1 |
vigilant |
tetikte olan |
adj. |
|
- We need to remain vigilant so that the relatively good human rights situation in the EU does not deteriorate.
- AB'deki nispeten iyi insan hakları durumunun bozulmaması için tetikte olmamız gerekmektedir.
- I just have to be vigilant about the work and stay on top of it.
- Sadece iş konusunda tetikte olup başında durmak zorundayım.
- You must be vigilant.
- Tetikte olmalısın.
- Layla and Sami have to be vigilant.
- Layla ve Sami tetikte olmak zorundaydı.
- You can't be too vigilant.
- Ne kadar tetikte olsan az.
Show More (2)
|
2 |
vigilant |
uyanık |
adj. |
|
- Our citizens expect and are entitled to a vigilant and positive response.
- Vatandaşlarımız uyanık ve olumlu bir yanıt beklemekte ve buna hak kazanmaktadır.
- We must be vigilant, disciplined, and always looking out for one another.
- Uyanık, disiplinli olmalı ve her zaman birbirimizi kollamalıyız.
Show More (0)
|
3 |
vigilant |
dikkatli |
adj. |
|
- People who have cancer should be extra vigilant about what they eat or drink.
- Kanser hastası olan kişiler yedikleri ve içtikleri konusunda daha dikkatli olmalıdır.
- We must therefore have a vigilant and cautious approach.
- Bu nedenle dikkatli ve ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemeliyiz.
Show More (-1)
|
4 |
vigilant |
ihtiyatlı |
adj. |
|
- We must therefore maintain a constructive and vigilant attitude for the future.
- Bu nedenle gelecek için yapıcı ve ihtiyatlı bir tutum sergilemeliyiz.
- We must be vigilant, disciplined, and always looking out for one another.
- İhtiyatlı, disiplinli olmalı ve her zaman birbirimizi gözetmeliyiz.
Show More (-1)
|
5 |
vigilant |
tedbirli |
adj. |
|
- We must be extremely vigilant.
- Son derece tedbirli olmalıyız.
- We'll continue to be vigilant.
- Biz tedbirli olmaya devam edeceğiz.
Show More (-1)
|