Örnek cümleler çeşitli kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır ve her ne kadar editör kontrolünden geçmiş olsa da bazı gözden kaçmalar olabilir. Cümleler kesinlikle, Tureng.com’un ideolojisini ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Sizi rahatsız eden siyasal, sosyal ve hassas içeriğe sahip cümleleri lütfen bize bildiriniz.

	İngilizce	Türkçe
1	the poor	yoksullar	n.
	In addition, the poor regions have more than doubled since enlargement. Buna ek olarak, yoksul bölgeler genişlemeden bu yana iki kattan fazla artmıştır. Moreover, we also know from experience that it is not the poor who benefit from commercialising water. Ayrıca, suyun ticarileştirilmesinden fayda sağlayanların yoksullar olmadığını da deneyimlerimizden biliyoruz. Nor are the poor more wicked than anyone else. Yoksullar da diğerlerinden daha kötü değildir. The poor and the deprived are not the main priorities of those who possess political power. Yoksullar ve yoksunlar, siyasi gücü elinde bulunduranların temel öncelikleri değildir. It is always the poor. Her zaman yoksullardır. For God's sake, do not let us also fish the poor to the brink of catastrophe too. Allah aşkına, yoksulları da felaketin eşiğine getirmeyelim. It will take more than pipe dreams to feed the poor properly. Yoksulları düzgün bir şekilde beslemek için boş hayallerden daha fazlası gerekecek. They first and foremost affect the poor people of the world. Her şeyden önce dünyadaki yoksul insanları etkilemektedirler. It will take more than pipe dreams to feed the poor properly. Yoksulları düzgün bir şekilde beslemek için boş hayallerden daha fazlası gerekecektir. Moreover, we also know from experience that it is not the poor who benefit from commercialising water. Ayrıca suyun ticarileştirilmesinden fayda sağlayanların yoksullar olmadığını da deneyimlerimizden biliyoruz. Unless this sum is recoverable, nobody will invest in research and the development of drugs for diseases of the poor. Bu meblağ geri kazanılamazsa kimse yoksulların hastalıkları için araştırma ve ilaç geliştirmeye yatırım yapmayacaktır. We also agreed to take joint actions to improve the access of the poor to energy. Yoksulların enerjiye erişimini iyileştirmek için ortak adımlar atma konusunda da mutabık kaldık. The poor do not wish to beg for life; they value their self-respect and dignity in the same way as we do. Yoksullar yaşamak için dilenmek istemezler; onlar da bizim gibi öz saygılarına ve haysiyetlerine değer verirler. Otherwise, there is little hope of reaching the poor in rural areas. Aksi takdirde kırsal kesimdeki yoksullara ulaşma umudu çok azdır. The violent trade in human organs focuses on the poor. İnsan organlarının vahşi ticareti yoksullara odaklanıyor. Mr Lamy, you think that more competition will provide the poor with high quality drinking water. Sayın Lamy, siz daha fazla rekabetin yoksullara yüksek kalitede içme suyu sağlayacağını düşünüyorsunuz. The poor are hungry, have no jobs, and fear disease. Yoksullar açtır, işleri yoktur ve hastalıktan korkarlar. We must counter this tendency by trying our best to make globalisation work for the poor and not against the poor. Küreselleşmenin yoksulların aleyhine değil lehine işlemesi için elimizden geleni yaparak bu eğilime karşı koymalıyız. When the poor have an economic stake, then civil society and democracy will take root. Yoksulların ekonomik bir çıkarı olduğunda sivil toplum ve demokrasi kök salacaktır. That, if anything, will show solidarity with the poor of the world. Bu, eğer bir şey varsa, dünyanın yoksullarıyla dayanışma gösterecektir. The EU takes from the poor and gives to the rich. AB yoksullardan alıp zenginlere vermektedir. The rich were able to buy votes from the poor without the electoral commission being able to stop them. Zenginler, seçim komisyonu onları durduramadan yoksullardan oy satın alabildiler. The poor population has to make do with emergency humanitarian aid. Yoksul nüfus acil insani yardımlarla yetinmek zorundadır. The poor are hungry, have no jobs, and fear disease. Yoksullar aç, işsiz ve hastalıktan korkuyorlar. We must help the poor, the oppressed and the powerless before they become desperate, suicidal terrorists. Çaresiz, intihara meyilli teröristlere dönüşmeden önce yoksullara, ezilenlere ve güçsüzlere yardım etmeliyiz. The poor regions will simply be less poor than some of those due to become part of the European Union. Yoksul bölgeler, Avrupa Birliği'nin bir parçası olacak bazı bölgelerden daha az yoksul olacaktır. The poor do not wish to beg for life; they value their self-respect and dignity in the same way as we do. Yoksullar yaşam için dilenmek istemezler; onlar da bizim gibi öz saygılarına ve haysiyetlerine değer verirler. We also agreed to take joint actions to improve the access of the poor to energy. Ayrıca yoksulların