Tureng - tell the truth - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	tell the truth	doğruyu söylemek	v.
	These involve us telling the truth and not going along with irresponsible language. Bunlar doğruyu söylememizi ve sorumsuz bir dil kullanmamamızı gerektirmektedir. To tell the truth, you have an excellent track record when it comes to explanations of vote. Doğruyu söylemek gerekirse, oy açıklamaları konusunda mükemmel bir sicile sahipsiniz. To tell the truth, I am not able to give any precise details on the number of children in Romanian orphanages. Doğrusunu söylemek gerekirse, Romanya'daki yetimhanelerde kalan çocukların sayısı hakkında kesin bir bilgi veremiyorum. To tell the truth of the matter, Europe legislates too much and too badly. İşin doğrusunu söylemek gerekirse Avrupa çok fazla ve çok kötü yasama yapıyor. Our Parliament would be doing a great service to democracy if it told the truth. Parlamentomuz doğruyu söylerse demokrasiye büyük bir hizmette bulunmuş olur. To tell the truth, it was not supported by the majority of States in the European Union. Doğruyu söylemek gerekirse, Avrupa Birliği'ndeki Devletlerin çoğunluğu tarafından desteklenmedi. To tell the truth, I am not able to give any precise details on the number of children in Romanian orphanages. Doğrusunu söylemek gerekirse, Romanya'daki yetimhanelerde kalan çocukların sayısı hakkında kesin bir bilgi veremem. To tell the truth, both systems are unworkable. Doğruyu söylemek gerekirse her iki sistem de uygulanamaz. To tell the truth, nobody was in favour of this reform, given the inevitable risk of deadlock. Doğruyu söylemek gerekirse, kaçınılmaz çıkmaz riski göz önüne alındığında kimse bu reformdan yana değildi. That way, we know you're telling the truth. Bu sayede doğru söylediğini anlamış olacağız. Listen, no one knows if those tapes are telling the truth. Dinle, o kasetlerin doğruyu söyleyip söylemediğini kimse bilmiyor. Listen, no one knows if those tapes are telling the truth. Dinleyin, kimse bu kasetlerin doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyor. And from the scars on him, he might be telling the truth. Ve üzerindeki yara izlerine bakılırsa, doğruyu söylüyor olabilir. That way, we know you're telling the truth. Bu şekilde, doğruyu söylediğini biliyoruz. And from the scars on him, he might be telling the truth. Ve üzerindeki yara izlerine bakılırsa doğru söylüyor olabilir. That way, we know you're telling the truth. Bu şekilde doğruyu söylediğinizi biliyoruz. You must always tell the truth. Her zaman doğruyu söylemelisin. We're both telling the truth. İkimiz de doğruları söylüyoruz. I always lied and now when I tell the truth, no one believes me. Hep yalan söyledim ve şimdi doğruyu söylediğimde kimse bana inanmıyor. I think Tom is telling the truth. Bence Tom doğruyu söylüyor. Tom was punished for not telling the truth. Tom doğruyu söylemediği için cezalandırıldı. I told you I don't know if Tom will tell the truth. Tom'un doğruyu söyleyip söylemeyeceğini bilmediğimi söyledim. I swear I'm telling the truth. Yemin ederim doğruyu söylüyorum. I want you to tell the truth. Doğruyu söylemeni istiyorum. I think it's important to tell the truth. Bence doğruyu söylemek önemli. You can't both be telling the truth. İkiniz de doğruyu söyleyemezsiniz. To tell the truth, I don't like translating. Doğruyu söylemek gerekirse, çeviri yapmayı sevmiyorum. ׁWhy didn't Tom tell the truth? Tom neden doğruyu söylemedi? I didn't tell the truth. Doğruyu söylemedim. Tom appears to be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor gibi görünüyor. To tell the truth, I don't really care. Doğruyu söylemek gerekirse, gerçekten umurumda değil. I hope Tom tells the truth. Umarım Tom doğruyu söyler. I wasn't telling the truth. Doğruyu söylemiyordum. You can tell the truth. Doğruyu söyleyebilirsin. To tell the truth, she is my niece. Doğruyu söylemek gerekirse, o benim yeğenim. Tom insists he's telling the truth. Tom doğruyu söylediğinde ısrar ediyor. Were you telling the truth? Doğru söylüyor muydun? You might want to start telling the truth. Doğruyu söylemeye başlamak isteyebilirsin. I'm not convinced that Tom is telling the truth. Ben de Tom'un doğruyu söylediğine ikna olmadım. To tell the truth, she is my girlfriend. Doğruyu söylemek gerekirse, o benim kız arkadaşım. To tell the truth, I do not like him. Doğruyu söylemek gerekirse, onu sevmiyorum. I made him tell the truth. Ona doğruyu söylettim. I expected them to tell the truth. Doğruyu söylemelerini beklerdim. I'm telling the truth now. Artık sana doğruyu söylüyorum. Tom didn't have the nerve to tell the truth. Tom'un doğruyu söyleyecek cesareti yoktu. I decided to tell the truth. Doğruyu söylemeye karar verdim. I just tell the truth. Ben sadece doğruyu söylüyorum. To tell the truth, I'm tired of violent movies. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım. Good boys always tell the truth. İyi oğlanlar hep doğruyu söylerler. To tell the truth, I've only crossed the border once. Doğruyu söylemek gerekirse, sınırı sadece bir kez geçtim. To tell the truth, she is my cousin. Doğruyu söylemek gerekirse, o benim kuzenim. You don't have to tell the truth all the time. Her zaman doğruyu söylemek zorunda değilsin. I suspect that Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğinden şüpheleniyorum. God knows I am telling the truth. Allah biliyor ki doğruyu söylüyorum. Tom needs to tell the truth. Tom'un doğruyu söylemesi gerekiyor. I knew Tom was telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğini biliyordum. Tom always tells the truth. Tom her zaman doğruyu söyler. It seemed strange to me, to tell the truth. Doğruyu söylemek gerekirse bana garip geldi. I think he's telling the truth. Bence doğruyu söylüyor. I think Tom told the truth. Bence Tom doğruyu söyledi. There's no doubt in my mind that Tom was telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğine dair aklımda hiç şüphe yok. Tom thinks Mary is telling the truth. Tom, Mary'nin doğruyu söylediğini düşünüyor. It seems Tom is telling the truth. Tom doğruyu söylüyor gibi görünüyor. None of us is so foolish