Örnek cümleler çeşitli kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır ve her ne kadar editör kontrolünden geçmiş olsa da bazı gözden kaçmalar olabilir. Cümleler kesinlikle, Tureng.com’un ideolojisini ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Sizi rahatsız eden siyasal, sosyal ve hassas içeriğe sahip cümleleri lütfen bize bildiriniz.

	İngilizce	Türkçe
1	much time	fazla zaman	n.
	We do not have much time left to us, and action is urgently needed. Önümüzde fazla zaman kalmadı ve acilen harekete geçilmesi gerekiyor. Indeed our next President will not have much time to travel around. Gerçekten de bir sonraki Başkanımızın seyahat etmek için fazla zamanı olmayacak. I do not have much time so I will make just two comments. Fazla zamanım olmadığı için sadece iki yorum yapacağım. We have not been particularly successful in doing so thus far, and we do not have much time in which to accomplish it. Şimdiye kadar bu konuda pek başarılı olamadık ve bunu başarmak için fazla zamanımız da yok. I should just like to mention another aspect briefly because I do not have much time. Çok fazla zamanım olmadığı için başka bir hususa da kısaca değinmek istiyorum. There is not much time until the next discharge, which we start on in November. Kasım ayında başlayacağımız bir sonraki taburcu işlemine kadar fazla zamanımız yok. Have you spent a little too much time in the sun? Güneşte biraz fazla zaman mı geçirdiniz? I cannot give much time to my daughter. Kızıma fazla zaman ayıramıyorum. Most of us don’t spend much time thinking about how we set goals. Çoğumuz, hedefleri nasıl belirlediğimizi düşünmek için fazla zaman harcamıyoruz. There is not much time to be happy. Mutlu olmak için fazla zaman yok. There may not be much time to discuss things. Bir şeyleri tartışmak için fazla zaman olmayabilir. There is not much time between them. Aralarında fazla zaman yok. This means that they don’t spend much time around their nests. Bu, yuvalarının etrafında fazla zaman harcamadıkları anlamına gelir. On the other hand, you don’t have much time to spread the Fa. Öte yandan, Fa'yı yaymak için fazla zamanınız yok. Spent a little too much time in the sun? Güneşte biraz fazla zaman mı geçirdiniz? We do not have much time in this world. Bu dünyada fazla zamanımız yok. We don’t have much time to make these transitions. Bu geçişleri yapmak için fazla zamanımız yok. The building is assembled using established technology and does not take much time. Bina yerleşik teknoloji kullanılarak monte edilir ve fazla zaman almaz. The game does not take much time. Oyun fazla zaman almaz. And simple navigation means you don’t need to spend much time learning anything new. Ve basit gezinme, yeni bir şey öğrenmek için fazla zaman harcamanıza gerek olmadığı anlamına gelir. And simple navigation means you don't need to spend much time learning anything new. Ve basit gezinme, yeni bir şey öğrenmek için fazla zaman harcamanıza gerek olmadığı anlamına gelir. Try not to spend so much time complaining about things you can't change. Değiştiremeyeceğiniz şeyler hakkında şikayet ederek çok fazla zaman harcamamaya çalışın. I haven't spent much time in Boston. Boston'da fazla zaman geçirmedim. Don't spend so much time watching TV. Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcama. Don't spend so much time watching TV. Televizyon izleyerek çok fazla zaman harcama. I didn't spend much time in Boston. Boston'da fazla zaman geçirmedim. Tom said he'd rather not spend much time doing that. Tom bunu yapmak için fazla zaman harcamak istemediğini söyledi. I don't spend much time preparing for English classes. İngilizce derslerine hazırlanmak için fazla zaman harcamıyorum. You haven't got much time. Fazla zamanın yok. Tom said he'd rather not spend so much time doing that. Tom bunu yapmak için çok fazla zaman harcamak istemediğini söyledi. I don't spend much time studying French. Fransızca çalışmak için fazla zaman harcamıyorum. I doubt that Tom planned to spend so much time on that project. Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim. Tom spends too much time at home. Tom evde aşırı fazla zaman harcıyor. I didn't want to waste so much time. Çok fazla zaman kaybetmek istemedim. I have lost so much time. Çok fazla zaman kaybettim. He did not have much time to work on his speech. Konuşması üzerinde çalışmak için fazla zamanı yoktu. I didn't have much time so I just skimmed through the article. Fazla zamanım olmadığı için makaleye göz gezdirdim. Tom didn't waste much time, did he? Tom fazla zaman kaybetmedi, değil mi? Tom didn't waste much time, did he? Tom fazla zaman harcamadı, değil mi? There isn't much time. Fazla zaman yok. Tom didn't waste much time. Tom fazla zaman kaybetmedi. Tom said that it probably wouldn't take too much time. Tom muhtemelen fazla zaman almayacağını söyledi. Tom didn't have much time for studying. Tom'un ders çalışmak için fazla zamanı yoktu. Tom didn't have much time so he just quickly scanned the report. Tom'un fazla zamanı yoktu, bu yüzden raporu hızlıca taradı. Tom didn't have much time to clean the room before Mary arrived. Mary gelmeden önce Tom'un odayı temizlemek için fazla zamanı yoktu. Tom didn't have much time to finish his homework. Tom'un ödevini bitirmek için fazla zamanı yoktu. Tom doesn't have much time for volunteer work. Tom'un gönüllü işler için fazla zamanı yok. Tom doesn't have much time for volunteer work. Tom'un gönüllü iş için fazla zamanı yok. Tom doesn't have much time left. Tom'un çok fazla zamanı kalmadı. Tom doesn't have much time left. Tom'un