|
- We readily support the proposal to produce a list of permitted ingredients.
- İzin verilen bileşenlerin bir listesinin oluşturulması önerisini de destekliyoruz.
- It is utterly ridiculous that dangerous substances, carcinogenic substances, are permitted in detergents!
- Deterjanlarda tehlikeli maddelere, kanserojen maddelere izin verilmesi son derece saçma!
- You see, although these products are legal, it is not permitted to advertise them.
- Gördüğünüz gibi, bu ürünler yasal olmasına rağmen, reklamlarının yapılmasına izin verilmiyor.
- They can lay down which subsidies are permitted and which are not.
- Hangi sübvansiyonlara izin verilip hangilerine izin verilmeyeceğini belirleyebilirler.
- The Palestinians must be permitted to live freely, in peace, in the other quarter.
- Filistinlilerin diğer çeyrekte özgürce ve barış içinde yaşamalarına izin verilmelidir.
- It is not permitted in the European Union in any shape or form.
- Avrupa Birliği'nde buna hiçbir şekil ve surette izin verilmemektedir.
- The lump sum payment will continue to be permitted.
- Toplu ödemeye izin verilmeye devam edilecektir.
- The EU is certainly no tax haven but reasonable motoring costs should be permitted in Europe.
- AB kesinlikle bir vergi cenneti değildir ancak Avrupa'da makul motorlu taşıt maliyetlerine izin verilmelidir.
- The American investigation services will, moreover, subsequently be permitted to operate within the Member States.
- Üstelik Amerikan soruşturma servislerinin daha sonra Üye Devletler içerisinde faaliyet göstermesine izin verilecektir.
- Thirdly, it must be clear that exceptions are only permitted under very strict conditions.
- Üçüncü olarak, istisnalara yalnızca çok katı koşullar altında izin verileceği açık olmalıdır.
- This cannot be permitted, something must be done about this!
- Buna izin verilemez, bu konuda bir şeyler yapılmalıdır!
- Substances permitted in such places as Italy, Luxembourg and Belgium cannot be banned in Austria or Germany.
- İtalya, Lüksemburg ve Belçika gibi yerlerde izin verilen maddeler Avusturya ya da Almanya'da yasaklanamaz.
- Many special measures are therefore permitted, namely, the Structural Funds, for both fishing and regional policy.
- Bu nedenle, hem balıkçılık hem de bölgesel politika için Yapısal Fonlar gibi birçok özel tedbire izin verilmektedir.
- In Southern Europe, and unfortunately in Eastern Europe as well, phosphates are permitted.
- Güney Avrupa'da ve ne yazık ki Doğu Avrupa'da da fosfatlara izin verilmektedir.
- It will no longer be permitted to feed animals on protein derived from animals of the same species.
- Artık hayvanların aynı türden hayvanlardan elde edilen proteinle beslenmesine izin verilmeyecektir.
- The proposal added a further two sweeteners to the positive list of permitted sweeteners.
- Öneri, izin verilen tatlandırıcıların pozitif listesine iki tatlandırıcı daha eklemiştir.
- The June Movement does not wish to help extend the positive list of permitted sweeteners.
- Haziran Hareketi, izin verilen tatlandırıcıların pozitif listesinin genişletilmesine yardımcı olmak istememektedir.
- Let me make it clear that we are talking here about dishes officially permitted for human consumption.
- Burada insan tüketimi için resmi olarak izin verilen yemeklerden bahsettiğimizi açıkça belirtmeme izin verin.
- Trading is not permitted under MARPOL Annex VI.
- MARPOL Ek VI kapsamında ticarete izin verilmemektedir.
- It would then only be permitted to publish objective information in a non-commercial context.
- Bu durumda sadece ticari olmayan bir bağlamda objektif bilgilerin yayınlanmasına izin verilecektir.
- Exemptions are only permitted in precisely defined cases.
- Muafiyetlere yalnızca kesin olarak tanımlanmış durumlarda izin verilir.
- The issue is whether data retention should be permitted, that is to say the storage of communications data.
- Mesele, verilerin saklanmasına, yani iletişim verilerinin depolanmasına izin verilip verilmeyeceğidir.
- Exceptions should be permitted only in cases of real urgency.
- İstisnalara yalnızca gerçek aciliyet durumlarında izin verilmelidir.
- Thirdly, it must be clear that exceptions are only permitted under very strict conditions.
- Üçüncü olarak istisnalara yalnızca çok katı koşullar altında izin verileceği açık olmalıdır.
- The permitted ceiling in the EU budget is 1.27% of the combined GNP for the Member States.
- AB bütçesinde izin verilen tavan, Üye Devletlerin toplam GSMH'sinin %1,27'sidir.
- The issue is whether data retention should be permitted, that is to say the storage of communications data.
- Konu, veri saklamaya, yani iletişim verilerinin saklanmasına izin verilip verilmemesi gerektiğidir.
- You have fans in the visitors' gallery, but unfortunately, they are not permitted to applaud.