as to believe that he was telling the truth. Hiçbirimiz onun doğruyu söylediğine inanacak kadar aptal değiliz. I told Tom Mary was telling the truth. Tom'a Mary'nin doğruyu söylediğini söyledim. One of you has not told the truth. Biriniz doğruyu söylemedi. One should always tell the truth. Birinin doğruyu söylemesi gerekir. Tom might've told the truth. Tom doğruyu söylemiş olabilir. You could have told the truth. Doğruyu söyleyebilirdin. See what happens when you tell the truth? Doğruyu söylediğinde ne olduğunu gördün mü? Tom isn't telling the truth. Tom doğruyu söylemiyor. You better tell the truth. Doğruyu söylesen iyi olur. The main thing is to tell the truth. Esas olan doğruyu söylemektir. To tell the truth, he is still under sixty. Doğruyu söylemek gerekirse, o hala altmış yaşın altındadır. Please advise Tom to tell the truth. Lütfen Tom'a doğruyu söylemesini tavsiye edin. To tell the truth, that actor is married. Doğruyu söylemek gerekirse, o aktör evli. Tom wanted Mary to tell the truth. Tom Mary'den doğruyu söylemesini istedi. Don't you think Tom is telling the truth? Tom'un doğruyu söylediğini düşünmüyor musun? He was telling the truth. Doğruyu söylüyordu. You could've told the truth. Doğruyu söyleyebilirdin. To tell the truth, I drove my father's car without his permission. Doğruyu söylemek gerekirse, babamın arabasını onun izni olmadan kullandım. To tell the truth, I am tired of it. Doğruyu söylemek gerekirse, bundan bıktım. Nobody tells the truth anymore. Artık kimse doğruyu söylemiyor. Did she tell the truth? O doğruyu söyledi mi? The politician was thought to be telling the truth. Politikacının doğruyu söylediği düşünüldü. To tell the truth, I don't want to go with them. Doğruyu söylemek gerekirse, onlarla gitmek istemiyorum. I'm happy Tom is telling the truth. Tom doğruyu söylediği için mutluyum. How do I know that you're telling the truth? Doğruyu söyledigini nereden bilebilirim? To tell the truth, I felt lonely. Doğruyu söylemek gerekirse, kendimi yalnız hissettim. To tell the truth, I don't like her very much. Doğruyu söylemek gerekirse, ben ondan çok hoşlanmıyorum. I knew Tom wasn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylemediğini biliyordum. It's hard to figure out who's telling the truth. Kimin doğruyu söylediğini anlamak zor. Tom told the truth. Tom doğruyu söyledi. To tell the truth, I have never spoken Portuguese. Doğruyu söylemek gerekirse ben hiç Portekizce konuşmadım. One should always tell the truth. İnsan her zaman doğruyu söylemeli. I'm not convinced that you're telling the truth. Doğruyu söylediğine ikna olmadım. It occurred to me that he might not tell the truth. Doğruyu söylemeyebileceğini düşündüm. When you want to fool the world, tell the truth. Dünyayı kandırmak istediğinizde doğruyu söyleyin. I always tell the truth. Ben her zaman doğruyu söylerim. Please tell Tom to tell the truth. Lütfen Tom'a doğruyu söylemesini söyleyin. Tom wasn't telling the truth about where he'd been. Tom nerede olduğu konusunda doğruyu söylemiyordu. To tell the truth, I had drunk a little beer. Doğruyu söylemek gerekirse, biraz bira içmiştim. To tell the truth, I don't want to go with them. Doğrusunu söylemek gerekirse, onlarla gitmek istemiyorum. Do you believe that he is telling the truth? Doğruyu söylediğine inanıyor musun? Tom simply told the truth. Tom sadece doğruyu söyledi. I don't know why you didn't tell the truth. Neden doğruyu söylemediğini bilmiyorum. Tom will eventually need to tell the truth. Tom'un er geç doğruyu söylemesi gerekecek. Tom was able to get Mary to tell the truth. Tom, Mary'ye doğruyu söyletmeyi başardı. To tell the truth, I don't like him. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan hoşlanmıyorum. To tell the truth, I completely forgot. Doğruyu söylemek gerekirse, tamamen unuttum. Tom may or may not be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor olabilir de olmayabilir de. I don't think Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğini sanmıyorum. I think she's telling the truth. Sanırım o doğruyu söylüyor. To tell the truth, I don't like his way of talking. Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzını sevmiyorum. He always tells the truth. Her zaman doğruyu söyler. Why wouldn't I tell the truth? Neden doğruyu söylemeyeyim ki? Tom wasn't telling the truth. Tom doğruyu söylemiyordu. It's possible that Tom isn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylememesi mümkündür. The young are not afraid of telling the truth. Gençler doğruyu söylemekten korkmuyorlar. I'm telling the truth, Tom. Doğruyu söylüyorum, Tom. Someone isn't telling the truth. Birileri doğruyu söylemiyor. Could Tom possibly be telling the truth? Tom muhtemelen doğruyu söylüyor olabilir mi? Tom is telling the truth. Tom doğruyu söylüyor. To tell the truth, I don't really like him. Doğruyu söylemek gerekirse, onu gerçekten sevmiyorum. You were telling the truth, weren't you? Doğruyu söylüyordun, değil mi? Tom told Mary to tell the truth. Tom, Mary'ye doğruyu söylemesini söyledi. To tell the truth, I didn't go there. Doğruyu söylemek gerekirse, oraya gitmedim. Bush tells the truth. Bush doğruyu söylüyor. Crazy people and children always tell the truth. Deli insanlar ve çocuklar her zaman doğruyu söyler. You need to tell the truth. Doğruyu söylemelisin. I've always told the truth. Daima doğruyu söyledim. Crazy people and children always tell the truth. Çılgın insanlar ve çocuklar her zaman doğruyu söyler. Maybe Tom isn't telling the truth. Belki Tom doğruyu söylemiyordur. If you tell the truth, you don't have to remember anything. Eğer doğruyu söylersen, hiçbir şey hatırlamak zorunda kalmazsın. Please tell the truth. Lütfen doğruyu söyleyin. I told you I was telling the truth. Sana doğruyu söylediğimi söylemiştim. He didn't tell the truth. Doğruyu söylemedi. To tell the truth, I never did like Tom. Doğruyu söylemek gerekirse, Tom'dan hiç hoşlanmadım. To tell the truth, I have lost your pen. Doğruyu söylemek gerekirse, kaleminizi kaybettim. Why doesn't he tell the truth? Neden doğruyu söylemiyor? Tom should tell the truth. Tom doğruyu söylemeli. To tell the truth, I had forgotten all about our appointment. Doğruyu söylemek gerekirse, randevumuzu tamamen unutmuştum. To tell the truth, I'm not your father. Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim. To tell the truth, I didn't do my homework. Doğruyu söylemek gerekirse, ödevimi yapmadım. I don't think Tom told the truth. Tom'un doğruyu söylediğini sanmıyorum. I know Tom isn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylemediğini biliyorum. Children, fools and drunkards tell the truth. Çocuklar, aptallar ve ayyaşlar doğruyu söyler. This time it seems as if Tom is telling the truth. Bu sefer Tom doğruyu söylüyormuş gibi görünüyor. To tell the truth, she is my niece. Doğruyu söylemek gerekirse, o benim yeğenimdir. I can't figure out why he didn't tell the truth. Neden doğruyu söylemediğini anlayamıyorum. She was telling the truth. Doğruyu söylüyordu. To tell the truth, I would rather stay at home than go out. Doğruyu söylemek gerekirse, dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim. To tell the truth, I hate the very sight of him. Doğruyu söylemek gerekirse, onu görmekten bile nefret ediyorum. Tom hoped that Mary was telling the truth. Tom, Mary'nin doğruyu söylediğini umuyordu. I tell the truth and I want to make love. Doğruyu söylüyorum ve sevişmek istiyorum. Could Tom possibly be telling the truth? Tom doğruyu söylüyor olabilir mi? To tell the truth, I've already seen the movie. Doğruyu söylemek gerekirse, filmi zaten gördüm. Why do people not always tell the truth? İnsanlar neden her zaman doğruyu söylemez? I think she's telling the truth. Bence doğruyu söylüyor. Why does no one believe me when I'm telling the truth? Doğruyu söylediğimde neden kimse bana inanmıyor? What if she's telling the truth? Ya doğruyu söylüyorsa? It is doubtful whether he is telling the truth. Doğruyu söyleyip söylemediği şüpheli. I told Tom that Mary was telling the truth. Tom'a Mary'nin doğruyu söylediğini söyledim. What if he's telling the truth? Ya doğruyu söylüyorsa? Tom knows Mary is telling the truth. Tom, Mary'nin doğruyu söylediğini biliyor. They forced him to tell the truth. Doğruyu söylemesi için onu zorladılar. To tell the truth, I don't want to work with him. Doğruyu söylemek gerekirse, onunla çalışmak istemiyorum. Tom is telling the truth, isn't he? Tom doğruyu söylüyor, değil mi? Politicians don't always tell the truth. Politikacılar her zaman doğruyu söylemezler. What if Tom isn't telling the truth? Ya Tom doğruyu söylemiyorsa? To tell the truth, I've already seen the movie. Doğruyu söylemek gerekirse, filmi çoktan izledim. To tell the truth, I forgot all about your questions. Doğruyu söylemek gerekirse, sorularınızı hepten unuttum. To tell the truth, I never really trusted Tom. Doğruyu söylemek gerekirse, Tom'a hiç güvenmedim. Tom may have told the truth. Tom doğruyu söylemiş olabilir. How do we know Tom is telling the truth? Tom'un doğruyu söylediğini nereden bileceğiz? You don't always have to tell the truth, but it's usually better if you do. Her zaman doğruyu söylemek zorunda değilsiniz, ama söylerseniz genellikle daha iyi olur. I persuaded Tom to tell the truth. Tom'u doğruyu söylemeye ikna ettim. Tom and Mary can't both be telling the truth. Tom ve Mary doğruyu söylüyor olamazlar. One who tells the truth, needs a fast horse. Doğruyu söyleyen birinin hızlı bir ata ihtiyacı vardır. I told you Tom was telling the truth. Sana Tom doğruyu söylüyor demiştim. How do I know you're telling the truth? Doğruyu söylediğini nereden bileceğim? God knows I am telling the truth. Tanrı doğruyu söylediğimi biliyor. In growing up, we discover that it is not always a good idea to tell the truth. Büyürken, doğruyu söylemenin her zaman iyi bir fikir olmadığını keşfederiz. Tom may not have been telling the truth. Tom doğruyu söylemiyor olabilir. I get the impression that you aren't telling the truth. Doğruyu söylemediğin izlenimine kapıldım. To tell the truth, I drove my father's car without his permission. Doğrusunu söylemek gerekirse, babamın arabasını onun izni olmadan sürdüm. Did you tell the truth? Doğruyu söyledin mi? To tell the truth, I couldn't finish it in time. Doğruyu söylemek gerekirse, zamanında bitiremedim. You should've told the truth. Doğruyu söylemeliydin. I don't think you're telling the truth. Doğruyu söylediğini sanmıyorum. To tell the truth, they are not husband and wife. Doğruyu söylemek gerekirse, onlar karı koca değiller. I don't believe that he's telling the truth. Doğruyu söylediğine inanmıyorum. The best thing is to tell the truth. En iyisi doğruyu söylemektir. You should always tell the truth. Her zaman doğruyu söylemelisin. You're still not convinced we're telling the truth, are you? Hâlâ doğruyu söylediğimize ikna olmadın, değil mi? Tom promised to tell the truth. Tom doğruyu söyleyeceğine söz verdi. It seems Tom is telling the truth. Görünüşe göre Tom doğruyu söylüyor. Tom and Mary are both telling the truth, aren't they? Tom ve Mary doğruyu söylüyorlar, değil mi? To tell the truth, I don't really like her. Doğruyu söylemek gerekirse, onu gerçekten sevmiyorum. To tell the truth, I didn't notice it. Doğruyu söylemek gerekirse, fark etmedim. To tell the truth, I am not your father. Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim. Someone isn't telling the truth. Biri doğruyu söylemiyor. All you have to do is to tell the truth. Tüm yapmanız gereken, doğruyu söylemek. We're telling the truth. Doğruyu söylüyoruz. Nobody tells the truth. Kimse doğruyu söylemiyor. To tell the truth, I don't know him well. Doğruyu söylemek gerekirse, onu iyi tanımıyorum. To tell the truth, I completely forgot. Doğruyu söylemem gerekirse, tamamen unuttum. To tell the truth, I know nothing about the matter. Doğruyu söylemek gerekirse, bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyorum. To tell the truth, I was scolded by my mother. Doğruyu söylemek gerekirse, ben annem tarafından azarlandım. Do you swear to tell the truth and nothing but the truth? Sadece ama sadece doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin? To tell the truth, he doesn't eat that many. Doğruyu söylemek gerekirse, o kadar çok yemiyor. To tell the truth, I despise him. