|
- Every farmer in the enlarged European Union must be aware of that.
- Genişlemiş Avrupa Birliği'ndeki her çiftçi bunun farkında olmalıdır.
- Is there a farmer who puts his animals out to pasture who can guarantee that they have not ingested wind-borne GMOs?
- Hayvanlarını meraya çıkaran bir çiftçi, onların rüzgârla taşınan GDO'ları yutmadıklarını garanti edebilir mi?
- It does not give me the right or an Irish farmer the right to pick grapes or olives in the south of Spain.
- Bu bana ya da İrlandalı bir çiftçiye İspanya'nın güneyinde üzüm ya da zeytin toplama hakkı vermez.
- Is it in the interests of the farmer?
- Çiftçinin çıkarlarına uygun mu?
- Is it in the interests of the farmer?
- Bu çiftçinin çıkarına mı?
- This too could help to convince a young farmer or two not to abandon the mountains.
- Bu da bir ya da iki genç çiftçiyi dağları terk etmemeye ikna etmeye yardımcı olabilir.
- For it was a farmer's irresponsible working practices that caused the epidemic to break out in Great Britain.
- Büyük Britanya'da salgının patlak vermesine neden olan şey bir çiftçinin sorumsuz çalışma uygulamalarıydı.
- Is there a farmer who puts his animals out to pasture who can guarantee that they have not ingested wind-borne GMOs?
- Hayvanlarını otlatmaya çıkaran ve onların rüzgarla taşınan GDO'ları yutmadıklarını garanti edebilecek bir çiftçi var mı?
- Have no fear, I am neither a fisherwoman nor a farmer.
- Korkmayın, ben ne bir balıkçı kadınım ne de bir çiftçi.
- Farming in Europe as evidenced by yesterday's 15.000 farmer demonstration continues to be difficult.
- Dünkü 15.000 çiftçinin gösterisinde de görüldüğü üzere Avrupa'da çiftçilik zor olmaya devam ediyor.
- The premiums remove all incentive from the farmer to adapt his agricultural plan.
- Primler, çiftçinin tarımsal planını uyarlaması için tüm teşvikleri ortadan kaldırmaktadır.
- And it is always the farmer who suffers in the end.
- Ve sonunda acı çeken her zaman çiftçi oluyor.
- These amendments will serve to hone the reform to make one that is good for the farmer.
- Bu değişiklikler, reformun çiftçiler için daha iyi bir hale getirilmesine hizmet edecektir.
- This will immediately mean more controls and inspections and less time for the farmer to tend his stock.
- Bu hemen daha fazla kontrol ve denetim ve çiftçinin hayvanlarıyla ilgilenmesi için daha az zaman anlamına gelecektir.
- The farmer is the first person to confront a forest fire.
- Bir orman yangınıyla ilk karşılaşan kişi çiftçidir.
- Any farmer knows that a crop does not ripen all at once.
- Her çiftçi bilir ki bir ürün aynı anda olgunlaşmaz.
- The farmer should use a new fertiliser.
- Çiftçi yeni bir gübre kullanmalı.
- His father was a wealthy, uneducated farmer who died three months before Newton was born.
- Onun babası Newton doğmadan üç ay önce ölen varlıklı ve eğitimsiz bir çiftçiydi.
- Tom worked as a farmer.
- Tom çiftçi olarak çalışıyordu.
- He wanted to become a farmer.
- Çiftçi olmak istiyordu.
- The old farmer did not pay him much money.
- Yaşlı çiftçi ona çok para ödemedi.
- The farmer sowed his field with wheat.
- Çiftçi tarlasına buğday ekti.
- I'm going to be a farmer.
- Çiftçi olacağım.
- The farmer liked to keep them busy.
- Çiftçi onları meşgul etmeyi severdi.
- Tom's great-grandfather was a farmer.
- Tom'un büyük büyükbabası bir çiftçiydi.
- You should've been a farmer.
- Bir çiftçi olmalıydın.
- Tom wanted to be a farmer.
- Tom bir çiftçi olmak istedi.
- She opened the door and invited the young farmer in.
- Kapıyı açtı ve genç çiftçiyi içeri davet etti.
- The farmer plowed his field all day.
- Çiftçi bütün gün tarlasını sürmüş.
- His father was a wealthy, uneducated farmer who died three months before Newton was born.
- Babası zengin, eğitimsiz bir çiftçiydi ve Newton doğmadan üç ay önce öldü.
- Tom is a farmer, isn't he?
- Tom bir çiftçi, değil mi?
- Tom wanted to become a farmer.
- Tom çiftçi olmak istiyordu.
