|
- I noticed a certain reluctance among the workers.
- İşçiler arasında belli bir isteksizlik fark ettim.
- The Member States have in the past supported this good initiative of theirs only with reluctance.
- Üye Devletler geçmişte bu iyi girişimi sadece isteksizce desteklemişlerdir.
- I sense that there is some reluctance to fully involve this House in the Northern Dimension.
- Bu Meclis'in Kuzey Boyutuna tam olarak dahil olma konusunda bazı isteksizlikler olduğunu hissediyorum.
- My reluctance to answer is based on the fact that we do not have a figure.
- Cevap verme konusundaki isteksizliğim elimizde bir rakam olmamasından kaynaklanıyor.
- I therefore invite the Commission to take the necessary steps to break down this reluctance.
- Bu nedenle Komisyonu bu isteksizliği kırmak için gerekli adımları atmaya davet ediyorum.
- Second, there is a reluctance to recognise any matter as being exclusively national.
- İkincisi herhangi bir konunun münhasıran ulusal olduğunu kabul etme konusunda bir isteksizlik vardır.
- I sense that there is some reluctance to fully involve this House in the Northern Dimension.
- Bu Meclis'in Kuzey Boyutuna tam olarak dahil edilmesi konusunda bazı isteksizlikler olduğunu hissediyorum.
- There has been a reluctance within the Commission to accept this own-initiative report.
- Komisyon içinde bu kendi inisiyatifiyle hazırlanan raporu kabul etme konusunda bir isteksizlik söz konusudur.
- The Barcelona process will never get off the ground if democratisation is bogged down in autocratic reluctance.
- Demokratikleşme otokratik isteksizliğe takılıp kalırsa Barselona süreci asla rayına oturmayacaktır.
- The reluctance of young people to take up farming as a career is evidence of the problem within agriculture.
- Gençlerin çiftçiliği bir kariyer olarak benimseme konusundaki isteksizliği, tarımdaki sorunun bir kanıtıdır.
- Sometimes, however, there is reluctance on the part of the institution concerned to change bad rules and practices.
- Ancak bazen ilgili kurum kötü kural ve uygulamaları değiştirme konusunda isteksiz davranabilmektedir.
- I don't understand his reluctance to go.
- Gitme konusundaki isteksizliğini anlamıyorum.
- Tom doesn't understand Mary's reluctance to go out with his brother.
- Tom, Mary'nin kardeşiyle çıkma konusundaki isteksizliğini anlamıyor.
- I can understand your reluctance.
- Senin isteksizliğini anlayabilirim.
- I don't understand his reluctance to go.
- Onun gitme isteksizliğini anlamıyorum.
- I can understand your reluctance.
- İsteksizliğini anlayabiliyorum.
- We noticed his reluctance to testify.
- Tanıklık etmek için onun isteksizliğinin farkına vardık.
- We noticed his reluctance to testify.
- İfade verme konusundaki isteksizliğini fark ettik.
Show More (15)
|