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan nefret ediyorum. It's important that you tell the truth. Doğruyu söylemen önemli. I always lied and now when I tell the truth, no one believes me. Ben her zaman yalan söyledim ve şimdi doğruyu söylediğimde kimse bana inanmıyor. I'm not convinced that you're telling the truth. Doğruyu söylediğine ikna olmuş değilim. Do you believe he told the truth? Sen onun doğruyu söylediğine inanıyor musun? Tom seemed to be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor gibiydi. Is it always better to tell the truth? Doğruyu söylemek her zaman daha mı iyidir? So why didn't you tell the truth before? Peki neden daha önce doğruyu söylemedin? This time it seems as if he is telling the truth. Bu sefer doğruyu söylüyor gibi görünüyor. To tell the truth, this is how it happened. Doğruyu söylemek gerekirse, işte böyle oldu. Do you think he was telling the truth? Sence o, doğruyu söylüyor muydu? ׁWhy didn't he tell the truth? Neden doğruyu söylemedi? To tell the truth, I've only crossed the border once. Doğruyu söylemek gerekirse, ben sadece bir kez sınırı geçtim. To tell the truth, I don't know him well. Doğruyu söylemek gerekirse, ben onu iyi tanımıyorum. To tell the truth, I think you are wrong. Doğruyu söylemek gerekirse, bence yanılıyorsun. You know Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğini biliyorsun. You can count on him to tell the truth. Onun doğruyu söyleyeceğine güvenebilirsin. Tom didn't exactly tell the truth. Tom tam olarak doğruyu söylemedi. Tom seemed to be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor gibi görünüyordu. He told the truth. O doğruyu söyledi. It's sometimes necessary not to tell the truth. Bazen doğruyu söylememek gereklidir. He's probably telling the truth. Muhtemelen doğruyu söylüyordur. Tom is telling the truth, I'm fairly certain. Tom doğruyu söylüyor, bundan oldukça eminim. To tell the truth, you're all cowards. Doğruyu söylemek gerekirse, hepiniz korkaksınız. I knew Layla was telling the truth. Layla'nın doğruyu söylediğini biliyordum. To tell the truth, I have no money with me. Doğruyu söylemek gerekirse, yanımda hiç para yok. He told the truth. Doğruları söyledi. Emily told the truth. Emily doğruyu söyledi. Sami told the truth. Sami doğruyu söyledi. I knew all along that Tom wasn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylemediğini başından beri biliyordum. To tell the truth, she is my sister. Doğruyu söylemek gerekirse, o benim kız kardeşim. The politician was thought to be telling the truth. Politikacının doğruyu söylediği düşünülüyordu. To tell the truth, I don't like his way of talking. Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım. Are you certain Tom is telling the truth? Tom'un doğruyu söylediğinden emin misin? I think Tom wasn't telling the truth. Bence Tom doğruyu söylemiyordu. You know I'm telling the truth. Doğruyu söylediğimi biliyorsun. No one seems to be telling the truth. Kimse doğruyu söylemiyor gibi görünüyor. I wonder whether or not Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söyleyip söylemediğini merak ediyorum. To tell the truth, I have never spoken Portuguese. Doğruyu söylemek gerekirse, hiç Portekizce konuşmadım. Tom was telling the truth about you, wasn't he? Tom senin hakkında doğruyu söylüyordu, değil mi? Good boys always tell the truth. İyi çocuklar her zaman doğruyu söyler. To tell the truth, I have no money with me. Doğruyu söylemek gerekirse, yanımda hiç param yok. I told you that Tom and Mary were telling the truth. Tom ve Mary'nin doğruyu söylediğini söyledim. Tom seems to be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor gibi görünüyor. I don't know whether you are telling the truth or not. Doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyorum. To tell the truth, sweetheart, I'm not at all interested. Doğruyu söylemek gerekirse, tatlım, hiç ilgilenmiyorum. This time it seems as if Tom is telling the truth. Tom bu sefer doğru söylüyor gibi. You can count on him to tell the truth. Doğruyu söyleyeceğine güvenebilirsiniz. I've always told the truth. Her zaman doğruyu söyledim. I expected them to tell the truth. Onlardan doğruyu söylemelerini bekledim. To tell the truth, I've already seen that movie. Doğruyu söylemek gerekirse, o filmi çoktan izledim. To tell the truth, I don't really care. Doğruyu söylemek gerekirse, pek umurumda değil. I try to always tell the truth. Her zaman doğruyu söylemeye çalışırım. It never occurred to me that Tom might not be telling the truth. Tom'un doğruyu söylemiyor olabileceği hiç aklıma gelmedi. Politicians don't always tell the truth. Politikacılar her zaman doğruyu söylemez. I'm only telling the truth. Ben sadece doğruyu söylüyorum. I know you're telling the truth. Doğruyu söylediğini biliyorum. I suspect that Tom isn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylemediğinden şüpheleniyorum. I'm not convinced Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğine ikna olmadım. To tell the truth, sweetheart, I'm not at all interested. Doğruyu söylemek gerekirse tatlım, ben hiç ilgilenmiyorum. To tell the truth, I was scolded by my mother. Doğruyu söylemek gerekirse, annemden azar işittim. You seem to be telling the truth. Doğruyu söylüyor gibi görünüyorsun. Tom is going to tell the truth. Tom doğruyu söyleyecek. I persuaded Tom to tell the truth. Tom'u doğruyu söylemesi için ikna ettim. To tell the truth, he is still under sixty. Doğruyu söylemek gerekirse, hala 60 yaşının altında. To tell the truth, you're all cowards. Doğruyu söylemek gerekirse hepiniz korkaksınız. I wonder why no one tells the truth. Hiç kimsenin neden doğruyu söylemediğini merak ediyorum. It seems that this time, he's telling the truth. Görünüşe göre bu sefer doğruyu söylüyor. You need to start telling the truth. Doğruyu söylemeye başlamalısın. Do you think Tom could be telling the truth? Sence Tom doğruyu söylüyor olabilir mi? Maybe Tom is telling the truth. Belki Tom doğruyu söylüyordur. It is doubtful whether he is telling the truth. Onun doğruyu söyleyip