- Ziyaretçi galerisinde hayranlarınız var, ancak ne yazık ki alkışlamalarına izin verilmiyor.
- This formula, which is permitted in the United States and in New Zealand, has shown its limits.
- Amerika Birleşik Devletleri ve Yeni Zelanda'da izin verilen bu formül sınırlarını göstermiştir.
- At that time, tackling from behind was still permitted.
- O dönemde, arkadan vurmaya hala izin veriliyordu.
- It should not be permitted by this directive.
- Bu direktifle buna izin verilmemeliydi.
- Research expenditure is also permitted to grow next year to EUR 4.8 billion.
- Araştırma harcamalarının da önümüzdeki yıl 4.8 milyar Euro'ya çıkmasına izin verilmektedir.
- The collapse of Aer Lingus simply cannot be permitted.
- Aer Lingus'un çöküşüne izin verilemez.
- If these criteria are applied in future, some of the deportations from EU countries will no longer be permitted.
- Bu kriterlerin gelecekte de uygulanması halinde AB ülkelerinden bazı sınır dışı işlemlerine artık izin verilmeyecektir.
- Excuse me, but that is not permitted.
- Özür dilerim ama buna izin verilmiyor.
- Tom says Mary isn't permitted to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilmediğini söyledi.
- Tom thought Mary might be permitted to do that.
- Tom bunu yapmak için Mary'ye izin verilebileceğini düşündü.
- Is fishing from this bridge permitted?
- Bu köprüden balık tutmaya izin veriliyor mu?
- I might not be permitted to do that.
- Bunu yapmama izin verilmeyebilir.
- I wasn't permitted to see Tom.
- Tom'u görmeme izin verilmedi.
- Saudi women are not permitted to leave their country alone.
- Suudi kadınların ülkelerinden yalnız ayrılmalarına izin verilmiyor.
- I was permitted to do that.
- Bunu yapmak için bana izin verildi.
- Fishing is not permitted in this lake.
- Bu gölde balık tutmaya izin verilmez.
- Tom won't be permitted to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilmeyecek.
- You weren't the only one permitted to do that, were you?
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi sen değildin, değil mi?
- It shouldn't be permitted to store samples of DNA.
- DNA örneklerinin depolanmasına izin verilmemelidir.
- Tom wasn't permitted to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilmedi.
- Banned books are books to which free access is not permitted.
- Yasaklı kitaplar, ücretsiz erişime izin verilmeyen kitaplardır.
- Swimming is not permitted in this river.
- Bu nehirde yüzmeye izin verilmez.
- Tom thought I might be permitted to do that.
- Tom bunu yapmama izin verilebileceğini düşündü.
- I wasn't permitted to see him.
- Onu görmeme izin verilmedi.
- Swimming in this lake is not permitted.
- Bu gölde yüzmeye izin verilmez.
- In an army no man is permitted to leave without permission.
- Orduda hiç kimsenin izinsiz olarak gitmesine izin verilmez.
- Fishing is not permitted in this river.
- Bu nehirde balık tutmaya izin verilmez.
- Sami was not permitted to visit his mother.
- Sami'nin annesini ziyaret etmesine izin verilmedi.
- Tom thought Mary might not be permitted to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini düşünüyordu.
- Tom said he knew that Mary might be permitted to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu tek başına yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- Tom said he thought that he might not be permitted to do that at night.
- Tom, bunu gece yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said he knew he might be permitted to do that.
- Tom bunu yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- In an army no man is permitted to leave without permission.
- Bir orduda hiç kimsenin izinsiz ayrılmasına izin verilmez.
- Why is swimming not permitted here?
- Neden burada yüzmeye izin verilmiyor?
- Tom said we weren't permitted to do that anymore.
- Tom artık bizim bunu yapmamıza izin verilmediğini söyledi.
- The boy was permitted to go with them.
- Çocuğun onlarla gitmesine izin verildi.
- You aren't permitted to bring dogs into this building.
- Köpekleri bu binaya getirmene izin verilmez.
- Tom was permitted to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin verildi.
- I wasn't permitted to see him.
- Onu görmem için bana izin verilmedi.
- I was permitted to do that.
- Bunu yapmama izin verildi.
- It isn't permitted.
- Buna izin verilmiyor.
- Tom said he thought that he might not be permitted to do that.
- Tom, bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom must not be permitted to resign.
- Tom'un istifa etmesine izin verilmemeli.
- Tom said that he thought that he might not be permitted to do that by himself.
- Tom, bunu tek başına yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Policemen aren't permitted to drink on duty.
- Polislerin görev başında içki içmesine izin verilmez.
- That will not be permitted.
- Buna izin verilmeyecek.
- Smoking is not permitted in the cinema.
- Sinemada sigara içmeye izin verilmez.
- Tom says Mary isn't permitted to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmasına izin verilmediğini söylüyor.
- Smoking is not permitted here.
- Burada sigara içmeye izin verilmez.
- Tom said he thought Mary might not be permitted to do that anymore.
- Tom, Mary'nin artık bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom was not permitted to tell Mary everything he knew.
