|
- He gave a speech about Alzheimer's disease.
- O, Alzheimer hastalığı hakkında bir konuşma yaptı.
- I'd rather not give a speech.
- Bir konuşma yapmamayı tercih ederim.
- Tom asked Mary to give a speech.
- Tom, Mary'den bir konuşma yapmasını istedi.
- I shouldn't have to give a speech.
- Bir konuşma yapmak zorunda kalmamalıydım.
- Tom gave a speech in French.
- Tom Fransızca bir konuşma yaptı.
- He was giving a speech.
- Bir konuşma yapıyordu.
- What if you gave a speech and nobody came?
- Ya bir konuşma yapsan ve kimse gelmese?
- Tom gave a speech in class today.
- Tom bugün sınıfta bir konuşma yaptı.
- You're giving a speech tomorrow aren't you?
- Yarın bir konuşma yapacaksın, değil mi?
- He gave a speech.
- O bir konuşma yaptı.
- I had to give a speech.
- Bir konuşma yapmalıydım.
- Tom gave a speech.
- Tom bir konuşma yaptı.
- He gave a speech.
- Bir konuşma yaptı.
- Do I really have to give a speech?
- Gerçekten bir konuşma yapmak zorunda mıyım?
- Have you ever given a speech in French?
- Hiç Fransızca bir konuşma yaptın mı?
- I gave a speech in French.
- Fransızca bir konuşma yaptım.
- I'm supposed to give a speech tonight.
- Bu gece bir konuşma yapmam gerekiyor.
- It's the first time I give a speech.
- İlk kez bir konuşma yapıyorum.
- Sometimes, I think the president is just trying to ignite a controversy when he gives a speech.
- Bazen, Başkan'ın bir konuşma yaptığında sadece bir tartışmayı ateşlemeye çalıştığını düşünüyorum.
- You may be asked to give a speech.
- Senden bir konuşma yapman istenebilir.
- Tom says he's been asked to give a speech.
- Tom, bir konuşma yapması istendiğini söyledi.
- I'd be delighted if they asked me to give a speech.
- Benden bir konuşma yapmamı isterlerse çok memnun olurum.
- Tom says he's been asked to give a speech.
- Tom bir konuşma yapmasının istendiğini söylüyor.
- She couldn't convince him to give a speech.
- Onu bir konuşma yapmaya ikna edemedi.
- I convinced Tom to give a speech.
- Tom'u bir konuşma yapmaya ikna ettim.
- He gave a speech about Alzheimer's disease.
- Alzheimer hastalığı hakkında bir konuşma yaptı.
- I didn't know I was going to be giving a speech.
- Bir konuşma yapacağımı bilmiyordum.
- I've never given a speech before.
- Daha önce hiç bir konuşma yapmadım.
- Do you really want me to give a speech?
- Gerçekten bir konuşma yapmamı istiyor musun?
- I may have to give a speech.
- Bir konuşma yapmak zorunda kalabilirim.
- What if you gave a speech and nobody came?
- Ya bir konuşma yaptıysanız ve kimse gelmediyse?
- I gave a speech at Tom's birthday party.
- Ben Tom'un doğum günü partisinde bir konuşma yaptım.
- I'm supposed to give a speech tomorrow.
- Yarın bir konuşma yapmam gerekiyor.
- I gave a speech at Tom's birthday party.
- Tom'un doğum günü partisinde bir konuşma yaptım.
- Tom asked Mary to give a speech.
- Tom Mary'den bir konuşma yapmasını istedi.
- Have you ever given a speech in French?
- Hiç Fransızca bir konuşma yaptınız mı?
- I gave a speech at the wedding yesterday.
- Dün düğünde bir konuşma yaptım.
- I may have to give a speech.
- Bir konuşma yapmam gerekebilir.
- Tom has agreed to give a speech.
- Tom bir konuşma yapmayı kabul etti.
- François gave a speech.
- François bir konuşma yaptı.
- Tom asked Mary to give a speech at his school.
- Tom, Mary'den okulunda bir konuşma yapmasını istedi.
- Tom asked Mary to give a speech at his school.
- Tom Mary'den okulunda bir konuşma yapmasını istedi.
- I'd be surprised if they asked me to give a speech.
- Benden bir konuşma yapmamı isterlerse şaşırırım.
Show More (40)
|
|
- Tom didn't have to give a speech.
- Tom konuşma yapmak zorunda değildi.
- I've never given a speech before.
- Ben daha önce hiç konuşma yapmadım.
- Am I supposed to give a speech or something?
- Konuşma yapmam falan mı gerekiyor?
- I'd be surprised if they asked me to give a speech.
- Eğer benden konuşma yapmamı isteseler, şaşırırım.
- Sometimes, I think the president is just trying to ignite a controversy when he gives a speech.
- Bazen başkan konuşma yaptığında sadece tartışma ateşlemeye çalışıtğını düşünüyorum.
- If you don't want to give a speech, you don't have to.
- Konuşma yapmak istemiyorsan, yapmak zorunda değilsin.
- Do I really have to give a speech?
- Ben gerçekten konuşma yapmak zorunda mıyım?
- A person giving a speech should stand where everyone can see him.
- Konuşma yapan biri herkesin onu görebileceği yerde durmalı.
- You're giving a speech tomorrow aren't you?
- Yarın konuşma yapıyorsun, değil mi?
- Although I speak passable French, don't expect me to be able to give a speech at Jérôme's wedding.
- Fena olmayan bir Fransızcam olsa da, Jérôme'un düğününde konuşma yapmamı beklemeyin.
- I have to give a speech in French next Monday.
- Gelecek Pazartesi Fransızca konuşma yapmam gerekiyor.
- I had to give a speech.
- Ben konuşma yapmak zorunda kaldım.
- I don't want to give a speech in French.
- Fransızca konuşma yapmak istemiyorum.
- A person giving a speech should stand where everyone can see him.
- Konuşma yapan kişi herkesin onu görebileceği bir yerde durmalıdır.
- I convinced Tom to give a speech.
- Tom'u konuşma yapması için ikna ettim.
- Tom didn't need to give a speech.
- Tom'un konuşma yapmasına gerek yoktu.
- I'd rather not give a speech.
- Konuşma yapmamayı tercih ederim.
- Tom gave a speech at a conference.
- Tom bir konferansta konuşma yaptı.
Show More (15)
|