söylemediği şüphelidir. You need to start telling the truth. Doğruyu söylemeye başlaman gerekiyor. All you have to do is to tell the truth. Tek yapman gereken, doğruyu söylemek. To tell the truth, I don't like him. Doğruyu söylemek gerekirse, onu sevmiyorum. See what happens when you tell the truth? Doğruyu söylediğinde ne olduğunu görüyor musun? I'm pretty sure Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğine eminim. Only young children and old fools tell the truth. Yalnızca küçük çocuklar ve yaşlı aptallar doğruyu söyler. Tom has finally told the truth. Tom sonunda doğruyu söyledi. I'm pretty sure Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylediğine oldukça eminim. I think Tom might be telling the truth. Bence Tom doğruyu söylüyor olabilir. Tom wanted to tell the truth. Tom doğruyu söylemek istedi. Why didn't you tell the truth? Neden doğruyu söylemedin? To tell the truth, she no longer loves him. Doğruyu söylemek gerekirse, artık onu sevmiyor. Sami is telling the truth. Sami doğruyu söylüyor. We just want you to tell the truth. Sadece doğruyu söylemeni istiyoruz. To tell the truth, I used to smoke two packs a day. Doğruyu söylemek gerekirse, günde iki paket sigara içerdim. Tom has to tell the truth. Tom doğruyu söylemek zorunda. Tom says you should always tell the truth. Tom her zaman doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor. We shall see if you are telling the truth. Doğruyu söyleyip söylemediğini göreceğiz. It's likely that Tom isn't telling the truth. Muhtemelen Tom doğruyu söylemiyor. I don't know what else Tom told you, but I do know he doesn't always tell the truth. Tom sana başka ne söyledi bilmiyorum ama her zaman doğruyu söylemediğini biliyorum. I had no idea Tom wasn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylemediğini bilmiyordum. To tell the truth, I would rather stay at home than go out. Doğrusunu söylemek gerekirse, dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim. Kids and fools always tell the truth. Çocuklar ve aptallar her zaman doğruyu söyler. To tell the truth, I have no money with me now. Doğruyu söylemek gerekirse, şu an yanımda hiç para yok. Tom was telling the truth. Tom doğruyu söylüyordu. To tell the truth, I do not like him. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan hoşlanmıyorum. To tell the truth, I couldn't finish it in time. Doğruyu söylemek gerekirse onu zamanında bitiremedim. Do you think Tom will tell the truth? Sence Tom doğruyu söyleyecek mi? To tell the truth, I don't remember anything I said yesterday. Doğruyu söylemek gerekirse, dün söylediğim hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Tom doesn't always tell the truth. Tom her zaman doğruyu söylemez. I told you that Tom and Mary were telling the truth. Tom ve Mary'nin doğruyu söylediğini sana söyledim. President Trump tells the truth to people. Başkan Trump insanlara doğruyu söylüyor. Will you tell the truth now? Şimdi doğruyu söyleyecek misin? To tell the truth, she doesn't eat that many. Doğruyu söylemek gerekirse, o kadar çok yemiyor. I want us to tell the truth to each other. Birbirimize doğruyu söylememizi istiyorum. I don't believe that he's telling the truth. Onun doğruyu söylediğine inanmıyorum. She succeeded in getting him to tell the truth. Ona doğruyu söyletmeyi başardı. Sami is not telling the truth. Sami doğruyu söylemiyor. He told the truth, otherwise he would have been punished. Doğruyu söyledi, yoksa cezalandırılırdı. To tell the truth, this matter does not concern it at all. Doğruyu söylemek gerekirse, bu mesele onu hiç ilgilendirmiyor. He says you should always tell the truth. Hep doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor. I need a man who tells the truth. Doğruyu söyleyen bir adama ihtiyacım var. To tell the truth, I don't agree. Doğruyu söylemek gerekirse, katılmıyorum. I'm telling the truth. Doğruyu söylüyorum. What if Tom is telling the truth? Ya Tom doğruyu söylüyorsa? He says you should always tell the truth. Her zaman doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor. Even if you tell the truth, no one is likely to believe you. Doğruyu söylesen bile kimse sana inanmaz. Let's tell the truth. Doğruyu söyleyelim. To tell the truth, he is not a human being. Doğruyu söylemek gerekirse, o bir insan değil. To tell the truth, I completely forgot. Doğruyu söylemem gerekirse, tamamen unutmuşum. You'd better tell the truth. Doğruyu söylesen iyi olur. Are you suggesting that I am not telling the truth? Doğruyu söylemediğimi mi ima ediyorsunuz? Who's telling the truth? Kim doğruyu söylüyor? Could Tom be telling the truth? Tom doğruyu söylüyor olabilir mi? To tell the truth, I don't like what you're wearing. Doğruyu söylemek gerekirse, giydiğini beğenmedim. To tell the truth, I don't like her very much. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan pek hoşlanmıyorum. President Trump tells the truth to people. Başkan Trump halka doğruları söylüyor. It's possible that Tom isn't telling the truth. Tom'un doğruyu söylememesi mümkün. Although no one understands, I always tell the truth. Kimse anlamasa da ben her zaman doğruyu söylerim. To tell the truth, we got married last year. Doğruyu söylemek gerekirse, geçen yıl evlendik. He's probably telling the truth. Muhtemelen doğru söylüyor. What made you believe Tom was telling the truth? Tom'un doğruyu söylediğine seni inandıran neydi? Tom convinced Mary to tell the truth. Tom, Mary'yi doğruyu söylemesi için ikna etti. Tom should've told the truth. Tom doğruyu söylemeliydi. Tom is telling the truth, I'm fairly certain. Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim. Ray was willing to corroborate Gary's story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth. Ray, Gary'nin hikâyesini doğrulamaya istekliydi ama polis ikisinin de doğruyu söylediğine hâlâ ikna olmamıştı. To tell the truth, I haven't brought any money. Doğruyu söylemek gerekirse, hiç para getirmedim. Tom could be telling the truth. Tom doğruyu söylüyor olabilir. To tell the truth, I'm tired of violent movies. Doğruyu söylemek gerekirse, şiddet içeren filmlerden sıkıldım. She says you should always tell the truth. Her zaman doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor. Only young children and old fools tell the truth. Sadece küçük çocuklar ve yaşlı aptallar doğruyu söyler. You're still not convinced we're telling the truth, are you? Doğruyu söylediğimize hâlâ ikna olmadın, değil mi? I don't think Tom is telling the truth. Tom'un doğruyu söylüyor olduğunu sanmıyorum. Tom may not be telling the truth. Tom doğruyu söylemiyor olabilir. How do I know you're telling the truth? Doğruyu söylediğini nasıl bilebilirim? I intend to tell the truth. Doğruyu söylemeye niyetliyim. How do I know that you're telling the truth? Doğruyu söylediğini nereden bileceğim? I always try to tell the truth. Her zaman doğruyu söylemeye çalışırım. To tell the truth, I don't agree. Doğruyu söylemek gerekirse, ben aynı fikirde değilim. To tell the truth, I don't really like her. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan pek hoşlanmıyorum. Show More (360)
2	tell the truth	gerçeği söylemek	v.
	And there are those who dare not tell the truth and accept the consequences. Ve gerçeği söylemeye ve sonuçlarına katlanmaya cesaret edemeyenler var. Saddam Hussein is required by UN resolution 1441 to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth. Saddam Hüseyin'in BM'nin 1441 sayılı kararı uyarınca gerçeği, tüm gerçeği ve sadece gerçeği söylemesi gerekmektedir. If these products have to be labelled, the manufacturers will have to tell the truth about them. Bu ürünlerin etiketlenmesi gerekiyorsa, üreticiler bu ürünler hakkında gerçeği söylemek zorunda kalacaklardır. I made him tell the truth. Ona gerçeği söylettim. I'm only telling the truth. Ben sadece gerçeği söylüyorum. We're both telling the truth. İkimiz de gerçeği söylüyoruz. Do you believe he told the truth? Onun gerçeği söylediğine inanıyor musun? Why don't you just come clean and tell the truth? Neden itiraf edip gerçeği söylemiyorsun? To tell the truth, I don't like translating. Gerçeği söylemek gerekirse çeviri yapmaktan hoşlanmam. He didn't tell the truth for fear she should get angry. Kızmasından korktuğu için gerçeği söylemedi. No one seems to be telling the truth. Hiç kimse gerçeği söylüyor gibi görünmüyor. Tom should've told the truth. Tom gerçeği söylemeliydi. I think Tom is telling the truth. Sanırım Tom gerçeği söylüyor. I knew Tom was telling the truth. Tom'un gerçeği söylediğini biliyordum. He always tells the truth. O her zaman gerçeği söyler. She realized that she had better tell the truth. O gerçeği söylemenin daha iyi olacağını fark etti. I never told the truth to Tom. Tom'a asla gerçeği söylemedim. Why didn't you just tell the truth? Neden sadece gerçeği söylemedin? I think Tom told the truth. Sanırım Tom gerçeği söyledi. One who tells the truth, needs a fast horse. Gerçeği söyleyen birinin hızlı bir ata ihtiyacı vardır. Tom was able to get Mary to tell the truth. Tom Mary'ye gerçeği söylettirebildi. To tell the truth, I know nothing about the matter. Gerçeği söylemek gerekirse, mesele hakkında bir şey bilmiyorum. Why is it important to tell the truth? Gerçeği söylemek neden bu kadar önemli? You can't both be telling the truth. Her ikiniz de gerçeği söylüyor olamazsınız. Tom needs to tell the truth. Tom gerçeği söylemeli. Tom wasn't telling the truth about where he'd been. Tom nerede olduğu hakkında gerçeği söylemiyordu. You were courageous to tell the truth. Gerçeği söyleyecek kadar cesurdun. Sometimes maybe it's better not to tell the truth. Bazen gerçeği söylememek daha iyidir belki. Tom broke down and told the truth. Tom yıkıldı ve gerçeği söyledi. Why doesn't he tell the truth? O, niçin gerçeği söylemiyor? Nobody tells the truth. Hiç kimse gerçeği söylemiyor. It's best to tell the truth. En iyisi gerçeği söylemek. Please advise Tom to tell the truth. Lütfen Tom'a gerçeği söylemesini tavsiye et. Tom wanted to tell the truth. Tom gerçeği söylemek istedi. Why don't you come clean and tell the truth? Neden suçunu itiraf etmiyorsun ve gerçeği söylemiyorsun? Tell the truth no matter what. Ne olursa olsun gerçeği söyle. I'm happy Tom is telling the truth. Tom'un gerçeği söylediğine mutluyum. Tom may or may not be telling the truth. Tom gerçeği söylüyor da olabilir, söylemiyor da. Tom doesn't dare to tell the truth. Tom gerçeği söylemeye cesaret etmiyor. Emily told the truth. Emily gerçeği söyledi. I don't know what else Tom told you, but I do know he doesn't always tell the truth. Tom'un sana başka ne söylediğini bilmiyorum ama onun her zaman gerçeği söylemediğini biliyorum. Why don't you just come clean and tell the truth? Neden suçunu itiraf etmiyorsun ve gerçeği söylemiyorsun? Why does no one believe me when I'm telling the truth? Gerçeği söylediğimde neden hiç kimse bana inanmıyor? Is Tom telling the truth? Tom gerçeği söylüyor mu? Do you think Tom will tell the truth? Sizce Tom gerçeği söyleyecek mi? Why do people not always tell the truth? İnsanlar niçin her zaman gerçeği söylemezler? She successfully got him to tell the truth. O, başarılı şekilde ona gerçeği söyletti. To tell the truth, I think you are wrong. Gerçeği söylemek gerekirse, sanırım yanılıyorsun. This time it seems as if he is telling the truth. Bu defa sanki o gerçeği söylüyormuş gibi görünüyor. You need to tell the truth. Gerçeği söylemen gerekiyor. I suspect that Tom isn't telling the truth. Tom'un gerçeği söylemediğinden kuşkulanıyorum. I know why you didn't tell the truth. Neden gerçeği söylemediğini biliyorum. You'd better tell the truth. Gerçeği söylesen iyi olur. I'm afraid to tell the truth. Gerçeği söylemekten korkuyorum. He was telling the truth. O, gerçeği söylüyordu. It's best to tell the truth. Gerçeği söylemek en iyisi. I just told the truth. Az önce gerçeği söyledim. I told you I don't know if Tom will tell the truth. Sana Tom'un gerçeği söyleyip söylemeyeceğini bilmediğimi söyledim. Tom was afraid to tell the truth. Tom gerçeği söylemekten korkuyordu. They forced him to tell the truth. Gerçeği söylemeye zorladılar. Tom doesn't always tell the truth. Tom her zaman gerçeği söylemez. Sami was very remorseful and he told the truth. Sami çok