- He bought eggs and milk from a farmer.
- O, bir çiftçiden yumurtalar ve süt aldı.
- You're a good farmer.
- Sen iyi bir çiftçisin.
- The farmer keeps his tractor in the barn.
- Çiftçi traktörünü ahırda tutuyor.
- You're still a farmer, aren't you?
- Sen hâlâ bir çiftçisin, değil mi?
- The old farmer did not pay him much money.
- Yaşlı çiftçi ona fazla para ödemiyordu.
- You aren't a farmer, are you?
- Çiftçi değilsin, değil mi?
- She opened the door and invited the young farmer in.
- Kapıyı açtı ve genç çiftçiyi içeriye davet etti.
- She borrowed a saw from the farmer.
- Çiftçiden bir testere ödünç aldı.
- You aren't a farmer, are you?
- Sen bir çiftçi değilsin, değil mi?
- The farmer planted barley.
- Çiftçi arpa ekti.
- The farmer caught the boy stealing the apples in his orchard.
- Çiftçi, çocuğu, bahçesindeki elmaları çalarken yakaladı.
- The farmer is scattering seeds over the field.
- Çiftçi tohumları tarlaya saçıyor.
- The farmer could leave no wealth to his sons.
- Çiftçi oğullarına hiç servet bırakamadı.
- The farmer has a large amount of land.
- Çiftçinin büyük miktarda arazisi var.
- Sami's body was discovered by a farmer.
- Sami'nin cesedi bir çiftçi tarafından bulundu.
- He bought eggs and milk from a farmer.
- Bir çiftçiden yumurta ve süt aldı.
- Tom is a sheep farmer, isn't he?
- Tom bir koyun çiftçisidir, değil mi?
- They also captured another farmer and his son.
- Başka bir çiftçiyi ve oğlunu da yakaladılar.
- They also captured another farmer and his son.
- Onlar diğer bir çiftçiyi ve oğlunu da ele geçirdiler.
- The farmer's wife threw moldy bread out of kitchen window and the hungry farm cat ran out of the barn to eat it.
- Çiftçinin karısı küflenmiş ekmeği mutfak penceresinden dışarı attı ve aç çiftlik kedisi onu yemek için ahırdan dışarı koştu.
- The farmer's wife threw moldy bread out of kitchen window and the hungry farm cat ran out of the barn to eat it.
- Çiftçinin karısı, mutfak penceresinden küflü ekmek fırlattı ve aç çiftlik kedisi onu yemek için ahırdan dışarı koştu.
- Tom was a farmer, but dreamed of a career in advertising.
- Tom bir çiftçiydi ama reklamcılıkta kariyer yapmayı hayal ediyordu.
- He's a rice farmer.
- O bir pirinç çiftçisi.
- My spouse and I were visiting the farmer.
- Eşim ve ben çiftçiyi ziyaret ediyorduk.
- The farmer dug a hole so he could plant a tree.
- Çiftçi ağaç dikebilmek için bir çukur kazdı.
- The farmer had several of his sheep killed by feral dogs.
- Çiftçinin birkaç koyunu vahşi köpeklerce öldürülmüş.
- Crows all but destroyed the farmer's field of corn.
- Kargalar çiftçinin mısır tarlasını mahvetti.
- He wanted to be a farmer.
- O, bir çiftçi olmak istedi.
- I thought Tom was a farmer.
- Tom'un bir çiftçi olduğunu düşündüm.
- You're still a farmer, aren't you?
- Sen hala bir çiftçisin, değil mi?
- I'm just a farmer.
- Ben sadece bir çiftçiyim.
- Tom wasn't a farmer.
- Tom bir çiftçi değildi.
- I'm going to be a farmer.
- Ben bir çiftçi olacağım.
- I look like an old farmer.
- Yaşlı bir çiftçiye benziyorum.
- Do I look like a farmer?
- Çiftçi gibi mi görünüyorum?
- He wanted to be a farmer.
- Çiftçi olmak istiyordu.
- Tom could be a farmer.
- Tom bir çiftçi olabilir.
- My grandmother was a farmer.
- Büyükannem bir çiftçiydi.
- The farmer ploughed his field all day.
- Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.
- I'm just a simple farmer.
- Ben sadece basit bir çiftçiyim.
- I'm not a farmer.
- Ben çiftçi değilim.
- Tom is a farmer.
- Tom bir çiftçi.
- The farmer entered the pigsty.
- Çiftçi domuz ağılına girdi.
- She looks like a farmer's wife.
- Bir çiftçi karısına benziyor.
- The farmer employed five new workers.
