| 1 |
prominent |
önde gelen (kimse) |
adj. |
|
- It gets even worse when prominent politicians maintain close ties with extremist groups.
- Önde gelen politikacılar aşırılık yanlısı gruplarla yakın ilişkiler içinde olduğunda durum daha da kötüleşmektedir.
- Just recently I had the opportunity to discuss the contents of the report with prominent US senators.
- Geçtiğimiz günlerde raporun içeriğini ABD'nin önde gelen senatörleriyle tartışma fırsatı buldum.
- It gets even worse when prominent politicians maintain close ties with extremist groups.
- Önde gelen siyasetçilerin aşırılık yanlısı gruplarla yakın ilişkiler içinde olması durumu daha da kötüleştirmektedir.
- Instead of supporting Israel in this, prominent EU Member States are falling headlong upon the Jewish state.
- Önde gelen AB Üye Devletleri bu konuda İsrail'i desteklemek yerine Yahudi devletinin üzerine çullanmaktadır.
- This morning I read some headlines in a prominent Italian newspaper which said that it had been you alone.
- Bu sabah İtalya'nın önde gelen gazetelerinden birinde, bu konuda yalnız olduğunuzu söyleyen bazı başlıklar okudum.
- Sami was a prominent Cairo plastic surgeon.
- Sami, Kahire'nin önde gelen plastik cerrahlarından biriydi.
- Fadil was a prominent doctor in the area.
- Fadıl bölgenin önde gelen doktorlarından biriydi.
- This author is a prominent critic of the role of the United States as a superpower.
- Bu yazar, Amerika Birleşik Devletleri'nin süper güç olarak rolünün önde gelen bir eleştirmenidir.
- Fadil was a prominent doctor in the area.
- Fadıl bölgede önde gelen bir doktordu.
- Some prominent tennis players behave like spoiled brats.
- Bazı önde gelen tenisçiler şımarık veletler gibi davranıyor.
- Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami önde gelen bir plastik cerrahtı.
- The Indian National Congress and the Bharatiya Janata Party are the most prominent political parties in India.
- Hindistan Ulusal Kongresi ve Bharatiya Janata Partisi Hindistan'ın en önde gelen siyasi partileridir.
- He felt ill at ease among prominent scholars.
- Önde gelen bilim insanları arasında kendini rahat hissetmiyordu.
- Some prominent tennis players behave like spoiled brats.
- Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.
Show More (11)
|
| 2 |
prominent |
önemli |
adj. |
|
- Health care and care for the elderly are issues that have traditionally occupied prominent places on our Liberal agenda.
- Sağlık ve yaşlı bakımı, geleneksel olarak Liberal gündemimizde önemli bir yer işgal eden konulardır.
- I repeat, migratory issues must have a prominent place in the EU's external relations.
- Tekrar ediyorum, göç konuları AB'nin dış ilişkilerinde önemli bir yere sahip olmalıdır.
- The Indian National Congress and the Bharatiya Janata Party are the most prominent political parties in India.
- Hindistan Ulusal Kongresi ve Bharatiya Janata Partisi Hindistan'da en önemli siyasi partilerdir.
- He occupies a prominent position in the firm.
- Şirkette önemli bir pozisyonda yer alıyor.
- Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami önemli bir plastik cerrahtı.
- He occupies a prominent position in the firm.
- Firmada önemli bir pozisyonda.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
- Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
Show More (4)
|
| 3 |
prominent |
tanınmış |
adj. |
|
- Her mother made sure she married into a prominent family.
- Annesi onun evlenip tanınmış bir aileye girmesini sağlamış.
- Several parliamentary enquiries are under way involving prominent politicians suspected of embezzlement.
- Yolsuzluk şüphesi altında olan bazı tanınmış siyasetçiler ile ilgili meclis soruşturmaları sürmektedir.
- The prominent poet attempted to commit suicide in his study.
- Tanınmış şair çalışma odasında intihar etmeye kalkıştı.
- Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami tanınmış bir plastik cerrahtı.
Show More (1)
|
| 4 |
prominent |
belirgin |
adj. |
|
- The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule, tepede belirgin bir yer işgal ediyordu.
- The Serpent Bearer is an outspread but not very prominent constellation.
- Yılan Taşıyıcı, yayılmış ama çok belirgin olmayan bir takımyıldızıdır.
- The Serpent Bearer is an outspread but not very prominent constellation.
- Serpent Bearer yayılmış fakat çok belirgin olmayan bir takımyıldızı.
Show More (0)
|
| 5 |
prominent |
ünlü |
adj. |
|
- The prominent psychologist resembles my uncle in appearance.
- Ünlü psikolog görünüş olarak amcama benziyor.
- The prominent poet attempted to commit suicide in his study.
- Ünlü şair çalışma odasında intihara teşebbüs etti.
Show More (-1)
|
| 6 |
prominent |
göze çarpan |
adj. |
|
- Our new shop is in a prominent position on the main road.
- Yeni mağazamız ana yol üzerinde göze çarpan bir konumdadır.
Show More (-2)
|
| 7 |
prominent |
(kulak vb.) kepçe |
adj. |
|
- He was bothered by his prominent ears.
- Kepçe kulakları onu rahatsız ediyordu.
Show More (-2)
|
| 8 |
prominent |
öne çıkan |
adj. |
|
- Prominent in this report is a whole set of demands for speeding up the process of liberalisation in various sectors.
- Bu raporda, çeşitli sektörlerde serbestleşme sürecinin hızlandırılmasına yönelik bir dizi talep öne çıkmaktadır.
Show More (-2)
|
| 9 |
prominent |
seçkin |
adj. |
|
- He felt ill at ease among prominent scholars.
- Seçkin bilim adamları arasında huzursuz hissetti.
Show More (-2)
|
