| 1 |
pleasant |
hoş |
adj. |
|
- The little boutique hotel had a pleasant atmosphere.
- Ufak butik otelin hoş bir atmosferi vardı.
- The atmosphere is a lot more pleasant this evening.
- Bu akşam atmosfer çok daha hoş.
- It may not be pleasant but it is certainly honest.
- Bu hoş olmayabilir ama kesinlikle dürüstçe.
- I rise with a heavy heart because it is never a pleasant duty to speak about human rights abuses.
- Ağır bir yürekle ayağa kalkıyorum çünkü insan hakları ihlalleri hakkında konuşmak hiçbir zaman hoş bir görev değildir.
- Irrespective of whether it sounds pleasant or unpleasant, noise can cause very serious damage to hearing.
- İster kulağa hoş gelsin ister gelmesin, gürültü işitme duyusuna çok ciddi zararlar verebilir.
- I think that all of us experienced a pleasant buzz during this morning's meeting.
- Bu sabahki toplantı sırasında hepimizin hoş bir heyecan yaşadığını düşünüyorum.
- I should like to thank the rapporteur, because I learned something from her report, which is always very pleasant.
- Raportöre teşekkür etmek isterim çünkü raporundan bir şeyler öğrendim ki bu her zaman çok hoştur.
- It may not be pleasant but it is certainly honest.
- Hoş olmayabilir ama kesinlikle dürüstçe.
- This is not a strategy, it is even less than existing policy in a pleasant format.
- Bu bir strateji değil, mevcut politikanın hoş bir formata bürünmüş halinden bile daha yetersiz.
- Yes, one could imagine a very pleasant world.
- Evet, insan çok hoş bir dünya hayal edebilir.
- It's quite pleasant.
- Oldukça hoş.
- She is a pleasant person.
- Hoş bir insan.
- Orange blossoms have a pleasant aroma.
- Portakal çiçeklerinin hoş bir kokusu var.
- It was a very pleasant afternoon.
- Çok hoş bir öğleden sonraydı.
- Orange blossoms have a pleasant aroma.
- Portakal çiçeklerinin hoş bir aroması vardır.
- It is pleasant to get up early in the morning.
- Sabahın erken saatlerinde kalkmak hoştur.
- As always, Keiko showed us a pleasant smile.
- Keiko her zamanki gibi bize hoş bir gülümseme gösterdi.
- Our stay has been very pleasant.
- Bizim kalışımız çok hoş oldu.
- It was a very pleasant evening.
- Çok hoş bir akşamdı.
- His absence was very pleasant for me.
- Onun yokluğu benim için çok hoştu.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
- Aynı anda hem zor hem kolay, hem hoş hem de acısın; seninle ya da sensiz yaşayamam.
- Spring is a pleasant season.
- İlkbahar çok hoş bir mevsim.
- She greeted me with a pleasant smile.
- Beni hoş bir gülümsemeyle karşıladı.
- It wasn't a pleasant experience.
- Hoş bir deneyim değildi.
- It has a pleasant odor.
- Onun hoş bir kokusu var.
- It is pleasant to sleep under the tree.
- Ağacın altında uyumak hoştur.
- What a pleasant surprise to see you here!
- Seni burada görmek ne hoş sürpriz!
- The birdsong was pleasant.
- Kuş sesleri çok hoştu.
- Staying at home is not a pleasant thing.
- Evde kalmak hoş bir şey değil.
- He is a pleasant person.
- O hoş bir insan.
- The flowers give off a very pleasant scent.
- Çiçekler çok hoş bir koku yayıyor.
- It won't be pleasant.
- O hoş olmayacak.
- The song of the bird is pleasant.
- Kuşun şarkısı hoş.
- I've had a pleasant evening.
- Ben hoş bir akşam geçirdim.
- Her voice is pleasant to listen to.
- Sesini dinlemek çok hoştu.
- She had a pleasant dream last night.
- Dün gece hoş bir rüya gördü.
- What a pleasant journey we had!
- Ne hoş bir yolculuktu!
- His talk is always pleasant to listen to.