- Tom'un Mary'ye bildiği her şeyi anlatmasına izin verilmedi.
- Fighting is not permitted in the War Room.
- Savaş Odası'nda kavgaya izin verilmez.
- Sami was not permitted to visit his mother.
- Sami'ye annesini ziyaret etmesi için izin verilmedi.
- Tom thought I might be permitted to do that.
- Tom, bunu yapmama izin verilebileceğini düşündü.
- No one is permitted to enter this building.
- Kimsenin bu binaya girmesine izin verilmiyor.
- No one is permitted to enter this building.
- Hiç kimsenin bu binaya girmesine izin verilmiyor.
- I wasn't permitted to see them.
- Onları görmek için bana izin verilmedi.
- Tom isn't permitted to do that anymore.
- Artık Tom'un bunu yapmasına izin verilmiyor.
- They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
- Inhabitants were not permitted to enter the area.
- Oturanların alana girmesine izin verilmedi.
- Tom said that he knew that he might not be permitted to do that by himself.
- Tom, bunu tek başına yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- I wasn't the only one who was permitted to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- Why is fishing not permitted here?
- Neden burada balık tutmaya izin verilmiyor?
- No visitors are permitted here.
- Burada ziyaretçilere izin verilmez.
- Tom thought Mary might not be permitted to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini düşündü.
- Tom said that he knew that Mary might not be permitted to do that at home.
- Tom, Mary'nin bunu evde yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- Women are not permitted to drive cars in Saudi Arabia.
- Suudi Arabistan'da kadınların araba kullanmasına izin verilmiyor.
- Tom said he knew Mary might be permitted to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu kendi başına yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- Saudi women are not permitted to leave their country alone.
- Suudi kadınların ülkelerini tek başlarına terk etmelerine izin verilmiyor.
- Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
- Tom said that he knew that he might not be permitted to do that at school.
- Tom, okulda bunu yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- Fighting is not permitted in the War Room.
- Savaş Odası'nda savaşmaya izin verilmemektedir.
- Flash photography is not permitted beyond this point.
- Bu noktadan sonra flaşlı fotoğraf çekimine izin verilmiyor.
- Tom said that he knew that Mary might not be permitted to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu tek başına yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- They were not permitted to cross into Canada.
- Kanada'ya geçmelerine izin verilmedi.
- Smoking is not permitted on the train.
- Trende sigara içmeye izin verilmez.
- It shouldn't be permitted to store samples of DNA.
- DNA örneklerinin saklanmasına izin verilmemelidir.
- That can't be permitted to happen again.
- Bunun bir daha olmasına izin verilemez.
- I didn't know whether Tom would be permitted to do that or not.
- Tom'un bunu yapmasına izin verilip verilmeyeceğini bilmiyordum.
- Was it you who told Tom he wouldn't be permitted to do that?
- Tom'a bunu yapmasına izin verilmeyeceğini söyleyen sen miydin?
- I wasn't permitted to see her.
- Onu görmek için bana izin verilmedi.
- You are not permitted to bring dogs into this building.
- Bu binaya köpek getirmenize izin verilmez.
- Swimming is not permitted in this river.
- Bu nehirde yüzmeye izin verilmiyor.
- Newspaper reporters were not permitted inside.
- Gazete muhabirlerinin içeri girmesine izin verilmedi.
- Tom said that he knew that Mary might not be permitted to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu kendi başına yapmasına izin verilmeyebileceğini bildiğini söyledi.
- Policemen aren't permitted to drink on duty.
- Polis memurlarının görevdeyken içki içmelerine izin verilmemektedir.
- Fishing is not permitted in this lake.
- Bu gölde balık tutmaya izin verilmiyor.
- It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Sakinlerin bölgeye izinsiz girmesine izin verilmedi.
- Tom said he knew that Mary might be permitted to do that by herself.
- Tom, Mary'nin bunu kendi başına yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- Women are not permitted to drive cars in Saudi Arabia.
- Suudi Arabistan'da kadınların araba sürmelerine izin verilmez.
- Tom said he knew Mary might be permitted to do that by herself.
- Tom Mary'nin bunu kendi başına yapması için izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- Is taking photographs permitted in that building?
- O binada fotoğraf çekmeye izin veriliyor mu?
- I wasn't permitted to see her.
- Onu görmeme izin verilmedi.
- Tom said that he thought that I might not be permitted to do that.
- Tom, bunu yapmama izin verilmeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said that he knew that he might be permitted to do that by himself.
- Tom, bunu kendi başına yapmasına izin verilebileceğini bildiğini söyledi.
- The boy was permitted to go with them.
- Çocuğa, onlarla gitmesi için izin verildi.
- Inhabitants were not permitted to enter the area.
- Bölge sakinlerinin bölgeye girmesine izin verilmedi.
- The child was permitted two pieces of candy.
- Çocuğun iki parça şeker almasına izin verildi.
- I've been told we aren't permitted to do that here.
- Bana bunu burada yapma izni verilmediği söylendi.
Show More (122)
|