fazla zamanı kalmadı. I don't have much time for TV. Televizyon için fazla zamanım yok. I don't have much time left. Fazla zamanım kalmadı. I don't have much time now. Artık fazla zamanım yok. I don't have much time to tidy. Toplamak için fazla zamanım yok. I haven't had much time to see Japan. Japonya'yı görmek için fazla zamanım olmadı. I may not have as much time as I thought. Düşündüğüm kadar fazla zamanım olmayabilir. I don't have much time, so I'm going to drop in at a fast-food restaurant. Fazla zamanım yok, o yüzden bir fast-food restoranına uğrayacağım. Tom is very busy and doesn't have much time for relationships. Tom çok meşgul ve ilişkiler için fazla zamanı yok. Tom knew he didn't have much time left. Tom fazla zamanı kalmadığını biliyordu. I'd rather not spend much time in Boston. Boston'da fazla zaman harcamamayı tercih ederim. I'd rather not spend much time in Boston. Boston'da fazla zaman geçirmemeyi tercih ederim. Neither group spent much time discussing the topic. Her iki grup da konuyu tartışmak için fazla zaman harcamadı. Not much time is required. Fazla zaman gerekmez. Sami spent so much time at Layla's apartment. Sami, Layla'nın dairesinde çok fazla zaman geçirdi. I'm afraid there isn't much time. Ben korkarım fazla zaman yok. It won't take much time. Fazla zaman almayacaktır. We may not have so much time. Çok fazla zamanımız olmayabilir. That doesn't leave us much time. Bu bize fazla zaman bırakmıyor. We may not have very much time. Çok fazla zamanımız olmayabilir. We won't have much time. Fazla zamanımız olmayacak. It won't take much time. Fazla zaman almaz. That doesn't leave us much time. Bu bize fazla zaman bırakmaz. That still doesn't give us much time. Bu bize hala fazla zaman vermiyor. Layla knew she didn't have much time left. Layla fazla zamanı kalmadığını biliyordu. You never seem to spend much time helping others. Başkalarına yardım etmek için hiç de fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun. You never seem to spend much time helping others. Başkalarına yardım etmek için fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun. You never seem to spend much time studying. Ders çalışmak için fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun. You're spending too much time on the computer. Bilgisayarda fazla zaman geçiriyorsun. You didn't waste much time, did you? Fazla zaman kaybetmedin, değil mi? You don't have much time left. Fazla zamanın kalmadı. You don't have much time. Senin fazla zamanın yok. You don't have much time. Fazla zamanın yok. There isn't much time left. Fazla zaman kalmadı. There's not much time left. Fazla zaman kalmadı. They did not want to spend much time talking about it. Bu konuda konuşmak için fazla zaman harcamak istemediler. Tom didn't intend to spend so much time painting the fence. Tom çiti boyamak için çok fazla zaman harcamak niyetinde değildi. Tom doesn't spend much time in Boston. Tom Boston'da fazla zaman harcamaz. Tom doesn't spend much time in Boston. Tom Boston'da fazla zaman geçirmez. Tom doesn't spend much time studying. Tom ders çalışmak için fazla zaman harcamaz. Tom doesn't spend much time thinking about money. Tom para hakkında düşünmek için fazla zaman harcamaz. Tom hasn't spent much time in Boston. Tom Boston'da fazla zaman geçirmedi. Don't spend so much time watching television. Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcama. I'm afraid there isn't much time. Korkarım fazla zamanımız yok. I'm sorry, but we don't have much time. Üzgünüm ama fazla zamanımız yok. Layla knew she didn't have much time left. Leyla fazla zamanının kalmadığını biliyordu. I'd rather not spend much time doing that. Bunu yapmak için fazla zaman harcamak istemiyorum. We may not have much time. Fazla zamanımız olmayabilir. I do not have much time. Fazla zamanım yok. Tom won't have much time to do that. Tom'un bunu yapmak için fazla zamanı olmayacak. I just don't have much time. Fazla zamanım yok. Tom didn't have much time. Tom'un fazla zamanı yoktu. Tom doesn't have much time. Tom'un fazla zamanı yok. I really don't have much time. Fazla zamanım yok. Tom told me he didn't have much time. Tom bana fazla zamanı olmadığını söyledi. Tom told me he doesn't have much time. Tom bana fazla zamanı olmadığını söyledi. The problem is I don't have much time. Sorun şu ki fazla zamanım yok. We didn't have much time to do that. Bunu yapmak için fazla zamanımız yoktu. We don't have much time left. Fazla zamanımız kalmadı. We don't have much time to do that. Bunu yapmak için fazla zamanımız yok. We don't have very much time to finish this work. Bu işi bitirmek için fazla zamanımız yok. We don't have very much time to finish this. Bunu bitirmek için fazla zamanımız yok. The problem is we don't have much time. Sorun şu ki fazla zamanımız yok. We don't have much time. Fazla zamanımız yok. I'd rather not spend much time doing that. Onu yapmaya fazla zaman harcamamayı tercih ederim. There isn't much time. Fazla zamanımız yok. We didn't have much time. Fazla zamanımız yoktu. I don't think we have much time. Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum. I don't think we've got much time. Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum. We haven't got much time. Bizim fazla zamanımız yok. Tom doesn't have much time to waste. Tom'un harcayacak fazla zamanı yok. I didn't have much time. Fazla zamanım yoktu. Come on, Tom, we don't have much time. Hadi Tom, fazla zamanımız yok. I didn't lose much time. Fazla zaman kaybetmedim. Don't waste so much time! Çok fazla zaman harcama! Show More (121)