|
- Next will be Syria, Iran, Korea, who knows?
- Sırada Suriye, İran, Kore var, kim bilir?
- Only then will our message to Korea be clear and convincing.
- Ancak o zaman Kore'ye mesajımız net ve ikna edici olacaktır.
- Are we talking about Hiroshima, Nagasaki, Cambodia, or even Korea, where I served in the American Army?
- Hiroşima, Nagazaki, Kamboçya ve hatta Amerikan Ordusunda görev yaptığım Kore'den mi bahsediyoruz?
- One by one, the European teams are disappearing from the green pitches in Korea.
- Avrupa takımları Kore'deki yeşil sahalardan birer birer kayboluyor.
- Korea is mentioned specifically, then.
- Kore'den özellikle bahsediliyor o zaman.
- When I was elected President four years ago, Korea was in a desperate situation, faced with a serious financial crisis.
- Dört yıl önce Başkan seçildiğimde Kore ciddi bir mali krizle karşı karşıya kalmış, çaresiz bir durumdaydı.
- That is quite crucial with regard to developments in Korea and North Korea.
- Kore ve Kuzey Kore'deki gelişmeler açısından bu oldukça önemlidir.
- Of course, this invitation may not only extend to Korea itself but also to other countries, principally in that region.
- Elbette bu davet sadece Kore'yi değil, başta o bölgedeki ülkeler olmak üzere diğer ülkeleri de kapsayabilir.
- By allocating subsidies, the EU itself is guilty of distorting actions of which it is now accusing Korea.
- AB, sübvansiyonları tahsis etmesi nedeniyle şimdi Kore'yi itham ettiği çarpıtma eylemlerinden kendisi suçludur.
- We should not, however, focus our attention only on Korea.
- Ancak dikkatimizi sadece Kore'ye odaklamamalıyız.
- We should not, however, focus our attention only on Korea.
- Bununla birlikte, dikkatimizi sadece Kore'ye odaklamamalıyız.
- The Council, under the Swedish Presidency, even addressed its concerns to Korea.
- İsveç Dönem Başkanlığı'ndaki Konsey, endişelerini Kore'ye bile iletmiştir.
- This is like going to the football World Cup in Korea and saying that you want to watch hockey.
- Bu, Kore'deki Dünya Futbol Kupası'na gidip hokey izlemek istediğinizi söylemeye benziyor.
- Korea built the first nationwide high-speed information network in the world.
- Kore, dünyadaki ilk ulusal yüksek hızlı bilgi ağını kurdu.
- We must recognise that Korea has failed to honour the 2000 agreement in terms of price discipline and subsidies.
- Kore'nin fiyat disiplini ve sübvansiyonlar konusunda 2000 yılında imzalanan anlaşmaya uymadığını kabul etmeliyiz.
- Clearly, there can be no possibility of military action to destroy nuclear plant in Korea.
- Açıkçası, Kore'deki nükleer santrali yok etmek için askeri harekat olasılığı olamaz.
- The EU is a very important and substantive economic partner for Korea.
- AB, Kore için çok önemli ve esaslı bir ekonomik ortaktır.
- Over the last 10 years, Korea has increased its capacity by 180%, while we have reduced ours by 30%.
- Kore, son 10 yılda kapasitesini %180 artırırken biz %30 azalttık.
- The Council, under the Swedish Presidency, even addressed its concerns to Korea.
- İsveç Dönem Başkanlığı'ndaki Konsey, Kore'ye yönelik endişelerini de dile getirmiştir.
- Only then will our message to Korea be clear and convincing.
- Ancak o zaman Kore'ye vereceğimiz mesaj net ve ikna edici olacaktır.
- Is Iraq really the most dangerous threat or is Korea not evidence of the existence of greater threats?
- Irak gerçekten en tehlikeli tehdit mi yoksa Kore daha büyük tehditlerin varlığının kanıtı değil mi?
- One by one, the European teams are disappearing from the green pitches in Korea.
- Avrupa takımları birer birer Kore'deki yeşil sahalardan kayboluyor.
- Yet almost every segment in the European Union is affected by Korea's unfair competition practices.
- Oysa Avrupa Birliği'nde neredeyse her kesim Kore'nin haksız rekabet uygulamalarından etkileniyor.
- This is none other than the construction of an "Iron Silk Road", directly linking Korea with Europe by land.
- Bu, Kore ile Avrupa'yı karadan doğrudan birbirine bağlayacak bir "Demir İpek Yolu" inşasından başka bir şey değildir.
