
- John is eighty years old but still fit.
- John seksen yaşında ama hâlâ formda.
- The library is eighty years old.
- Kütüphane seksen yaşında.
- This candy costs eighty cents.
- Bu şeker seksen senttir.
- Eighty percent of all information on computers around the world is in English.
- Dünyadaki bilgisayarlarda tüm bilgilerin yüzde sekseni İngilizcedir.
- The Atari 2600 was popular in the early eighties.
- Atari 2600 seksenlerin başında popülerdi.
- He has traveled around the world in eighty days by himself.
- Seksen günde dünyayı tek başına dolaştı.
- There's an eighty to ninety percent chance that Jane will come.
- Jane'in gelme ihtimali yüzde seksen ila doksan arasında.
- Tom certainly doesn't look like he's over eighty.
- Tom kesinlikle seksenin üzerindeymiş gibi görünmüyor.
- Though he is over eighty, he is still healthy.
- Seksenden fazla olmasına rağmen hâlâ sağlıklı.
- This woman is more than eighty years old.
- Bu kadın seksen yaşından fazla.
- This woman is more than eighty years old.
- Bu kadın seksen yaşından daha büyük.
- Eighty percent of life is showing up.
- Hayatın yüzde sekseni kendini göstermektir.
- Eighty percent of communication is non-verbal.
- İletişimin yüzde sekseni sözlü değildir.
- He has made a turnaround of a hundred and eighty degrees.
- O, yüz seksen derecelik bir geri dönüş yaptı.
- Not a few people live to be over eighty.
- Seksen yaşına kadar yaşayan pek az insan vardır.
- My grandfather is still active at eighty.
- Büyükbabam seksen yaşında hala aktif.
- This woman is over eighty.
- Bu kadın seksenin üzerinde.
- He lived to be eighty years old.
- Seksen yaşına kadar yaşadı.
- Do you think you'll be able to drive a car when you are eighty years old?
- Seksen yaşına geldiğinde araba kullanabileceğini düşünüyor musun?
- That lady is over eighty.
- O hanımefendi seksenini geçti.
- The Atari 2600 was popular in the early eighties.
- Atari 2600, seksenlerin başında popülerdi.
- If I were eighty and she were still alive, I would be getting the same admonition.
- Eğer ben seksen yaşında olsam ve o hâlâ yaşasa, bana aynı öğüdü verir.
- My grandfather died of a disease at eighty.
- Büyükbabam seksen yaşında bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti.
- He drove the car at eighty kilometers an hour.
- Arabayı saatte seksen kilometre hızla sürdü.
- About eighty thousand spectators packed into the stadium last night.
- Dün gece stadyuma yaklaşık seksen bin seyirci doldu.
- Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Seksen yaşında doğup yavaş yavaş on sekiz yaşına yaklaşabilseydik, hayat sonsuz derecede daha mutlu olurdu.
- Eighty percent of communication is non-verbal.
- İletişimin yüzde sekseni sözsüzdür.
- Halley's Comet comes round once every eighty years.
- Halley Kuyruklu Yıldızı, her seksen yılda bir gelir.
- They finished eighty miles' journey.
- Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.
- We perform eighty percent of our actions unconsciously.
- Eylemlerimizin yüzde seksenini bilinçsizce gerçekleştiririz.
- They finished eighty miles' journey.
- Seksen millik yolculuğu tamamladılar.
- Eighty percent of English words come from other languages.
- İngilizce kelimelerin yüzde sekseni diğer dillerden geliyor.
- They were doing eighty kilometers and they passed us.
- Seksen kilometre yapıyorlardı ve bizi geçtiler.
- They were doing eighty kilometers and they passed us.
- Onlar seksen kilometre yapıyorlardı ve bizi geçtiler.
- This little jug is historic; it's more than eighty years old.
- Bu küçük sürahi tarihi; seksen yıldan daha eski.
- My grandfather died of a disease at eighty.
- Dedem seksen yaşında bir hastalıktan öldü.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede yer alan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki 2000 yılına kadar yüzde sekseni yok olabilir.
- John is eighty years old but still fit.
- John seksen yaşında ama hala zinde.
- He lived to be eighty years old.
- O, seksen yaşına kadar yaşadı.
- He has made a turnaround of a hundred and eighty degrees.
- Yüz seksen derecelik bir dönüş yaptı.
- This candy costs eighty cents.
- Bu şekerin fiyatı seksen sent.
- It was eighty meters long.
- Seksen metre uzunluğundaydı.
- He has traveled around the world in eighty days by himself.
- O, tek başına seksen günde dünyayı gezdi.
- She must be over eighty.
- O, seksenin üzerinde olmalı.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
- Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki, 2000 yılına kadar yüzde sekseni yok olabilir.
- About eighty thousand spectators packed into the stadium last night.
- Dün gece yaklaşık seksen bin seyirci stadyumu doldurdu.
- Seventy or eighty years is the normal span of a man's life.
- Yetmiş ya da seksen yıl bir erkeğin normal yaşam süresidir.
- We purchased a new house for eighty thousand dollars.
- Seksen bin dolara yeni bir ev satın aldık.
- Not a few people live to be over eighty.
- Birçok insan seksen yıldan fazla yaşamaz.
Show More (58)
|
