1 |
flourish |
gelişmek |
v. |
|
- The e-commerce market is flourishing.
- E-ticaret pazarı gelişmektedir.
- It creates opportunities for social contact and for being together and helps people flourish.
- Sosyal temas ve bir arada olmak için fırsatlar yaratır ve insanların gelişmesine yardımcı olur.
- If terrorists have a safe haven they will continue to flourish because they have somewhere to retreat to.
- Eğer teröristlerin güvenli bir sığınağı varsa gelişmeye devam edeceklerdir çünkü geri çekilecekleri bir yer vardır.
- We want to see insects and wild plants flourish in our countryside.
- Kırsal alanlarımızda böceklerin ve yabani bitkilerin geliştiğini görmek istiyoruz.
- You also say how temporary work is flourishing in the Netherlands.
- Hollanda'da geçici işlerin nasıl geliştiğini de söylediniz.
- You also say how temporary work is flourishing in the Netherlands.
- Ayrıca geçici çalışmanın Hollanda'da nasıl geliştiğini de söylüyorsunuz.
- This is why private security companies are flourishing and need to be regulated at European level.
- Özel güvenlik şirketlerinin gelişmesinin ve Avrupa düzeyinde düzenlenmesi gerekmesinin nedeni budur.
- There is now a critical mass of agreements to allow other Barcelona initiatives to flourish.
- Artık diğer Barselona girişimlerinin gelişmesine imkan tanıyacak kritik bir anlaşma kitlesi var.
- If we are democrats and believe this Parliament has meaning, then we should allow debate to flourish.
- Eğer demokratsak ve bu Parlamentonun bir anlamı olduğuna inanıyorsak, o zaman tartışmanın gelişmesine izin vermeliyiz.
- We want to see insects and wild plants flourish in our countryside.
- Böceklerin ve yabani bitkilerin kırsal alanlarımızda geliştiğini görmek istiyoruz.
- Instead, widespread corruption flourishes based on clan loyalties and mafia domination.
- Bunun yerine, aşiret bağlılıkları ve mafya hakimiyetine dayanan yaygın yolsuzluk gelişmektedir.
- Mr Nisticò's report lays down for this safe and clear limits within which the industry can flourish and succeed.
- Bay Nisticò'nun raporu, endüstrinin gelişip başarılı olabileceği bu güvenli ve net sınırları ortaya koymaktadır.
- The objective of reform must be to create an environment in which the risk capital market can flourish.
- Reformun amacı, risk sermayesi piyasasının gelişebileceği bir ortam yaratmak olmalıdır.
- This is why private security companies are flourishing and need to be regulated at European level.
- Bu nedenle özel güvenlik şirketleri gelişiyor ve Avrupa düzeyinde düzenlenmeleri gerekiyor.
- Mr Nisticò's report lays down for this safe and clear limits within which the industry can flourish and succeed.
- Sayın Nisticò'nun raporu, sektörün gelişip başarılı olabileceği bu güvenli ve net sınırları ortaya koymaktadır.
- World trade has never flourished more than it has now.
- Dünya ticareti hiçbir zaman şimdiki kadar gelişmemiştir.
- This directive must give laws and policies on equal treatment a chance to flourish and be applied.
- Bu direktif, eşit muameleye ilişkin yasa ve politikalara gelişme ve uygulanma şansı vermelidir.
- Whatever a society is like, it can only flourish in peace, and there can be no peace without justice.
- Bir toplum nasıl olursa olsun ancak barış içinde gelişebilir ve adalet olmadan barış olamaz.
- The objective of reform must be to create an environment in which the risk capital market can flourish.
- Reformun amacı risk sermayesi piyasasının gelişebileceği bir ortam yaratmak olmalıdır.
- Sadly, he was not there to see his achievement flourish.
- Ne yazık ki, başarısının geliştiğini görmek için orada değildi.
- Legends of vampires flourish in the Balkans.
- Vampir efsaneleri Balkanlar'da gelişir.
- Islam flourished in India.
- İslam Hindistan'da gelişti.
- The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar 15. yüzyılda İtalya'da gelişti.
- The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
- After First Contact, the material and spiritual development of humanity flourished.
- İlk Temas'tan sonra insanlığın maddi ve manevi gelişimi gelişti.
- Civilization has flourished for hundreds of years in this hidden land.
- Bu saklı topraklarda medeniyet yüzlerce yıldır gelişti.
- Civilization has flourished for hundreds of years in this hidden land.
- Medeniyet bu gizli topraklarda yüzlerce yıldır gelişti.
- The black market flourished.
- Karaborsa gelişti.
- Our work began to flourish.
- İşlerimiz gelişmeye başladı.
Show More (26)
|
2 |
flourish |
gösteri |
n. |
|
- The newlywed couple was welcomed with a flourish of trumpets.
- Yeni evli çift trompet gösterileriyle karşılandı.
Show More (-2)
|
3 |
flourish |
(yazıda) süsleme |
n. |
|
- The author signed the book with a flourish.
- Yazar kitabı bir süslemeyle imzaladı.
Show More (-2)
|
4 |
flourish |
elinde sallamak |
v. |
|
- Tim walked into the living room, flourishing an envelope.
- Tim elinde bir zarfı sallayarak oturma odasına girdi.
Show More (-2)
|
5 |
flourish |
gösteriş |
n. |
|
- The gentleman tipped his hat with a flourish.
- Beyefendi şapkasını gösterişli bir şekilde eğdi.
Show More (-2)
|
6 |
flourish |
serpilmek |
v. |
|
- The tomatoes in my garden are flourishing.
- Bahçemdeki domatesler serpiliyor.
Show More (-2)
|
7 |
flourish |
büyümek |
v. |
|
- There was a flourishing black market.
- Büyüyen bir karaborsa vardı.
Show More (-2)
|