- The word of Samsung means 'three stars' in Korea which represents big, numerous and powerful.
- Samsung kelimesi Kore'de büyük, çok sayıda ve güçlü anlamına gelen 'üç yıldız' anlamındadır.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Sana söylemekte bir sorun görmüyorum, Kore'den beri hiç bu kadar korkmamıştım.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Sana söylemekten çekinmiyorum, Kore'den beri böyle korkmamıştım.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Size şunu söylemekte sakınca görmüyorum, Kore'den beri bu kadar korkmamıştım.
- Go is very popular in Korea under the name baduk.
- Go oyunu, "baduk" ismiyle Kore'de çok popüler.
- What language do they speak in Korea?
- Kore'de hangi dili konuşurlar?
- She was a soldier in Korea.
- O da Kore'de askerdi.
- What language do they speak in Korea?
- Kore'de hangi dilde konuşuyorlar?
- What language do they speak in Korea?
- Kore'de hangi dil konuşulur?
- He talked about ending the war in Korea.
- Kore'deki savaşı bitirmekten bahsetti.
- She was a soldier in Korea.
- O Kore'de bir askerdi.
- My grandfather died in Korea.
- Büyükbabam Kore'de öldü.
- Korea is never boring, it's always exciting.
- Kore asla sıkıcı değildir, her zaman heyecan vericidir.
- This TV is made in Korea.
- Bu TV, Kore'de yapıldı.
- Go is very popular in Korea under the name baduk.
- Go, Kore'de baduk adı altında çok popülerdir.
- This TV is made in Korea.
- Bu televizyon Kore'de üretildi.
- Korea allowed an inspection by the IAEA.
- Kore, IAEA tarafından denetlenmesine izin verdi.
- What brought you to Korea?
- Seni Kore'ye ne getirdi?
- Are there any students from Korea in your class?
- Sınıfınızda Kore'den gelen öğrenciler var mı?
- Walt's neighbours came to America right after living in Korea.
- Walt'ın komşuları Amerika'ya Kore'de yaşadıktan sonra geldiler.
- I want to visit Korea.
- Kore'yi ziyaret etmek istiyorum.
- Korea received an inspection from the International Atomic Energy Agency.
- Kore, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan bir denetim aldı.
- In 2009, Korea suffered the dishonor of having the highest suicide rate amongst OECD countries.
- 2009'da, Kore, OECD ülkeleri arasında en yüksek intihar oranına sahip olma onursuzluğunu yaşadı.
- Tom has a guitar that was made in Korea.
- Tom'un Kore'de yapılmış bir gitarı var.
- My father is to visit Korea next week.
- Babam gelecek hafta Kore'yi ziyaret edecek.
- Korea is now up and coming.
- Kore şimdi yükselişte.
- We went to Korea by plane.
- Kore'ye uçakla gittik.
- He was a soldier in Korea.
- O, Kore'deki bir askerdi.
- Korea allowed an inspection by the IAEA.
- Kore, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından bir inceleme yapılmasına izin verdi.
- Which languages are spoken in Korea?
- Kore'de hangi diller konuşuluyor?
- Korea is now up and coming.
- Kore şimdi gelecek vaadediyor.
- He talked about ending the war in Korea.
- Kore'deki savaşa son verme hakkında konuştu.
- Go is known as igo in Japan, weiqi in China and baduk in Korea.
- Go, Japonya'da igo, Çin'de weiqi ve Kore'de baduk olarak bilinir.
- What languages do they speak in Korea?
- Kore'de hangi dilleri konuşuyorlar?
- Yerba mate became a hit in Korea.
- Yerba mate Kore'de hit oldu.
- I want to go to Korea.
- Kore'ye gitmek istiyorum.
- Tom went to Korea as a Christian missionary.
- Tom bir Hıristiyan misyoneri olarak Kore'ye gitti.
- Yerba mate became a hit in Korea.
- Yerba Mate, Kore'de bir hit oldu.
- What languages do they speak in Korea?
- Kore'de hangi diller konuşuluyor?
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
- Japonya, Kore'ye yönelik Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Walt's neighbours came to America right after living in Korea.
- Walt'un komşuları Kore'de yaşadıktan hemen sonra Amerika'ya gelmişler.
- He was a soldier in Korea.
- Kore'de askerdi.
- In 2009, Korea suffered the dishonor of having the highest suicide rate amongst OECD countries.
- 2009 yılında Kore, OECD ülkeleri arasında en yüksek intihar oranına sahip olma onursuzluğunu yaşadı.
Show More (64)
|