1 |
troubled |
sorunlu |
adj. |
|
- We must help the troubled third generation mobile communications business, not restrain it.
- Sorunlu üçüncü nesil mobil iletişim sektörüne yardım etmeliyiz, onu kısıtlamamalıyız.
- Algeria has been a troubled country for many years.
- Sayın Cumhurbaşkanı, Cezayir uzun yıllardır sorunlu bir ülke.
- I congratulate the rapporteur on the quality of his amendments and his attempt to pour oil on troubled waters.
- Raportörü değişikliklerinin kalitesi ve sorunlu sulara petrol dökme girişimi nedeniyle kutluyorum.
- It is also a country with which the West has had troubled relations over a number of years.
- Aynı zamanda Batı'nın uzun yıllardır sorunlu ilişkilere sahip olduğu bir ülkedir.
- The troubled aviation industry has enjoyed tax exemptions on air fuel for a long time.
- Sorunlu havacılık sektörü uzun bir süredir hava yakıtında vergi muafiyetinden faydalanmaktadır.
- German banks are among Europe's most troubled.
- Alman bankaları Avrupa'nın en sorunlu bankaları arasında.
- Why are you so troubled?
- Neden bu kadar sorunlusun?
- Sami had a troubled past.
- Sami'nin sorunlu bir geçmişi vardı.
- Tom's troubled.
- Tom sorunlu.
- Layla was a troubled teen.
- Layla sorunlu bir gençti.
- Tom was troubled.
- Tom sorunluydu.
- I think prostitutes are victims and troubled girls.
- Fahişelerin mağdur ve sorunlu kızlar olduğunu düşünüyorum.
- Dan attempted to find out more about Linda's troubled past.
- Dan, Linda'nın sorunlu geçmişi hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalıştı.
- Tom seemed troubled.
- Tom sorunlu görünüyordu.
- Layla was a troubled teen.
- Leyla sorunlu bir ergendi.
- Tom has a troubled past.
- Tom'un sorunlu bir geçmişi var.
- Tom had a troubled childhood.
- Tom sorunlu bir çocukluk geçirmiş.
- Sami had a troubled history with Layla.
- Sami'nin Layla ile sorunlu bir geçmişi vardı.
- You seem troubled.
- Sorunlu görünüyorsunuz.
- Tom is troubled.
- Tom sorunludur.
- Mary has a troubled past.
- Mary'nin de sorunlu bir geçmişi var.
- Tom is troubled.
- Tom sorunlu.
- Tom was a troubled child.
- Tom sorunlu bir çocuktu.
- Tom looks troubled.
- Tom sorunlu görünüyor.
Show More (21)
|
2 |
troubled |
sıkıntılı |
adj. |
|
- Tom has a troubled past.
- Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.
- Invoke God in times of trouble.
- Sıkıntılı zamanlarda Tanrı'yı çağırın.
- Tom looks troubled.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems troubled.
- Tom sıkıntılı görünüyor.
- German banks are among Europe's most troubled.
- Alman bankaları Avrupa'nın en sıkıntılıları arasındadır.
- Invoke God in times of trouble.
- Sıkıntılı zamanlarda tanrıya yakar.
- Why are you so troubled?
- Neden bu kadar sıkıntılısın?
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç de sıkıntılı görünmüyor.
- I know Tom is troubled.
- Tom'un sıkıntılı olduğunu biliyorum.
- Tom looks very troubled.
- Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Sami was very troubled.
- Sami çok sıkıntılıydı.
- Mary has a troubled past.
- Mary'nin sıkıntılı bir geçmişi var.
- Sami had a troubled past.
- Sami'nin sıkıntılı bir geçmişi vardı.
- Tom seemed to be troubled.
- Tom sıkıntılı görünüyordu.
- Tom had a troubled childhood.
- Tom sıkıntılı bir çocukluk geçirdi.
- We were financially troubled, in short, we were bankrupt.
- Biz mali olarak sıkıntılıydık, uzun lafın kısası, biz iflas etmiştik.
- You look troubled.
- Sıkıntılı görünüyorsun.
- Tom was genuinely troubled.
- Tom gerçekten sıkıntılıydı.
- I'm troubled.
- Ben sıkıntılıyım.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
Show More (17)
|
3 |
troubled |
rahatsız |
adj. |
|
- We are troubled by the conduct of the trial and the speed and manner of the court's decision.
- Davanın gidişatından ve mahkemenin kararının hızından ve şeklinden rahatsızız.
- Tom was troubled by the news.
- Tom haberlerden rahatsız oldu.
- Tom said Mary was troubled by what had happened.
- Tom, Mary'nin olanlardan rahatsız olduğunu söyledi.
- Tom is clearly troubled by something.
- Tom'un bir şeylerden rahatsız olduğu belli.
- Tom was troubled by the news.
- Tom haberden rahatsız oldu.
- Mary was troubled by Tom's erratic behavior.
- Mary, Tom'un dengesiz davranışlarından rahatsız olmuştu.
- Tom wasn't troubled by anything at all.
- Tom hiçbir şeyden rahatsız olmadı.
- Tom is likely to be troubled by what happened.
- Tom muhtemelen olanlardan rahatsız olacak.
- Tom might be troubled by what happened.
- Tom olanlardan rahatsız olabilir.
- She looked troubled by the news.
- Haberlerden rahatsız olmuş görünüyordu.
- She looked troubled by the news.
- O, haberden rahatsız olmuş görünüyordu.
- President Van Buren was troubled.
- Başkan Van Buren rahatsız oldu.
- Tom will probably be troubled by what happened.
- Tom muhtemelen olanlardan rahatsız olacak.
- I felt very troubled by the news.
- Haberden çok rahatsız oldum.
- President Van Buren was troubled.
- Başkan Van Buren rahatsızdı.
- Tom wasn't troubled by anything at all.
- Tom hiçbir şeyden rahatsız değildi.
Show More (13)
|
4 |
troubled |
sıkıntı |
adj. |
|
- We were financially troubled, in short, we were bankrupt.
- Finansal olarak sıkıntıdaydık, kısacası iflas etmiştik.
Show More (-2)
|