1 |
rage |
öfke |
n. |
|
- My father stormed out of the house in a rage.
- Babam öfkelenerek evden hışımla çıktı.
- As has been said during the current SARS outbreak, the virus had its own rage to survive.
- Mevcut SARS salgını sırasında da söylendiği gibi, virüsün hayatta kalmak için kendi öfkesi vardı.
- Also rage at Europe, which forbade the vaccination of livestock in the area surrounding affected farms.
- Ayrıca, etkilenen çiftlikleri çevreleyen alanda hayvanların aşılanmasını yasaklayan Avrupa'ya da öfke var.
- I killed him in a fit of rage - it wasn't premeditated.
- Onu bir öfke nöbetinde öldürdüm. Planlanmış değildi.
- Road rage is a serious problem in the USA.
- ABD'de yol öfkesi ciddi bir sorundur.
- Try to control your rage.
- Öfkeni kontrol etmeye çalış.
- Tom cried tears of rage.
- Tom öfke gözyaşlarıyla ağladı.
- The child is helpless in his rage.
- Çocuk öfkesi karşısında çaresiz.
- I killed him in a fit of rage - it wasn't premeditated.
- Onu öfkeyle öldürdüm - önceden planlanmış bir şey değildi.
- Have you heard of the rage of the Son of Heaven?
- Cennetin Oğlu'nun öfkesini duydunuz mu?
- Sami's rage reached boiling point.
- Sami'nin öfkesi kaynama noktasına ulaştı.
- Sami couldn't contain his rage.
- Sami öfkesine hakim olamadı.
- Sami's rage clouded his judgment.
- Sami'nin öfkesi muhakemesini gölgeledi.
- Her voice trembled with rage.
- Onun sesi öfkeden titriyordu.
- He was trembling with rage.
- O, öfke yüzünden titriyordu.
- Have you heard of the rage of the Son of Heaven?
- Cennetin Oğlunun öfkesini duydun mu?
- He was trembling with rage.
- Öfkeden titriyordu.
- Tom cried tears of rage.
- Tom öfke gözyaşları döktü.
- He choked with rage.
- Öfkeden boğuluyordu.
- I'm given to fits of rage.
- Öfke nöbetleri geçiriyorum.
- Try to control your rage.
- Öfkene hakim olmaya çalış.
- Her voice trembled with rage.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- Road rage is a serious problem in the USA.
- Yol öfkesi ABD'de ciddi bir sorun.
- Sami's cheating fueled Layla's rage.
- Sami'nin aldatması Layla'nın öfkesini körükledi.
- The child is helpless in his rage.
- Çocuk onun öfkesi karşısında çaresizdir.
Show More (22)
|
2 |
rage |
şiddetlenmek |
v. |
|
- The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün boyunca şiddetlendi.
- The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
- The hurricane continued to rage.
- Kasırga şiddetlenmeye devam ediyordu.
- The wind is raging.
- Rüzgar şiddetleniyor.
- The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve tüm köyü tüketti.
Show More (2)
|
3 |
rage |
şiddetle devam etmek |
v. |
|
- The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün gece şiddetle devam etti.
- The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
Show More (-1)
|
4 |
rage |
öfke kusmak |
v. |
|
- The player raged at the referee.
- Oyuncu hakeme öfke kustu.
Show More (-2)
|
5 |
rage |
kıran kırana devam etmek |
v. |
|
- A battle has been raging in the area for days.
- Bölgede günlerdir kıran kırana devam eden bir çatışma mevcut.
Show More (-2)
|
6 |
rage |
kasıp kavurmak |
v. |
|
- The fire raged through the forest all night.
- Yangın bütün gece ormanı kasıp kavurdu.
Show More (-2)
|
7 |
rage |
partilemek |
v. |
|
- She has been out raging all weekend.
- Bütün hafta sonu sokaklarda partilemiş.
Show More (-2)
|
8 |
rage |
moda |
n. |
|
- It's all the rage.
- Çok moda.
Show More (-2)
|
9 |
rage |
sinirinden kudurmak |
v. |
|
- He was raging mad.
- O, sinirinden kuduruyordu.
Show More (-2)
|
10 |
rage |
kudurmak |
v. |
|
- The sea is raging.
- Deniz kuduruyor.
Show More (-2)
|