1 |
in no time |
hemen |
adv. |
|
- The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
- I'll be back in no time.
- Hemen döneceğim.
- Tom had me laughing in no time.
- Tom beni hemen güldürdü.
- Tom is going to be here in no time.
- Tom hemen burada olacak.
- A professional thief can jimmy a car door in no time.
- Profesyonel bir hırsız bir arabanın kapısını hemen açabilir.
- Tom will have that fixed in no time.
- Tom bunu hemen halledecektir.
- Tom will be here in no time.
- Tom hemen burada olacak.
- We'll be done in no time.
- Hemen hallederiz.
- It will cure you of your headache in no time.
- Baş ağrını hemen geçirecektir.
- He finished his chores in no time.
- İşlerini hemen bitirdi.
- On a hot day like this, the laundry will be dry in no time.
- Böyle sıcak bir günde çamaşırlar hemen kurur.
Show More (8)
|
2 |
in no time |
çabucak |
adv. |
|
- You'll get used to it in no time.
- Ona çabucak alışacaksın.
- I'll be back on my feet in no time.
- Çabucak ayaklanırım.
- Working together, they cleaned the entire house in no time.
- Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.
- He ate it in no time.
- Onu çabucak yedi.
Show More (1)
|
3 |
in no time |
vakit kaybetmeden |
expr. |
|
- We finished the homework in no time at all.
- Hiç vakit kaybetmeden ödevi bitirdik.
Show More (-2)
|