- Onun konuşmasını dinlemek her zaman hoş.
- In my opinion, Tatoeba is a pleasant and instructive pastime.
- Bence Tatoeba hoş ve eğitici bir uğraştır.
- This book is pleasant to read.
- Bu kitabı okuması hoş.
- She had a pleasant dream.
- O, hoş bir rüya gördü.
- It has a pleasant odor.
- Hoş bir kokusu var.
- Nothing is pleasant in life.
- Hayatta hiçbir şey hoş değildir.
- Tom is pleasant.
- Tom hoş.
- She dreamt a pleasant dream.
- Hoş bir rüya gördü.
- I had a hunch something pleasant was going to happen.
- İçimde hoş bir şeyler olacağına dair bir his vardı.
- The song of the bird is pleasant.
- Kuşun şarkısı çok hoş.
- You have a very pleasant voice.
- Çok hoş bir sesin var.
- The hotel has a pleasant atmosphere.
- Otelin hoş bir atmosferi var.
- Tom is pleasant, isn't he?
- Tom hoş, değil mi?
- She dreamt a pleasant dream.
- O hoş bir rüya gördü.
- We went to the party and had a pleasant time.
- Partiye gittik ve hoş zaman geçirdik.
- What a pleasant surprise to see you here!
- Seni burada görmek ne hoş bir sürpriz!
- Today is certainly a pleasant day.
- Bugün kesinlikle hoş bir gün.
- This trip will become a pleasant memory.
- Bu gezi hoş bir anıya dönüşecek.
- Our visit has been very pleasant.
- Ziyaretimiz çok hoştu.
- Not everything is pleasant in life.
- Hayatta her şey hoş değildir.
- I know a place that is very pleasant.
- Çok hoş bir yer biliyorum.
- It's not a pleasant thing.
- Bu hoş bir şey değil.
- As always, Keiko showed us a pleasant smile.
- Keiko bize her zamanki gibi hoş bir gülümseme gösterdi.
- It wasn't a pleasant experience.
- Hoş bir tecrübe değildi.
- He seems very pleasant.
- Çok hoş görünüyor.
- Tom is pleasant to be around.
- Tom'un etrafında olmak hoştur.
- It was a pleasant surprise.
- Hoş bir sürprizdi.
- He has a pleasant voice.
- Onun hoş bir sesi var.
- We went to the party and had a pleasant time.
- Partiye gittik ve hoş vakit geçirdik.
- It is a very pleasant day today.
- Bugün çok hoş bir gün.
- This trip will become a pleasant memory.
- Bu gezi hoş bir anı olacak.
- Tom is pleasant.
- Tom hoştur.
- It wasn't a pleasant job.
- Hoş bir iş değildi.
- I wish you a pleasant voyage.
- Sana hoş bir yolculuk diliyorum.
- She is a pleasant person.
- O hoş bir insandır.
- He has a pleasant voice.
- Hoş bir sesi var.
- We held a pleasant conversation.
- Hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
- She greeted me with a pleasant smile.
- O hoş bir gülümsemeyle beni selamladı.
- He is a pleasant person.
- O hoş bir insandır.
- It's been a long time since I had such a pleasant surprise.
- Böyle hoş bir sürprizle karşılaşmayalı uzun zaman olmuştu.
- It won't be pleasant.
- Hoş olmayacak.
- Tom is pleasant to work with.
- Tom'la çalışmak çok hoş.
- We had a pleasant evening.
- Biz hoş bir akşam geçirdik.
- Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
- What a pleasant surprise!
- Ne hoş bir sürpriz!
- It was quite pleasant.
- Oldukça hoştu.
- It's a pleasant feeling.
- Bu hoş bir duygu.
- Tom is pleasant, isn't he?
- Tom hoş biri, değil mi?
- Nothing is as pleasant as a walk in the morning.
- Hiçbir şey sabah yapılan bir yürüyüş kadar hoş değil.
- It's not a pleasant thing.
- Hoş bir şey değil.
- She had a pleasant dream.
- Hoş bir rüya gördü.
- My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
- It is a pleasant day today.
- Bugün hoş bir gün.
