| 1 |
harvest |
hasat |
n. |
|
- The wheat harvest is the first week of July.
- Buğday hasadı Temmuz ayının ilk haftasında yapılır.
- With regard to land-based food chains, we have to sow and breed as well as harvest and process.
- Karasal gıda zincirleri söz konusu olduğunda, hasat ve işlemenin yanı sıra ekmek ve yetiştirmek de zorundayız.
- This is due to reduced 2001 cereal harvests caused by adverse weather and reduced planting.
- Bunun nedeni, olumsuz hava koşulları ve azalan ekim nedeniyle 2001 tahıl hasadının azalmasıdır.
- This is due to reduced 2001 cereal harvests caused by adverse weather and reduced planting.
- Bu durum, olumsuz hava koşulları ve ekimlerin azalması nedeniyle 2001 tahıl hasadının düşmesinden kaynaklanmaktadır.
- The problem is that this situation does not only affect last year's harvest, it also affects subsequent harvests.
- Sorun şu ki, bu durum sadece geçen yılın hasadını değil, sonraki hasatları da etkiliyor.
- The problem is that this situation does not only affect last year's harvest, it also affects subsequent harvests.
- Sorun şu ki, bu durum sadece geçen yılın hasadını etkilemekle kalmıyor, sonraki hasatları da etkiliyor.
- Unusually warm weather caused problems for the apple harvest.
- Olağandışı sıcak hava elma hasadında sorunlara neden oldu.
- This year's good harvest will make up for last year's bad one.
- Bu yılki iyi hasat geçen yılki kötü hasadı telafi edecek.
- Last year, there was a bad harvest.
- Geçen yıl kötü bir hasat oldu.
- He didn't offer thanks for the good harvest.
- İyi hasat için teşekkür etmedi.
- The rains ruined the harvest.
- Yağmurlar hasadı mahvetti.
- They're hoping the wheat harvest will be good this year.
- Bu yıl buğday hasadının iyi geçeceğini umuyorlar.
- A poor rice harvest will get us into real trouble.
- Verimsiz bir pirinç hasadı başımızı belaya sokacaktır.
- The grape harvest is done manually.
- Üzüm hasadı elle yapılır.
- Last year, there was a bad harvest.
- Geçen yıl kötü bir hasat vardı.
- All the days of the earth, seedtime and harvest, cold and heat, summer and winter, night and day, shall not cease.
- Yeryüzünün bütün günleri, tohum zamanı ve hasat, soğuk ve sıcak, yaz ve kış, gece ve gündüz sona ermeyecek.
- The good harvest brought down the price of rice.
- İyi hasat pirinç fiyatını düşürdü.
- The apple harvest will soon come.
- Elma hasadı yakında başlayacak.
- The drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık hasada ciddi zarar verdi.
- A festival is held at the rice harvest.
- Pirinç hasadında bir festival düzenlenir.
- Tom is optimistic about this year's harvest.
- Tom bu yılki hasat konusunda iyimser.
- There was a large harvest of peaches last year.
- Geçen yıl büyük bir şeftali hasatı vardı.
- They're hoping the wheat harvest will be good this year.
- Onlar buğday hasadının bu yıl iyi olacağını umuyorlar.
- If the harvest gets any worse, there could be a famine.
- Eğer hasat daha da kötüleşirse, kıtlık olabilir.
- We're expecting a good harvest this year.
- Bu yıl iyi bir hasat bekliyoruz.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık dönemi hasada ciddi zarar vermiştir.
- We all helped with the harvest.
- Hepimiz hasada yardım ettik.
- The good harvest brought down the price of rice.
- İyi hasat pirinç fiyatlarını düşürdü.
- The whole family helped harvest the wheat.
- Bütün aile buğdayı hasat için yardımcı oldu.
- A poor rice harvest will get us into real trouble.
- Kötü bir pirinç hasadı bizi gerçekten sıkıntıya sokar.
- There has been a good apple harvest this year.
- Bu yıl iyi bir elma hasatı oldu.
- The wheat is ready for harvest.
- Buğday hasat için hazır.
- We all helped with the harvest.
- Hepimiz hasata yardımcı olduk.
- The whole family helped harvest the wheat.
- Bütün aile buğday hasadına yardım etti.
- This year's good harvest will make up for last year's bad one.
- Bu yılın iyi hasatı geçen yılın kötü hasatını telafi edecektir.
- A timely snow promises a good harvest.
- Zamanında yağan kar iyi bir hasat vaat eder.
- The apple harvest will soon come.
- Elma hasatı yaklaşıyor.
Show More (34)
|
| 2 |
harvest |
hasat etmek |
v. |
|
- This year's cotton is being harvested as we speak.
- Biz konuşurken bu yılın pamuğu hasat ediliyor.
- We can harvest those fish once and that's the end of it.
- Bu balıkları bir kez hasat edebiliriz ve bu iş biter.
- It does not give us the right to harvest forests in Finland or Sweden.
- Bu bize Finlandiya veya İsveç'teki ormanları hasat etme hakkı vermiyor.
- The Land Acquisition Act is even now preventing the harvesting of the crops to feed the hungry.
- Arazi Edinme Yasası şu anda bile açları doyurmak için ekinlerin hasat edilmesini engelliyor.
- You must speak to us and sow and tend the crop, as well as harvesting it.
- Bizimle konuşmalı, ekinleri ekip biçmeli ve hasat etmelisiniz.
- She will harvest her wheat in July.
- Buğdayını Temmuz'da hasat edecek.
- In the fall we harvest our summer crops.