- Çiftçi beş yeni işçi işe aldı.
- The farmer took the wheat to the barn.
- Çiftçi buğdayı ahıra götürdü.
- Andy can be the farmer!
- Andy çiftçi olabilir!
- The farmer employed five new workers.
- Çiftçi beş yeni işçiyi işe aldı.
- The farmer had several of his sheep killed by feral dogs.
- Çiftçinin koyunlarından birkaçı, yabani köpekler tarafından öldürülmüştü.
- Tom is a chicken farmer.
- Tom bir tavuk çiftçisidir.
- The farmer entered the pigsty.
- Çiftçi domuz ahırına girdi.
- Tom isn't a farmer.
- Tom bir çiftçi değil.
- The farmer cultivates a variety of crops.
- Çiftçi çeşitli ürünler yetiştiriyor.
- My grandfather was a farmer.
- Büyükbabam bir çiftçiydi.
- The farmer is scattering seeds over the field.
- Çiftçi tarlaya tohumları serpiyor.
- This farmer owns horses instead of a tractor.
- Bu çiftçinin traktör yerine atları var.
- Tom is a terrible farmer.
- Tom berbat bir çiftçi.
- The farmer dug a hole so he could plant a tree.
- Çiftçi, bir ağaç dikebilmek için bir çukur kazdı.
- Crows all but destroyed the farmer's field of corn.
- Kargalar çiftçinin mısır alanını harap ettiler.
- He is a farmer.
- O bir çiftçi.
- But the farmer was kind to him and taught him a lot.
- Ama çiftçi ona karşı nazikti ve ona çok şey öğretti.
- Tom was a potato farmer.
- Tom bir patates çiftçisiydi.
- The president was a farmer when he was young.
- Başkan gençken çiftçiydi.
- Tom didn't want to marry the farmer's daughter.
- Tom çiftçinin kızıyla evlenmek istemedi.
- Tom is a chicken farmer.
- Tom bir tavuk çiftçisi.
- Every farmer who owns a donkey beats it.
- Eşeği olan her çiftçi onu döver.
- But the farmer was kind to him and taught him a lot.
- Fakat çiftçi ona karşı nazikti ve ona çok şey öğretti.
- The farmer planted barley.
- Çiftçi arpa ekmiş.
- Tom wanted to become a farmer.
- Tom bir çiftçi olmak istedi.
- The president was a farmer when he was young.
- Başkan gençken bir çiftçiydi.
- Do I look like a farmer?
- Bir çiftçiye benziyor muyum?
- Tom didn't want to marry the farmer's daughter.
- Tom çiftçinin kızı ile evlenmek istemiyordu.
- But the farmer smiled at him.
- Ama çiftçi ona gülümsedi.
- The farmer rose at sunrise and worked till sunset.
- Çiftçi gün doğumunda kalktı ve gün batımına kadar çalıştı.
- I wanted to be a farmer.
- Çiftçi olmak istiyordum.
- I wanted to be a farmer.
- Bir çiftçi olmak istedim.
- She looks like a farmer's wife.
- O bir çiftçinin karısına benziyor.
- The farmer that lived nearby came to investigate.
- Yakında yaşayan çiftçi araştırmak için geldi.
- The farmer scattered the wheat seeds in the field.
- Çiftçi buğday tohumlarını tarlaya saçtı.
- A farmer between two lawyers is like a fish between two cats.
- İki avukat arasında kalan bir çiftçi, iki kedi arasında kalan bir balık gibidir.
- Tom's great-grandfather was a farmer.
- Tom'un büyük dedesi çiftçiydi.
- Tom is a sheep farmer.
- Tom bir koyun çiftçisi.
- I'm a farmer.
- Ben bir çiftçiyim.
- The farmer plowed his field all day.
- Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.
- You should've been a farmer.
- Çiftçi olmalıydın.
- Tom is a sheep farmer, isn't he?
- Tom bir koyun çiftçisi, değil mi?
- Tom wanted to be a farmer.
- Tom çiftçi olmak istiyordu.
- He married a farmer's daughter.
- Bir çiftçinin kızıyla evlendi.
- The farmer keeps his tractor in the barn.
- Çiftçi traktörünü ahırda tutar.
- He wanted to become a farmer.
- O bir çiftçi olmak istiyordu.
- He's a farmer.
- O bir çiftçi.
- I'm not a farmer.
- Ben bir çiftçi değilim.
- He was a fruit farmer from California.
- Kaliforniyalı bir meyve çiftçisiydi.
- Tom was a farmer.
- Tom bir çiftçiydi.
Show More (123)
|