pişman oldu ve gerçeği söyledi. To tell the truth, I don't really like him. Gerçeği söylemek gerekirse, ondan gerçekten hoşlanmıyorum. Tom has finally told the truth. Tom sonunda gerçeği söyledi. I decided to tell the truth. Gerçeği söylemeye karar verdim. To tell the truth, I have lost your pen. Gerçeği söylemek gerekirse, kalemini kaybettim. Please tell the truth. Lütfen gerçeği söyle. Bush tells the truth. Bush gerçeği söyler. It never occurred to me that Tom might not be telling the truth. Tom'un gerçeği söylemeyebileceği hiç aklıma gelmedi. You don't have to tell the truth all the time. Her zaman gerçeği söylemek zorunda değilsin? I don't think you're telling the truth. Gerçeği söylediğini sanmıyorum. They forced him to tell the truth. Onu gerçeği söylemeye zorladılar. To tell the truth, I don't want to work with him. Gerçeği söylemek gerekirse, onunla çalışmak istemiyorum. It's hard to figure out who's telling the truth. Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur. You know I'm telling the truth. Gerçeği söylediğimi biliyorsun. I tell the truth and I want to make love. Gerçeği söylüyorum ve sevişmek istiyorum. Tell the truth to Tom. Tom'a gerçeği söyle. One of you has not told the truth. Sizden biri gerçeği söylemedi. To tell the truth, I haven't brought any money. Gerçeği söylemek gerekirse, hiç para getirmedim. It occurred to me that he might not tell the truth. Bana gerçeği söylemeyebileceğini fark ettim. I'm telling the truth. Gerçeği söylüyorum. I don't know why you didn't tell the truth. Niçin gerçeği söylemediğini bilmiyorum. Tom promised to tell the truth. Tom gerçeği söylemek için söz verdi. I think Tom would tell the truth. Sanırım Tom gerçeği söyleyecekti. To tell the truth, this matter does not concern it at all. Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez. He told the truth. Gerçekleri söyledi. I swear I'm telling the truth. Gerçeği söylediğime yemin ederim. I know you're telling the truth. Gerçeği söylediğinizi biliyorum. You should've told the truth. Gerçeği söylemeliydin. He told the truth. O gerçeği söyledi. How do we know Tom is telling the truth? Tom'un gerçeği söylediğini nasıl bilebiliriz? I told the truth. Gerçeği söyledim. Tom wasn't telling the truth. Tom gerçeği söylemiyordu. I wasn't telling the truth. Gerçeği söylemiyordum. I didn't tell the truth. Ben gerçeği söylemedim. Tom may not have been telling the truth. Tom gerçeği söylemiyor olabilir. Why weren't we told the truth? Neden bize gerçek söylenmedi? Tom wanted Mary to tell the truth. Tom Mary'nin gerçeği söylemesini istedi. To tell the truth, I never did like Tom. Gerçeği söylemek gerekirse, Tom'dan hiç hoşlanmadım. To tell the truth, I didn't notice it. Gerçeği söylemek gerekirse, onu farketmedim. Was Tom telling the truth when he told us that? Tom bize bunu söylediğinde gerçeği söylüyor muydu? He didn't tell the truth. Gerçeği söylemedi. You should have told the truth. Gerçeği söylemeliydin. Don't you think Tom is telling the truth? Tom'un gerçeği söylediğini düşünmüyor musun? I knew all along that Tom wasn't telling the truth. Tom'un gerçeği söylemediğini başından beri biliyordum. Tom thinks Mary is telling the truth. Tom, Mary'nin gerçeği söylediğini düşünüyor. She successfully got him to tell the truth. Ona gerçeği söyletmeyi başardı. Will you tell the truth now? Şimdi gerçeği söyler misin? You were telling the truth, weren't you? Gerçeği söylüyordun, değil mi? Although no one understands, I always tell the truth. Kimse anlamamasına rağmen ben her zaman gerçeği söylerim. Dreams tell the truth. Rüyalar gerçeği söyler. Tom will tell the truth. Tom gerçeği söyleyecek. Tom has to tell the truth. Tom gerçeği söylemek zorunda. She realized that she had better tell the truth. Gerçeği söylemesi gerektiğini fark etti. Do you believe that he is telling the truth? Onun gerçeği söylediğine inanıyor musun? ׁWhy didn't he tell the truth? O, neden gerçeği söylemedi? What if Tom isn't telling the truth? Ya Tom gerçeği söylemiyorsa? Tom is scared to tell the truth. Tom gerçeği söylemekten korkuyor. Do you want me to tell the truth? Gerçeği söylememi ister misin? It's important to tell the truth. Gerçeği söylemek önemlidir. Tom will eventually need to tell the truth. Tom eninde sonunda gerçeği söylemek zorunda kalacak. You can tell the truth. Gerçeği söyleyebilirsin. I had to tell the truth. Gerçeği söylemek zorundaydım. To tell the truth, I don't remember anything I said yesterday. Gerçeği söylemek gerekirse, dün söylediğim hiçbir şeyi hatırlamıyorum. I want you to tell the truth. Gerçeği söylemeni istiyorum. You should always tell the truth. Her zaman gerçeği söylemelisin. Are you certain Tom is telling the truth? Tom'un gerçeği söylediğinden emin misin? I told you I was telling the truth. Sana gerçeği söylediğimi söyledim. I think he's telling the truth. Sanırım o gerçeği söylüyor. Tom and Mary can't both be telling the truth. Tom ve Mary'nin her ikisi de gerçeği söylüyor olamaz. To tell the truth, I didn't go there. Gerçeği söylemek gerekirse, oraya gitmedim. We have to tell the truth. Gerçeği söylemek zorundayız. I'm afraid to tell the truth. Gerçeği söylemekten korkarım. Tom always tells the truth. Tom her zaman gerçeği söyler. Jane affirmed that she was telling the truth. Jane, gerçeği söylediğini iddia etti. Tell the truth. Gerçeği söyle. I've decided to tell the truth. Gerçeği söylemeye karar verdim. I'm going to tell the truth. Ben gerçeği söyleyeceğim. I demand to be told the truth. Gerçeğin söylenmesini talep ediyorum. I am not afraid of telling the truth. Gerçeği söylemekten korkmuyorum. What made you believe Tom was telling the truth? Tom'un gerçeği söylediğine seni inandıran neydi? Tom is afraid to tell the truth. Tom gerçeği söylemekten korkuyor. Tom was telling the truth about you, wasn't he? Tom senin hakkında gerçeği söylüyordu, değil mi? I don't know whether you are telling the truth or not. Ben senin gerçeği söyleyip söylemediğini bilmiyorum. I knew Tom wasn't telling the truth. Tom'un gerçeği söylemediğini biliyordum. Tom was afraid to tell the truth. Tom gerçeği söylemeye korkuyordu. Sami was