| 1 |
persist in (doing something) |
(bir şey yapmakta) ısrar etmek |
v. |
|
- The Council persists in refusing any kind of formal consultation of the European Parliament.
- Konsey, Avrupa Parlamentosu ile her türlü resmi istişareyi reddetmekte ısrar etmektedir.
- For how long will the French, the Spanish and other such separatists persist in this, may I ask?
- Fransızlar, İspanyollar ve benzeri diğer ayrılıkçılar bu konuda daha ne kadar ısrar edecekler, sorabilir miyim acaba?
- It persists in its Malthusianism tactics by scrapping boats and even by refusing to fund modernisation.
- Tekneleri hurdaya çıkararak ve hatta modernizasyonu finanse etmeyi reddederek Malthusçuluk taktiklerinde ısrar ediyor.
- It is a bizarre distinction between voluntary and forced prostitution with which we are persisting in this House.
- Gönüllü ve zorla fuhuş arasında tuhaf bir ayrım yapmakta ısrar ediyoruz.
- Those who persist in denying these realities or who talk about them in relative terms are leading us towards deadlock.
- Bu gerçekleri inkar etmekte ısrar edenler ya da göreceli terimlerle konuşanlar bizi çıkmaza sürüklüyorlar.
- Why do the major groups persist in wanting to regulate the new immunity and rules in this Statute?
- Büyük gruplar neden bu Tüzükte yeni dokunulmazlık ve kuralları düzenlemek istemekte ısrar ediyorlar?
- Yet we still persist in allowing accidents to happen in the workplace.
- Yine de işyerinde kazaların meydana gelmesine izin vermekte ısrar ediyoruz.
- He persisted in accomplishing his original plan.
- Asıl planını gerçekleştirmek için ısrar etti.
- To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insana mahsustur ama hatada ısrar etmek şeytanlıktır.
- The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt.
- Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.
- He persists in his opinion.
- Görüşünde ısrar ediyor.
- He always persists in his errors.
- Her zaman hatalarında ısrar eder.
- He persisted in marrying her.
- Onunla evlenmekte ısrar etti.
- The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt.
- Kadın çok eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.
- Jim persists in his opinion.
- Jim, fikrinde ısrar ediyor.
- He always persists in his errors.
- Hatalarında hep ısrar eder.
- The boy persisted in his opinion.
- Çocuk fikrinde ısrar etti.
- To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insanidir, ama hatada ısrar etmek şeytanidir.
- He persists in his opinion.
- Fikrinde ısrar etti.
- Jim persists in his opinion.
- Jim, kendi görüşünde ısrar ediyor.
Show More (17)
|
| 2 |
persist in (doing something) |
(bir şey yapmayı) sürdürmek |
v. |
|
- This allows the disease to continue to persist in the animal population.
- Bu da hastalığın hayvan popülasyonunda varlığını sürdürmesine olanak sağlamaktadır.
Show More (-2)
|
| 3 |
persist in (doing something) |
(bir şey yapmakta) ısrarcı olmak |
v. |
|
- If some countries wish to persist in this, it is of course up to them.
- Eğer bazı ülkeler bu konuda ısrarcı olmak istiyorlarsa, bu elbette onlara kalmış bir şeydir.
Show More (-2)
|
