| 1 |
make use of |
kullanmak |
v. |
|
- We also assume that the Commission will act responsibly if it becomes necessary to make use of it.
- Ayrıca Komisyonun bunu kullanmasının gerekli olması halinde sorumlu bir şekilde hareket edeceğini varsayıyoruz.
- In what way has the Commission made use of the information provided by the Israeli Government?
- Komisyon, İsrail Hükümeti tarafından sağlanan bilgileri ne şekilde kullanmıştır?
- Are you going to make use of this power conferred by the Treaty?
- Antlaşma ile verilen bu yetkiyi kullanacak mısınız?
- Our frustration also expresses itself when we are not able to make use of our abilities and our knowledge at summits.
- Hayal kırıklığımız, zirvelerde yeteneklerimizi ve bilgimizi kullanamadığımızda da kendini gösterir.
- Many have not understood it; many have understood it and made use of it for their own purposes.
- Birçokları bunu anlamadı; pek çoğu ise anladı ve kendi amaçları doğrultusunda kullandı.
- We have adequate instruments in place for combating fraud and we are prepared to make use of them.
- Dolandırıcılıkla mücadele için yeterli araçlarımız var ve bunları kullanmaya hazırız.
- The Kyoto Protocol puts the Member States in a position to make use of any instrument.
- Kyoto Protokolü, Üye Devletleri her türlü aracı kullanabilecek bir konuma getirmektedir.
- The Commission has to reserve its right to make use of the legal means at its disposal.
- Komisyon, elindeki yasal araçları kullanma hakkını saklı tutmalıdır.
- They attempted to make use of this important conference for their own purposes.
- Bu önemli konferansı kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalıştılar.
- I can state that the Danish Presidency reserves the right to make use of this possibility.
- Danimarka Dönem Başkanlığının bu imkanı kullanma hakkını saklı tuttuğunu ifade edebilirim.
- In this new setting, the Commission has made use of the instruments at its disposal.
- Bu yeni ortamda Komisyon elindeki araçları kullanmıştır.
- Not very many firms would make use of it solely as a way of behaving responsibly.
- Pek çok firma bunu yalnızca sorumlu davranmanın bir yolu olarak kullanmayacaktır.
- Norway has set a good example by saying that it does not intend to make use of its sinks in the same way.
- Norveç, lavabolarını aynı şekilde kullanmayı düşünmediğini söyleyerek iyi bir örnek oluşturmuştur.
- Let us make use of that will to bring about equality in European sport.
- Gelin bu iradeyi Avrupa sporunda eşitliği sağlamak için kullanalım.
- The Commission will make use of all the management tools available on the basis of scientific advice.
- Komisyon, bilimsel tavsiyeler temelinde mevcut tüm yönetim araçlarını kullanacaktır.
- I can state that the Danish Presidency reserves the right to make use of this possibility.
- Danimarka Dönem Başkanlığı'nın bu imkânı kullanma hakkını saklı tuttuğunu ifade edebilirim.
- Make use of a quiet space for them to study and do their homework.
- Ders çalışmaları ve ödevlerini yapmaları için sessiz bir alan kullanın.
- Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills.
- Bir Aborjin olan Layla, ünlü iz sürme becerilerini kullandı.
- How did Tom make use of that?
- Tom bunu nasıl kullandı?
- I'd like to make use of this opportunity to thank you.
- Bu fırsatı size teşekkür etmek için kullanmak istiyorum.
- You should make use of this chance.
- Bu şansı kullanmalısınız.
- She is looking for a job where she can make use of her foreign language ability.
- Yabancı dil yeteneğini kullanabileceği bir iş arıyor.
- The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
- Çelimsiz yaşlı adam inatla tekerlekli sandalye kullanmayı reddetti.
- You have to make use of what you have.
- Elindekileri kullanmalısın.
- That plane makes use of new technology.
- Bu uçak yeni teknolojiyi kullanıyor.
- Let's make use of our time wisely.
- Zamanımızı akıllıca kullanalım.
- Humans are the only living creatures that make use of fire.
- İnsanlar ateşi kullanan tek canlılardır.
- Humans are the only living creatures that make use of fire.
- İnsanlar ateş kullanan yaşayan tek yaratıklardır.
Show More (25)
|
| 2 |
make use of |
yararlanmak |
v. |
|
- I would like to make use of the opportunity afforded by this short speech to refer to two things.
- Bu kısa konuşmanın sağladığı fırsattan yararlanarak iki hususa değinmek istiyorum.
- Cleaner fuels give us the opportunity to make use of all the environmental advantages of new engine technology.
- Daha temiz yakıtlar bize yeni motor teknolojisinin tüm çevresel avantajlarından yararlanma fırsatı verir.
- In allocating its control efforts, the Commission makes use of risk analysis.
- Komisyon, kontrol çabalarını tahsis ederken risk analizinden yararlanmaktadır.
- It should make use of existing public agencies at national, regional and local level to implement Community legislation.
- Topluluk mevzuatını uygulamak için ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde mevcut kamu kurumlarından yararlanmalıdır.
- As you know, we have presented a communication on how we should make use of biotechnology.
- Bildiğiniz üzere biyoteknolojiden nasıl yararlanmamız gerektiğine ilişkin bir tebliğ sunduk.
- In allocating its control efforts, the Commission makes use of risk analysis.
- Komisyon, kontrol çabalarını tahsis ederken risk analizinden yararlanır.
