| 1 |
prostitute |
fahişe |
n. |
|
- Marie admitted that she was a prostitute.
- Marie bir fahişe olduğunu itiraf etti.
- Sami liked prostitutes.
- Sami fahişeleri severdi.
- I heard that Brush's mother is a prostitute.
- Brush'ın annesinin bir fahişe olduğunu duydum.
- Don't dress like a prostitute.
- Bir fahişe gibi giyinme.
- Sami wanted prostitutes.
- Sami fahişe istedi.
- Sami was so drunk that he didn't even realize that he had paid the prostitute.
- Sami o kadar sarhoştu ki fahişeye para verdiğini bile fark etmedi.
- The retired judge used to visit prostitutes regularly.
- Emekli hakim, düzenli olarak fahişeleri ziyaret ederdi.
- Prostitutes don't take credit cards or checks.
- Fahişeler kredi kartı veya çek almazlar.
- It was well known in the neighborhood that Fadil's mother was a prostitute.
- Fadıl'ın anasının bir fahişe olduğu o çevrede çok iyi biliniyordu.
- The prostitutes here have an incurable form of syphilis.
- Buradaki fahişeler tedavi edilemeyen bir frengi formuna sahip.
- The cell was filled with prostitutes and homeless women.
- Hücre, fahişeler ve evsiz kadınlarla doluydu.
- Sami found out that Layla was a prostitute.
- Sami, Leyla'nın fahişe olduğunu ortaya çıkardı.
- The retired judge used to visit prostitutes regularly.
- Emekli yargıç düzenli olarak fahişeleri ziyaret ederdi.
- I think prostitutes are victims and troubled girls.
- Fahişelerin mağdur ve sorunlu kızlar olduğunu düşünüyorum.
- Sami was taking prostitutes to the Carribean.
- Sami, fahişeleri Karayipler'e götürüyordu.
- The cell was filled with prostitutes and homeless women.
- Hücre fahişeler ve evsiz kadınlarla doluydu.
- Those girls are prostitutes.
- O kızlar fahişe.
- Dan met a prostitute named Linda.
- Dan, Linda adında bir fahişeyle tanıştı.
- This woman is a prostitute.
- Bu kadın bir fahişe.
- No woman is born a prostitute.
- Hiçbir kadın fahişe olarak doğmaz.
- Sami rescued a prostitute from a violent client.
- Sami bir fahişeyi şiddet uygulayan bir müşteriden kurtardı.
- Sami was taking prostitutes to the Carribean.
- Sami fahişeleri Karayipler'e götürüyordu.
- The prostitutes here have an incurable form of syphilis.
- Buradaki fahişelerde tedavisi olmayan bir frengi türü var.
- Marie admitted that she was a prostitute.
- Marie fahişe olduğunu itiraf etti.
- Sami was seeing prostitutes.
- Sami fahişelerle görüşüyordu.
- Sami found out that Layla was a prostitute.
- Sami, Layla'nın bir fahişe olduğunu öğrendi.
- Dan met a prostitute named Linda.
- Dan Linda adında bir fahişe ile tanıştı.
- Prostitutes don't take credit cards or checks.
- Fahişeler kredi kartı ya da çek kabul etmez.
- Sami liked prostitutes.
- Sami fahişelerden hoşlanırdı.
Show More (26)
|
| 2 |
prostitute |
hayat kadını |
n. |
|
- Sami wanted prostitutes.
- Sami hayat kadınları istedi.
- It was well known in the neighborhood that Fadil's mother was a prostitute.
- Mahallede Fadıl'ın annesinin hayat kadını olduğu iyi biliniyordu.
Show More (-1)
|
| 3 |
prostitute |
fahişelik yapmak |
v. |
|
- Layla started prostituting for money.
- Layla para için fahişelik yapmaya başladı.
- Layla started prostituting for money.
- Leyla para için fahişelik yapmaya başladı.
Show More (-1)
|
| 4 |
prostitute |
orospu |
n. |
|
- This woman is a prostitute.
- Bu kadın bir orospu.
Show More (-2)
|
| 5 |
prostitute |
kevaşe |
n. |
|
- Don't dress like a prostitute.
- Kevaşe gibi giyinme.
Show More (-2)
|