- Nothing is so pleasant as traveling by air.
- Hiçbir şey uçakla seyahat etmek kadar hoş değildir.
- It isn't a pleasant thing.
- Hoş bir şey değil.
- It isn't a pleasant thing.
- Bu hoş bir şey değil.
- It is pleasant to watch a loving old couple.
- Sevgi dolu yaşlı bir çifti izlemek hoştur.
- You have a very pleasant voice.
- Çok hoş bir sesiniz var.
- It's a pleasant evening.
- Hoş bir akşam.
- It was a pleasant surprise.
- O hoş bir sürprizdi.
- An uninvited guest is a pleasant surprise.
- Davetsiz bir misafir hoş bir sürprizdir.
- It's a pleasant day, isn't it?
- Hoş bir gün, değil mi?
- The birdsong was pleasant.
- Kuş ötüşü hoştu.
Show More (97)
|
| 2 |
pleasant |
keyifli |
adj. |
|
- I hope that your years here will be fruitful, pleasant, and interesting.
- Umarım burada geçireceğiniz yıllar verimli, keyifli ve ilginç olur.
- You are most welcome to this House, Sir David, and we would like to wish you a pleasant and fruitful stay.
- Bu eve hoş geldiniz Sir David, size keyifli ve verimli bir konaklama dileriz.
- He also knew how to enjoy the pleasant sides of his job.
- İşinin keyifli yanlarından nasıl keyif alacağını da biliyordu.
- I am all in favour of cutting noise and making life more pleasant, peaceful and calm.
- Ben gürültüyü azaltmaktan ve hayatı daha keyifli, huzurlu ve sakin hale getirmekten yanayım.
- I expect your morning could have been more pleasant.
- Sabahınızın daha keyifli geçmesini umuyorum.
- He also knew how to enjoy the pleasant sides of his job.
- Ayrıca işinin keyifli yanlarının da tadını çıkarmayı biliyordu.
- I hope that your years here will be fruitful, pleasant and interesting.
- Umarım buradaki yıllarınız verimli, keyifli ve ilginç geçer.
- We hope that you have a pleasant and productive visit.
- Keyifli ve verimli bir ziyaret geçirmenizi dileriz.
- Our stay has been very pleasant.
- Konaklamamız çok keyifli geçti.
- I hope they have a pleasant journey.
- Ben onların keyifli bir yolculukları olacağını umuyorum.
- I wish you a pleasant evening.
- Sana keyifli bir akşam diliyorum.
- Mary is a girl who is pleasant to talk with.
- Mary konuşulması keyifli bir kız.
- Mr Norton is pleasant to work with.
- Bay Norton ile çalışmak çok keyifli.
- In my opinion, Tatoeba is a pleasant and instructive pastime.
- Bence Tatoeba keyifli ve öğretici bir eğlencedir.
- This room is pleasant to work in.
- Bu odada çalışmak keyiflidir.
- Nothing is more pleasant than taking a rest after hard work.
- Çok çalıştıktan sonra dinlenmekten daha keyifli bir şey yoktur.
- This book is pleasant to read.
- Bu kitabı okumak çok keyifli.
- I hope they have a pleasant journey.
- Umarım keyifli bir yolculuk geçirirler.
- Mary is a girl who is pleasant to talk with.
- Mary konuşmaktan keyif alınacak bir kız.
- His talk is always pleasant to listen to.
- Konuşmasını dinlemek her zaman keyiflidir.
- What a pleasant journey we had!
- Ne keyifli bir yolculuk yaptık!
- It was pleasant for Mike to talk to Yumi.
- Yumi ile konuşmak, Mike için keyifliydi.
- It is pleasant to watch a loving old couple.
- Sevgi dolu yaşlı bir çifti izlemek keyifli.
- It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Okyanusu gemiyle geçmek çok keyifli.
- On that day we want to spend a pleasant evening with some friends.
- O gün bazı arkadaşlarla keyifli bir akşam geçirmek istiyoruz.
- Nothing is as pleasant as a walk in the morning.
- Sabah yürüyüşü kadar keyifli bir şey yok.