very remorseful and he told the truth. Sami çok pişmandı ve gerçeği söyledi. Tom didn't have the nerve to tell the truth. Tom gerçeği söyleyecek cesarete sahip değildi. This time it seems as if Tom is telling the truth. Bu sefer Tom gerçeği söylüyor gibi görünüyor. I always tell the truth. Ben her zaman gerçeği söylerim. ׁWhy didn't Tom tell the truth? Neden Tom gerçeği söylemedi? You must always tell the truth. Her zaman gerçeği söylemelisin. I think Tom might be telling the truth. Sanırım Tom gerçeği söylüyor olabilir. Sometimes maybe it's better not to tell the truth. Bazen belki de gerçeği söylememek daha iyi. Why is it important to tell the truth? Gerçeği söylemek neden önemlidir? Would you like me to tell the truth? Gerçeği söylememi ister misiniz? Why wouldn't I tell the truth? Neden gerçeği söylemedim? I'll tell the truth. Gerçeği söyleyeceğim. Tom should tell the truth. Tom gerçeği söylemeli. Tom doesn't dare to tell the truth. Tom gerçeği söylemeye cesaret edemiyor. I should've told the truth. Gerçeği söylemeliydim. I think it's important to tell the truth. Gerçeği söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum. I wonder why no one tells the truth. Neden kimse gerçeği söylemiyor merak ediyorum. I wonder if Tom is telling the truth. Tom'un gerçeği söyleyip söylemediğini merak ediyorum. We must tell the truth. Gerçeği söylemeliyiz. You were courageous to tell the truth. Gerçeği söylemek için cesurdun. I am not afraid of telling the truth. Ben gerçeği söylemekten korkmuyorum. Tom says you should always tell the truth. Tom her zaman gerçeği söylemen gerektiğini söylüyor. Nobody tells the truth anymore. Artık hiç kimse gerçeği söylemiyor. Tom is telling the truth, isn't he? Tom gerçeği söylüyor, değil mi? Tom needs to be told the truth. Tom'a gerçeğin söylenmesi gerekiyor. Dan told the truth about Linda. Dan, Linda hakkındaki gerçeği söyledi. To tell the truth, I'm not in favor of it at all. Gerçeği söylemek gerekirse, ben hiç taraftar değilim. It's sometimes necessary not to tell the truth. Bazen gerçeği söylememek gerekir. I had to tell the truth. Gerçeği söylemek zorunda kaldım. I think Tom may be telling the truth. Bence Tom gerçeği söylüyor olabilir. Tom is telling the truth. Tom gerçeği söylüyor. I knew Layla was telling the truth. Leyla'nın gerçeği söylüyor olduğunu biliyordum. To tell the truth, he is not a human being. Gerçeği söylemek gerekirse, o bir insan değil. I was going to tell the truth. Gerçeği söyleyecektim. I'm telling the truth now. Artık gerçeği söylüyorum. What if he's telling the truth? Peki ya gerçeği söylüyorsa? To tell the truth, I am tired of it. Gerçeği söylemek gerekirse, ondan bıktım. She was telling the truth. Gerçeği söylüyordu. I try to always tell the truth. Her zaman gerçeği söylemeye çalışıyorum. Why don't you come clean and tell the truth? Neden itiraf edip gerçeği söylemiyorsun? Dan forgot himself and told the truth. Dan kendini unuttu ve gerçeği söyledi. To tell the truth, I never really trusted Tom. Gerçeği söylemek gerekirse, Tom'a gerçekten hiç güvenmedim. I think Tom wasn't telling the truth. Sanırım Tom gerçeği söylemiyordu. I know you're telling the truth. Gerçeği söylediğini biliyorum. You don't always have to tell the truth, but it's usually better if you do. Her zaman gerçeği söylemek zorunda değilsin ama söylersen genellikle daha iyidir. Tom is ready to tell the truth. Tom gerçeği söylemeye hazır. To tell the truth, I had drunk a little beer. Gerçeği söylemek gerekirse, biraz bira içmiştim. To tell the truth, that actor is married. Gerçeği söylemek gerekirse, o oyuncu evli. Was Tom really telling the truth about how that happened? Tom onun nasıl olduğu hakkında gerçekten gerçeği söylüyor muydu? I'm not convinced that Tom is telling the truth. Tom'un gerçeği söylediğinden emin değilim. Please tell Tom to tell the truth. Lütfen Tom'a gerçeği söylemesini söyle. To tell the truth, I felt lonely. Gerçeği söylemek gerekirse, kendimi yalnız hissettim. I'm going to tell the truth. Gerçeği söyleyeceğim. Sami told the truth. Sami gerçeği söyledi. I think Tom may be telling the truth. Tom gerçeği söylüyor olabilir. I simply have to tell the truth. Gerçeği söylemek zorundayım. To tell the truth, I have no money with me now. Gerçeği söylemek gerekirse, şu an yanımda hiç para yok. Do you swear to tell the truth and nothing but the truth? Gerçeği ama yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz? Tom might've told the truth. Tom gerçeği söyleyebilirdi. I wasn't told the truth. Bana gerçek söylenmedi. I always try to tell the truth. Her zaman gerçeği söylemeye çalışıyorum. Are you suggesting that I am not telling the truth? Gerçeği söylemediğimi mi iddia ediyorsun? Tom told the truth. Tom gerçeği söyledi. I told you Tom was telling the truth. Tom'un gerçeği söylediğini sana söylemiştim. We just want you to tell the truth. Sadece gerçeği söylemeni istiyoruz. You better tell the truth. Gerçeği söylesen iyi olur. Why didn't you tell the truth? Neden gerçeği söylemedin? To tell the truth, I've already seen that movie. Gerçeği söylemek gerekirse, ben o filmi zaten izledim. Even if you tell the truth, no one is likely to believe you. Gerçeği söylersen bile, hiç kimse sana inanmaz. I'm telling the truth, Tom. Gerçeği söylüyorum, Tom. We're telling the truth. Biz gerçeği söylüyoruz. It's important that you tell the truth. Gerçeği söylemen önemli. To tell the truth, she is my cousin. Gerçeği söylemek gerekirse, o benim kuzenim. Tom may have told the truth. Tom gerçeği söylemiş olabilir. So why didn't you tell the truth before? Peki neden daha önce gerçeği söylemedin? Tom broke down and told the truth. Tom bozuldu ve gerçeği söyledi. You should tell the truth. Gerçeği söylemelisin. Show More (220)
3	tell the truth	doğruyu söyle	expr.
	Always tell the truth. Her zaman doğruyu söyle. When you want to fool the world, tell the truth. Dünyayı kandırmak istiyorsan, doğruyu söyle. Tell the truth to Tom. Tom'a doğruyu söyle. Tell the truth. Doğruyu söyle. Tell the truth no matter what. Ne olursa olsun doğruyu söyle. Just tell the truth. Sadece doğruyu söyle. Show More (3)