- Sonbaharda yaz ürünlerimizi hasat ederiz.
- The olives are harvested in the fall.
- Zeytinler sonbaharda hasat edilir.
- Tom will harvest his wheat in July.
- Tom buğdayını Temmuz'da hasat edecek.
- Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde, tüm ürünleri bir gün içinde hasat edebildik.
- He will harvest his wheat in July.
- O buğdayını Temmuz'da hasat edecek.
- We will harvest our wheat in July.
- Buğdayımızı Temmuz'da hasat edeceğiz.
- When will you harvest your wheat?
- Buğdayını ne zaman hasat edeceksin?
- I am harvesting wheat.
- Buğday hasat ediyorum.
- They will harvest their wheat in July.
- Onlar buğdaylarını Temmuz'da hasat edecekler.
- Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde tüm mahsulü bir günde hasat edebildik.
- Whoever sows thorns shouldn't expect to harvest roses.
- Kim diken ekerse, gül hasat etmeyi beklememeli.
- Some new kinds of rice can be harvested two or three times a year.
- Bazı yeni pirinç türleri yılda iki veya üç kez hasat edilebilir.
- Some new kinds of rice can be harvested two or three times a year.
- Bazı yeni pirinç türleri yılda iki ya da üç kez hasat edilebiliyor.
- The rice we harvested is bountiful.
- Hasat ettiğimiz pirinç bereketli.
- In the fall we harvest our summer crops.
- Sonbaharda yaz mahsullerimizi hasat ederiz.
- Hazelnuts are harvested in mid-autumn.
- Fındıklar sonbaharın ortasında hasat edilir.
- I will harvest my wheat in July.
- Buğdayımı Temmuz'da hasat edeceğim.
- I don't harvest your olives.
- Zeytinlerinizi hasat etmiyorum.
- When will you harvest your wheat?
- Buğdayınızı ne zaman hasat edeceksiniz?
- Hazelnuts are harvested in mid-autumn.
- Fındık sonbaharın ortasında hasat edilir.
- The olives are harvested in autumn.
- Zeytinler sonbaharda hasat edilir.
- Tomorrow I will harvest grapes.
- Yarın üzüm hasat edeceğim.
- He harvested a basketful of mushrooms.
- Bir sepet dolusu mantar hasat etti.
- Mary will harvest her wheat in July.
- Mary buğdayını Temmuz'da hasat edecek.
- I am harvesting rye.
- Çavdar hasat ediyorum.
Show More (28)
|
| 3 |
harvest |
hasat yapmak |
v. |
|
- I am harvesting wheat.
- Buğday hasadı yapıyorum.
- Mary's grandfather used to harvest by scythe.
- Mary'nin büyükbabası tırpanla hasat yapardı.
- We had a good harvest this year.
- Bu yıl iyi bir hasat yaptık.
- Tom is harvesting in the field.
- Tom tarlada hasat yapıyor.
- The whole family was out harvesting the corn.
- Bütün aile mısır hasadı yapıyordu.
- We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su eksikliği yüzünden kötü bir hasat yaptık.
- There was a large harvest of peaches last year.
- Geçen yıl büyük bir şeftali hasadı yapıldı.
- I am harvesting rye.
- Çavdar hasadı yapıyorum.
- This is the first time I've ever harvested with my father.
- İlk kez babamla hasat yapıyorum.
Show More (6)
|
| 4 |
harvest |
toplamak |
v. |
|
- My father is out harvesting grapes.
- Babam üzüm toplamaya çıktı.
- The doctors obtained consent from the donor's family before harvesting organs.
- Doktorlar organları toplamadan önce donörün ailesinin onayını almıştır.
- I don't harvest your olives.
- Senin zeytinlerini toplamam.
- I don't harvest their olives.
- Onların zeytinlerini toplamıyorum.
- Tomorrow I will harvest grapes.
- Yarın üzüm toplayacağım.
- I don't harvest their olives.
- Onların zeytinlerini toplamam.
Show More (3)
|
| 5 |
harvest |
biçmek |
v. |
|
- Sow the wind, harvest the storm.
- Rüzgâr eken, fırtına biçer.
- Who seeds wind, shall harvest storm.
- Rüzgar eken fırtına biçer.
- Who seeds wind, shall harvest storm.
- Rüzgâr eken fırtına biçer.
Show More (0)
|
| 6 |
harvest |
mahsul |
n. |
|
- We are expecting a good harvest this year.
- Bu sene iyi bir mahsul bekliyoruz.
- We had a good harvest this year.
- Bu yıl mahsul iyiydi.
Show More (-1)
|
| 7 |
harvest |
avlamak |
v. |
|
- If we get things right, we shall sustain both fish and fishers to harvest them.
- Eğer işleri doğru yaparsak, hem balıkları hem de onları avlayan balıkçıları yaşatabiliriz.
- If we get things right, we shall sustain both fish and fishers to harvest them.
- Eğer işleri doğru yaparsak, hem balıkları hem de onları avlayacak balıkçıları yaşatmış oluruz.
Show More (-1)
|
| 8 |
harvest |
ekin toplama |
n. |
|
- The Land Acquisition Act is even now preventing the harvesting of the crops to feed the hungry.
- Arazi Edinme Yasası şu anda bile açları doyurmak için ekinlerin toplanmasını engelliyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
harvest |
ürün |
n. |
|
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
Show More (-2)
|
| 10 |
harvest |
hasat kaldırmak |
v. |
|
- Mary's grandfather used to harvest by scythe.
- Mary'nin büyükbabası tırpanla hasat kaldırırdı.
Show More (-2)
|