- I hope you have a pleasant journey.
- Umarım keyifli bir yolculuk geçirirsiniz.
- I wish you a pleasant evening.
- Keyifli bir akşam diliyorum.
- This room is pleasant to work in.
- Bu oda çalışmak için keyifli.
- Our visit has been very pleasant.
- Ziyaretimiz çok keyifli geçti.
- I found it pleasant walking in the country.
- Kırsalda yürümeyi keyifli buldum.
- Nothing is so pleasant as traveling by air.
- Hiçbir şey hava yoluyla seyahat etmek kadar keyifli değildir.
- He seems very pleasant.
- O çok keyifli görünüyor.
- Tom is pleasant to work with.
- Tom'la çalışmak keyiflidir.
- But for the rain, we would have had a pleasant journey.
- Ama yağmur yağmasaydı, keyifli bir yolculuk yapacaktık.
- Nothing is pleasant in life.
- Hayatta hiçbir şey keyifli değildir.
- It is pleasant to sleep under the tree.
- Ağacın altında uyumak çok keyifli.
- It's pleasant to take a walk on the plateau.
- Yaylada yürüyüş yapmak çok keyifli.
- It was a very pleasant evening.
- O çok keyifli bir akşamdı.
- Most work is not very pleasant.
- Çoğu iş çok keyifli değildir.
- We had a pleasant evening.
- Keyifli bir akşam geçirdik.
- But for the rain, we would have had a pleasant journey.
- Yağmur olmasaydı, keyifli bir yolculuk yapacaktık.
Show More (39)
|
| 3 |
pleasant |
güzel |
adj. |
|
- Thank you for the pleasant evening.
- Bu güzel akşam için teşekkür ederim.
- It is a pleasant day today.
- Bugün güzel bir gün.
- I've had a pleasant evening.
- Güzel bir akşam geçirdim.
- Let's talk about pleasant things from now on.
- Artık güzel şeylerden bahsedelim.
- You will soon receive some very pleasant news.
- Yakında çok güzel haberler alacaksın.
- Today is certainly a pleasant day.
- Bugün kesinlikle güzel bir gün.
- All in all, the excursion was pleasant.
- Sonuç olarak, gezi güzeldi.
- Let my beloved come into his garden, and eat his pleasant fruits.
- Sevgilim bahçesine gelsin ve güzel meyvelerinden yesin.
- It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağın eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoş.
- It's a pleasant day for a picnic.
- Piknik için güzel bir gün.
- It is pleasant to get up early in the morning.
- Sabahları erken kalkmak güzeldir.
- I know a place that is very pleasant.
- Çok güzel bir yer biliyorum.
- It's a pleasant day for a picnic.
- Bu piknik için güzel bir gün.
- It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
- Let's talk about pleasant things from now on.
- Şu andan itibaren güzel şeylerden bahsedelim.
- It is a very pleasant day today.
- Bugün çok güzel bir gün.
- It's a pleasant evening.
- Güzel bir akşam.
- It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az insan vardı.
- Spring is a pleasant season.
- Bahar güzel bir mevsimdir.
- You will soon receive some very pleasant news.
- Yakında çok güzel bir haber alacaksın.
- It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
- You have a very pleasant voice.
- Çok güzel bir sesin var.
- It was such a pleasant day that we went for a walk.
- O kadar güzel bir gündü ki, yürüyüşe çıktık.
- Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
- The weather has been pleasant all week.
- Hava bütün hafta güzeldi.
- It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
- It's a pleasant day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
Show More (25)
|
| 4 |
pleasant |
cana yakın |
adj. |
|
- She was always very pleasant to the guests.
- Konuklara her zaman çok cana yakın davranırdı.
Show More (-2)
|
| 5 |
pleasant |
iç açıcı |
adj. |
|
- The difficulty is that the situation is not at all pleasant.
- Zorluk şu ki, durum hiç de iç açıcı değil.
Show More (-2)
|
| 6 |
pleasant |
zevkli |
adj. |
|
- I found it pleasant walking in the country.
- Kırsalda gezmeyi zevkli buldum.
Show More (-2)
|