enerjiye erişimini iyileştirmek için ortak adımlar atma konusunda da mutabık kaldık. Moreover, efforts at village level, where the majority of the poor live, must be clearly prioritised. Ayrıca yoksulların çoğunluğunun yaşadığı köy düzeyindeki çabalara açık bir şekilde öncelik verilmelidir. The availability of drinking water for the poor is said to be under threat. Yoksulların içme suyuna erişiminin tehdit altında olduğu söyleniyor. Who is to blame, the rich countries or the poor ones? Kimin suçu var, zengin ülkelerin mi yoksa yoksul ülkelerin mi? In other words, the poor will remain poor and the rich will remain rich. Başka bir deyişle yoksullar yoksul, zenginler de zengin kalmaya devam edecek. In other words, the poor will remain poor and the rich will remain rich. Başka bir deyişle, yoksullar yoksul, zenginler de zengin kalmaya devam edecek. The poor have no access at all to training. Yoksulların eğitime hiç erişimi yok. They first and foremost affect the poor people of the world. Bu fiyatlar her şeyden önce dünyanın yoksul insanlarını etkilemektedir. We need uniform tariffs so as to make the job of the poor airport staff easier. Yoksul havaalanı personelinin işini kolaylaştırmak için tek tip tarifelere ihtiyacımız var. In addition, the poor regions have more than doubled since enlargement. Buna ek olarak, yoksul bölgeler genişlemeden bu yana iki kattan fazla arttı. What readiness is there to help the poor coastal fishermen on Africa's coastline? Afrika'nın kıyı şeridindeki yoksul balıkçılara yardım etmek için ne gibi hazırlıklar var? It became the protector of the poor. Yoksulların koruyucusu oldu. Who is going to help the poor? Yoksullara kim yardım edecek? There are numerous ways to assist the poor. Yoksullara yardım etmenin birçok yolu vardır. The climate crisis is a war against the poor. İklim krizi yoksullara karşı bir savaştır. The poor have the right to live. Yoksulların yaşamaya hakkı vardır. In this very process, they define themselves as the poor. Tam da bu süreçte kendilerini yoksul olarak tanımlıyorlar. The young doctor devoted himself to helping the poor and sick. Genç doktor, kendini yoksul ve hastalara yardım etmeye adadı. The poor peasants ate potatoes. Yoksul köylüler patates yediler. She devoted her life to working among the poor. Hayatını yoksullar arasında çalışmaya adamıştır. She gave some food to the poor family. Yoksul aileye biraz yemek verdi. The poor girl looked up at the sky. Yoksul kız gökyüzüne baktı. He dedicated his life to helping the poor. Hayatını yoksullara yardım etmeye adadı. She has been investing her energy in helping the poor in that area. Enerjisini o bölgedeki yoksullara yardım etmeye harcıyor. He gave away about one-tenth of his income to the poor. Gelirinin yaklaşık onda birini yoksullara verdi. Lower taxes harm the poor. Düşük vergiler yoksullara zarar verir. Tom helped the poor. Tom yoksullara yardım etti. We must provide food and clothes for the poor. Yoksullara yiyecek ve giyecek sağlamalıyız. New blankets were distributed to the poor. Yeni battaniyeler yoksullara dağıtıldı. Political reforms may ameliorate the living conditions of the poor. Siyasi reformlar yoksulların yaşam koşullarını iyileştirebilir. She is a friend of the poor. Yoksulların dostudur. It is well known that Jesus loved guns and hated the poor. İsa'nın silahları sevdiği ve yoksullardan nefret ettiği iyi bilinmektedir. He gave away about one-tenth of his income to the poor. Gelirinin yaklaşık onda birini yoksullara dağıttı. He has consistently endeavored to help the poor. Yoksullara yardım etmek için sürekli çabaladı. He held out a helping hand to the poor. O, yoksullara yardım eli uzattı. He held out a helping hand to the poor. Yoksullara yardım elini uzattı. The poor are getting poorer. Yoksul daha da yoksullaşıyor. The goat was the poor man's cow. Keçi yoksul adamın ineğiydi. This discovery has been exploited to the detriment of the poor peasants. Bu keşif yoksul köylülerin aleyhine kullanıldı. Let's talk about the poor. Yoksullardan bahsedelim. Tom hasn't helped the poor. Tom yoksullara yardım etmedi. Higher taxes help the poor. Yüksek vergiler yoksullara yardım eder. The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. Belgesel, yoksulların içinde bulunduğu kötü durum hakkında farkındalık yaratmayı amaçlıyor. The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. Belgesel, yoksulların kötü durumu hakkında farkındalık yaratmayı amaçlıyor. The rich grow richer and the poor grow poorer. Zenginler daha da zenginleşir, yoksullar ise daha da yoksullaşır. Show More (69)
2	the poor	yoksul kesim	n.
	These elements are, of course, of crucial importance, particularly for the poorer sections of the world's population. Bu unsurlar elbette özellikle dünya nüfusunun daha yoksul kesimleri için hayati önem taşımaktadır. Show More (-2)