- It is also possible that, even after this period, Member States will make use of exceptional provisions.
- Bu dönemden sonra bile Üye Devletlerin istisnai hükümlerden yararlanmaları mümkündür.
- However, no non-member country has made use of this facility to date.
- Ancak bugüne kadar üye olmayan hiçbir ülke bu imkandan yararlanmamıştır.
- In what way has the Commission made use of the information provided by the Israeli Government?
- Komisyon İsrail Hükümeti tarafından sağlanan bilgilerden ne şekilde yararlandı?
- We are told that they are supposed to make use of this safety net for restructuring.
- Bize yeniden yapılandırma için bu güvenlik ağından yararlanmaları gerektiği söylendi.
- The only country to have made use of this exception is the United Kingdom.
- Bu istisnadan yararlanan tek ülke Birleşik Krallık'tır.
- Furthermore these excluded intermediaries would not be able to make use of the advantages provided for in the directive.
- Ayrıca, hariç tutulan bu aracılar direktifte öngörülen avantajlardan yararlanamayacaktır.
- We cannot therefore make use of naming and shaming and worst practices.
- Bu nedenle bizler isim takma, utandırma ve bu gibi berbat uygulamalardan yararlanamayız.
- Turkey intends to make use of a pool of temporary technical staff.
- Türkiye, bir geçici teknik personel havuzundan yararlanmaya niyetlidir.
- Make use of a quiet space for them to study and do their homework.
- Çalışmaları ve ödevlerini yapmaları için sessiz bir ortamdan yararlanın.
- Any member can make use of these facilities.
- Herhangi bir üye bu tesislerden yararlanabilir.
- I'll make use of this opportunity.
- Bu fırsattan yararlanacağım.
- Students should make use of the books in the library.
- Öğrenciler kütüphanedeki kitaplardan yararlanmalıdır.
- Students should make use of the books in the library.
- Öğrenciler kütüphanedeki kitaplardan yararlanmalıdırlar.
- Man is the only animal that can make use of fire.
- İnsan ateşten yararlanabilen tek hayvandır.
- You may make use of his library.
- Onun kütüphanesinden yararlanabilirsin.
- We should make use of atomic energy.
- Atom enerjisinden yararlanmalıyız.
- Our company makes use of the Internet.
- Şirketimiz internetten yararlanıyor.
- You had better make use of this opportunity.
- Bu fırsattan yararlansanız iyi olur.
- You had better make use of the opportunity.
- Fırsattan yararlansanız iyi olur.
Show More (22)
|
| 3 |
make use of |
faydalanmak |
v. |
|
- We must make use of the Community institutions and work together in them!
- Topluluk kurumlarından faydalanmalı ve bu kurumlarda birlikte çalışmalıyız!
- But how do we make use of the sense of crisis to which this ecological disaster has led?
- Bu ekolojik felaketin yol açtığı kriz duygusundan nasıl faydalanabiliriz?
- These are concepts we must make use of when we draw up our policy.
- Bunlar, politikamızı oluştururken faydalanmamız gereken kavramlardır.
- We must make use of the opportunities presented by this technology, while limiting its risks.
- Bu teknolojinin sunduğu fırsatlardan faydalanırken risklerini de sınırlamalıyız.
- In allocating its control efforts, the Commission makes use of risk analysis.
- Komisyon, kontrol çabalarını tahsis ederken risk analizinden faydalanmaktadır.
- Make use of a quiet space for them to study and do their homework.
- Çalışmaları ve ödevlerini yapmaları için sessiz bir ortamdan faydalanın.
- Next time I switch jobs, I need work that will let me make use of the experience I've gained up to now.
- Bir dahaki sefere iş değiştirdiğimde, bugüne kadar edindiğim deneyimlerden faydalanabileceğim bir işe ihtiyacım var.
- We should make use of atomic energy.
- Atom enerjisinden faydalanmalıyız.
- Our company makes use of the Internet.
- Şirketimiz internetten faydalanmaktadır.
- Making use of fire may be regarded as man's greatest invention.
- Ateşten faydalanmak insanoğlunun en büyük icadı olarak kabul edilebilir.
- How did Tom make use of that?
- Tom ondan nasıl faydalandı.
- That plane makes use of new technology.
- O uçak, yeni teknolojiden faydalanıyor.
Show More (9)
|
| 4 |
make use of |
değerlendirmek |
v. |
|
- Make use of the opportunity which you have to take Europe forward.
- Avrupa'yı ileriye taşımak için sahip olduğunuz fırsatı değerlendirin.
- Let us make use of this opportunity without delay!
- Gecikmeden bu fırsatı değerlendirelim!
- I made use of every opportunity to improve my English.
- İngilizcemi geliştirmek için her fırsatı değerlendirdim.
- I'll make use of this opportunity.
- Bu fırsatı değerlendireceğim.
- You had better make use of this opportunity.
- Bu fırsatı değerlendirsen iyi olur.
- We should make use of this opportunity.
- Bu fırsatı değerlendirmeliyiz.
- We are just making use of the opportunity.
- Biz sadece bu fırsatı değerlendiriyoruz.
- You had better make use of the opportunity.
- Bu fırsatı değerlendirseniz iyi olur.
- We should make use of this opportunity.
- Bu fırsatı değerlendirelim.
Show More (6)
|
| 5 |
make use of |
istifade etmek |
v. |
|
- We are just making use of the opportunity.
- Fırsattan istifade ediyoruz.
Show More (-2)
|
